28 Mayıs 2012 Pazartesi

Adı Komünizm de Olsa Tekdüze Bir Dünya Sistemi İnsanlığı Kurtaramaz

İbrahim Özkurt

İnsanlık sanırım hiçbir konuda “komünist bir sistemin” inşası arayışına yönelik yazılanlar kadar yazı yazmamış, düşünce üretmemiştir ve mücadele etmemiştir.

Komünist düşüncelerin çıktığı günlerde Marks, Bakunin ve Lassalle; Komünizmin nasıl inşa edilebileceği konusunda oldukça yoğun tartışmalar yaşamış olmasına karşın, Lenin sonrası Marksistler, Lenin’in düşüncelerinin Marks ile benzerliğini ya da benzersizliğini yeterince araştırmadan (Rusya’da Lenin’in partisinin devrim sonrası iktidar olması sanırım en büyük etkendi) Lenin’i referans alarak yollarına devam edegelmişlerdir.
Okuduklarımdan öğreniyorum ki, Marks önceleri en ileri ülke durumunda olan İngiltere’de bir devrim olabileceğini düşünmüş. Bu mümkün olmayınca, ya da gerçekleşmeyince yeni yöntem arayışlarına yönelmiş. Engels ise, Marks öldükten sonra Almanya’da Sosyal Demokrat Parti kayda değer adımlar attıkça klasik şiddet yoluyla devrim anlayışından vazgeçip parlamenter yollarla devrimin mümkün olabileceğine inanmaya başlamış. Marks esas itibariyle kapitalist ulus devleti aşmak için Kooperatifler birliği önermiş. “İşçilerin kendi kuracakları ve devletin yönlendireceği kooperatif hareketlerinin değil, kooperatifler birliğinin devletin yerine geçmesi gerektiğini (böylece sermaye ve devlet de sönecekti) vurgulamış ve bu türden bir ilke önermek dışında gelecekteki ihtimaller hakkında tek kelime etmemiş. Yani Marks, Lassalle ile Bakunin arasında bir çizgi belirlemiş. Kısacası tartışmalar ve yeni arayışlar komünist düşüncelerin ilk sahiplerince sürekli tartışılmış ve zaman içinde değişik yöntemler ileri sürülmüş. Bunları Kojin Karatani’nin Trans Kritik adlı Metis yayınlarından çıkan kitabından öğrendim. Yanlışsa düzeltilsin.
Arayışların ve yoğun tartışmaların sürdürüldüğü o günlerin Avrupasın da, insanlığın ürettiği şeylerin sayısı günümüze oranla oldukça az ve İki temel sınıf ve köylülük dışında teoriye (probleme) eklenecek veri yok gibiydi. Ayrıca her hangi bir çevre sorunu olmadığı gibi insanlar arsındaki cinsel ayrılıklar su yüzüne çıkmamış, endüstrinin gereği, ara sınıflar (katmanlar) günümüzdeki gibi çok değildi. Kısacası kapitalist/emperyalizmin ürettiği ve açığa çıkardığı günümüzün devasa sorunları yok gibiydi. Bu nedenle problemi çözmek daha kolay görünüyordu. Buna karşın arayışlar ve tartışmalar durmaksızın sürdürülüyordu. Kısacası, Avrupa’nın nesnelliği üzerinden çözüm üretiliyordu. Buna karşın, önermeler zamanla değişiklik arz edebiliyordu. Marks ve Engels, Komünist Manifesto’yu yayınlarken her ne kadar “Avrupa’nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor” tespiti yapsalar da, 1871 Paris ayaklanması ve komün deneyi dışında alt üst oluş yaşanmadı. Ta ki 1917 Sovyet devrimine kadar…

25 Mayıs 2012 Cuma

Jıneps Y.K üyesi Yaşar Güven’den Hatspanian’a yanıt

Sayın Hatspanian,

Geçen yıl yapılmış söyleşi nedeniyle bana çok kızmış olabilirsiniz.

Tarihim dahil hiç birşey bilmeyebilirim. Yani bütün olumsuzluklar

bende toplanmış olabilir. Ama bu durum benim üzerimden Çerkesleri

toptan ötelemenizi (aslında yaptığınız daha ağır sözcüklerle ifade

edilmeli) gerektirmiyor.

