16 Mart 2012 Cuma

Bu Başbakan Kimin Başbakanı?












Artık katliamın affına "hayırlı olsun" diyen bir Başbakan var Türkiye'nin başında! Ey Başbakan! Bilesiniz ki, yanmakla tükenmez bu ülkenin güzel evlatları. Bir gider bin geliriz! Bu dava "divan"a kalmayacak!
Mehmet Özgen

Erdoğan, Sivas Davasının zaman aşımından düşmesi ile ilgili soruya, "Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Zaten onlar da söylüyorlar... Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı. Bilemiyorum tabii onlar da var..." yanıtını verdi. Bütün söyledikleri bu!"
Yıllar yılı içerde olan vatandaş"! Kim bunlar? "Yak yak" , "şeytan Aziz", "kahrolsun laiklik", "Türkiye islamdır islam kalacak" nidaları, "cehennem ateşi" söylemleri ile, ortaçağ daki cadı yakma ayinlerini bile aşan bir vahşet histerisi ile Madımak otelde 35 aydını yakanların elebaşıları. "Tinerci" ya da "ateist" değildiler. Başbakanin "dindar neslinden"diler.

13 Mart 2012 Salı

Kürt Sorununda Barış Olanakları Ve Dinamikleri

 Mahmut Balpetek
28 yıllık kesintisiz bir savaşı arkasında bırakmış bir toplumuz. Bu kadar uzun süren savaşların toplumlarda bir dizi derin defekt bırakması kaçınılmazdır. Biz de, kısmen de olsa bu defektlerden payımıza düşeni almış ve almaya devam etmekteyiz. Ancak buna karşın Hatay, Bursa, İnegöl’de devreye sokulan ve toplumsal boğazlaşma ile sonuçlanması beklenen,  provokatif kalkışmalar, kalkışanların beklentilerine yanıt vermemiştir. Zira bu hareketlerden beklenen ülke bütününe sıçrayacak derin bir Türk – Kürt çatışmasıydı. Ancak bu muratları gerçekleşmedi ya da gerçekleştiyse de lokal sınırları aşmadı. Peki, neden Sırplarla Boşnaklar arasında geçen tam manasıyla insanlık tradejisi manzaralar bizde hayat bulamadı.

12 Mart 2012 Pazartesi

Sosyalistlerin Temel Politik Hattı Ulusçuluk Değil Enternasyonalizm Olmalıdır


Ahmet Doğançayır


Modern sosyalizmin doğuş çağında ayırt edici sloganı ‘’Bütün dünyanın işçileri birleşin’’ idi. Komünist Manifesto’nun bu ünlü bitiş ve bir anlamda da onu özetleyen cümlesi, sosyalist hareket ve düşünüşün uluslar arası olma karakterini vurguluyordu. Devrimci Marksizm’in bileşenlerinden birisi ve belki de en önemlisidir enternasyonalizm. Genel olarak sosyalizme devrimci Marksizm’in ne derecede egemen olduğunu enternasyonalizme ve enternasyonale verilen önemden çıkarmak olanaklı. Ama bu kökensel önemine rağmen enternasyonalizm, onun en kısır ve yüzeysel yorumlanmış, en kolay bir yana bırakılmış ve ihlal edilmiş’’boyutu’’olagelmiştir. Bu yüzeysel yorum bir süre sonra sosyalist-komünist hareketlerin ‘’millileşmelerini’’yani eylem ve düşünüş çerçevelerini ulus devletlerin egemenlik sınırlarıyla örtüştürmelerini, enternasyonalizmin dayanışma jesti haline getirilmesini, Stalinizmle damgalanan evresinde ulus devlet modeline göre güçlü merkez ve taşra örgütleri ilişkisine benzeyen bir yapının çürütücülüğüne terk edilmesini kolaylaştırmıştır.

