16 Aralık 2016 Cuma

Darbe İçinde Darbe veYaklaşan Felakete Karşı…


Ferhan Umruk
Gerçekler devrimcidir sözünü hatırlatarak 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı sonuçları bu pencereden değerlendirmenin gerekli olduğunun altını çizelim.
  • 15 Temmuz darbe girişimi siyasal islamcı iki gerici odağın kanlı bir biçimde hesaplaşması olarak tezahür etmiştir. Erdoğan liderliğindeki AKP hükümetine karşı Fethullah Gülen liderliğindeki cemaat örgütlenmesinin iktidar mücadelesi silahların çekilmesi sonucunu yaratmıştır.

TÜRKLÜĞÜN KISA TARİHİ


Barış Ünlü
ARA BAŞLIKLAR
Siyahlık, beyazlık ve beyaz çalışmaları – Hegel:köle efendi diyalektiği – Haiti Devrimi C.L.R.James -Afrika Varoluş Felsefesi – Afrikalı siyah Sartre- Siyahlarda benlik bölünmesi – whiteness studies- Gündelik hayatta beyaz olmanın avantajları – Irkçılık ve beyazların ‘mağduriyeti
-Yüzlerce yıllık ırk ayrımı – Türklük sözleşmesi
-Türklerin ve Kürtlerin kardeşliği – Kürtlerin asimilasyonu projesi – Türklerin Türkleştirilmesi

GALİLE’NİN MAHKEMEDE İŞİ NE


Rıza Aydın
Galile denilince aklıma, o tiyatro sahnesinde gördüğüm Kerim Avşar gelir gözümün önüne.
Galile kılığına girmiş Kerim Avşar, teleskopu ile fezaya bakar, bir takım hesaplar yapar, bunları öğrencileri ile tartıştıktan sonra bulgularını sesli bir şekle de kâğıda geçirir. Bütün bu araştırmalarının sonunda Galile, vardığı sonucu topluma açıklar: Dünya sanılanın aksine düz değil, yuvarlak bir nesne olup, Güneşin etrafında dönmektedir.

OTORİTER DEVLET SİYASİ FARKLILAŞMA VE KUTUPLAŞMALARIN DA NEDENİDİR!


Ahmet Doğançayır
12 Eylül 2010 referandumundan bu yana Erdoğan liderliğindeki AKP inişli, çıkışlı,  çelişkili ve zikzaklı politikalarıyla sürekli çift söylemli ve çift kutuplu yeni bir siyasal çizgi geliştirdi. Birbirine zıt söylemler arasında hızlı geçişler yapabiliyor. Politik dilini çok çabuk değiştirebiliyor. İçerikler, biçimler anlam ve söylem strateji ve taktik birbirinden uzaklaşıyor ve eklemsizleşiyor. Bazen zıt kutuplara savrulan bu politikalar esnaf faydacılığının bir değer yaratabileceği duruma dönüşüyor. Taktiksel görüşmeler ile stratejik düşmanlıklar arasında mekik dokuyor. Türkiye siyaseti Parlamentoda partiler arası müzakere ve pazarlıklar sonucu gerçekleşen ve sembolik yetkilerle donanmış bir Cumhurbaşkanlığı seçiminden, yetkilendirilmiş ve Başkanlık sistemi doğrultusunda daha da yetkilendirmeyi bekleyen bir sürece doğru gidiyor.