Cengiz Çandar Tutuklanmaktan Kurtulabilmişse…

Ferhan Umruk

Ali Bayramoğlu Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde yakın zamanda gerçekleşmiş olan kendi deyişleriyle bir komployu açıkladı. Açıklaması şöyle:
‘Avukat Özcan Kılıç’ın haberlerde ve kimi gazetelerde yer alan şu sözlerini dikkatle okuyunuz:

“Ben Cengiz Çandar’ın KCK soruşturmasına katılacağını emniyette duydum. Meslektaşlarım gözaltındayken, orada biz bir bilgi aldık. Cengiz Çandar, bir gazeteci arkadaşımızın yazdığı ‘Öcalan’ın İmralı Günleri’ kitabının önsözünü yazmıştı. O bile dosyaya konulmak üzereydi…”

Sözünü ettiği Cengiz Çandar……Ersanlı ve Zarakolu’nun tutuklandığı günlerdi. Uzun yıllar birlikte çalıştığım, çok sevdiğim ve son derece değerli bir öğretim üyesi arkadaşım gazeteye geldi.

Endişe içinde, “yeni bir gözaltı listesi varmış, ben dahil 7 öğretim üyesi alınacakmış” diyordu. Bilgiyi emekli bir meslektaşı vermişti. O meslektaş da bunu devlet içinde etkili konumda bir yakınından duymuştu. Bahsettiği listedeki isimler ise son derece önemli, özgürlükçü görüşleriyle tanınan bazı öğretim üyeleriydi’.


Ali Bayramoğlu devamla bu durumun emniyet tarafından teyit edildiğini, bunun üzerine de gazetede arkadaşlarıyla değerlendirme yapıp, enformel yollarla Cengiz Çandar’ın ve isimlerini açıklamadığı 7 öğretim görevlisinin tutuklanmalarının engellendiğini belirtiyor.

Bir süredir gözlendiği gibi süreç emniyet-yargı ikilisinin sömut delil zahmetine katlanmayarak karine yoluyla sürdürdüğü tutuklama kampanyasının liberal- demokrat aydın ve gazetecilerin kapısına gelmiş ve dayanmıştır.

24 Mayıs 2012 Perşembe

Kızıldere: Solun Geleneğinde Bir Dayanışma

Mahmut Balpetek

Şiddetin toplumsal ve siyasal hayatımızda işgal ettiği yer, tarih boyunca aydınlar ve muhalif dinamikler tarafından sorgulanmış olmasına rağmen azalmamış, aksine artan bir ivme kazanmıştır. Buna kaynaklık eden sınırlı ve sınıflı bir dünyanın hüküm sürüyor olmasıdır. Sınıflara ve sınırlara ayrılmış bir dünya, şiddetin olgulaşmasına ebelik eder olmuştur.

Teknolojik gelişme ile birlikte şiddetin yıkım gücü katlanarak artmıştır. Şiddet artık coğrafi engellere takılmadan kıtaları aşarak uygulanabilir olmuştur. Buna paralel olarak muazzam bir yıkım kapasitesine ulaşmıştır.

22 Mayıs 2012 Salı

Çerkeslerin Ermenilere yapılan soykırıma katılımına dair sorular/ Sarkis Hatspanian

Sarkis Hatspanian

“Kendi milletinin tarihini bilmek mutlu olmak için yeterlidir.”
Çerkes Atasözü

Elen düşünür Epiktetos “Bir insanın bildiğini zannettiği bir şeyi öğrenmesi imkânsızdır” sözünü ne zaman söylemiş bilmesem de, ifade edilenin zaman aşımı olmayan fikirlerden olduğunu yaşam bize göstermektedir. İstanbul’daki dostlarım sağolsunlar, ben mahpusanedeyken sevgili Hrant DİNK’in bizlere yadigârı AGOS‘u birkaç ayda bir olmak üzere bana ulaştırmayı ihmal etmiyorlardı. Mahpuslukta basın-yayın postasının geldiği en çok beklenen o günler, bilgilenme açlığımın giderilmesine ayrılan, geceyle-gündüzümün karışıp da en az bir haftalığına uykusuz geçirdiğim zamanlara dönüşüyordu doğal olarak !

