26 Ağustos 2013 Pazartesi

Barış Ya da Kırılmak İstenilen El, Susturulmak İstenen Dil

Mahmut Balpetek

 Kürt sorunu barışçıl demokratik yolla çözülmesi olasılığının filizlendiği her dönemde birbirinden faklı saikler ile de olsa bütün toplumu heyecanlı bir beklentinin içerisine sokmaktadır. Toplumda ki bu heyecanlı bekleyişin nedenlerinden biri hiç kuşkusuz sorunun kan ve göz yaşı içeriyor olmasıdır. Yaşadığımız coğrafyada bu sorundan dolayı bir yakınını kaybetmemiş, sokağında veya mahallesinde bir tanıdığını bu sorun nedeni ile ölü vermemiş kimse yok gibidir.
barış
Sorunun bu kadar derinlikli ve bir o kadar acı olması toplumun beklenti çıtasını yükseltmektedir. Bir diğer unsur da maliyeti bu kadar ağır olan bir sorunun nasıl çözüleceği ya da çözülebilinir mi? sorusuna olan merakıdır. Sorunu her ne kadar “Kürt sorunu” olarak tanımlıyor olsak da sorun esasında Türk sorunu, hatta ortadoğu bu dolayım ile uluslar arası bir sorundur.

EĞİTİM ÜRETİM İÇİN MİDİR? HARUN KARADENİZ’İN ANISINA

Rıza Aydın

Bugün Harun Karadeniz’in (1942 – 15 Ağustos 1975) ölüm yıldönümüymüş, internette onunla ilgili hayatını özetleyen güzel bir yazı okudum. Okuyunca da onun en yakın arkadaşlarından biri olan Masis’i aradım, biraz konuştuk. Mesela bu konuşmada öğrendim ki, Harun Karadeniz, “Hasan Dede” mahlasıyla hem türküler yazarmış, hem de bazı türkü sözlerini değiştirip günümüze uyarlarmış.
Harun
Demek ki Harun Karadeniz’le ilgili, bir konferans yapılır gibi, ciddi bir anma toplantısı yapılsa, bu bizim için çok daha öğretici olabilirmiş. İşte bütün bunlardan dolayı, devrimci arkadaşları mezarları başında anmak yerine, gelin onlar için ciddi salon toplantıları yapalım diyorum. Diyorum ama sözümü dinleyen de olmuyor.

22 Ağustos 2013 Perşembe

Troçki 21 Ağustos 1940′ta Öldürüldü


Bundan 73 yıl evvel 21 Ağustos 1940′ta 1917 Ekim devriminin önderlerinden Sovyetler Birliği’nin Dış İşleri Halk komiseri, Kızıl Ordu’nun kurucusu Leon Davidoviç Bronstein Stalinist bir katil olan Katalan Ramon Mercader tarafından Meksika’daki  evinde buz baltasıyla başından vurularak öldürülmüştür.Stalin’in talimatının geçersiz olduğunu iddia eden hempaları, Mercader’in  Meksika’da daha hapisteyken Stalin tarafından Lenin nişanıyla ödüllendirilmesini, 1960′ta afla hapisten çıktıktan sonra Moskova’ya yerleşmesini ve 1978 yılında eceliyle öldüğünde Moskova’daki Kuntsevo mezarlığına defnedildiğinde isminin Lubyanka meydanındaki gizli servis müzesinin şeref listesine konulmasını idrakten yoksun oldukları için algılayamazlar veya yalan karakterleri haline gelmiştir.
Bugün’ün anlamı bakımından Troçki’nin vasiyetin yayınlıyoruz.
yalansız
Troçki 2


Troçki’nin Vasiyeti

Troçki vasiyetini 27 Şubat 1940 tarihinde kaleme aldı ve 3 Mart 1940’ta metne bir paragraf daha ekledi. Vasiyet ilk kez Harvard University Press tarafından, Troçki’nin 1935 tarihli Sürgün Günlüğü’nde, Elena Zorudnaya’nın çevirisi ile yayınlandı.

