30 Eylül 2015 Çarşamba

Erdoğan’ın Suriye Fiyaskosu



Ferhan Umruk
İşe Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağız diye başlamıştı.
Doğrusu, o günler bir aşırı özgüven patlaması içerisinde kifayetsiz muhterisin ruh hali sarmalamıştı onu.
erdo osma
Tarih Eylül 2012 yani bundan 3 yıl evvel En kısa zamanda Şam’a gideceğiz. Emevi Camisi’nde namaz kılıp, Suriyeli kardeşlerimizle kucaklaşacağız.’ diye afra tafra yapmaktaydı.
Suriye’de başlayan iç savaşın hızla tarafı haline gelen Erdoğan için, Beşar Esad’ın devrilmesi esas amaç olarak ilan edildi.

Kürt Kimliğinin Yeniden İnşası ve Muhafazakar Kürtler


         Mahmut Balpetek   

      16 Eylül tarihli Haber Türk gazetesinde -eski AKP Milletvekili Muhsin Kızılkaya’nın “Kafası kemalist, gövdesi Kürt” başlıklı makalesi son derece çarpıcı saptamalar içermektedir. Kürt etnisitesini oluşturan sermaye, ulusal ve dini  blokların  siyasal alan inşasında öncelikleri nedeni ile  yaşadıkları iç gerilimi teğet geçerek, yaptığı  saptamalar  ve vardığı sonuç  tartışmaya namzettir. Konuyu tartışmaya değer  kılan, geçmişten bugüne  tartışılıyor olması kadar, 8 Haziran seçimlerinde Kürt coğrafyasında AKP’nin, HDP’ye tümüyle  kaptırdığı  siyasal inisiyatif  ile aktüelleşmiş olmasındadır.
 Bağımsız Kürdistan savunusu içinde olan, Kürt Teali Cemiyeti  Dönemi  ilgili  övgü ile aktarılmış bir anekdot ile başlayan makalesi  aşağıdaki  saptama ile sürmektedir.

HERŞEYDEN EVVEL BİRBİRİMİZİ ANLAMALIYIZ.



Rıza Aydın
Sevgili Dost
Her şeyden önce birbirimizi anlamalıyız. Seninle bu konu üzerine bir tartışma yapmanın mümkün olduğunu, senin beni anlayacağını düşündüğüm için bunları yazıyorum.
Öncelikle söyleyeyim bu konuda bilimsel bir tartışma yapalım önerinizi olumlu buluyorum. Bilimsel bir tartışma ZAHİRİ GERÇEKLER ÜZERİNE olur, yani elle tutulur, gözle görülür, ölçülüp tartılır şeyler üzerine yapılır. Çünkü bilim somuttur.
Bu yüzden ben, bu tartışmaya girdiğim o ilkyazımı yazarken, kısaca dedim ki, siz İSLAM DEYİNCE NEYİ ANLIYORSUNUZ: Şiiliği mi, Sünniliği mi? Siz bizim yolumuz Kur’an’a bağlıdır, biz Kur’an’ın esaslarına, söylediklerine uyarak bir Alevilik yapıyoruz diyor musunuz? Eğer böyle diyorsanız, söyler misiniz siz hangi Kur’an mealini (yani çevirisini) esas alıyorsunuz, biz sizinle ona göre konuşalım dedim.

Yükselen duvarlar, parçalanan ‘egemenlikler’!


Ahmet Doğançayır
Küresel dünya diye adlandırılan bu dünya çeşitli çelişkiler sergiliyor. Bu çelişkiler bir taraftan sınırların giderek liberalleşmesiyle, bir taraftan da sınır tahkimatlarıyla görülmemiş düzeyde kaynak, enerji ve teknoloji yatırımı yapılmasıyla somutlaşmaktadır. Kapitalist dünya sistemi birbiriyle bağlantılı birçok çelişkiyi belirleyici özellik olarak bünyesinde taşıyor.
göçmen
Uluslararası ağlar ile yerel milliyetçilikler, sanal güçler ile fiziksel güç, özel mülkiyet ile açık kaynaklar, gizlilik ile şeffaflık, yurt sahibi olma ile yurtsuz kalma arasındaki çelişkileri. Bunun yanında ulusal çıkarlar ile uluslararası piyasa, dolayısıyla ulus ile devlet ve tebaanın güvenliği ile sermaye hareketleri arasındaki gerilimlerde sistemin belirleyici özellikleri olarak karşımıza çıkıyor.