17 Mayıs 2012 Perşembe

Berktay Tarihi Tahrif Ediyor

Mahmut Balpetek

1 Mayıs 2012; yaygınlığı, kitleselliği, yeni katılımcıları dolayısıyla çeşitliği, sol, sosyalist, emekten yana sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya isteyen bütün Türkiye halkları için muazzam moral kaynağı oldu.Mücadele azmini kamçılayıcı işlev gördüğü kanaatimin solun farklı kesimlerince paylaşıldığını gördüm.

 Daha bu coşkunun yaşandığı anlarda nasıl bir tesadüf ise bir televizyon kanalında önceden programa alınmış ve birbirine yakın ideolojik kulvarda bulunan iki konuk ile 77 kanlı 1 Mayıs’ı tartışılmak üzere davet edilmişler. Ömer Laçinler stüdyodaki yerini almış ancak Halil Berktay sağlık sorunları nedeni ile telefonla icabet etmek zorunda kalmış. Bu vesileyle “kendisine geçmiş olsun” diyelim. Konu hepimizin malumu kanlı 1 Mayıs’ta devletin rolü.



Ömer Laçiner’in anlatısına esastan bir itirazım yok. Yazıya konu olacak olan Sayın Halil Berktay’ın bir tarihçi olarak anlatısıdır. Alanda olmam nedeni ile canlı seyredemediğim tartışmayı paylaşım sitelerinde izleme şansım oldu.

15 Mayıs 2012 Salı

«Sınırlı bir yaşamı, sınırsız bir davaya adayan» Ermeni bir devrimci: Armenak Bakırcıyan

Sarkis Hatspanian

«T.C.» solunun 1968 öncesinden-sonrasına faşist ‘devlet’ güçlerince tutuklanarak, işkence edilerek, asılarak, kurulan hain pusularda veya çatışmalarda kurşunlanarak katledilmiş, isimleri A’dan Z’ye alfabede varolan tüm harflerle ve hatta onların değişik kombinasyonlarından da çok fazla olduğunu bildiğim adlarıyla, ilerici, devrimci, demokrat her türden politik hareketin önder kadrolarının ölümsüzleştiği günlerin fetişizme varan söylemlerle anılan etkinlikler ortamının yabancısı olmadığımdan, yitirilen o değerli insanların otobiyografilerinin hemen her anını da neredeyse ezbere bilen bir neslin evladıyım.

11 Mayıs 2012 Cuma

Militarizm Muktedir Apoletsizin Apoletliye Verdiği Görevle Doğar

Ahmet Doğançayır

Militarizm yalnızca ordulara ait bir nitelik değil, tersine bu orduları egemenliğinin temel taşıyıcısı ve devamını sağlama aracı olarak belirlemiş kapitalist bir sistem ve düzenin niteliğidir. Militarizm ve devlet, kapitalist sistemin işleyişine uygun olarak kurumsallaştırılmıştır.

Apoletsiz Halit Narin


Apoletli Kenan Evren
Bu düzen içinde yer alan tüm unsurların yeri ve işlevleri belirlenmiş ve düzenin bir parçası olarak işlemesi sağlanmıştır. Ayrıca bugün militarizm hem emperyalizmin yayılma politikalarında hem de devletlerarası ilişkilerde mevcuttur. Hem emperyalist yayılma politikalarında hem de devletlerarası politik ilişkilerde belirleyici kavramlar korku ve kontroldür. Militarizmi var eden şey korkunun canlı tutulması ve bunun üzerinden üretilen güvenlik talebidir.

