30 Kasım 2011 Çarşamba

Türk Geçmişiyle Yüzleşebilecek mi?

Ahmet Doğançayır

Uzun süredir devlet katında adeta ‘’sürekli kriz’’ yaşandığından ve son on yılda bu krizin ideolojik içeriği laik/şeriatçı odaklar arasındaki iktidar mücadelesi şeklinde görüldüğü için, içinde yaşanılan krizin nasıl bir boyut ve derinlik kazandığı görülmemiş olunabilir. Özellikle şu son aylar içinde ülke gündeminin başköşesine oturan gelişmeler tarafları, nasıl tarif edilirse edilsin yönetim, egemenlik aygıtları düzeyinde cereyan eden iktidar mücadelesi düzeyini aşmış, Türkiye toplumunun zaten var olan fay hatlarını tetikleyen bir deprem dalgasına dönüşmüştür. Resmi kabullerle, tabularla, ön kabullerle örülmüş egemen ideoloji dünyası toptan ve çok yönlü darbelerle çökecekmişçesine sarsılır hale gelmiştir. Bu yıkım ve çöküş hali şüphesiz en açık ve çarpıcı yönleriyle resmi ideoloji cephesinde ve onun kurumlarında yaşanıyor.

29 Kasım 2011 Salı

Dersim’in Dersleri

N. Cemal


Başbakan Erdoğan, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında yaptığı konuşmada, “1938 Dersim olayları hakkında devlet adına özür dilemek gerekiyorsa özür dilerim” dedi ve amaçladığı üzere bir kez daha politik gündemi belirlemiş oldu. Dersim katliamıyla ilgili arşiv belgelerini açıkladığı iddiasında olan Erdoğan’ın sunduğu belge ve bilgilerin hiçbirisinin yeni ve bilinmeyen olgular olmadığı açıkça ortadadır. Başbakan’ın hayranı olduğu Necip Fazıl Kısakürek ve İslamcı yazın, Dersim katliamı bahsinde en son ele alınacak tanıklık ve belge listesine bile giremezler.

Bir Hurafe: Liberal Kapitalizm Eşittir Demokrasi

Hakkı Yükselen

“Liberal kapitalizm eşittir demokrasi” hurafesi, kriz gerçeği karşısında bir kez daha alenen iflas ediyor. Bugün İtalya ve Yunanistan’da yaşananlar, kapitalizmin krizinin sadece ekonomik değil, aynı zamanda ve kaçınılmaz olarak toplumsal ve siyasi bir kriz olduğunu da kanıtlıyor. İflas eden, küreselleşme ideolojisinin yaydığı neoliberal hayallerin yanı sıra burjuva demokrasisinin kendisidir.

24 Kasım 2011 Perşembe

Din, Alevilik ve Sosyalizm

Ferhan Umruk

Dinlerin tarihte sadece inançla ilgili değil hatta esas olarak toplumsal bir rol oynadığını biliyoruz. Kadim tarih, dinlerin yaşamın nihayetinden sonra cennet ve cehennem olarak tasvir ettiği öteki dünya tasavvuru ile yetinmeyen dünyevi olana da müdahil olduğunu ve onu biçimlendirdiğini anlatıyor.

Gerçi, Hristiyanlık Roma’nın kölelik sisteminin yarattığı zulme karşı kölelerin, pleblerin ezilenlerin hareketi olarak gelişmiş, 313’de Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı kabul edene kadar devletin dışında kalmıştır. İsa’nın ‘Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrının hakkı Tanrı’ya’ sözleri, onun siyasi iktidarı hedeflemediğini belirten en önemli işarettir. Roma Hristiyanlığı kabul ettiğinde dinin devlet üzerindeki hegemonyası artarak monarşi ve kilise iktidarı paylaşan iki siyasi özne haline gelmiştir.

13 Kasım 2011 Pazar

Kongre Girişimi: Buradan Bir Şey Çıkmaz mı?

Murat Tanakol

Sınıf siyasetinden yana hareket etme eğilimini, seçimlerde ulusal siyasetle birlikte hareket ederek ortak bir muhalefete dönüştürmek için oy iradesine çevirmiş bir “kitle” var.Halkların Demokratik Kongresi adını almış olan Kongre Girişimi, bu iradenin seçimle sınırlı kalmayıp, süreklilik kazanması yolunda bir araç olarak, ulusal siyaset zemininde politika yapanların önerisiyle “kabul görmüş” bir örgütlenme.

