29 Şubat 2012 Çarşamba

Sarkis Hatspanian’ın «Hocalı Katliamı» Yalanının Anatomisi!

Yalansız’ın notu;
Sarkis Hatspanian’ın Hocalı üzerine yazısı ‘Köxüz’ sitesi tarafından bilgi mahiyetinde sitemize gönderildi. Yazının içeriği konusunda Köxüz’ün açıklamasını ve yayınlama kararını paylaşıyoruz. Bu açıklamaya  eklenmesi gerekli olan husus ‘ulus devlet’ler biçiminde örgütlenmiş dünya sisteminin insanlığı yıkıma ve katliamlara sürüklediğinin bir kez daha belirtilmesidir. İmmanuel Wallerstein’in  kapitalist dünya sisteminin ‘ulus devlet’ler üzerinde inşa edildiğini belirten tezi şu gerçekliği açıkça ortaya koymaktadır: Kapitalizm, ekonomik olarak sömüren sömürülen sınıflar, siyasi sistem olarak da güçlüden güçsüze uluslar ve ‘ulus devlet’ler  hiyerarşisi üzerinden ezen ve ezilen uluslar adaletsizliğini yaratmaktadır. O zaman, sorunsalın, güncel alanın kısıtı içinde tartışılmasının, sorunun bir parçası olmaktan öteye bir sonucu olmayacaktır. Kapitalizmin aşılması, yeni bir dünya, ancak hem mülkiyetin özel biçiminin hem de onun siyasi sistemi olan ‘ulus devlet’ biçiminin ortadan kaldırılarak bir Dünya Cumhuriyetine ulaşmakla mümkün olabilecektir. Bunu bir rüya olarak küçümseyen reel-politikerlere  cevabımız şudur; eğer bir gelecek rüyanız yoksa neden sosyalistsiniz?
Son olarak, milliyetçi görüşün baskın olduğu bir yazının sosyalist bir yayında yer almasından imtina edilir mi? Köxüz’ün açıklamasında değinildiği gibi nefret söylemi yoksa görüşler açıklanabilmelidir. Yine de itirazı olanlara şunu hatırlatalım. Atom Egoyan’ın Türkiye’de milliyetçi hezeyan dalgasına sebep olan ‘Ararat’ filmi o zamanlar ‘Ergenekon’ propagandasının merkezi halinde olan  ‘Kanaltürk’ televizyonunda yayınlanmıştı. Maksatları şu olabilir, bu olabilir ama sonuç itibarıyla yayınlandı. Öyleyse düşünce özgürlüğünü savunan sosyalist’in bu yazıyı yayınlamaktan imtina etmesinin anlamı  kendini inkar etmektir.Bunun  başkaca hiçbir anlamı olamaz.
Sarkis Hatspanian’ın yazısı: 26-27 şubat 1992: «Hocalı Katliamı» Yalanının Anatomisi!

Köxüz’ün notu:
Sayın Sarkis Hatspanian’dan  aşağıdaki yazıyı yayınlanması ricasıyla aldık. Yayınlıyoruz.
Hatspanian bir Ermeni milliyetçisi olmasına rağmen halklara karşı düşmanlık yapmamaktadır. Türklerden, Azerilerden veya başkalarından gelecek yazıları da, aynı şekilde haklara karşı bir düşmanlık yapmadığı; bir nefret söylemi geliştirmediği; bu yazıda olduğu gibi olgular ve çıkarsamalarla iknaya yönelik olduğu takdirde tartışmanın bir parçası olarak yayınlarız.
Böylece umarız Hocalı’da ne olduğu konusu da en azından olgular düzeyinde tartışılır.
Sayın Hatspanian’ın anlattıklarından  çıkacak sonuç Hocalı’da aslında Türk faşistlerinin kaçmak isteyenleri katlettiği, Hocalı’nın Kaybının da faşistlerin Azarbeycan’da darbe palını da  bozduğudur. Bu çok önemli bir bilgi ve sonuçtur.
Ergenekon, Azarbeycan ve Kıbrıs’ta da gerçekte neler olduğu anlaşılmadan, anlaşılamaz.
Biz her türlü görüşün açıkça ifade edilmesinden ve birbirlerini delillerle, mantıki çıkarsamalarla eleştirmesinden ve çürütmesinden yanayız.
Köxüz sitesi


26-27 şubat 1992: «HOCALI KATLİAMI» YALANININ ANATOMİSİ !
Sarkis Hatspanian
    Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi !” Can Yücel 
1918’den beri Azerilerle Ermeniler arasında varolan anlaşmazlığı silahlı mukavemete vardıran ilk adım, 12 şubat.1988’de Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Sovyet Parlamentosu’nun, Sovyet Sosyalist Ermenistan Cumhuriyeti Parlamentosu’na yaptığı «BİRLEŞME» isteğinin birkaç gün sonra dönemin politik merkezi Sovyet Prezidyumu’na Moskova’da yapılan resmi başvuruyla atıldı denilebilir.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Devlet İktidarının Yeniden Paylaşım Savaşı

Mehmet Özgen

Böylece Özel yetkili savcıların açtığı ve Özel yetkili Mahkemelerin sürdürdüğü Ergenekon, KCK ve Devrimci Karargah davalarının hukuki meşruiyeti de ortadan kalkmış oluyor. Polis ve yargının, AKP iktidarının bir "siyasi sopası" olduğu kadar illegal bir siyasal hareketin (Cemaat'in) politika yapma araçlarına da dönüştüğü bir yerde hiç bir anlamda hukuki meşruiyetten sözedilemez. 

