27 Ağustos 2012 Pazartesi

Bölünme Korkusu mu-Devrim Umudu mu?

Hakkı Yükselen

Birinci Körfez Savaşına ön gelen süreçte, 21 Ağustos 1990 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir haberde, savaşın kaçınılmazlığını gören Ankara’daki Türk diplomatik çevrelerinin “Saddam gitsin, Baas kalsın” şeklinde bir politik çizgiyi benimsedikleri belirtiliyor. Bunun gerekçesi yine habere göre “Bölgedeki Kürt unsurunun kaygı yaratıyor” olması.

Aradan uzun zaman geçti. Bu zaman zarfında Türk dış politikası geleneksel dışişleri bürokrasisinin bölgenin ilahi dengelerini gözetmeye dayalı “monşer” tarzıyla, Özal’ın bu duruma sinir olan “kabadayı” tarzı arasında gidip geldi. Bu aynı zamanda Türkiye’nin iç politikasındaki güç ve denge oyunlarının bir yansımasıydı. Ancak hangi kılığa girilirse girilsin sonunda korkulan oldu, Irak’ta bir federe bölge de dahil olmak üzere Ortadoğu’daki Kürt varlığı bir ulusal mücadele ve ulus (hatta devlet) inşası temelinde, geri döndürülemez bir statü kazandı.

Alçaklığın dayanılmaz irtifası..

Mehmet Özgen

Patlamaya karşı tepkiyi, daha ilk saatlerde kin ve nefret söylemine dönüştürüp halkın bir kesimine, Kürtler’e karşı yönlendirmek, hem en az bu insanlık suçu kadar halk düşmanlığıdır, hem de saldırının gerçek faillerini görünmez kılmaya hizmet ederek tarihi bir alçaklığa imza atmaktır.


Antep’teki olay sivil halkı hedef alan bir katliam. Böylesine vahşi bir yöntemi meşru kılacak hiç bir ahlaki, siyasi, dini amaç olamaz. Hangi amacın zırhına bürünürse bürünsün, o zırh, böyle bir eylemi katliam olmaktan çıkaramaz,

Sosyalizm Mücadelesi, Olimpiyatlar, Engelli Koşu ve Halimiz!


Mahmut Balpetek

Tarih; insanlığın gelişiminin düz ve doğrusal bir çizgi biçiminde ilerlemediğinin örneklerinin anlatısı gibidir. İnsanlığın gelişimi, dönüşümü, engebeli, inişli, çıkışlı ve sarp bir istikametin serüvenidir. İnsanlığın eşitlik ve özgürlük hedefine yürüyüşü ise bütün bu zorlukları mislice katlayarak çetinleşen yolculuk hikâyesidir.


Zira kapitalizme kadar insanlığın yürüyüşü mülkiyet kutsalına karışmadan, üretim biçiminin gelişmesi ve değişimine karşılık gelmiştir.

12 Ağustos 2012 Pazar

Tek Parti Tek Cephe

Mahmut Balpetek

Kapitalizmin “yıkıcı yaratıcılık “ özeliği ile bilim ve teknoloji alanın da gösterdiği baş döndürücü gelişme ile birlikte yeni sorun alanları yaratmıştı. Ulus devlet ile birlikte, ulusal sorun, daha fazla kar daha fazla büyüme zihniyeti ile doğanın aldığı tahribat ile ekoloji sorunu diye tanımlanan problem ile, teknolojinin gelişimi ile ekonomik ve sosyal yaşam da geriye itilen kadınların yaşamın her alanın da eşit ve özgür bireyler olma talebi ile yani, kadın sorunu ile tanışır olduk.

Önceleri sosyalistler bu sorunların hepsini baş çelişki olan emek sermaye çelişkisinin ortadan kaldırılması ile sonlanacağını, hareket noktası olarak öngördüler. Bu öngörü yanlış bir öngörü değil.

Sokak Politik Olanla İlişkiye Geçilme Kanalıdır

Ahmet Doğançayır

Totaliter rejim insanları gereksiz kılma eğilimidir. Bu eğilimle amaçlanan bireylerin düşünmesini durdurmak değil, bu düşünceleri güçsüz ve iktidarın başarısı ve başarısızlığıyla ilgisiz hale getirmektir.



Bu nedenle siyaseti ‘’tasfiye etme’’ amacını güden tutuklamalar, tutuklamalara imkân veren ‘’Terörle mücadele kanunu’’ ve ilgili maddeler temelde baskıcı, otoriter bir siyaset anlayışının yansımalarıdır. ‘Yargısız infazlarla’ oluşturulan ‘’devlet korkusu’’ bugün hapishane korkusuyla bir dönüşüme uğruyor. Devlet hapishaneler aracılığıyla muhalefeti ıslah etmek, hizaya getirmek istiyor. Herhangi bir gerekçeyle, sokağa çıkılması ‘’eşkıyalıkla’’ nitelendiriliyor.

9 Ağustos 2012 Perşembe

Laiklik Tartışmaları ve Türkiye Gerçeği

Değerli dostumuz, yoldaşımız Ali Dehri’yi ( Aziz Vatan) 3 yıl önce 10 Ağustos 2009′da kaybetmiştik. O ‘yalansız’ öncesinde yayınlanan ’soldan’ sitesinin yazarlarındandı. Onu sevgiyle anarken ‘soldan’da yayınlanmış Laiklik üzerine yazısını bir daha yayınlıyoruz. Yalansız





Laiklik Tartışmaları ve Türkiye Gerçeği



Ali Dehri



Laiklik, bazen doğrudan bu kavram etrafında, bazen de bu kavrama sıkı sıkıya bağlı sorunlar üzerine yürütülen tartışma ve mücadeleler nedeniyle, bütün Cumhuriyet tarihi boyunca gündemde kalmıştır. Zaman zaman, alt sıralarına inse bile, gündemin dışına hemen hiç düşmemiştir. Son günlerde ön saflarının bir yanını hükümetin, diğer yanını Ordu, Cumhurbaşkanı, CHP ve bürokrasinin bir kesiminin oluşturduğu laiklik tartışması, yarattığı siyasal gerilimle ön plana çıktı.Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden itibaren, laiklik yanlılarıyla, laiklik karşıtları arasında yürütülen mücadele, bir çok sorun ve mücadeleye kıyasla öne çıkarılmıştır. Son yıllarda ise, tartışma ve mücadelenin, laiklik kavramının farklı yorumları arasında yürütüldüğü görüşü, dünün laiklik karşıtları cephesinin önemli bir bölümünün savı haline gelmiştir. Bu durumda, yaratılan toz duman bulutuna kapılmadan, laiklik ve özel olarak Türkiye’deki laiklik üzerinde durmak gerekecektir.