28 Aralık 2013 Cumartesi

Kesintisiz Vesayet ve Yolsuzluk Kapitalizmin Doğasıdır


           Mahmut Balpetek                             
     AKP’nin askeri vesayete karşı aldığı tutuma paralel başta liberaller olmak üzere çeşitli çevreler vesayetsiz  iktidar beklentisine girdiler.  Kapitalist ulus devletin tabiatına aykırı, hoş, bir o kadar da boş bu beklenti cemaat hükümet çatışması ile yeniden gündeme geldi.
erdoğan gülen
Sınıflar arası egemenlik ilişkisinin sahası olan devlet, kendi ontolojisinin gereği  vasiye sahip bir organizasyondur. En basit anlatım ile ezen sınıf ya da sınıflar bağlaşığının vesayeti altındadır.Dolayısı ile vesayetsiz ya da derinsiz bir ulus devlet yoktur. Bundan sonra olması da mümkün değildir. Ezen – ezilen antogonist çatışmanın yanında egemen sınıfın kendi içinde kim zaman uzlaşısı mümkün çelişkiler barındırır.

Ahlaksızlık,Devlet Politikasıyla İç İçe Girmiş Şirketler Dünyasının Temelidir!


Ahmet Doğançayır
Bazen bir şeyin adının çok kullanılması, çok bahsedilir olması aslında onun yokluğundandır. Tıpkı siyasette ahlâktan çok bahsedilmesi gibi… Yaşadığımız düzen herkesin birbirine onurdan, şereften, hayâ ve utançtan bahsettiği ama bunların ortada olmadığı bir düzendir.
işçiday
Yaşadığımız düzende çokça yaşanan Ahlâksızlık sorunu sadece siyasal alanda karşılaşılan, sadece aslında güvenilmeye değer kurumlarda yer alan görevlilerin yarattığı bir sorun değildir. Siyasal alandaki yolsuzluklar toplumdaki genel ahlâk düşüklüğünün sadece bir bölümüdür. Toplumun moral seviyesini düşüren olayların nedeni sadece birkaç yoldan çıkmışın varlığı değildir. Elbette güvenilmeye değer kurumlarda yoldan çıkmış kimseler olabilir. Fakat bir toplumda kurumların kendileri de yoldan çıkmış ve bozulmuşsa bu kurumlarda yer alan görevlilerin de bozulmaları, yoldan çıkmaları doğallaşır.

25 Aralık 2013 Çarşamba

Devlet Kapitalizmi Çöktü, Kapitalizmin Topyekun Çöküşü İçin…


İbrahim Özkurt
Binlerce yıl süren kölelik ilişkileri, kapitalizmin kurulması ile yeni bir evreye girer ve günümüzde de kabuk değiştirerek devam eder. Kapitalist zorbalığın ete kemiğe bürünüşü, 1789 da Parisli baldırı çıplakların devrimi başlatarak önceki yapıyı yerle bir etmeleri sonucu oluşur.
komun_bellek
Devrim, iktidarın dışında bir seçenek üretemeyen küçük burjuva diyebileceğimiz önderleri kanalı ile iktidar odaklı bir yapıya büründürülür ve aynı anda devreye, yaklaşık 150 yıldır feodalite içinde palazlanan burjuva sınıfı girer. Burjuvalar 100 yılı aşkın zamandır feodal beylerin yanında, çalıp çırpmaları sonu gittikçe güç kazanarak ortak olarak yürüttükleri işi baldırı çıplakların isyanı sonucu iş- ekmek- özgürlük şiarını da sahiplenerek yeni bir talan düzenin (kapitalizm) temellerini atarlar ve TEMSİLİ DEMOKRASİYİ keşfederler.

Muz Cumhuriyeti Değil, Büyük Hırsızların Cumhuriyeti



 Fikret Başkaya
“ Kapitalizm yasal mafya, mafya da yasa dışı kapitalizmdir”
Dorio Bötancourt- Maria Garcia


bakaya
Profesyonel politikacıların ve devlet erkanının ağzında sakız olmuş  iki tekerleme var: “ Türkiye bir muz cumhuriyeti değildir” ve “Türkiye bir hukuk devletidir”. Birinciyle imâ edilen Türkiye’de köklü bir devlet geleneği olduğu, ikinciyle de burada her şeyin hukuk ilkeleri ve kurallarına göre işlediğidir. O halde “burada öyle arzu edilmiyen şeylere izin verilmez, eğer yanlış yapılmışsa hukuk dahilinde çözülür” denmek isteniyor.

Hangi “Orta Sınıf” ?