Osmanlı Ocakları Erdoğan’a Çete Hizmeti


Ferhan Umruk
6 Eylül gecesinden başlayarak Türkiye’nin birçok yerinde HDP binalarına, Kürt mahallelerine ve işyerlerine, CHP’ye, Hürriyet gazetesine hassas ‘vatandaşlar’ saldırıya geçtiler.
Tarihimizin mutad ‘vatandaş’ tepkileri yakma, yıkma ayinleri olarak bir kez daha tekrarlandı. Devlet destekli vandalizm bir daha hortladı.
ocak foto
Hem de, devletin Selanik’te Atatürk’ün evini bombalatarak 6-7 Eylül 1955’te Rum, Ermeni vatandaşlara karşı kışkırttığı ve organize ettiği güruhların yaptığı yağma ve tecavüzlerin tarihine denk gelecek biçimde tekrarlandı bu vandalizm.
1955’ten sonra 2015 6-7 Eylül’ü sistemin muhalife ve inkar ettiklerine bir naziresidir.
Erdoğan’ın havuz medyasının ve Erdoğan baskısı altındaki merkez medyanın bu saldırıları vatandaşların tepkisi olarak ilan etmesi, bu koronun psikolojik propaganda aleti olduğuna işaret ediyor.

1915’İN 100. YILINDA CİZRE FACİASININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ



Sarkis Hatspanian
Okuduğunuz yazıyı kaleme almamın ilk nedeni bugün doğmuş olan sevgili Hrant’ın anısını canlı tutma duyarlılığı iken, ikinci neden onu bizden fiziken ayıran kalleşliğe inat her soy ve boydan yüzbinlerce insanın “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” söylemiyle tek vücut kenetlenerek son yolculuğuna uğurladığı günden bu yana, aynı sloganın geçen hafta Cizre’yi abluka altında tutan “T.C.” polis ve askeri güçlerinin sivil halka hoparlörlerleErmeniler sizinle gurur duyuyor, hepiniz Ermenisiniz” diye anons edilmesine karşılık olarak “Hepimiz Ermeni’yiz, hepimiz Cizre’yiz”şekliyle yeniden gündeme gelmesidir.
cizre_11eyl_13
Cizre, aynı zamanda Hrant’ın sevgili eşi Rakel’in doğup-büyüdüğü Silopi’ye altı-üstü 30 kilometre uzaklıktaki eski bir Ermeni yerleşkesi olup, soykırımın önemli güzergâhlarından da biridir. Bununla ilgili çok daha fazlasını yazmak gerektiğine inandığım halde şimdilik Serdar Korucu’nun bir-iki gün önce yayınlanan “100 yıllık hikaye: 1915’te Cizre’de ne yaşandı ?” pek öğretici ve düşündürücü yazısının(1) yeterli olacağını sandığımdan, genellikle Mardin bölgesi, özellikle de Şırnak ve çevresi Ermenileriyle ilgili bir yazı yazma görevini ‘bir başka bahara’ bırakıyorum.

Cizre Özsavunması


Ferhan Umruk
‘Hepiniz Ermenisiniz’ çığlıklarıyla Cizre halkına karşı saldırıya geçen polisler ırkçı zihniyetlerini ortalığa saçtılar.
Kuşkusuz, memleketin cumhurbaşkanının ‘Afedersiniz Ermeni’ ifadesini sarfettiği bir yerde aşağıdakilerin bu ifadeyi tercüme ederek, durumdan vazife çıkarmaları da doğal bir sonuç oluyor.
cizre gör
İşte aslında sarfedilen bu sözler, Cizre’de neler olup bittiğinin de özünü su yüzüne çıkarıyor.
Türk ırkçı şovenistinin ve onun etrafında dolaşabilenlerin zihnindeki düşman Ermeni’dir, muktedire karşı direnen kim varsa o da Ermeni’dir.
Bir ırkçının ilk işi direnişçinin sünnetli olup olmadığına bakmak olur. Çok meraklıdır bu konuda.