HDK’nın Yolu, Programı ve Tüzüğü Yanlıştır ve Kökten Değiştirilmelidir – HDK Üzerine Notlar (5)

Demir Küçükaydın

Bizce Program Tüzük’ten önce eldiği için, Kongre’de ve bütün önceki “Çatı Partisi”, “Demokrasi İçin Birlik Hareketi” ve “Blok” vesilesiyle yazdığımız yazılarda esas olarak Program konusundaki yanlışları ele aldık ve eleştirdik. Sadece eleştirmedik aynı zamanda alternatif program metinleri de önerdik. Şu ana kadar, bu konularda tek yazan, biz olmamıza rağmen, bir tek Allah’ın kulu çıkıp, “yahu bu adam, ta ilk çatı partisi toplantısından beri her aşamada bir program önerdi, bütün program tasarı ve önerilerini ciddiye alıp eleştiriler yazdı. Program konusunda tamamen farklı bir mantığa dayanıyor. En azından bunu tartışmak, eğer baştan ilke olarak reddediyorsak, neden reddettiğimizi açıklamak gerekir.

Sosyalistlerin Taammüden Ölüm Hali(*)

Şaban İba

"Politik olan, kişiseldir, duygusal yaşamlarımız, politik pratiğimizi sürekli olarak düzenler ve yapılandırır." (Paul Hoggett)

Nevin, Azmi, Ali, Şevki, Necmettin, Vecdi, Recep… Bu yoldaşlar, yaşamlarına kendi iradeleriyle son veren bildiğimiz Kurtuluşçular. Kurtuluş geleneğinin dışından devrimci bir arkadaş, “Kurtuluşçular neden yaşamla ölüm arasında tercih yapma noktasına geliyor” diye sorduğunda, buna kestirmeden bir yanıt vermenin ne kadar zor olduğunu düşündüm. Bu sorunun yanıtını belki hep birlikte ve ortak çaba içinde aramalıydık. Çünkü peş peşe devam eden “devrimci ölümlerle” yüz yüze gelmeye başlamıştık.

11 Kasım 2011 Cuma

İtalya’yı, Yunanistan’ı Vuran Kriz ve Muhtemel Gelişmeler

Murat Tanakol

Eskiden çalgılı meyhane alemlerinde, masaların muhabbeti artsın diye şarkı-türkü faslına baştan geçilmez, muhabbet ayyuka çıktıktan sonra çalgıcılar, “lafa limon sıkmadan”, ama şamata biraz azalsın, çatal kaşık şakırtıları kesilsin diye, assolist sahneye çıkmazdan evvel bir peşrevle fasıla başlardı. Şu sıralar dünya denilen köyün her yanında tevatür ayyuka çıktığı için, söze “a la turca” bir peşrevle başlamak bana uygun göründü.

9 Kasım 2011 Çarşamba

Irkçılığın Fay Hattı Van Depreminde Kırıldı

N.Cemal
Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku İstanbul 2. Bölge Milletvekili Sırrı Süreyya Önder Ankara’da gerçekleştirilen Halkların Demokratik Kongresi’nde konuşmuş ve “yere batsın sizin devletiniz” demişti. MHP Başkanı Devlet Bahçeli’nin adından ve zihniyetinden kaynaklı tepkisi gecikmedi ve “yere batsın sizin devletiniz” diyen Önder’i kastederek “alçak simalar, bu devletin parasını maaş olarak almaya, ekmeğini yemeye, suyunu içmeye küstahça devam etmektedir” dedi. Önder’in cevabı ise açık ve netti; “Orada bir devlet tarifi var. Hep zorba, hep zulmeden bir devlet. Böyle bir devlet anlayışı mı olur? Yine diyorum: Yere batsın sizin devletiniz.”

Halkların Demokratik Kongresi Üzerine

İbrahim Özkurt

Gezegenimiz fokur fokur kaynıyor. Dünya’nın en yoksul ve en zengin ulus devletlerinin meydanları, eş zamanlı tüm muhalif güçlerce işgale uğruyor. Ne var ki meydanları işgal edenlerin, kalıcı başarıların altına imza atmaları ve kazanmaları mümkün görünmüyor. Kapitalist-emperyalizme karşı 160 küsur yıldır verilen mücadelelerin sağlıklı bir analizi yapılmadan ve gerçekçi örgütlenmeler yaratılmadan kazanmanın mümkün olmadığı gerçeği ile yüz yüzeyiz diye düşünüyorum. Marksizm ve Anarşizm adı altında süre gelen mücadele pratiklerinden söz ediyorum.