Selim Ergunalp
Haziran ayaklanmalarından bu yana ayaklanmanın sınıf karakteri yada direnişcilerin sınıf karakterleri hakkında siyasal yelpazenin hemen her renginden yorumlar yapıldı. Bu yorumların büyük bir kısmı ayaklanmanın sınıf karakterini, tabii ki yazarlarının kendi siyasal eğilimlerine paralel biçimde ele aldı ve tartışmalar bir çok metinde “orta sınıf” üzerine yoğunlaştı.
gezi oto
Direnişcilerin kimler oldukları, toplumun hangi sınıf ve tabakalarından geldikleri hakkında yapılmış ciddi bir araştırma yok. Haziran ayı içinde, henüz direniş devam ederken, üç kuruluş en azından bazı soruları aydınlatmak için direnişciler arasında istatistikler düzenlediler. Kendi verilerine göre araştırma şirketlerinden Genar Gezi parkı içinde ve Taksim meydanında 498 kişiyle yüzyüze, Konda gene Gezi parkında 4411 kişiyle anketler yaptı.

20 Aralık 2013 Cuma

BDP, Gezi İsyanındaki Yanlışını Tekrarlıyor mu?


Seyfi Adalı
 TBMM’de BDP grubu adına konuşan Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, AKP ile Cemaat arasında süren çatışmayı “hükümetin çözüm sürecinde daha dik durmasını, daha çözüm sürecinin arkasında durmasını engellemeye çalışmak” olarak değerlendirdi.
nursel
Meclis tutanaklarına yansıyan konuşma şöyle:
Şimdi, bu karar, o kadar basit bir karar değildir. Bu kararı verenler istiyorlar ki PKK hemen ateşkesi bozsun, silaha sarılsın, gelsin tekrardan silahla mücadeleye başlasın, binlerce insan gerçekten bu ülkede tekrardan yaşamını yitirsin.

18 Aralık 2013 Çarşamba

Anti-emperyalistlik Nöbetini Erdoğan mı Devralacak?


Ferhan Umruk
“O zaman önümüzdeki günlerde anti-emperyalizm nöbetini Erdoğan’ın devralması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Dün arkalarına ABD’yi alamayıp anti-emperyalist söylemin, şovenizmin bayraktarlığını yapan Silivri’dekilerden bu defa bayrak Erdoğan’ın elinde sallanabilir. Zira Obama’yla oval ofiste fotoğraf çektirme dönemi bitmiş görünüyor Erdoğan için.
Muktedirler elinde içi kof anti-emperyalizmin alıcısı da mebzul miktarda vardır. Kendini sosyalist sananlar bile müşteri olabilirler, 28 Şubat’a meftun olmamışlar mıydı?” 
erdoğan
Siyasi tarihe 17 Aralık operasyonu olarak geçecek, araştırmacı gazeteciliğe konu olacak bir yolsuzluk gözaltılarıyla karşı karşıyayız.

30. Yılında Maraş Katliamı Tehcirden 6-7 Eylül’den Maraş’a Uzanan Katliamlar Dizisi


Rıza Aydın
“Maraş olaylarını inceleyene kadar ben, “milli” diye adlandırılan yerel burjuvazinin, “kendi pazarına” (pazara) sahip çıkmak için komprador burjuvaziye karşı yürüttüğü mücadeleyi, ona karşı savaşını, “milli burjuvazinin” egemen olduğu bir toprak parçasını, gümrük duvarlarıyla, ulusal çitlerle çevirmesini, olumlayıp, yıllardır savunurdum. Maraş kıyımını inceleyince gördüm ki, bu insanlığa mutluluk vermiyor. Hiçbir milliyetçiliğinde insanlığa huzur vermesi mümkün değil. Bu yüzden, ülkemizin yüz karası olan tehcir, mübadele, Varlık vergisi, 6–7 Eylül olayları gibi şeyler yaşanmış. Bunların tümünü ayrımsız lanetleyip mahkûm etmemiz gerekir. Bunu yapmadan bir adım dahi yol alamayız.”
maraş foto
Her yazının bir yazılış hikâyesi vardır. Yazıyı anlamak için yazının hikâyesinin bilinmesi gerekir. Bu yazım, Londra’da Maraş katliamını anmak için yapılacak olan toplantıda yapacağım konuşmanın ön hazırlığıdır.