10 Mayıs 2012 Perşembe

Türkiye Solu’nun Geçmişi ile Hesaplaşılmalı

Selami Gürel
Sanırım yoğun bir debdebeden sonra ortalık sakinleşmeye, solun ve emekçilerin mağduru olduğu, iyi organize edilmiş 1 Mayıs 1977 katliamı ve politik tutumları nedeniyle bu katliamın gerçekleşmesine uygun zemin hazırlayan o dönem solcularının tutumlarını iki ayrı başlık altında tartışmak gerektiği daha anlaşılır hale gelmeye başladı. Keşke, bir birimizi bu kadar yorup yıpratmadan, doğrudan, 1980 öncesi “sol içi çatışmaların yarattığı tahribatı ve Türkiye Solu’na bu hastalığın nereden, nasıl bulaştığı” üzerine konuşmaya başlayabilseydik. Neyse olan oldu, bari bundan sonra daha soğukkanlı bir şekilde devam edelim.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Bir Kitap: Tekel’in Elleri Mücadele ve Yordam

Sitemizin yazarlarından Nuri Cemal direnen işçilerle birlikteliğinden edindiği izlenimler sonucunda Tekel direnişini ‘Tekel’in Elleri Mücadele ve Yordam’ adıyla kitaplaştırdı.

Kendi Halinde Sınıf                                                             

Durduk yere, kendiliğinden işçi sınıfını oluşturuyorlardı, diğer milyonlarca işçiyle beraber. Şu ya da bu etnik kökenden, dinden, mezhepten, dilden kadın ya da erkekler olarak diğerleriyle beraber kendi halinde işçi sınıfını oluşturuyordu TEKEL işçileri. Adeta otobüs durağındakilerin “otobüs durağındakileri” oluşturması gibi.
Onlar aynı zamanda aile babası, çocuk annesi, apartman sakini, kiracı, ev sahibi, falanca takım taraftarı vb. statülere de sahiptirler ve bu kimlik ve statüleri kullandıkları sürece sınıf aidiyetlerini kolayca unutabiliyorlardı da.

8 Mayıs 2012 Salı

İnsaf be Yıldıray Oğur !

Not: Selami’yle 1970′li yıllarda aynı okulda muazzam devrimci yükselişin havasını bütün devrimci arkadaşlarla birlikte teneffüs ettik bir nevi kader ortaklığı yaptık. Seneler geçse de, insan hayatı için zaman olarak kısa ama yaşanan sürecin dolu dolu olmasından dolayı dostluklar hep baki kaldı. Selami’nin, Yıldıray Oğur’un Taraf gazetesinde Sadık Canaslan’ın trajik ölümünü araçsallaştırıp sosyalizme karşı sürdürdüğü psikolojik harbin bir unsuru haline getirmesine isyan etmesi kadar doğal bir şey olamaz.

Son dönemde artık sosyalistlere ve Kürtlere karşı adeta ‘Psikolojik Harp Dairesi’ misyonunu büyük bir iştihayla üstlenen Taraf gazetesinden beklenmeyecek bir seviyesizlik değil bu tutum. Eski muktedirler gitii, yeni muktedirler gideni aratmamak üzere aynı metodları mağdura karşı kullanma görevini devralmış bulunuyor. Apoletlilerin andıçlama işlerini şimdi ‘Sivil demokratlar’ bihakkın yerine getirmekle meşguller. Eski muktedirin uyguladığı dezenformasyon işlerini yeni muktedir aynen devam ettiriyor. Yani durum tabiri caizse eski tas eski hamam. Mağdur oldu sana mağrur.

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Diyarbekir 5-6 Mayıs 2012 Demokratik Özerklik ve Ekonomi Sempozyumu “Matematik versus Politika” Temasına Demir Küçükaydın’ın Bildirisi Eşitlik, Demokrasi, Özerklik ve Refah

Demir Küçükaydın



Az önce, Moderator arkadaş Denizler’in idamı vesilesiyle onları anmaya davet etti ve kısa bir saygı duruşuyla andık. Bu vesileşle ben de küçük bir anımı sizlerle paylaşarak bu anmaya kadkıda bulunayım. Deniz’le arkadaştık. Devrimci Öğrenci Birliği’den. Son Olarak Taşkışla’da buluşmuştuk. Yollarımız artık ayrıydı ama sevgimiz saygımızda bir eksilme yoktu. Beraberce gelecekte neler yapacaklarımızı şöyle bir konuşmak üzere şöyle bir açıldık, kantinin kalabalığından uzaklaştık. Hiç konuşmadan uzunca bir süre yürüdük. Konuşmadan ayrılacaktık neredeyse, çünkü biliyorduk neler düşündüğümüzü, hissettiğimizi. Sonunda laf nasıl açıldı bilmiyorum ama, ben aşağı yukrı “Bu mücadele çok uzun. Milyonlarca insanın, işçinin eylemi olmadan bir şey değiştirilemez, bir devrimci parti olmadan bunlar örgütlenemez, ben bunun işiçn işçi sınıfı ve parti için mücadele edeceğim, bu uzun bir yol” anlamında bir şeyler söyledim.