Hiç Kimse İllegal Değildir! Bodrum’dan Kos’a uzanan bir göç geçidi


N. Cemal
Bodrum’un göçmenleri:
Türkiye’nin “cennet köşelerinden birisi” olarak anılan ve yaz mevsimlerinin “en gözde eğlence merkezi” namıyla bilinen Bodrum’da bu yaz öyle kolay kolay “âlemlere akmak” yok. Çok affedersiniz, çok çok sayın küçük burjuvalarımız; âlemlere akacağınız bu cennet beldemize, savaş cehenneminden kaçan göçmenlerin akını var. Bodrum otogarından başlayan mülteci taburları, açlık ve yorgunluk içinde her yere dağılmış durumdalar.
göçmen
Otogarın çevresinde, banklarda, duvar diplerinde, sahil şezlonglarında, yani nereyi buldularsa orada yatıp kalkıyorlar. Bodrum merkezden sahile doğru indiğinizde, yüzlerini karşı kıyıdaki komşumuz Yunanistan’a çevirmiş bekleyen Suriyeli, Iraklı, Afganistanlı savaş mağdurlarını göreceksiniz. Onlar, kendilerini umuda yolculuğun göç geçidine ulaşabilmiş “şanslı” mülteciler olarak görüyorlar. Bodrum’a “yaz aşkları” yaşamaya ve “gecelere akmaya” gelenler ise bu insanlık dramına “iğrenerek” bakıyorlar. Mültecileri “insan” yerine bile koymuyorlar…

HALDUN ÇELİK. (1948 – 01 Temmuz 2015)



Rıza Aydın
Bizim Pir Sultan camiası için 2 Temmuz bir milattır. Her anlamda bir milattır, bütün yapılacak işler ona göre ayarlanıp planlanır. Her 2 Temmuz bitince de yeni bir yıla başlanır gibi gelecek 2 Temmuza hazırlanılmaya başlanılır.
haldun2Ben, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Merkez yöneticisiyim. Haziran ayının ortalarında, 2 Temmuz hazırlıklarını görüşmek için Ankara’ya geldim. Bu sene 2 Temmuz hazırlıkları babında, Tokattan başlayıp, Sivas’ın bütün ilçelerini gezerek, ilçeler de köy muhtarları ile toplantılar yaparak, 2 Temmuz anmalarına katılmanın önemini anlatmayı kararlaştırdık. Bu kararımızın gereği olarak, PSAKD Gene Başkanı Gani Kaplan ile beraber, özel bir arabayla Ankara’dan yola çıktık. Ankara’dan, Tokat’a gitmek için yola revan olduğumuz da yolumuz önce Çoruma uğradı.

Paranoyak mıydık?



Ferhan Umruk
Psikolojide bireyin rahatsızlıklarından birinin tanısı paranoyaklıktır. Kişi herşeyden kuşku duyar ve insanların ona her an zarar vereceğini düşünür.
Fakat çok bilinen bir söz de vardır. “Paranoyak olsan bile bu durum senin polis tarafından takip edilmediğin anlamına gelmez”
bahçeli
Bu psikolojik rahatsızlığın semptomları veri alınıp, hakim zihniyetin, mahallenin aymazlığını arkasına alıp hareket eden tarafından gerçekten zarara uğrayanın bunu açıkça ifade etmesi, kolaylıkla paranoyaklık suçlamasına dönüşebilir.
Zaten uyumsuzsundur. Mahallenin yerleşik kanaatlerini, ahlakını ve tabii ki çıkarlarını zedelemektesindir. O halde düzeltilmelisin, ikna olmuyorsa zor yoluyla.
Ancak hatırlatmak gerekir ki, gerçekler devrimcidir ve gerçeği ifade eden de zülfü yare dokunacağından mahalle ve mahalleye teslim olanlar tarafından uyumsuz ilan edilecektir.

Bir devrimci, mahallenin yerleşik kanatleriyle,böyle gelmiş böyle gider zihniyetinin sonucu kabullenilmiş ezilmişlikleriyle, mutsuzluklarıyla uyumlu olamaz, değiştirmeye çalışır.

ŞAH İSMAİL HANGİ MİLLETTEN?


Rıza Aydın
Bugün Nazım Hikmet’in “yinede iyimserlik üstüne” adlı şiirini paylaştım, sonu tatlıya bağlanan kitaplar yollayın bana diyordu.
enter
Şimdi sorarım size, Nazım Hikmet için biri çıkıp Nazım Polonya kökenlidir ama Türkçe şiir yazardı dese yakışık alır mı? Nazımın büyük büyük dedeleri, Polonya’dan göçüp İstanbul’a yerleşmişler, ailesi Osmanlı devletini yöneten aristokrasisi içine girmiş. Ama Nazım kendini bu dilin bir şairi olarak kabul etmiş, bu dilin en güzel şiirlerini yazmış. Bir kişi kendini hangi milletten sayıp, o milletten görüyorsa, ona senin genlerin filan ırktandır gibi sözler söylemek, bana şık görülmüyor. Bence insanın milleti, konuştuğu, benimsediği dile bağlıdır, bunun ötesini tartışmak, kişinin genleri ile vs ilgilenmek bizim işimiz olmamalı.

