26 Haziran 2012 Salı

Ahmet Altan ‘Paşa’ Akıl verdi Suriye Sınırına TSK Yığınak Yapıyor

Ferhan Umruk
Sonunda bu da oldu, askeri vesayete karşı mücadele retoriğinin önde geleni Ahmet Altan Suriye tarafından keşif uçağının düşürülmesi karşısında nasıl bir askeri harekat yapılması konusunda bugünkü Taraf gazetesinde önerisini sundu Bu tavır, bir gazeteci, yazar, edebiyatçı kimliğiyle tanıdığımız Ahmet Altan’ın bundan böyle omuzlarına yıldız takmış bir ‘paşa’ kimliğiyle de arzı endam edeceğini gösteriyor.


Ahmet Altan bugünkü yazısında askeri stratejik dehasını konuşturarak planını ortaya koydu, Devletin yapması gereken onun kanaatince şöyleydi:

Suriye sınırındaki birliklerin alarma geçirilmesi, sınır bölgesinde askerî bir manevranın başlatılması mümkün olmayan işler midir?



Bu hamleler, Suriye’nin kaçınılmaz olarak kendi sınır kuvvetlerini alarma geçirmesine, içerideki çatışmalarla uğraşırken bir yandan da sınıra asker kaydırmak zorunda kalmasına neden olmaz mı?
Bu, Suriye için ciddi bir bedel değil mi?
Ahmet Altan ‘paşanın’ sabah saatlerinde Taraf gazetesinde okurla buluşmasından 8-9 saat sonra Türkiye Suriye sınırına askeri yığınak yapmaya başlamış bulunmakta ve bunu aynen onun dediği gibi uzun süreli askeri tatbikat olarak açıklamaktadır.

19 Haziran 2012 Salı

Kılıçdaroğlu ve Erdoğan buluşması ve Leyla Zana’nın Açıklamalarının Politik Anlamı?

Demir Küçükaydın

Dünyadaki gelişmeleri anlamak, olaylar mahşerinde yolunuzu yitirmek istemiyorsanız her şeyden önce uluslara karşı (Dikkat edilsin “milliyetçilere karşı” demiyoruz, uluslara yani milletlere karşı diyoruz. Ve de Enternasyonalist de demiyoruz. Çünkü Enternasyonalizm de bir Milliyetçiliktir.) bir programınız ve duruşunuz olması gerekir.

Böyle bir program ve duruş olmadan ne bugünkü Dünya krizini ne de örneğin son Avrupa krizini anlayamazsınız ve somut bir programınız olamaz. Şu veya bu politikanın peşinde oradan oraya savrulur bel kemiğinizi kırarsınız veya bel kemiğinden yoksun bir politika yaparsınız.

15 Haziran 2012 Cuma

Tecavüz davası bitmedi:Bir “erkek” hukukçudan “erkekliğin avukatı”na açık mektup

Not:Bu yazı Gerçek gazetesi net’te yayınlanmıştır http://www.gercekgazetesi.net

Şiar Rişvanoğlu

Kamuoyunda Fethiye davası olarak bilinen, 2007 yılında yaşanan toplu tecavüz hakkında açılan davanın 27 Nisan’da görülen karar duruşmasında ikisi suça sürüklenen çocuk altısı yetişkin toplam sekiz sanık beraat etti. Dava, Muğla Barosu Başkanı Mustafa İlker Gürkan’ın tecavüz sanıklarının avukatlığını üstlenmesi ile de gündeme geldi. Tecavüz davasını takip eden kadın örgütleri tarafından istifası talep edildi. Bu gerçekleşmediği gibi Türkiye Barolar Birliği, Gürkan’ı savunan açıklamalar yaptı, hatta daha da ileri giderek ne kadar demokrat, özgürlükçü ve entelektüel olduğu yönünde övgüler düzdü. Aşağıda kendisi de avukat olan yoldaşımız Şiar Rişvanoğlu’nun bu davaya müdahil olan Muğla Baro Başkanı’na yazdığı açık mektubu yayınlıyoruz.