8 Mart 2012 Perşembe

Taş Atan Çocuklar (TMY) Yazısına ÇİAÇ’tan Düzeltme

aş Atan Çocuklar (TMY) Yazısına ÇİAÇ’tan Düzeltme
Pozantı’da çocuklara yapılan işkence ve tecavüz medyada meta değeri bulunca TMK Mağduru Çocuklar tekrar gündeme geldi. Talep edilen 7 maddeden 6′sı TBMM’den geçince en baştan belirttiği gibi ÇİAÇ (Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları) kendini feshedince, bu kanunların uygulanması, hükümetin, hatta doğrudan Başbakan ve cumhurbaşkanı’nın basının önünde söz verdiği rehabilitasyon programının (asimile edici olmayan, devlet aygıtı aktörlerinin de rehabilite edilmesini öngören) takibi için ÇİAT (Çocuklar İçin Adalet Takipçileri) kurulmuştu. Ama Rana Arıbaş, Ammar Kılıç ve Arif Akkaya canla başla çalışsa da ÇİAT bu mücadelede büyük ölçüde yalnız bırakıldı, yeterli destek alamadı. Her üç arkadaşımız da Barış İçin Vicdani Red / Kadın ve Vicdani Red iletişim grubu üyesi, buradan iletişime geçip ÇİAT’a destek verebilirsiniz.

ÇİAÇ, bu coğrafya için farklı bir sivil hak arama mücadelesi örgütlenme biçimiydi, baştan bugüne kadarki muhalif örgütlenmelerin maluliyetlerine düşmeyi önleyici önlemler almıştı. Muhalif örgütlenmeler için önemli bir öneriydi ama örgütlenme biçimi olarak üzerine hak ettiği inceleme yapılmadı. Belki de Mehmet Atak’ın çok önemli makalesi “Muhaliflerin iktidarın yöntemleriyle imtihanı”nda söz ettiği gibi muhalif yapılar farkında olarak ya da olmadan statükolarını bu malullükler üzerinden kurduğu içindir. ÇİAÇ’ın örgütlenme biçimi üzerine tek yazıyı yine Mehmet Atak Birikim dergisine yazdı: “Coğrafya İçin Yeni Bir Örgütlenme Modeli Olarak ÇİAÇ”

Pozantı gündeme gelince Can Dündar da TMK Mağduru Çocuklar’dan Mazlum Erenci’yi yazmış. ÇİAÇ dönemi medyanın ısrarla istismar etmeye çalışmasına karşı, TMK Mağduru Çocukların isim ve fotoğraflarının kullanılmaması için mücadele etmiştik. Mazlum’un ismini yazdım çünkü Mehmet Atak’ın Star gazetesindeki “Kürd Çocukları Hedef Tahtası Mı?” yazısında “Çocuk Bayramı’nda (!?) tesadüfen filme çekildiği için bir süre medyada meta değeri kazanan “polisin dipçiklediği çocuk” S.T. (ki devlet tedavisini üstlenmedi ve kalıcı hasarı var) ile aynı operasyonda 14 yaşındaki başka bir çocuk üzerine saldıran özel timciden kaçarken dereye düşmüş ve atılan gaz bombalarının da etkisiyle çıkamayıp orada can vermişti. İsmi Abdulsamet Erip’ti, biz duymadık. Ölü çocuklara artık verebileceğimiz bir zarar kalmadığı için Abdulsamat’in ismin yazmaktan imtina etmiyorum” dediği gibi Mazlum’un hayatının baharında ölümüne göz yumduk, artık ona verebileceğimiz extra bir zarar yok.

Can Dündar, bahsettiği Mazlum’un hikayesinin “Dördüncü çocuk” ismiyle Mehmet Atak’ın notlarından alındığı yazmış. Aynı isimle Atak’ın ÇİAÇ’ta da paylaştığı rapor, Atak’ın özel notları değil, Atak’ın Diyarbakır’da tahliye olmuş ama davaları devam eden 4 TMK Mağduru Çocukla görüşerek BM İşkenceye Karşı Komisyon’a iletmek üzere hazırladığı rapordandır (ÇİAÇ’ta yayınlanan tam rapor altta), bu rapor BM İşkenceye Karşı Komisyon’a iletilimiş ve ÇİAÇ adına komisyonla iletişimi Prof. Esen Aslandoğan ve Hilal Kaplan yürütmüştü.