Can Dostumuzu Gökyüzüne Uğurladık


Ferhan Umruk
Kavurucu bir yaz günü, kavurucu bir hüzünle doldurdu yüreğimi.
Onu, ortak anılarımızla yüklü bir dostumu kaybettim bu kavurucu yaz sıcağında.
Mehmet Nurettin Aydın, biz onu Nurettin olarak bildik, öyle seslendik ona. Ailesi çevresinde ise birinci ismiyle Mehmet deniyordu ona.
nuret
Onu 12 Mart cuntasının baskı ortamının aralanmaya başladığı ve devrimci hareketin yükselişe geçtiği 1974 yılında tanıdım.
Aynı okulun sıralarında devrimci gençlerin birbirlerini bulmaya çalıştığı süreçte diğerleriyle olduğu gibi Nurettin’le de yollarımız kesişti. O günden başlayarak, onu kaybettiğimiz güne kadar dostluğumuz, yoldaşlığımız hep sürdü.

Savaş Politikanın Başka Araçlarla Devamıdır



Ferhan Umruk
Yazının başlığındaki sözler Prusyalı general Carl Von Clausewitz’e aittir.
Savaşın politik amaca hizmet eden bir araç olması, savaş çıkartanın hangi politik amaçla bu yönelime başvurduğunun açıklanmasını gerektirir.
abd
Politik amacın ne olduğu anlaşılmazsa, 1.Dünya savaşının bir Sırp gencinin Avusturya-Macaristan krallığının prensine karşı yaptığı bir suikastten kaynaklandığını anlatan resmi tarihin alıklaşmış esirleri haline geliriz.
Bütün savaşların bu biçimde yüzeysel açıklaması olduğu gibi, savaş çıkartan devletlerin politik amaçlarının ne olduğunu açıklamaya yönelen başka biçimi de vardır.
Suruç katliamı ve IŞİD çetelerinin askerleri vurmasından sonra AKP hükümeti IŞİD’e ve PKK’ye savaş açtığını ilan etmiş, 24-25 Temmuz gecesi Kandil’de PKK kamplarını bombalamaya başlamıştır. IŞID’e karşı yapılan hava saldırılarının ise göstermelik olduğu kısa sürede ortaya çıkmıştır.

28 Eylül 2015 Pazartesi

Ayşen Hanımın Malikanesinde!



Ferhan Umruk
Bu vakitler bir göçebe gibi kah orada kah şurada değişik mekanlarda dolaşıp duruyorum.
Sıcak buram buram yayılıyor, üzerimi kaplıyor.
Fotoğraf-0373
Şimdilerde Ayşen hanımın malikanesinde! kavurucu sıcaklarla baş etmeye çalışıyorum. Onun sevgili kedisi Düş’e nezaret etmek, sevgi göstermekte işimin bir parçası.
O bir kara kedi, özgürlüğüne düşkün, misyonuyla örtüşen bir anarşistin karakterini sergiliyor.
Ve bir de made in P.R.C. bir radyom var tek bir kanalı net olarak alan.
24 saat Türk sanat müziği yayın yapan TRT’nin bir kanalı. Sessizliğin umarsızlığını aşıyor şarkılar. İşte yine yayılıyor etrafa bir şarkı daha,seninle bir sonbahar akşamıydı tanıştık…
Radyoyla bu sıkı alakam, beni Nazım’ın şiirine sürüklüyor.