“(…) Sen bu kavgada
Bir nokta bile değil,
Bir küçük, eğri virgül
Bir zavallı vesilesin!.. (…)”
– Nâzım Hikmet Ran-

“Ya! Bugün neden sizden nefret ettiğimi bilmek istiyorsunuz demek. Hiç kuşkusuz, sizin anlamanız benim açıklamamdan daha güç olacak.” Böyle başlar 1848 Fransız Devrimi’nin efsanevi şairi Charles Baudelaire, kendisi kadar efsanevi “Yoksulların Gözleri” adlı mensur şiirine. Evet, Bay Mustafa İlker Gürkan, sizden “nefret” ediyorum! Ama bu “nefret” hiç ama hiç kişisel değil. Önce, başından itibaren sistemli ve örgütlü bir tecavüz olduğu sebatkâr ve çalışkan kadın hukukçu dostlarımız sayesinde kamu vicdanında ispatlanmış olan korkunç olayın mağduru (kendisini tanımasam da) kadın arkadaşımın gözleriyle, sonra (biyolojik olarak bir erkek olsam da) bütün kadınların gözleriyle, sonra Deniz’in ve bütün devrimcilerin, sosyalistlerin gözleriyle ve sonra da Nâzım’ın deyişiyle “büyük insanlığın” gözleriyle! Ama emin olun en son kendi gözlerimle!

Bir Eleştiri Serüveni

Ferhan Umruk
Aşağıdaki yazışma Demir Küçükaydın’ın ‘yalansız’da yayınlanan ‘Radikal demokrasinin ”Kürt Sorununa” İlişkin Programı” başlıklı yazısına ‘Devrim Yolundaki Yolcu’ isimli mail grubunda Sefa Kübalı’nın eleştirisi üzerinedir.

Okuyucu yazışmaları takip ettiğinde bu yazışmanın yayınlanma sebebini anlayacaktır. Kuşkusuz sosyalistlerin teorik-politik konularda kendi aralarındaki tartışmalarda zaman zaman sert usluplara başvurması, muradını sarsıcı bir biçimde ifade etmesi mümkündür.

Sefa Kübalı’nın eleştiri üslubu yukarıda ifade edildiği üzere sert ve sarsıcıdır, eleştirisinin bu niteliği yazarın tercihi ile alakalıdır.

10 Haziran 2012 Pazar

Tekinsiz Ortasınıflar Avrupa’da Faşist Partilerin Yükselişinin Müsebbibi

Hakkı Yükselen

(Neo)liberalizmin “küresel” yalan ve hayaller dünyası toplumsal temelini neredeyse mutlak bir “ortasınıflaşma” varsayımına ve onun üzerinden ürettiği kurgulara oturtmak istedi; ama olmadı!


Giderek genişleyen ve eşzamanlı bir karakter kazanan kapitalist dünya krizi, “tarihin sonu”, “proletaryanın ölümü”, “evrensel demokrasi” vb. (neo)liberal safsataların yanı sıra onu da yerle bir etti.



Kapitalizmin krizinin ve kışkırttığı “sınıf karşıtlıklarının liberalizmi öldürdüğüne” ilişkin devrimci Marksist tez bir kere daha kanıtlandı; son otuz küsur yıldır tepemizde “sarsılmaz bir kaya” misali duran (neo)liberal hurafeler tuzla buz oldu.

8 Haziran 2012 Cuma

AKP’nin İnancı Neo-liberalizm, Silahı ‘Kürtaj Yasağı’

Ahmet Doğançayır
Neo- liberal programıyla AKP Türk sağının geleneksel parçalı yapısını yeniden ama farklı bir kompozisyonla kurmuş durumdadır. Siyasal konjonktürün gereklerine uygun olarak bu koalisyonun ayaklarından birine veya diğerine ağırlık vererek iktidarını sürdürüyor.
Sosyal politikayı sosyo-ekonomik bir bakış açısı olarak değerlendiren AKP sosyal-ekonomi kavramını toplumda sosyal haklar alanının genişlemesi anlamında değil ‘’toplumun sosyal yapısını benimsemek’’ ilkesi olarak anlıyor ve böyle sunuyor. ’’Toplumun sosyal yapısını benimsemek’’yaklaşımı gelir dağılımındaki büyük dengesizlikleri, kuşaktan kuşağa artarak devredilen ve aşırı seviyelere varan eşitsizlikleri dikkate alan bunları düzeltici politikalar değil, mevcut sosyal yapının benimsenmesi, mevcut durumun kabul edilip korunmasıdır.