5 Mayıs 2012 Cumartesi

Halil Berktay’larla 1 Mayıs 1977 tartışmasına devam (2) Derdiniz ne sizin?

Selami Gürel

Halil Berktay’ın başlattığı ve ardından bazı isimlerin de onun arkasında durduğu “1 Mayıs 1977 katliamı solcuların işiydi” diye özetlenebilecek tartışma devam ediyor. Ve daha da devam edeceğe benziyor.


Tam bu yazıma başlarken sevgili Rıdvan Akar’ın enfes yazısı internete düştü. Yazmaya ara verip okuyunca, kendime “bunca anlaşılır açıklamadan sonra başka şey söylemeye gerek var mı” diye sordum. Yine de var galiba.

Öncelikle bir ahlaki tutum üzerine konuşmak istiyorum.


Halil Berktay ve “yanında duranlar” sanki iki konuyu bir birinin içine geçirip, buradan T.C. tarihindeki en örgütlü bir provokasyonu nasıl sola mal edebileceklerinin çabası içinde gibi görünüyorlar. Eğer, 1980 öncesi Türkiye Solu’nun demokratik olmayan, tahammülsüz, hatta düşmanca tutumlarını eleştirmek, bunun tarihsel köklerine inerek bunu tüm toplum önünde açıkça tartışıp mahkum etmek gibi samimi bir niyetleri olsaydı, bu tartışmaya 1977 dekine yakın yeni 1 Mayıs kutlamasının ardından ve doğrudan solu bir provokatörler yığını gibi göstererek başlamamaları gerekirdi.

3 Mayıs 2012 Perşembe

S. Hatspanian’dan /1 Mayıs, Emekçilerin Birlik ve Mücadele Günü müdür Gerçekten?


SarkisHatspanian on 1. Mayıs 2012

Bugün, «T.C.» adlı leylim ley devletin değişik şehirlerinde ellerinde «Dünyanın Bütün Emekçileri Birleşin», «1 MAYIS, EMEK, BARIŞ, EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK VE ADALET İÇİN BİRLİK, DAYANIŞMA VE MÜCADELE GÜNÜDÜR» türünden yazılı pankartlar ve afişler tutan yığınların büyük alanlara aktığı ve biri birine sıra vermeden günün önemini vurgulayan konuşmalar yapılacağı gündür.

Ancak, bugün düzenlenmesi planlanan açık veya kapalı salon toplantılarından tutun, miting ve yürüyüşlerden hemen hiçbirinde, kendini ilerici, demokrat, devrimci adlandıran örgüt, sendika veya kurumlar adına yapılacak olan konuşmalardan korkarım hiç birinde, bu topraklarda işçi sınıfının İLK partileriyle, sendikaların ve hangi halktan olurlarsa olsunlar, işçilerin, emekçilerin haklarını savunmak, onların insanca bir yaşam için verecekleri mücadeleyi koordine etmek amacıyla kurulan İLK örgütlenmelerin, Elen ve Ermeniler tarafından kurulmuş oldukları hakkında ne yazık ki tek söz dahi edilmeyecek !…
İstanbul, İzmir, Selanik, Adapazarı, Zonguldak, Ankara, Samsun gibi şehirlerdeki fabrikalar, tarlalar ve madenlerde çalışanların ilk amele birliklerini kuran, işverenlerle işçiler arasında yapılan yazılı ilk iş sözleşmelerin Ermeni hukukçular tarafından hazırlandığı, bilahare iş güvencesi, daha ileri zamanlarda daha başka hakların elde edilmesi amacıyla yapılan ilk grevlerin de yine Elen ve Ermeni işçilerin başını çektiği bir grup örgütlü insanlar hakkında da susulacaktır eminim !