Erdoğan Kanlı Senaryosunu Uygulamaya Başladı



Ferhan Umruk
Seçimler sonucunda AKP tek başına iktidar olamayınca, her türlü entrika ve tehlikeli maceralara yol alacağının işaretlerini vermeye başlamıştı.
Nihayetinde de 31 gencin katledildiği Suruç vahşetinden sonra, şimdiye kadar destek olduğu aşikar olan IŞİD’e karşı ABD’yle ortaklaşarak Suriye’deki savaşın içine dahil oldu.
savaş
Stratejik derinlik planıyla, iktidarın Ortadoğu’da bir sünni eksen yaratarak Yeni Osmanlı hegemonyası kurma teşebbüsü fiyaskoyla sonuçlandı. Bu plan aynı zamanda Ortadoğu’da dört devlet sınırları içinde yer alan Kürt halkının statü taleplerini engellemek amacını da taşımaktaydı.
Erdoğan Kobani direnişiyle Rojava’da zafer kazanan Kürt halkının yenilgiye uğramasını arzu ettiğini saklamamış, Suriyenin kuzeyinde yeni bir devlet kurulmasının Türkiye’nin kırmızı çizgisi olduğunu ilan etmişti.

BİREYSELLEŞME KADER OLMAKTAN ÇIKMALIDIR!



   Ahmet Doğançayır
Daha önce de olduğu gibi şimdide insanlığın önüne bireyselleşme, bir seçenek değil, bir kader olarak konuluyor. Neo-liberal çağda bireysel seçme özgürlüğü alanında, bireyselleşmeden kaçma ve bireyselleşme oyununa katılmayı reddetme seçeneği kesinlikle gündemde değildir artık.
yalnız
Bugün toplumda, olduğuna inanılan kamu sayesinde var olan siyasal iktidarın ‘’meşruiyet’’ taşıdığına inanılmaktadır. Halk katlarında basit ve sade yurttaşlar arasında olduğu kadar, devlet hayatında da bu inanç ‘’demokratik iktidarın ‘’ dengeye kavuşmasını sağlayan bir mekanizma olarak kabul ediliyor. Bütün liberal teori taraftarları ve kuramcıları da toplumdaki iktidar sistemini anlatıp yorumlarken bu ‘’kamu’’ denen topluluğun siyasal rolünü dayanak alıyorlar.

Erdoğan’ın Dolmabahçe’si



Ferhan Umruk
Dolmabahçe’de HDP heyetiyle hükümet temsilcileri biraraya gelmişler ve 10 maddelik bir mutabakat metnini basına açıklamışlardı.
Bu metnin barışın ve Kürt halkının temel demokratik haklarının sağlanması doğrultusunda atılmış bir adım olduğunu herkes anladı.
dol foto
Bir tek anlamayan, anlamak istemeyenin de Tayyip Erdoğan olduğu görülüyor.
Erdoğan ısrarla Dolmabahçe’de çekilen mutabakat fotoğrafının kendinden habersiz bir şekilde vuku bulduğunu söylüyor. Bu fotoğrafın olmaması gerektiğini ifade ediyor.
Ne var ki, AKP’nin ve hükümetin ‘Kutsal Şefi’ olduğunu bildiğimiz Erdoğan’ın Dolmabahçe mutabakatından habersiz olduğu kimselere inandırıcı gelmedi, gelemedi.

Sistemin Kötü Polisi MHP



Ferhan Umruk
Seçim sonrasında mecliste ortaya çıkan tablo bir koalisyon gereğine işaret etti. İşaret etti ama AKP-CHP-MHP arasında süren kısa alanda paslaşmaların karmaşıklığı, koalisyonun olur, olmazlığı konusunu papatya falına dönüştürdü.
mhp
AKP’nin mecliste çoğunluğu kaybetmesiyle CHP’nin yüzde 60’lık blok üzerinden AKP’yi iktidardan uzaklaştırma hesapları MHP’nin HDP’yi yok sayan tutumuyla boşa çıktı.
Ardından ihtimal hesapları bir azınlık hükümeti üzerine kurulmaya başladı.
Yoksa, Erdoğan’ı hiç de memnun etmeyen seçim sonuçlarının yeniden seçimle değiştirilebileceği ihtimali mi, AKP’nin esas amacıydı.

HANGİ DEMOKRASİ?



    Ahmet Doğançayır                     
Seçim dönemlerinde, iyice yoğunlaşır demokrasi tartışmaları. İnsan hakları, seçim sistemi, özgürlükler gibi demokrasi adına ilkesel ve kurumsal gelişme ve güvence isteyenler, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden söz edenler haklılar da, hiç değinmedikleri konular da var. Örneğin, “biçimsel demokrasi” meselesi ile kapitalizm ve demokrasi arasındaki ilişki hiç gündeme gelmiyor. Oysa isyan edenlerin çoğunun bu ikisinden de dertli oldukları apaçık ortada. Ezilen sınıflar, gençler, göçmenler, farklılıkları dışlayıcı ve uluslararası kapitalizmin koyduğu sınırlar içinde oynanan bir oyuna dönüşen ‘’demokrasiden’’ dertliler.