Radikal Demokrasinin “Kürt Sorunu”nun Çözümüne İlişkin Programı

Demir Küçükaydın
Çatışan toplumsal güçlerin mücadelesinde sorunların, güçlerin, şeylerin ve olayların nasıl adlandırılacağı da aynı zamanda bir çatışma konusudur. Çoğu kez bu adlandırmada kullanılan kavramlar aynı zamanda bir programı ima ederler.

Bu nedenle, çatışan güçler bir uzlaşma yolu arıyorlarsa, bu aynı zamanda sorunların, güçlerin, şeylerin ve olayların adlandırılmasında tarafların uzlaşabilecekleri bir dili de gerektirir çoğu kez.
Bu nedenle önce yukarıdaki başlığın böyle bir çabanın somut bir örneği olarak görülmesi gerekmektedir.

Yukarıdaki başlıkta “Kürt Sorunu” tırnak içinde kullanılmaktadır. Bunun anlamı şudur: Radikal Demokrasi sorunu başka bir kavramla tanımlamaktadır ama bir uzlaşma noktası olarak bugünkü yaygın kullanımı kullanmayı kabul etmekte ve kendi adlandırmasında ısrar etmeyi gereksiz görmektedir.

3 Haziran 2012 Pazar

Taraf ‘ın yayınlamadığı yazı/12 Eylül Faşist Darbesinin Müsebbibi Türkiye Soludur!

Hasan Gürkan

not:Taraf Gazetesinin yayınlamadığı yazı

“Rezilce” İddialar

77 1 mayıs katliamının Türkiye solunun “rezilce” iddia ettiği gibi derin devletin değil, kendilerinin eseri olduğunu ispatlamak için günlerdir, haftalardır, büyük bir iştahla, “bilim adamı titizliğiyle” çırpınan Halil Berktay, benim gibi sıradan insanları meftun etmek için olacak, lafının arasına sık sık İngilizce bilimsel terimler sokuşturarak yoluna kararlılıkla devam ediyor.Kanaatime göre bu yol yazının başlığına koyduğum iddiaya çıkacak ve Berktay, :12 Eylül faşist darbesinin asıl suçlusu, darbecilere ortam hazırlayan Türkiye soludur, diyecek. Bu iddianın ardından Maraş, Çorum vb olaylarının kabahatini de gene sola yüklemek gelebilir.

2 Haziran 2012 Cumartesi

Jıneps Y.K üyesi Yaşar Güven’e Hatspanian’dan geciken yanıt !

1864’ten 1878’e: Çerkeslerin Osmanlı’daki ilk 14 yılına dair soru(n)lar dilemması !

Sarkis Hatspanian

Jıneps Y.K. üyesi sayın Yaşar Güven,

İnternet iletişim olanaklarımın Ankara’dan yapıldığını öğrendiğim bir saldırı sonucu geçen hafta bütünüyle bloke edilmesi nedeniyle, 21.mayıs.2012 günü sanal ortamda yayınlanan yazıma verdiğiniz, fakat yaşadığım sorun yüzünden geç edindiğim yanıtınızı geç de cevapladığım için affınıza sığınıyorum.


Geçen yıl ilkbaharında bulunduğum mahpusanenin tecrit hücresinde okumuş olduğum söyleşinize ne kadar kızmış, hatta kudurmuş olduğumu zaten 10 gün önce yayınlanan yazımda oldukça açık bir şekilde ifade etmiş ve sinirlenmemin nedeninin doğrudan ve sadece sizle, sayın F.Uğur’un düşünce ve sözleri yüzünden olduğunu pek doğrudan belirtmiş olmama rağmen, verdiğiniz yanıtta neden bilmem, “tarihiniz dahil hiç birşey bilmeyebilir” olmanızdan başlayıp, beni “sizler üzerinden Çerkesleri toptan ötelemekle (aslında yaptığımın daha ağır sözcüklerle ifade edilmesi gerektiğini de parantez içerisinde belirterek)” suçlamış, hatta daha da ileriye giderek “Çerkeslere üstten baktığımı” da iddia etmişsiniz.