Mısır, Suriye, ‘Emperyalist Demokrasi’ ve İkiyüzlülükler


Mahmut  Balpetek
Mısır’da yaşanan darbe; çağımızda Emperyalizmin darbeler ihtiyaç duymadığının dolayısı ile otoriter rejimlere karşı demokrasilerden yana tutum aldığı varsayımını çürüten niteliktedir. Bu aynı zamanda emperyalist güçlerin, Irak, Afganistan, Libya, Mısır ve Suriye’de yaptıkları her ne varsa, yeryüzüne demokrasi getirmek adına yaptıkları sanısının kocaman bir yanılsama olduğunun ikrarıdır.
Emperyalizm
Mübarek rejiminin yıkılmasına yardım eden emperyalist güçler, hemen ardından, yönetime gelen İhvan iktidarına karşı darbeyi desteklemekte ilkesel bir sorun görmediler. Bir başka açıdan ise ilkeli davrandılar. Çıkarlarının gereği neyse öyle pozisyon aldılar. Zira emperyalistlerin insanlığa karşı demokratikleşeceğiz diye verilmiş bir sözü yoktur. bunu emperyalizme vehim eden, sosyalist sistemin çöküşünün ardından emperyalizmin “demokratik” karakter aldığını iddia eden akılı evvel aydınlardır. Ancak emperyalistler, geleneksel davranışlarını yenileyerek ki, başka türlüsü mümkün değildir.

Mahir ÇAYAN’ın Yazdığı Şiirler Üzerine Düşüncelerim


Rıza Aydın
 Kızıldere katliamında kaybettiğimiz arkadaşlarımızı anmaya giderken, belki gerekir de okurum diye, Mahir ÇAYAN’ın yazdığı bu şiirleri yanımda götürmüştüm, geçen yıl. Yapılan konuşmalarda, okunan şiirlerde öyle bir Mahir Çayan portresi anlatıldı ki söyleyecek söz bulamadım; zaten bana da söz düşmedi. Etkinlik sonrası, arkadaşlarla bir yerde oturup etkinliği değerlendirirken gördüm ki yaşça tevellüdü benden daha eski olan arkadaşlardan bile Mahir ÇAYAN’ın şiirlerini bilmeyenler, hatta şiirlerin varlığından haberi olmayanlar var.
mahir-deniz
İşte Kurtuluş Dergisinin, 1977 Mart tarihli, 10. sayısında yayınlanan bu şiirleri bilgisayara aktarıp yayınlamayı, o günlerde düşünmüştüm bugüne kadar kaldı.

O gün, etkinliği izlerken “şimdi, Mahir içimizde olsaydı, kendisiyle ilgili bu ilahlaştırmaları dinleseydi acaba ne derdi diye düşündüm kendi kendime.

Laiklik Serüveninin Gelişimi-YOL İLE YÖNTEMİN ÖNEMİ


Rıza Aydın
Bizim matematik öğretmenlerimiz, bir problemi çözerken, izlediğimiz yol doğru ise, bu yolda problemin çözümünü yürütürken yaptığımız işlemlerde hata yaparsak – örneğin 2×2=4 yerine 5 yazmışsak – sonuç yanlış çıksa da notumuzu kırmazdı, ya da çok az not kırardı. İzlenilen yol doğru ise, o yoldaki işlem hatası, yolun içinde yürünerek yapılan bir sağlama ile düzelir derdi. Bu harika bir yöntemdi.
laiklik foto
Bugün bunu anımsamamın nedeni şu:. Zaman zaman gerekliliğini hissedip, eski yazılarımı yeniden yayınlıyorum. Bunu yaparken gayet iyi biliyorum ki, o gün tartışılan somut durum, bunu tartıştığım kişiler farklı idiler, bugün durum birçok açıdan o günden farklı. Ama ben istiyorum ki, bu konulara bakış yöntemimiz bilinsin, yazdıklarımı okuyanlar, birde bu düşünce yöntemiyle sorunu düşünsünler. Düşüncelerime katılsınlar ya da katılmasalar, düşüncemi bu düşünüş yöntemimi bilsinler, bir de öyle düşünsünler. Bunu başka bir bağlamda “Tarz Üzerine” adlı yazımda da anlatmıştım.

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Devlet Ergenekon ve AKP


           Ahmet Doğançayır     
Kapitalist sömürünün sürmesinde kullanılan eşitlik ve özgürlük denen burjuva demokrasisinin temel kavramları, içinde çelişkiler barındıran toplumla devlet arasındaki ilişkiyi sağlar.
Ergenekon 3
Siyasal haklar denilen şeyler aslında devlet ve toplum ayrılığını vurgular. Vatandaşın toplum yönetimine bu siyasal alan vasıtasıyla katıldığı söylenir. Hâlbuki siyasal alan ve siyasal demokrasi de temsilidir.