2 TEMMUZ ile SOLİNGEN KATLİAMININ KIYASLANMASI



Rıza Aydın
Türkiye’nin 1960’dan buyana politik hayatını belirleyen en etkili kişi hiç kuşkusuz Süleyman Demirel’dir. Demirel’in 12 Eylülün yasaklı yıllarından kendini yenileyerek çıktı imajını vererek yeniden yükselişe geçişinde kullandığı en temel söylemi “Fırat’ın kenarında bir kuzu kaybolursa onun hesabını veririm ( devlet verir)” diye formüle ettiği yaklaşımıydı
Demirel’in “Fırat kenarında kaybolan kuzunun hesabını veririz” diye formüle edip toplumun desteğini aldığı bu temel yaklaşımı Avrupa’da yerleşmiş bulunan devlet adamı imajına uygundur. Bu imajın kendisine sağladığı güvenin desteğe dönüşmesi sonucu Demirel Cumhur Başkanlığına yükselebilmiştir.

ALEVİLER BAŞLARINA GELEN KÖTÜLÜKLERİ NİYE ANARLAR



Rıza Aydın
Tarihsel süreç içinde, “Kırklar”, “Işık tayfası”, “Teberler”, “Çelebiler”, “Kızılbaşlar” diye anılan Aleviler, başlarına gelen kötülükleri, kendilerine yapılan katliamları anarak bu günlere gelmişlerdir. Aleviler tarihsel yaşamları süresince başlarına gelen bu kötülükleri, katliamları niye anma ihtiyacı hissetmişlerdir? Bu soruyu benim gibi sizinde kendi kendinize sormanızı istiyorum.
Aleviler Kerbela’dan bu yana, kendilerine yapılan, başlarına gelen bütün kötülükleri, hep anarlar, bunları anlatmak için deyişler söylerler, cemler yaparlar. Kafamda cevabını aradığım soru şu, acaba Aleviler başlarına gele bu kötülükleri niye hatırlama ihtiyacı hissedip, anıyorlar? Bu, tesadüfen oluşmuş bir huy mudur, bir gelenek mididir, yoksa bunun bilince çıkarılmamış bir zorunluluğu var mıdır?

Demirel Seni Böyle Yadediyorum



Ferhan Umruk
Sene 1970 sıcak bir yaz günü, takvimler 16 Haziran’ı gösteriyor. İstanbul’un o zamanlar sayfiye semti olan Küçükyalı’da yaşıyorum. Küçükyalı hem yazlıkçıların hem de emeklilerin yaşadığı bir semt olma özelliğini taşıyor. 1968 gençlik hareketleri ve Dev-Genç’in yarattığı çekim gücü henüz 16 yaşındayken çoğu genç gibi beni de etkiliyor. Akşam gazetesi okuyor, Çetin Altan’ı, İlhami Soysal’ı takip ediyor sosyalizmi hızla benimsiyorum.
15-16
İşte bu sıcak yaz günü 16 Haziran’da birdenbire Küçükyalı’da Bağdat caddesi ansızın boşalıyor. Ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Yanımdakiler aralarında konuşmaya başlıyorlar. Binlerce işçinin Kartal’daki, Gebze’deki fabrikalardan çıkıp yürüyüşe geçtiğini buraya gelmek üzere olduğunu söylüyorlar. Muktedirlerin yıllardır işçi sınıfını bir tehdit unsuru göstererek yaptığı propaganda tesirini gösteriyor. Cadde boşalmaya başlıyor, artık hiçbir araç yok yolun üstünde, bazı dükkanlar kepenklerini kapatıyor.