1 Mayıs 1977 de ne oldu?

Selami Gürel

Halil Berktay’ın bugünkü TARAF gazetesindeki söyleşisini okuyunca o dönemin ve o anın yakın tanığı olarak bazı şeyler söyleme zorunluluğu hissettim.

Kanlı 1 Mayıs öncesi Türkiye’de nasıl bir ortam vardı?
1976 -1977 yılı, Türkiye sol hareketinin tarihinde en kitlesel güce ulaştığı yıllardı. Sol hareket, dünyadaki “sosyalist” blokların şekillenişine göre şekillenmişti. TKP Sovyetler Birliği çizgisinde, benim de içinde bulunduğum Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu gibi örgütler Çin – Arnavutluk, Dev-Yol gibi diğerleri Castro – Che Guavera çizgisindeydi. Özellikle Çin – Arnavutluk çizgisindeki “bizimkilerle” Sovyetler Birliği çizgisindeki TKP arasındaki gerginlik çok sertti.

1 Mayıs’ın (Yek Gulan) Gösterdikleri

 Mahmut Balpetek


Giderek kitleselleşme yönünde seyir eden 1 Mayıs, 2012’de Taksim’e sığamaz hale gelerek bu geleneği bozmadı. Taksim’in, verilen mücadele sonucu 1 Mayıs’a açılması akabinde gözle görülür bir kitleselleşme yaşamıştır. 2012 1 Mayıs’ı çok farklı ilklere imza atar olmuştur. Geçen yıl kutlamalarından farklı olarak, Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen sendikalarının, Kürt sorunun barışçıl, demokratik çözüm talebinin 1 Mayıs bildirisinde yer almasına itirazları nedeni ile Taksim’e gelmemiş olmalarına karşın niceliksel bir azalma olmadığı gibi, hatırı sayılır bir artış gözlenmiştir.
Hiç kuşku yok ki, Türk-İş içindeki muhalif Petrol-İş, Kristal-İş, Hava-İş, Deri-İş benzeri sendikalar alandaki yerlerini almışlardı.

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Anti-Kapitalist Müslümanlar Dost mu Düşman mı?

Ferhan Umruk

Bu yıl 1  Mayıs’ın medyatik aktörü ‘Anti-Kapitalist Müslümanlar’ oldu. Doğrusu tecrübelerle sabittir ki siyaset zemininde sansasyonel çıkışlar çoğu zaman bir saman alevinden ibaret kalırlar. Bu hakikatin altını çizerek, Anti-kapitalist Müslüman hareketin sahih bir siyasi varlık olup olamayacağının zamanın terazisine tabi olacağını belirtelim. Bu oluşumun ansızın gökten zembille inmediği siyasal İslam içindeki tartışmaları izleyenler tarafından bilinmektedir.

Tek parti rejiminden çok partili parlamenter rejime geçilmesi ile Sünni kitleler Demokrat parti ile başlayan geleneksel sağ partilerin oy deposu haline dönüştü. 1960’ların sonunda, sünni kitlelerin Milli Nizam  Partisi’nin kuruluşuyla birlikte Sünni-siyasal İslamla  buluşmaları günümüze ulaşan yolun ilk taşlarının döşenmeye başlandığı eşiği teşkil etti. Sovyetler Birliği’nin varlığını sürdürdüğü iki kutuplu dünyada Sünni siyasal-İslamın Türkiye’de oynadığı siyasal rol Anti-Komünist vurucu güç olarak tezahür etti. Necmettin Erbakan’ın kişiliğinde tezahür eden ve çeşitli parti adlarıyla varlığını sürdüren gelenek bu niteliksel özelliğini korudu. İç pazara dönük muhafazakar Anadolu burjuvazisinin çıkarları temelinde iç pazarı korumak için batı düşmanlığı, özel mülkiyeti korumak için de komünizm düşmanlığı, hareketin siyasi fikriyatının iki temel direğini oluşturdu.