Marks’a Verdiğimiz Bu Eziyet Niye?


Rıza Aydın
 Zavallı Marks diyesim geliyor bazen, senin kendini Marksist sananlardan çektiğin kadar –acaba- kendi taraftarlarından, kendini sevenlerinden çekmiş bir başka Allah’ın kulu daha olmuş mudur diye, sevgili Marks’a sorasım, onunla böylesi dertleşesim geliyor.
Marx 2
Marks’a yapılan bunca eziyet onu anlamamaktan mı kaynaklanıyor, yoksa bir başka kasıt mı var diye soracak olursanız eğer, yüreğimden kopup geldiği gibi gürül gürül, yine Marks aşkına Marks için söyleyebilirim ki, neden birinci kaynakta aranmalı. Bunun nedeni tabi ki kendi eksikliğimiz, onu kavrayacak, onu anlayacak yeterli donanıma sahip olamayışımızdır.
Lenin yıllar yıllar öce bu tehlikenin nedenini bize hissettirmek için “Felsefe Defterlerinde” şöyle dememiş miydi:

Fethullah Gülen Gramsci’ci midir?


 Gazetemizin onur yazarı Nail Satlıgan, bu sayıda yayınlamakta olduğumuz yazısında, sol liberallerin İslamcı siyasi zevatın her şeyinde boncuk bulma yaklaşımının en gülünç örneklerinden birini teşhir ediyor. Bu yazı, içinden geçtiğimiz halk isyanı içinde kimi, yandaş basındaki köşesinden kopmak, kimi, bu yazıda sözü edilen “en medyatik” köşe yazarı örneğinde olduğu gibi, âkıl adamlıktan istifa etmek zorunda kalan birtakım şahsiyetlerin geçmişte nerelere kadar düşmüş olduğunun güzel bir örneğini sunuyor. Bugün tıyneti ortaya çıkmış olan İslamcı siyasi zevatı kitlelere kabul ettirmek için geçmişte şeytanın aklına gelmeyecek argümanlar bulanlardan acaba hiç özeleştiri duyacak mıyız? Şunu da ekleyelim: Bugün solda birçok insan bu sol liberalleri ti’ye alıyor, ama on beş yıl önce onları teşhirde Nail Satlıgan epeyce yalnızdı!
Gerçek gazetesi
Nail 2
Fethullah Gülen Gramsci’ci midir?

Nail Satlıgan
Fethullah Gülen’in ne mene bir strateji
izlemekte olduğu tartışılırken Türkiye
solunun en “medyatik” köşe yazarı,
müthiş bir tour de force sergileyip, bu zatın Gramsci’ci hegemonya ve mevzi (ya
da siper) savaşı kavramını ülkemize uyarladığını ileri sürüverdi.

Gladyo’yu Aklayan Dava


Mahmut Balpetek
 Yakın tarihimizin önemli bir davası karara bağlandı. Ancak, bu davadan beklenen sonuç gerçekleşmemiştir. Beklenen neydi? Kontr-gerilla yada Gladyo faaliyetlerinden dolayı yargılanmalarıydı.
ergenekon 1
Özellikle 1990′lı yıllarda gerek Kürt coğrafyasında yaşanan gaz çukurları, toplu kıyımlar, faili meçhul cinayetler gerek ise batı coğrafyasında yaşanan kıyımlar, Gazi olayları gibi üstünde sır perdesi duran karanlığa mahkum kalmış olayların ardındaki güçleri ortaya çıkarmak gibi bir işlev üstlenmemiştir.