Bugün Ferhan Umruk’un  Barış İçin Vicdani Red / Kadın ve Vicdani Red iletişim grubuna gönderdiği yazı “TMK Mağduru Çocuklar İçin ‘Evet’ Çağrısı Yaptınız! Şimdi Vicdanen Borçlusunuz!”da da ÇİAÇ hakkında ciddi bir hata var. ÇİAÇ eşit mesafeyi koruyarak TMK Mağduru Çocuklar için yurtiçi ve yurtdışında katkısı olabilecek tüm özel ve yapılarla görüşmüştü. Bu görüşmelerden biri de doğal olarak Lale Mansur, Mehmet Atak ve Mehmet Uçum’dan oluşan ÇİAÇ heyetinin Başbakan görüşmesiydi. Umruk’un gönderdiği yazıda ÇİAÇ görüşmesi gibi gösterilen görüşme, 7 maddeden 6′sı geçip ÇİAÇ feshedildikten sonra, eski ÇİAÇ’ın beş binden fazla üyesinin haberi olmadan Lale Mansur, Mehmet Uçum ve Osman Can’ın Başbakan’dan ÇİAÇ teşekkürü olarak aldıkları randevudur. Ve görüşme bitiminde “ÇİAÇ Referandumda ‘Evet diyecek’ ” haberleri basına yansıyınca, çalışma alanını son derece net sadece “TMK MAğduru Çocuklar” olarak belirlemiş ve açıklamış eski ÇİAÇ’ın üyeleri kendilerini aldatılmış ve kullanılmış hissetmişti. Mehmet Atak, feshedilmiş ÇİAÇ adına bir açıklama yapmış ve bu görüşmenin zaten kapatılmış olan ÇİAÇ’ın bilgisi harici olduğunu, ÇİAÇ’la hiç bir alakasının bulunmadığını sadece açıklamayı yapan üç kişiyi bağladığını, feshedilen ÇİAÇ üyelerinin Referandum’da hür iradeleri doğrultusunda “evet”, “hayır” diyecekleri ya da boykot edeceklerini söylemişti. Bu açıklama üzerine Lale Mansur da görüşmeye giderken böyle bir siyasi çıkar uğruna kullanılacağından haberi olmadığını açıklamıştı.
Selma Yeşilelma Ekin

5 Mart 2012 Pazartesi

Taş Atan Çocuklar İçin ‘Evet’ Çağrısı Yaptınız! Şimdi Vicdanen Borçlusunuz!

 Mahmut Balpetek
         AKP’nin Kemalist vesayetçi rejime karşı giriştiği “demokrasi” mücadelesi serüveninden muzaffer çıkması, söz konusu olan mücadelenin kendisinin, kapitalist ulus devletin küresel sermayenin ihtiyacına göre kendi sistemini yenilemek anlamına geldiği bağlamından koparan sol liberallerin,  “muazzam değişim yaşıyoruz, yaşanan devrim değil ise de devrimsi durumdur. Durum bildiğiniz gibi değil, AKP demokratikleşme konusunda son derece kararlıdır” kabilinden söylem geliştirmiş olmaları, hangi ihtiyacın tezahürü ya da hangi maddi temeller üzerine oturtulacağı kendileri açısından açıklanmaya muhtaç olma durumunu korumaktadır. Zira liberal olmak iddiası, Türkiye’de Özal ile başlayan iktidar/devlet denklemin iç labirentlerinde gezinmek anlamına geliyor gibi algılanıyor olsa da, tarihsel varoluşları gereği, özgürlükçü yaklaşımları nedeni ile sol ideolojiyle genetik akraba olduklarını bir kez daha hatırlatmak gereklidir.