20 Şubat 2012 Pazartesi

Anadilde eğitim tartışması vesilesiyle ulusal sorunda Marksizmi “hatırlamak”

Not: 21 Şubat Uluslararası Anadil Günü Dolayısıyla

Ali Dehri

2001 yılı sonlarından itibaren, üniversite yönetimlerine verilen toplu dilekçelerle başlayan “anadilde eğitim” talebi eylemleri, giderek orta öğrenim kurumlarını da kısmen kapsayan bir yaygınlık kazandı. Kürt ve Türk öğrencilerin ortak imzalarıyla verilen dilekçelere karşı devletin tepkisi sert oldu. Gözaltılar, tutuklamalar, üniversitelerden kesin ihraca varan cezaların yağdırılması, bu tepkinin karşı-saldırıya dönüştüğünü ortaya koyuyordu. Bir süre sonra üniversitelerce kabul edilmeyen dilekçeler “anadilde eğitim” tartışmasını gündeme taşıdı. Kürt Yurtsever Hareketi’nin bu atağı, kitle eylemleriyle desteklenirken, devlet HADEP’e ve Kürt örgütlerine yönelik saldırısını genişleterek sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor.

19 Şubat 2012 Pazar

Beyaz Komünistlik; Yaygın Bir Davranış Ayıbı

 Nadi Öztüfekçi
 Uzun zamandır yazmayı düşünüyordum. Zor bir konu… Çünkü eğer anlatımını düzgün oturtamazsan herkes bir yanından tutar, anlatmak istediklerinin tam tersi bir söyleme ister istemez çanak tutmuş olursun. Bir bakmışsın her davranış ve söylemi ile bembeyaz parlayan bir dostun; “çok haklısın dostum, ben de çok kızıyorum bunlara, en iyisi silip atacaksın arkadaşlıktan.” diye seni tebrik edebilir, ya da hiç de kastetmediğiniz bir başka dostunuz da “ Ya öyle mi? Bizi beyaz komünist olarak görüyorsun ha? Demek, sen de… Neyse öyle olsun.” gibisinden sana gönül koyabilir. Dedim ya zor konudur. Söylemek istediklerini iyi anlatmak zorundasın.
Ama yine de anlatmayı deneyeceğim. Anlatmak zorundayım.  Çünkü öteden beri kendimce gözlemlediğim, yine kendimce rahatsız olduğum bir haldir bu “beyaz komünistlik.”
Fazla ilerlemeden hemen altını çizmek istiyorum. Beyaz Komünistlik öncelikle bir davranış biçimidir ve bu davranış biçimine benim de kendimce verdiğim addir. Elbette bu ad bazı kişilere daha çok yakışmaktadır. Ama birçok kez, hemen tüm komünistlerin içine düştükleri sırnaşIk, bulaşıcı, hastalıklı bir davranış biçimidir. Çevresindeki arkadaşlarından başka bir yere koymaktır kendini. Belki bana da bulaşan bir davranış biçimi… Belki diyorum; zira bu elbiseyi giydiğinde insanın kendi beyazlığını görmesi zordur. Beyazlık daha çok karşıdan görünür.

15 Şubat 2012 Çarşamba

Ben Devletim Suç İşlerim!

      Mahmut Balpetek
   
     Son günlerde siyasal gündemimize oturan ve çok bilinmeyenli denklem özelliği taşıyan yargı, MİT, emniyet çatışmasına hükümet ve Cumhurbaşkanı’da dahil oldular. Sorunu çok bilinmez kılan tarafların çokluğunun yanı sıra çatışmadan amaçlananın çokluğudur. Herkesi sorgulama hakkına muktedir yetkilerle donatılmış özel yetkili savcının görevinden alınması, bir gecede MİT yasasında yapılmak istenen değişiklik yargının bağımsız ve herkesin adalet karşısında eşit olduğunun teranelerinin nemenem şey olduğunu bir kez daha bize gösterdi.

9 Şubat 2012 Perşembe

DEVLET ELİYLE DİNDAR NESİLLER YETİŞTİRMEK!

 Ahmet Doğançayır       
     Resmi ideolojinin sağlamlaştırılması ve toplumsal muhalefetin denetim altına alınması için dinden alabildiğine yararlanma ve buna paralel olarak devlet kademelerinde, toplumsal yaşantıda yukarıdan aşağıya denetimli bir İslami politika uygulamaları, devlet eliyle dindar nesiller yetiştirme anlayışı yeni bir şey değil. Bu politikalar milli şef İsmet İnönü döneminde köylerde cenaze namazı kıldıracak imamların bulunmadığından yola çıkılarak imam hatip liseleri ve yüksek İslam enstitüleri kurulmasıyla başladı. Soğuk savaş dönemi devletle dini iyice yakınlaştırdı.

Uludere-Roboski Katliamı

 Katliam sonrası Roboski köyünü ziyaret eden heyette yer alan Nuri Cemal’in yaşanan acıyı paylaşan yazısı
N. Cemal
 “Kollarından boynuma uzanan bir köprü, ah günahım, vah suçum. Ölüm yağmış dağlara, yine senin bahtına ateşten bir kor düşmüş. Yanmış körpe bedenin sıfır sınır noktası. Kaçak çay, kız saçı tütün, biraz da şeker hakkında hüküm olmuş. Kanın hudut çizgisi. Bahar küsmüş neyleyim, kış olmuş ya hep nasip. Güneş kime doğar? Nerede o yağmurun bereketi? Yeşilin kırmızıya aşkı, nerede? Doyamayacağımız aşikârdır artık, doğduğumuz yerlerde. Ekmek yoksa hangi sınır engel olabilir ki açlık ordusuna? Adalet yoksa kim hakkını verebilir ki adil barışın? Özgürlük yoksa ve bir de sırılsıklam âşıksak tüm mahrum kalmışlığımızla ona, bize düşen ölümlerden ölüm seçmek mi?