RESTORASYON


Fikret Başkaya
15 Temmuz 2016 da ‘başarısız’ bir darbe girişimi oldu. Gerçi darbe başarısız oldu ama AKP iktidarının eksiği tamamlayacağından kimse şüphe etmesin! Darbe haberi duyulur duyulmaz bir tek soru soruldu: “Bunu kim yaptı, arkasından kim var?”. Bir Allah’ın kulu da çıkıp “bu ülkede hâlâ neden darbe oluyor?” sorusunu sormuyor… Oysa darbeler TC rejiminin normal halidir, bir istisna değil kuraldır. Zira bu rejim başka türlü yapamaz. Öyle olduğunu görmek için rejimin niteliğine dair birazcık kafa yormak yeter…

Türkiye’de Milli Laikliğin İflası ya da, Sekülerizmin Yeniden İnşası


    Mahmut Balpetek     
         Türkiye’de bütün eksikliklerine rağmen, köklü bir seküler hayat  geleneği olan ve  seküler  hayat tarzını sürdüren, küçümsenmeyecek düzeyde bir  kitleden söz etmek mümkündür. Öyle ki, Fundamentalist ideolojinin temsilcisi  AKP’ye oy veren seçmenin bir kısmının da, seküler  yaşam lehine, AKP yönetici  kliğinden  farklı duyarlılık  gösterdiği bilinmektedir. Eğitim seviyesi görece daha yüksek olan bu kesim, dış dünya ile yoğun bir diyalog içinde bulunmaktadır. Cumhuriyet ideolojisinin taşıyıcısı olan  bu öncü güç, aynı zamanda, Türkiye entelijansının, önemli bir kısmını teşkil etmektedir.    Yoksul sınıfların toplumsal desteğini alıyor olsalar da,  devlet bürokrasisi ve özel teşebbüste, beyaz yakalı olarak  görev yapan bu kesimler  orta sınıfa  mensuplarıdır.

DEVLETİN ALEVİSİ OLMAK YA DA OLMAMAK; ASIL SORUN BU


Rıza Aydın
2016 yılının, 2 Temmuz anması sırasın atılan sloganlardan özellikle biri çok dikkatimi çekti, onun üzerinde durup düşünmeye başladım. 2 Temmuz anmasına katılan kitle, zaman zaman “Devletin Alevi’si olmayacağız” diye slogan atıyorlardı.
Peki, ne demekti “Devletin Alevi’si olmak?
İnsan nasıl olursa devletin Alevi’si olurdu?
Devletin Alevi’si olmak nasıl bir şeydi?
Bu kitle, tarihinin hiçbir döneminde Devletin Alevi’si olmuş muydu acaba?

2 Temmuz/ACISI DAİM OLSUN


Rıza Aydın
2 Temmuz Katliamı çok çeşitli açılardan incelenebilir, incelenecektir de. Ben konuşmamı, bu katliam niye yapıldı, katliamla sonuçlanan politikalar nasıldır, bu katliam engellenemez miydi, niye göz yumuldu soruları üzerinde yoğunlaştıracağım.
1978 yılıydı, Ziraat fakültesi öğrencilerinin akademik haklarını almak için başlattıkları açlık grevine destek olmak için gittiklerinde orada bir kazada yaralanıp genç yaşında ölen kardeşimin – Hüsnü Cemal’in – cenazesini köye götürdüğümüzde ebem, annemi teskin etmeye çalışırken “yavrum acısı daim olsun,

İnsanlığın Varoluşundan, Kıyamete Kadar Savaş


       Mahmut Balpetek   
 Kürt meselesinde geldiğimiz noktayı, Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnsanlığın varoluşu ile başlayan kıyamet kadar sürecek bir mücadeledir” şeklinde özetledi. “Nerden baksan, tutarsızlık” türküsünü andıran bu veciz ifade, aynı zamanda derin bir aczin de, ifşasıdır. Önceki iktidarlar, savaşın ömrünü, mevsimlere bağlı açıklamalarla geçiştirmeye tercih ederlerdi. Bu bahar bitmese, gelecek kış “ya bitecek ya bitecek” şeklinde toplumu savaşla yaşamaya, alıştırmaya çalışırlardı. Ancak kaç leylim bahar, kaç kış geçti; geldiğimiz nokta, yine savaşa, tarih biçmenin ötesine geçmedi. Bu kez bir farkla, mevsimler kifayetsiz kaldı. Savaşın sonlanması, kıyamete bırakıldı. Ve ülkemizin geleceğinin, savaşla biçimleneceği müjdelendi. Dünyada bu türden sorunlarla karşılaşıp, belirli bir zaman periyodunda çözen, o kadar ülke var iken, bizim, çözüm bekleyen sorunlarımızı, kıyamete nikahlatmanın nedeni, izaha muhtaçtır.