Toptancı Bir Yaklaşım, Toptan Bir Saldırı

Selami Gürel

Yayıncım ve arkadaşım -terörle, silahla ilişkisi olabilecek en son insan olan- Ragıp Zarakolu silahlı terör örgütü üyesi ithamıyla- tutuklandığında süreci yeniden düşündüm.

Bu coğrafyada 30 yıldır süren, elli bin insanın yaşamına mal olmuş bir savaş var. Topraklarından sürülen milyonlar, başka ülkelere sürgüne giden yüz binler, sayıları bilinmeyen sakatlar, on binlerce tutuklu, mahkum var.

Daha öncesinde inkar var, asimilasyon var, Dersim var. Nazi kamplarını aratmayan Diyarbakır Cezaevi gerçeği var.

3 Kasım 2011 Perşembe

VAN: Irkçı ve Muhafazakâr Türklerin “Sodom”u

N.Cemal

“… ibrahim efendi’ye üç soru yöneltti; Suçlularla birlikte masumları da yok edecek misin, varsayalım ki sodom’da elli kadar masum olsun, onları da yok edecek misin, kötülükten muaf bu elli kişiyi göz önüne alarak bütün şehri bağışlayamaz mısın. Ve devam etti, Böyle bir şey yapman mümkün değil, efendi, masumu da suçluyla birlikte ölüme mahkum edemezsin, yoksa, herkesin gözünde masum olmakla suçlu olmak denk olur, oysa sen, bütün dünyanın yargıcısın, hükümlerinde adil olmalısın. Bunun üzerine efendi cevap verdi, Eğer sodom şehrinde masum elli kişi bulursam, onların yüzü suyu hürmetine bütün şehri bağışlarım. Cesaret bulan, umutla dolan ibrahim devam etti, Madem ki efendi’me hitap etmeme izin verildi, ben ki toprağın mütevazı bir tozuyum, bir laf etmeme daha izin ver, varsayalım ki tam olarak elliye varamadık, beş kişi eksik, bu beş kişi yüzünden şehri yıkacak mısın.

1 Kasım 2011 Salı

Kongre Divanı ve Demokrasi – Halkların Demokratik Kongresi Üzerine Notlar (4)

15-16 Ekim’de yapılan Kongre üzerine Demir Küçükaydın’ın değerlendirmesini sürecin çok boyutlu irdelenmesine ihtiyaç olduğu kanaatiyle yayınlıyoruz.



Yalansız



Kongre Divanı ve Demokrasi – Halkların Demokratik Kongresi Üzerine Notlar (4)






Demir Küçükaydın



Kongre’nin ilk günü Kongrenin akışında pek bir aksama görülmedi. Çünkü henüz herşey önceden belirlenmiş plana uygun gidiyordu. Tanıtımlar, vekillerin konuşlmaları, sonra misafirler. Salondan da bir kaç kişiye kısaca söz verilmişti.



Sonra Tüzük ve Program Komisyonları hazırlıklarını anlatmışlar ve değişiklik önerilerinin zaman kaybını önlemek için yazılı olarak yapılması kararlaştırılmıştı.



Artık sadece Programın bütünü üzerine genel olarak konuşmak isteyenlere söz verilecekti. Ondan sonra da, program ve tüzük komisyonlarının gelen önerilere göre yaptığı değişikliklerin oylanıp onaylanması ve ondan sonra da seçimlere geçilmesi, böylece herşeyin tıkır tıkır yürümesi planlanmıştı.



Ne var ki, ikinci gün Kongre, hiç de bu plana uygun yürümedi. Örneğin ikinci gün sabahın en değerli saatleri, dilekler ve temenniler bölümünde yapılabilecek ve yapılması gereken konuşmalarla öldürüldü. Sonra Program üzerinde düzeltme önerileri birdenbire “birleşiyoruz”a nazire adeta bölünüyoruz denebilecek bir gerginlikte tartışmalara dönüştü.