Gezi Direnişi, Ezilenlerin Hareketi ve Öz Örgütlenmeler


N.Cemal
‘Ezilenler’ en çetrefilli kavramlardan birisi olup sınıf indirgemecilerden ikamecilere kadar uzanan geniş bir yelpazede ‘işçi sınıfına dair’ değerlendirilmekten çok burjuva içerikteki ‘halk’ kavramıyla eşleştirilir. Çoğu kez siyaseten böyle ‘tercih’ edilir. Sınıfsal açıdan mahkûm edilebilmesi ve ideolojik açıdan bertaraf edilmesi için bu gerekli ve zorunlu bir başlangıç gibidir.
gezi 10
‘Ezilenler’ kavramını sınıfsal içeriği ve ideolojik kapsamını anlayabilmek için Gezi Parkı Direnişi’nin fünyesini oluşturduğu isyan hareketinin siyasi tanımlamalarına bir göz atmamız yeterlidir:

9 Ağustos 2013 Cuma

İşçi Sınıfı Toplumu Yönetme Yeteneğine Sahip midir?


Değerli yoldaşımız Ali Dehri’yi (Aziz Vatan) 10 Ağustos 2009′da kaybettik.Ardında
bıraktığı boşluk tüm dostlarınca hissedilmeye devam ediyor. Onu sevgiyle anarken,işçi sınıfının yönetici sınıf olabilme imkanlarıüzerine yaptığı analizi içeren bir makalesini yayınlıyoruz.
Onu sevgiyle anıyoruz.
yalansız
Ali dehriazizvatanresmi
İşçi Sınıfı Toplumu Yönetme Yeteneğine Sahip midir?
Ali dehri
Başlıkta yer alan soruyu, asli teorik çerçevesini çizerek ana çizgileriyle de alarak ve iki yazıyla sınırlamaya çalışarak tartışacak; daha doğrusu, <> bağlamında sürdürülen yüzyıllık tartışmaya, önemli ilkelerin altını çizerek ve günümüz koşullarının ortaya koyduğu bazı saptamaları yaparak katkıda bulunmaya çalışacağız.

Türkiye’de Yenilikçiliğin Dinamosu Muhafazakar Dindarlar mıdır?


Mahmut Balpetek 
1946 yılında kurulan Demokrat Parti ile birlikte Türkiye tek partili rejimden, çok partili sisteme geçiş yaptı. DP’nin kuruluş ile birlikte 1923’te kurulan Cumhuriyet Halk partisinin tek parti iktidarı da sonlanmış oldu. Çok partili döneme geçişte rol üstlenmesi nedeni ile DP’ ye dönemin sosyalistleri toplumcu aydınlardan da destek gelmişti. Bu durum aynı zaman da Türkiye’nin yenilenmeci dinamiği, hangi siyası akım ve damardır sorusunu da, düşün dünyasının gündemine sokmuştur. Sol fikir dünyası tarih tekerrürden ibaretmişcesine DP, ANAP, AKP iktidarlarında derin bir ayrışma yaşadı. DP döneminde kendilerine toplumcu aydınlar diye tanımlayan sosyalistler önce DP’yi destekler kısa bir süre sonra DP’nin siyasal icraatları nedeni ile bu desteği geri çekerler.

2 Ağustos 2013 Cuma

Gezi Direnişi ve Kamusal Alan

Ahmet Doğançayır

  Gezi olaylarının bir etkisi de, kamusal alan kavramı üzerine yeniden düşünmemize yol açması oldu. Kamusal alan kavramı Gezi’ye kadar farklı anlamlar ifade ediyordu. Gezi parkı eylemleri, kamusal alanların savunulması olarak ve hem de bizzat kamu tarafından ortaya çıktı.
1 mayıs 2013
İlk kez farklı görüş ve inançlara sahip bireylerden oluşan bir topluluk, bir kentsel alanı sahiplenip, denetimini üstlendiği için karşısında devleti ve güçlerini buldu, böylece devletin kamudan ne anladığı açıkça ortaya çıktı.

Kürtlerde, Brakuji (Kardeşin Kardeşi Öldürmesi)

 Mahmut Balpetek

Kürt tarihi her ne kadar özgürlük için mücadele ve yenilgi tarihi olarak anılıyor olsa da, bir o kadarda ihanet ve kendi iç savaşı (braküji) tarihidir. Kürtler esaretleri altında kaldıkları devletlerin baskı ve zulme dayalı kıyım politikalarının yanında kendi aralarında da, çeşitli nedenlerle, kimi zaman iç savaş ve kıyımlar yaşadılar. Kürtler Özgürlük mücadelesinde verdikleri kayıpların yanında azımsanmayacak kadar kurban da,  kendi iç savaşlarında (brakuji) vermişlerdir.