31 Ocak 2012 Salı

Hrant’ın Dostları…

Murat Tanakol
Hrant Dink’in, devlet tarafından örgütlenmiş faşist bir tetikçi aracılığıyla katledişinin beşinci yılı dolduğunda, TC hukuku, kendisinden beklenebilecek şanına yaraşır bir karara imza attı. Yani cinayeti hasıraltı ettiğini açıkladı.Ve dört bir yandan yeniden sesler yükselmeye başladı. Maktülün yanında saf tutanlar adaletsizlikten, karşı taraftakiler yapılacak bir şey olmadığından “tarafsızlık” rolü oynayanlar vicdanların rahatsızlığından dem vurur oldular. Adalet mekanizması üzerindeki bu karşılıklı atışmalar sürüp giderken ben, beş yıl önce “adalet”in ağzını bıçak açmayan günleri hatırladım.

 Hrant’ın katledildiği haberini alır almaz oraya –niçin gittiğini bile bilmeden- koşan insanların o gün akşama doğru on bin kişiye varan buluşmasını anımsadım. Hani o, insanlığa karşı hunharlığını,-bırakın masumiyeti, silahsız bir sivil oluşunu- kurbanını sırtından vuracak kadar bilinçli bir korkuyla icra edenlere, onlardan korkmadığını göstermek için koşa koşa gidenlerin buluşmasını…

29 Ocak 2012 Pazar

Mustafa Suphi’nin Katlinin Düşündürdükleri

Ferhan Umruk                                                                                                                                                                                                                                                        Tarih yalnızca geçmişin hakikatlerini bilmemize ya da malumatfuruş bir kimse olmamızla ele alınmaması gereken bir disiplin olmalıdır. Tarih, kuşkusuz günümüze ışık tutar, ama tarihin günümüze ışık tutması için ezilenlerin, mağdurların mücadelesini bastırmış muktedirlerin yazdığı ve tüm toplumun zihnine boca ettiği eğreltilmiş tarihe değil, ezilenlerin mağdurların dile getirdiği gerçekleri gün ışığına çıkarmak gerekiyor. Yaşadığımız bu topraklar da, mağdurların, mağdurluğu ortadan kaldırmak için mücadele edenlerin yenilgileri ile bezeli.. Bizim üzerimize düşen muktedirlerin resmi tarihle yarattıkları yalanları teşhir etmek, hakikatin üzerinde yarattıkları sis perdelerini yırtmak olmalıdır. Bu bakımdan tarihin yaprakları aralandığında bu topraklarda cumhuriyetin kuruluşuna zemin olan Ankara’nın hakimiyetindeki topraklarda katledilen Mustafa Suphi ve yoldaşlarını unutmamak ve unutturmamak gerekiyor.

Kürt Gerçeğinin Bölgesel Boyutu, Sosyalist Sol ve Kola Turka Liberalizmi…(2)

             Mahmut Balpetek
            Kürt sorunu bütün sosyal ve siyasal grupları yeniden öbekleştirdiği gibi, sosyalist solun da tekrardan saflaşmasında turnusol işlevi görmüştür.  Dolayısı ile sosyalist solun gündemini en fazla işgal eden, üzerinde en fazla yazılıp çizilen konu olma özelliği kazanmıştır. Bu durumun, yakın vadede değişeceğine dair henüz ortada bir emare de görünmemektedir. Aslında bu saflaşma feminizm ve ekolojik hareket konularında da kendini gösterdi. Esasen bu durum, sosyalist solun; günümüzde toplumsal hareketlerin kazandıkları ağırlık, edindikleri etkin karakter karşında nasıl bir tavır takınacağı konusunda bocaladığının açık bir ifadesidir. Dolayısı ile farklılaşan bir sosyalist sol yelpazeden söz ettiğimizi belirtmekte yarar var.

27 Ocak 2012 Cuma

Din Nedir?

Demir Küçükaydın
Bizim son yıllarda yazdığımız yazıların ardındaki önerme, yani din, bir inanç, bir ideoloji, bir “üstyapı kurumu” değildir; tümüyle üstyapıdır, üstyapının kendisidir, üstyapının somut biçimidir önermesi hem artık insanlar Marksizm’i bilmedikleri, hem de kendileri bizzat modern toplumun dininden oldukları için yazdıklarımız da anlaşılmaz olarak kalıyor.

