19 Mart 2011 Cumartesi

Fabrikadan TİP’e, Anılarımdan Çıkardığım Dersler ve Somut Önerim

İbrahim Özkurt

Komünistler baştan bu yana sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız, özgür bir dünya mücadelesinde iki ana akıma bölünmüş durumda. Marksist ve Anarşist olarak kendilerini tanımlayan he iki akım, komünist topluma giden anlayışlarında çok farklı olmalarına karşın, üye kazanma, kitlelerle buluşma, kitleleri yönlendirme,  anlayışları çokta farklı değil. Kendimin de içinden geldiği Marksist akım, neredeyse kadir-i mutlak kuralları olan örgütsel hukuk ve programlarına evet diyenleri, iki üyesinin referansıyla ve 6 aylık deneme süresinden geçenleri, örgüt merkezinin onayıyla örgütüne kabul eden yapılar inşa etti ve adına da öncü örgüt dediler.  Anarşistler de yine, kendilerince oluşturdukları komün anlayışını kabul edenleri, komün üyelerinin referansıyla komünün içine almak gibi ayrıcalıklı kişilerle örgütlenme anlayışı geliştirdiler.

17 Mart 2011 Perşembe

Fabrikadan TİP’e Anılarına Bir Katkı

Aysan Ucta
Ibrahim Özkurt Arkadaşın anılarını ilgiyle okudum. Bu anılara can verdiği için kutlarım. O kavga içinde, hareketin birligine verdigi önemin,  mücadele sürecinde hep belirleyici unsur oldugu izlenimi edindim.
Bunu kim önemsemez ki diye içimizden mırıldanabiliriz. Ancak hem geçmişe hem günümüze bakıldığında öyle olmadığını anlamak pek zor değil. Tabii bu soruna ilişkin farklı yaklaşımlar (kendi mantığı açısından haklılık taşısa da) birlik sorunu, sol hareketin ciddi, çok ciddi bir sorunu oldugu, kolaylıkla da üstesinden gelinemiyen bir sorunu oldugu anlaşılıyor..

15 Mart 2011 Salı

İslami Hareket ve Sosyalizm

 Ahmet Doğançayır           
İslami hareketin atakları, mevcut toplumu oluşturan dinsel ya da başka ideolojik yapılarla sınırlı değil gibi görülüyor. Çoğu zaman mevcut sistemin ekonomik temellerine ve eşitsizliğe yönelttiği eleştirilerine bulduğu dayanaklar, inandırıcılığı  olmasa da, İslam’ın yazılı öncüllerinden kaynaklandığı iddia ediliyor. Bu yanılsamalar,  bütün toplumsal hareketlerin ilk ortaya çıktıkları anda almak zorunda kaldıkları tutumdan kaynaklanıyor.

13 Mart 2011 Pazar

Fabrikadan TİP’e, Dünden Bugüne Siyasi Anılarım (5)

    İbrahim Özkurt

     SBP serüvenimi kısa sürede noktalayınca çevremdeki arkadaşlar, mücadeleden kaçmakla suçlamaya başladılar. Oysaki SBP içinde başaramadığımız birliği nasıl başarabiliriz konusunda ha bire kafa yoruyordum. Bir akşam evde televizyon seyrederken kanalın birinde Dr. Erdal Atabek’in konuşması ilgimi çekti. Atabek, “Bu ülkede herkes bir şeylerin yapılması gerektiğini vazeder ama kimse kalkıp o konuda harekete geçmez” mealinde bir söz söyledi. Bu söz beni kışkırttı. Atabek doğru söylüyordu. Karar verdim yeni bir birlik hareketi başlatacaktım. En azından denemeliydim. Nasrettin Hocanın “ Ya bir tutarsa” sözünü anımsadım. Ne de olsa ben de Konya’lıydım. Hocanın yolundan gidebilirdim. Uzatmayayım. İşçi Kardeşliği Partisi Genel Başkanlığından Has Partiye ‘yumuşak’ geçiş yapan Zeki Kılıçaslan ile ya SBP, ya da Birleşik İşçi Emekçi Partisi Girişimi (BİEP) içinde tanışmıştım.

8 Mart 2011 Salı

Bitaraf Olan Gazeteciler...