TARİHE BAKIŞIMIZI DEĞİŞTİRMELİYİZ




“Uyurken üstüme gelen erenler

Gafil aç gözünü uyan dediler

Serseri kalma bu cihan içinde

Yürü bir gerçeğe hey can dediler”


Rıza Aydın

Materyalist tarih anlayışını savunanlar, tarihin bir bilim olduğunu, nasıl yaşanmışsa öyle yaşanmak zorunda olduğunu söylerler
1. Ülkemizde böylesi, bilimsel bir tarih anlayışı var mı yâda hiç oldu mu bu sorulması gereken bir sorudur2. Bizdeki tarih algısı daha çok bir anlatı niteliğindedir. Anlatı olunca da anlatılandan çok, anlatanın durduğu yer onun olaylara bakış açısına göre bu anlatı değişiyor. Bu tarihçilerin bize tarih diye anlattığı tarihin nasıl olduğunun anlaşılması için, milli maç anlatan radyo spikerlerinin tutumlarının hatırlanmasını isterim, Osmanlı tarihçileri de tarihi, milli maç anlatan bu radyo spikerleri gibi anlattılar3.

FAŞİST REJİMLERE MEYDAN OKUYABİLECEK ÖRGÜTLENMELER İÇİN…


İbrahim Özkurt
Dünyamızda eşitlikçi komünal toplumun bozulmaya başladığı, ( sosyolojik bozulma da diyebiliriz) zamanlardan bu yana, insanlığın yaşadığı hiç bir sınıflı ve devletli sistem, ( Köleci-Feodal-Kapitalist ) doğal değildi diye düşünmek gerekir. Zira ilk bozulma önlenemeyince, ( Ki, önlenebilir miydi? önlenemez miydi? tartışması bu yazının konusu değil. Ayrıca, insanlık tarihi sınıf mücadeleleri tarihi olduğuna göre, bir yenilgi hali yaşandığı, bozulmanın doğal olmadığı kesin ) adeta metastaz misali, diğer bozulmalar (hastalıklar ) da nüksederek günümüze gelindi. İçinde yaşadığımız küresel kapitalist-emperyalist sistem, neoliberalizm aşamasıyla tüm eko sisteme sosyolojik bozulmasının son evresini yaşatıyor diye teşhis koymak sanırım yanıltıcı olmaz.

AYDIN KAVRAMI ÜZERİNE TEFEKKÜR


Rıza Aydın
Sayın Murat Şahin’in Aydın- Aydınlanma üzerine yazdıkların üzerinde düşünüyordum birden bire frekans değişti “Yahudilere Hitlerin yaptığı iyilik” gibi yanlış bir mecraya kaydı. Bu konuda bir iki çift söz söylemezsem içime dert olur. İzninizle önce bu konuda kısa bir iki çift söz edeyim. Aleviler yetmiş iki millete bir nazarla baka gelmişler, benim en hassas oldum damarım bu. Yunus “Yetmiş iki millete suçum budur hak dedim” diyor, bizler Yunus’un işlediği bu suçu işlemekten bıkıp usanmayalım.

ŞAKİR KEÇELİ’NİN ELEŞTİRİLERİNE CEVABIM


Rıza Aydın
Hacıbektaş süreği içinde, önemli bir yol ayrımı vardır. Bu ayrım, bu yolun dilinde daha çok Çelebi kolu ile Babağan kolu diye söylenir. Bu ayrımı, günümüze kadar, değişik yazarlar, değişik şekillerde tanımlamışlardı; buna kimi Alevilik – Bektaşilik dedi, kimi “köy Aleviliği”, “şehir Aleviliği” dedi, ancak bunların hiçbirisi, bu ayrılığı sosyal bir olgu olarak inceleyip, sınıflar mücadelesi mantığı içine oturtamadığı için pek anlaşılamadı.