Dolayısıyla bu önermenin, bu güne kadar bütün bildiklerimizi alt üst eden ve onlara gerçek sosyolojik anlamlarını veren özü de kavranamıyor. Bu yazıda kolay anlaşılır biçimde bu önermenin önemini, anlamını ve alt üst edici sonuçlarını açıklamayı deneyelim.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Irkçılığa İnat, Kardeşimsin Hrant

     Mahmut Balpetek
             
    Beş yıl önce kalleşçe planlanmış pusuya kurban verdiğimiz Hıran Dink’ın davası karara bağlandı. Adalet denilen kavramın nemenem şey olduğunu, bütün sonuçları ile gözümüze sokan bu karar, aynı zamanda adaletin  egemenlerin siperi olmak dışında başka bir şey olmadığını bir kez daha bize göstermiş oldu. Beş yıllık dava sürecinde, gerek öldürülmeden önce kendi anlatımlarında, gerek araştırmacıların , yazarların ortaya çıkardıkları  bulgulardan, gerekse avukatların kendi araştırmaları sonucu elde etikleri kanıtların mahkeme tarafından  görmezlikten gelindiğini, hepimiz hayretler içinde tanıklık ettik.

18 Ocak 2012 Çarşamba

Ah Ahparik Ne Diyeyim Şimdi Sana (2)

 Ferhan Umruk

5 yıl sonra Hrant için Devlet karar verdi. Avukat Fethiye Çetin yaptığı açıklamayla, kimilerince AKP’ye yüklenen demokrasi misyonunun da somut olarak berhava olduğunu dile getirerek, bir anlamda malumu ilan etmiş oldu: “Bizimle dalga geçtiler…    Bu kadarı da beklemiyorduk… Meğer, Pelitli’deki üç genç öldürmüş. Meğer burada örgüt yokmuş. Bu kadarını da beklemiyorduk. Bu karar ne anlama geliyor? Bu karar, yerleşik bir geleneğin bozulmadığı anlamına geliyor. Nedir bu gelenek?Devletin siyasi cinayet geleneği ve bir kısım vatandaşını ötekileştirerek düşmanlaştırma geleneği devam ediyor. Bu kararla bunu tescillediler”

Evet, Fethiye Çetin malumu ilan etmiş oldu ama ‘bu kadarını beklemiyorduk’ ifadesiyle AKP’ye ‘demokrasi’ vehmedenlerin tesirinde kaldığını, belki de  aşırı iyimserliğin onu bu yanılgıya sürüklediğini tespit etmek gerekiyor.

14 Ocak 2012 Cumartesi

Bir Devrimi Tanıyabilmek

Hakkı Yükselen

 1989-91 döneminde “Soğuk Savaş” namıyla da maruf  bloklar sisteminin yıkılmasına neden olan Doğu Avrupa’daki kitlesel halk hareketlerinden bu yana sosyalistler pek alışık olmadıkları bir durumla yüz yüzeler. Durum, bir yönüyle esas olarak SSCB’nin, bir dış güç eliyle değil de, ülkeye 1920’li yıllardan başlayarak hâkim olan Stalinci bürokrasinin “iç dönüşümü” yoluyla çözülüp tasfiye edilmesinin ardından ortaya çıktı. Yeni dönemin en tipik özelliği, ideolojik olarak “küreselleşme” adıyla anılan ve mali sermayenin ileri derecede uluslararasılaştığı bir dönemde, ulusal kurtuluş hareketlerinin, bağımsızlık savaşlarının veya yıllanmış diktatörlüklere karşı demokratik hak ve özgürlük mücadelelerinin “uluslararası toplumla”, yani emperyalizm ve özellikle de ABD ile gönüllü veya mecburi, epeyce samimi ilişkiler içinde olması. Böyle bir dünyada, öyle doğrudan “Amerikan uşağı” olmasalar bile kitlelerin ve önderliklerinin, savaştıkları gücün baskı ve direnci oranında “gözü dışarıda” olması, “dış dünyadan” medet umması adeta kaçınılmaz bir durum.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Alevilerin Ulus Devlet’le Serüveni