7 Haziran’da İmdat Freni Çekildi


Ferhan Umruk
Walter Benjamin lokomotif, uçurum, imdat freni metaforuyla, devrimleri tarihin kötü gidişini, uçuruma doğru hızla sürüklenişini önleyen bir imdat freni olarak tasvir eder.
lokomotif
Kuşkusuz 7 Haziran seçimleriyle bu topraklarda bir devrim olduğunun hülyasına kapılmış değiliz. Söz konusu olan elbette bir devrim değil. Ancak her geçen gün otoriterleşen bir iktidarın ve onun muhteris liderinin diktatör Başkan Baba olma hevesini yerle yeksan etti bu seçim sonuçları.
Bütün enstürmanları, kemanı, davulu, gitarı,orgu, piyanoyu tek başına çalarak tek kişilik orkestra olmak peşindeki Erdoğan’ın yenilgiye uğratılması, yıllardır ağır bedeller ödemekte olan emekçiler ve tüm ezilenler bakımından elde edilmiş bir zaferdir.

Her Şeye Rağmen Kar Makinesi Yolumuzu Açıyor Solun Ortak Zaferi



Nuri Cemal
Gezi Direnişi’nin 2. yıldönümünde gündeme oturan genel seçimler, Gezi’nin neden ve taleplerinin hala dipdiri olduğunu gösterdi. Siyasi ifadesini ise bu seçimlerde HDP cephesinde buldu.
nuri
AKP’li Mehmet Metiner partisinin seçim yenilgisine dair “Gezi’de yapamadıklarını sandıkta yaptılar”deme gereği duymuş. Bülent Arınç’a göre ise “HDP, AKP iktidarını yıkmak ve parti kalesine girmek için kullanılmış bir koçbaşıdır.” AKP klasiği haline gelen komplo teorilerini bir yana bırakacak olursak, AKP iktidarı HDP tarafından tepetaklak edilmiş ve seçim yoluyla fiilen iktidardan düşürülmüştür. Elbette ki bu bir seçim zaferidir…

7 Haziran Seçimleri Anatomisi Kürtlerin Kurtlarla Mücadelesi



Ferhan Umruk
7 Haziran 2015
Bu yazıyı seçimlerin yapıldığı 7 Haziran günü sandıkta HDP’ye oyumu kullandıktan sonra kaleme alıyorum. Dolayısıyla  seçim sonuçları açıklanmadığından, seçimlerin kilit noktası olan HDP’nin barajı aşıp aşmadığı henüz belli değil.
oy atan
HDP’nin barajı aşması öylesine bir kilit nokta haline geldi ki, 12 Eylül darbesiyle Kürtlerin ve elbette sosyalistlerin siyasi sistem dışında kalması için seçim yasasına konulan anti-demokratik yüzde 10 seçim barajının HDP tarafından aşılması, yalnızca Kürtlerin parlamentoda güçlü temsilini değil 13 yıllık AKP iktidarının sona yaklaştığının sinyallerini vermeye başladı.
Muktedirlerin siyasi temsilcileri ANAP’ından, DYP’sine, SHP’sinden CHP’sine, DSP’sinden MHP’sine, RP’sinden AKP’sine bugüne gelen 35 yıllık süre içerisinde bu partiler zaman zaman iktidar da oldukları halde yüzde 10 seçim barajını kaldırmadılar, kaldırmak için de hiçbir ciddi teşebbüste bulunmadılar.
Muktedir sınıfların kendi aralarındaki çıkar çekişmelerinde siyasi temsili üstlenen bu partiler birbirlerine karşı kılıç çekerken, Kürde ve sosyaliste karşı kenetleniverdiler.

KAFALARDAKİ PRANGALAR VE PUTLAŞTIRMA, YENİLENME VE YENİ BİRLİKTELİKLER



Çetin Serfidan
Ben her türlü inançta “PUTLAŞTIRMA”nın beyinleri uyuşturduğuna inananlardanım.
Değişmez mutlak doğruları ret ederim. Bu nedenle farklılıkların birlikteliğini ve farlılıkların bir arada olduğu bir örgütlenmenin bir zenginlik olduğunu savunurum. Çoğunlukçuluğu değil çoğulculuğu savunurum.
hdp
Buda beni klasik parti anlayışından koparır. Ama bu kopuş “inkârcı” toptan ret eden bir tavır değildir.
Bunun için tüm devrimci hareketlere sahip çıkar onları bizim ortak tarihimiz olarak kabul eder ve sahiplenirim. Ancak bunlara“tapmam, putlaştırmam.” tümüne eleştirel yaklaşırım.
Her harekette kendi özgün şartlarında hele başarılı olmuşlarsa çıkarılacak enternasyonal dersler örnek alınabilecek öğeler vardır diye düşünürüm

Çözüm mü? Çözülme mi?