   
     Ferhan Umruk

    Ahmet Şık cezaevinden, ailesine, dostlarına, yoldaşlarına gönderdiği mektupla hal ve şeraitini ironik bir uslupla anlatıyor. Hırant’ın oğlu Arat’a şöyle sesleniyor; Kardeşim Arat; ‘Bir daha görüştüğümüzde bana tıpkı baban gibi sarılacak mısın yine? ‘Çünkü babanı katleden ırkçı faşist zihniyetin üyesiymişim?’ Yazdığı mektup, Arat’a olduğu gibi, seslerini duyurmaya çalıştığı tüm mağdurlara hitapla devam ediyor ve itildiği gayya kuyusundan şunu  soruyor hepimize; artık bana inanacak mısınız?

    Onun gazeteci olarak , ‘bok yedirilen Kürt köylüleri’, ’19 Aralık katliamı’, ‘İşkence gören Manisalı gençler’ gibi hakikatleri gözler önüne seren haberlerle oluşturduğu kimliğinin düzmece iddialarla bertaraf edilmesi mümkün olmayacaktır. Hakkındaki iddiaların ve sorgulamanın, henüz basılmamış olan ‘İmamın Ordusu’ isimli kitapla alakalı olduğunu biliyoruz.

7 Mart 2011 Pazartesi

Fabrikadan TİP’e Dünden Bugüne Siyasi Anılarım (4)

İbrahim Özkurt
Bir önceki bölümde, ekip başkanlığından sorgusuz sualsiz alınmamı konu edeceğimi söylemiştim. Söğütlüçeşme’de ki ekibimiz Merter’de ki derneğin yarattığı ortam gibi değil ama çok kısa sürede belki de İstanbul’un en iyi çalışan ve mahallesi ile ilişki kurabilen ekibi olmuştu. İktidarda ki Ecevit hükümeti, ilçelere bağlı belde örgütlerinin kurulabilmesi için yeni bir yasa yürürlüğe koydu. Ekibimiz İlçe merkezimize çok uzaktı. O dönem Bakırköy, Çankaya’dan sonra ülkenin en büyük ilçesiydi. Ekip olarak bir lokal açamaya karar verdik. Hatta yer bile bulmuştuk. Başlangıçta ilçe yönetimi, lokal açmamıza karşı değilken birden ne olduysa, resmi bir yazı ile beni ekip başkanlığından aldıklarını bildirdiler. Bildirimde, hiçbir gerekçe yoktu. Tüm ekip şoktaydık. Hatta ilçe üyelerinin neredeyse tamamına yakını Yönetim kurulunun bu kararına tepkiliydi. Ne ekibimiz ne de üyeler, yönetimin bu kararının gerekçesini öğrenemiyorduk. Yönetim kurulu kimseye doyurucu, ikna edici bir gerekçe sunamıyordu. Bunun üzerine ilçe üyeleri olağanüstü kongre toplamaya kalkıştı, ama ben,” bu konuyu kişiselleştirmeyin” diye engelledim. Engelledim ama haklı bir gerekçe istemimi sürdürdüm.

2 Mart 2011 Çarşamba

Özsavunma ya da Meşru Müdafaa


    Ferhan Umruk
   
    Mısır’da Tahrir meydanında günlerce direniş sürdüren kitlelerin karşı karşıya kaldıkları kritik durumlardan biri de ‘Baltacılar’ diye adlandırılan paramiliter çetenin develerle yaptıkları saldırılardı. Devrimci durumun kilit noktası haline gelen meydanın direnişçiler tarafından terk edilip edilmemesi  Mübarek rejiminin akibetini belirleyecek  dönüm noktası haline geldi. Bu arada halkın ‘Baltacılar’ olarak söz ettiği paramiliter çetenin bu yakıştırmayı Osmanlılardan yadigar olarak devir almış olmasının ironisi de kulaklara küpe olmalı...
   
    Tahrir meydanı direnişçileri ‘Baltacılar’ın bu saldırılarına karşı barikatlar kurarak ellerine geçirdikleri taş ve sopalarla özsavunmalarını gerçekleştirerek, geceleri de meydanda nöbet tutarak kilit öneme sahip meydanın çetelerin eline geçmesini engellediler. Mübarek’in iktidarı terk etmesiyle sonuçlanan sürecin her aşamasında  halkın orduyu nötralize etmeyi başarması, paramiliter çetelerin silahlı şiddete başvurmasını da engelleyerek onların milyonlara ulaşan kitle eylemlerini dağıtmasına imkan tanımadı. Yine ifade edelim kritik eşik olan Tahrir meydanının özsavunma ile korunamaması halinde süreç bambaşka gelişebilir Mübarek zaferini zulümle süsleyebilirdi!