13 Aralık 2013 Cuma

Connoly’nin Dediği… İngiliz Ordusunu Yarın Ülkeden Çıkartıp Yeşil Bayrağı Dublin Kalesine Çekseniz Bile…

Hakkı Yükselen

Benim, ülkemiz halkının ideal olarak karşılarına koymalarını dilediğim cumhuriyet öyle bir cumhuriyet olmalıdır ki, yalnızca adından söz edilmesi bile, her çağda, her ülkenin ezilenleri için bir işaret ateşi oluşturmalı, uğruna harcanan çabaların ödülü olarak her çağda özgürlük ve bereket vaat etmelidir. … İngiliz Ordusunu yarın ülkeden çıkartıp yeşil bayrağı Dublin kalesine çekseniz bile, sosyalist cumhuriyetin kurulmasına yönelmiş değilseniz tüm çabalarınız boşa gidecektir… İngiltere gene mahvınıza dek size hükmedecektir – davasına ihanet ettiğiniz o özgürlük tapınağında dudaklarınız riyakâr bir saygı sunarken bile.”
irlanda_bagimsizlik_savasi_8544
Bu sözleri, yaklaşık yüz yıl önce, İrlanda ulusal kurtuluş mücadelesinin İngilizler tarafından idam edilen önderlerinden büyük devrimci sosyalist James Connoly söylemiş. O günlerden bugünlere, doğruluğu, sadece İrlanda’da değil, hemen hemen dünyanın her bucağında defalarca kanıtlanmış bir söz. Bilindiği veya kolayca anlaşılacağı üzere Connoly, kendi halkının ulusal kurtuluş mücadelesi bağlamında konuşuyor. Yani bunlar ucu günümüze, mesela Kürt ulusal özgürlük mücadelesini de değen sözler…

Mandela…


Ulus Irkad

Mücadele, acı ve zorluklarla dolu hayatı nihayet bitti. Altı ay önce öldü diye dünya medyasında adı geçen büyük lider nihayet 95 yaşında hayata gözlerini kapadı. 27 yıl hapiste kaldı ama ırkçılığa karşı mücadelesini bitirmedi ve sonuna kadar Güney Afrika’nın demokratik bir ülke olmasına büyük katkısı oldu. 1990’ların başında hapisten çıkarken “Eğer nefretimi devam ettirseydim, ruhen hapisten kurtulamayacaktım” diyordu. Aslında 1950’lerde mücadeleye devam ederken Güney Afrika’nın bütün ulusal kaynaklarını uluslaştırmayı ve geliri de halka paylaştırmayı düşünüyordu.
Marikana rs
Mücadelesinde hapsine kadar bir Komünistti. Hapisten çıktığında ise dünyada SSCB diye bir ülke kalmamıştı ve o idealinin de oıldukça yozlaştırıldığını görmüştü. Hapisten çıktıktan sonra ise Güney Afrika burjuvazisinin baskılarına dayanamayıp bu görüşünden vazgeçti.

6 Aralık 2013 Cuma

Mandela- Irk Ayrımcılığının Sonundan Sınıfsal Ayrımcılığın Şiddetlenmesine-Madalyonun Öteki Yüzü Tarihsel Ders



“ Madalyonun öteki yüzüne gelince, ırkçı rejimin siyahlara uyguladığı ayrımcılık kalktı ama beyaz burjuvazinin ekonomik egemenliği devam etti. Yoksul alt sınıfların  uygulanan neo-liberal politikalarla yıkımı daha da şiddetlendi. Irkçı ayrımcılık son bulurken, sınıfsal ayrımcılık daha da şiddetlendi. ANC iktidarında toplumsal eşitsizliğin en fazla arttığı ülkelerden bir oldu Güney Afrika. Burjuvazinin gücü arttı karları yükseldi. Devletle bütünleşen ANC kadrolarının yöneticileri beyaz burjuvazinin partnerleri olarak siyah burjuvaziyi oluşturdular. ANC ile ittifak olan Güney Afrika Komünist Partisi yöneticileri de zenginleşerek ülkenin elitleri arasına katıldılar.”
Beyaz azınlığın hüküm süren ırkçı rejimine karşı siyahların sürdürdüğü mücadelenin öncüsü olup yaşamının 27 yılını hapishanede geçiren Nelson Mandela 95 yaşında hayatını kaybetti. Mandela 1990′da  özgürlüğüne kavuştu, 1994′te de Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk siyah devlet başkanı oldu.
mandela
Lideri olduğu Afrika Ulusal kongresi (ANC) 1912 yılında ırkçı beyaz azınlık yönetimine karşı mücadele yürütmek üzere kuruldu. Irk ve renk ayrımı gözetmeksizin Güney Afrika Halklarının demokrasi mücadelesini yürüten ANC ağır baskı ve zulme uğramasına karşın fedakarca ve yılmadan varlığını sürdürdü. ANC’nın sürdürdüğü mücadele 18 Mart 1992′de siyahlara eşit vatandaşlık hakkı tanıyan anayasa değişikliğinin halk oylaması yapılarak kabul edilmesiyle zaferle sonuçlandı.
1962’de Lenin Barış Ödülü, 1979′da Nehrü Ödülü, 1981′de Bruno Kreisky İnsan Hakları Ödülü, 1983′de UNESCO’nun Simon Bolivar Ödülü verildi.
15 Ekim 1993′te ise Frederik W. De Klerk ile beraber Nobel Barış Ödülü’nü aldı.