Ahmet Doğançayır
 Her ne kadar ortada bir çözüm lafı dolaşıyor ise ve Türkiye ile sınırlı olarak sunulsa bile dini, mezhebi, etnik sorunlara dair belirli bir yaklaşımı yansıtacak olması nedeniyle tüm Orta Doğu devlet ve toplumlarını kaçınılmaz olarak etkileyecektir.
dünya
Tümü de bu sorunlara gebe olarak teşekkül ettirilmiş Türkiye’ye komşu Ortadoğu ulus devletleri en büyük ve en donanımlı Kürt nüfusa sahip bu ülkedeki sürecin er geç kendilerini de etkileyeceğinin farkındadırlar. Suriye (dolayısıyla Lübnan) Irak ve her iki ülkedeki durumla doğrudan ilintili İran Türkiye’nin devlet ve toplum olarak Kürt sorununa karşı tutumunun tüm bölgenin geleceğini belirleyecek en önemli faktörlerden biri olacağını şüphesiz dikkate alacaklardır. Ortadoğu’nun dört büyük ulus devletinin ‘’sorunu’’ olan Kürtler herhalde tarihlerinde ilk kez bu denli birlikte hareket etme ve Ortadoğu satrancının dengelerini değiştirebilecek, oyunun tarzını belirleyebilecek pozisyondadırlar.

Türk Metal çöküyor,peki şimdi?


Şadi Ozansü
Türkiye işçi sınıfı; 2009-2010 yılları arasında gerçekleşen TEKEL eylemleri ve onun cılız uzantılarını bir kenara bırakacak olursak, hiçbir dönemde AKP iktidarı altında olduğu kadar zayıf, soluksuz ve sessiz bir “topluluk” olarak varlığını sürdürmedi. 12 Eylül’ün daha onuncu yılı dolmadan gerçekleşen Bahar Eylemlerini ve büyük Zonguldak kalkışmasını anımsadığınızda bunu daha kolaylıkla gözünüzün önüne getirebilirsiniz.
tofaş
2013 yılı Haziran İsyanına işçi sınıfının örgütlü kesimlerinden çok zayıf bir katılım olduğundan Erdoğan Hükümeti ayakta kalabildi. Bundan dolayı başta Bursa olmak üzere işçi sınıfımızın otomotiv sektöründe yer alan ağır müfrezelerinin yılların uykusundan uyanarak Türk Metal’den bölük bölük kopmaya başlamaları sadece işçi sınıfının sınıf mücadelesi açısından değil, genel olarak Türkiye halklarının burjuvaziye ve emperyalizme karşı politik mücadeleleri açısından da tarihsel bir dönüm noktası anlamına geliyor.

İşçiler gangster sendika Türk Metal’i kovuyor


Ferhan Umruk
Hani şu sınıf mücadelesi kavramını  dile getirdiğinizde, bazıları size asarı atika müzesinin değersiz bir parçası muamelesi çekip burun kıvırır, Marksizmin aşıldığını, aşılması gerektiği üzerine vaaz verirler ya, şimdi ne diyeceklerdir acaba?
renault
 Öyle ya, bu haklı bir sorudur, Bursa Reno işçilerinin üretimi durdurarak başlattığı direnişin dalga dalga yayılması kapitalist sınıflı toplumda değişimin içinde değişmeyenin sınıf mücadelesi olduğunu bir kez daha göstermiş olmalıdır.
Gezi direnişinin ikinci yılında dipten gelen dalga sanayi işçilerinin direnişiyle taçlandı.

Değişen İktidarlar, Değişmeyen Devlet Aklı

Mahmut Balpetek

12 Eylül sonrası bütün iktidarlar neo liberal politikaları hayata geçirmek için Kürt sorununu araç olarak görmüştür. Kürt sorunu ile neo  liberal politikalar bu bağlamda  büyük devlet olma aklı  arasında doğrudan  bir bağ söz konusu olmuş.
muhteris
 Turgut Özal iktidarı döneminde   hayata geçirilen Neo liberal politikalar;  devamındaki iktidarlar  tarafından da  pervazsız bir şekilde sürdürüldü.Aynı zamanda ‘dünyaya açılıyoruz’ söylemine   büyük devlet olma kompleksi eşlik etti. Kürt sorunu ile büyük devlet fikri arasına sıkışan bütün iktidarlar bölücülük fobisi ile toplumun büyük bir kesimini  ırkçılık çadırı altında toplamayı başardı.