 Ferhan Umruk                                      

                                                                                    İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine gore değil; kendi seçtikleri koşullar içinde değil, doğrudan karşı karşıya kaldıkları, belirlenmiş olan ve geçmişten gelen koşullar içinde yaparlar. Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine kabus gibi çöker.
Karl Marx
     
     Her toplumsal mücadele muzaffer olanla mağlup olanı belirleyen bir netice yaratır. Bu mücadeleler kısa da sürse uzun zamanlara da yayılsa bu netice alınacaktır. İnsanlık geçmişe bakıp onu kavramaya çalıştığında bu tarihin muzafferlerce kaleme alınmış yazımıyla karşılaşır. Muzaffer olan egemenler, bütün kurumlarda hegemonyayı ele geçirdikleri gibi, üniversite ve akademide de hegemonyalarını perçinlerler. Böylelikle, tarih yazımı kendi çıkarlarına uygun olarak egemen sınıfın tarihçisi tarafından yazılır. Tarih, toplum üzerinde ideolojik hegemonya kurmanın en önemli araçlarından biridir.

8 Ocak 2012 Pazar

Dersim, CHP ve Faşizm



Mehmet Özgen


Eğer özür, tüm katliamların arkasındaki politik düşünceyle, yani tekçi-ulus anlayışı ile, zorla asimilasyonla hesaplaşmanın bir ifadesi olarak dile getirilseydi o zaman özür olurdu..

Bugün Ermeni “Soykırım”ini kabul etmeyenlere ceza öngören bir yasaya “Tarihimizde soykırım yoktur” diyerek tepki verirken 1915′in yüzbinlece kurbanını anmayan, Soykırım vardır diyeni (Hrand Dink’ı) “Türklüğe hakaret”ten yargılayıp ırkçı-faşistlere kurban eden, bu sicille Paris’e ifade özgürlüğü dersi vermeye kalkan bir zihniyet Dersim katliamı için “zulümdür, cinayettir” sözünü neden hatırlatıyor?

6 Ocak 2012 Cuma

Kürt Gerçeğinin Bölgesel Boyutu, Sosyalist Sol ve Kola Turka Liberalizmi… (1)

Mahmut Balpetek



1- Kürt Gerçeğinin Bölgesel Boyutu



Arapbaharı diye zikir edilen süreç, Arap dünyasının geçen yüz yıldan miras aldığı totaliter rejimlerden çıkma çabası. Arap dünyası dediğimizde ise ağırlıklı olarak Ortadoğu coğrafyasını kast etiğimizi söylemek mümkün. Eski rejimlerin arka arkaya yıkılması, yenilerin inşa edilmesinde ki belirsizlik, emperyalist güçler ile bölgedeki mazlum halklar arasında yeni bir çatışmanın uç vermesini kaçınılmaz kılmaktadır. Türkiye avantaj ve dezavantajları ile bu çatışmanın orta yerinde yer almaktadır. Avantajları sünni Müslüman olması, AKP iktidarının Arap toplumu ile derin geleneksel ilişkileri ve Emperyalist dünyanın da yardımı ile bu toplumlara rol model olarak manipüle edilmesi. Bu avantajları çoğaltmak mümkün. Dezavantajı ise Kürtlerin bu sorunlu bölgenin hatırı sayılır devletlerinin egemen ideolojileri ve pratikleriyle ezilen ama örgütlü halk olmasıdır.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Faşizmin Sarmalı Türkçülük İslamcılık


Ahmet Doğançayır

 Faşizm ırk, kan, lider gibi değerlerle tanımlanmış bir cemaat mensubu olmayı gerektiren aidiyet hissinin şiddetli bir dirilişidir. Buradaki sorun faşist ruh halinin neden toplumun alt orta sınıflarının bir kesiminde şiddetli bir biçimde doğması, bu kesimleri faşist hareketin saflarına çeken nedenlerin ne olduğudur.
Faşizm ideolojisi eşitsizliği mutlaklaştıran onu değiştirilmez doğal yasa olarak sunan bir düşünceden yola çıkar. Ona göre aynı millet ve ya ırktan insanlar arasında yaradılıştan gelen bir kıymet ve nitelik farkı olduğu gibi yine ırk ve milletler arasında yaradılıştan veya tarihten gelen bir üstlük altlık düzeni vardır. Onun için ne bir millet içinde ne de uluslararası düzeyde eşitlikçi bir düzen kurmak mümkün değildir.