BELİRSİZLİK VE RİSKLERLE YAŞAMAK!


Ahmet Doğançayır
Çağdaş yaşamın pek çok yönüne ezici belirsizlik duygusu katkıda bulunuyor. Keskin bölünmelerin yaşandığı bir yarım yüzyıldan sonra kuşku götürmeyen siyasal amaç ve stratejiler ve apaçık çatışmalar dünyayı görünür yapıdan ve herhangi bir mantıktan yoksun hale getirdi. Daha kısa süre öncesine kadar dünyaya egemen olan güç blokları siyaseti yaratacağı olasılıkların dehşetiyle korkutuyordu. Onun yerini alan şey ise tutarlılık ve istikametten yoksunluğuyla ve gebe olduğu olasılıkların sonsuzluğuyla korkutuyor.

Tek Adam Diktatörlüğüne Karşı Öneri…


Rıza Aydın
Türkiye’de birbiri ile mücadele eden iki eğilim var; tek adam yönetimine bağlı diktatörlük eğilimi ile demokrasi eğilimi birbiri ile adeta güreşircesine mücadele ediyor. AKP’de baş gösteren tek adam yönetimine bağlı diktatörlük eğilimi AKP’yi teslim aldı, partideki bütün muhalifleri saf dışı edip herkesi teslim alarak diktatörce yönetir oldu. AKP’yi teslim alıp, tek adam yönetimiyle yöneten diktatörlük eğilimi şimdi bütün Türkiye’yi de tıpkı AKP’yi yönettiği gibi dikta yönetimiyle yönetmek istiyor. Bu ayan beyan görülüyor. Bu tehlikeyi gören toplum içinde ise demokrasi eğilimi gelişiyor.

Güney Kürdistan’da Değişen Güç Dengeleri


Mahmut Balpetek
     Küresel güçler 2011 yılında , Suriye rejimini derdest etmek amacı ile fundamentalist grupları sahaya sürdüklerinde , hesaba katmadıkları üçüncü bir güç sahaya indi. Bu  iniş aynı zamanda gerek sahadakilerin, gerekse onları oyuna süren küresel güçlerin  kurdukları ideolojik, politik denklemi bozan , beklenmeyen bir hamleydi.
gelincik
Ereğine  coğrafyasını  rejim güçleri  ve fundamentalist gruplara karşı savunmayı koyan bu güç, PYD ve bağlaşıkları olan demokratik güçlerden başkası değildi.  Diktatörlük mü? Emperyalizm mi? İkilemine  karşı başka bir ülke ve dünya yaratmak mümkündür referansından hareket eden bu güç, Siyasal duruşunun eksenine,demokratik Suriye, özgür halklar şiarını koydu. Dolaysıyla her iki gücün evdeki hesabını sahada bozmuş oldu.Tarafların önceden hesaba katmadığı bu güç  bütün bölgeyi  değişim türbülansına sokma kapasitesine namzet oldu. Bölgede güç dengelerinin değişimini tetikleyen bu gelişmeden Kürtlerin muaf olması beklenemezdi.

Deniz’lerin İdamından Dokunulmazlıklara CHP


 Mahmut Balpetek
 Siyasi partiler ontolojileri gereği, toplumda var olan sınıfların çıkarlarını temsil ederler. Sınıflı toplumlarda sınıflar mücadelesini etkin bir şekilde yürütmek amaçlı oluşturulan bu örgütler, büyük, orta sermaye sınıfını ya da emekçileri temsil ederek siyaset arenasında pozisyon alırlar.
226828
Kapitalizmin yarattığı eşitsizlikler, ekolojinin tahribatını önlemek  ya da ulusal özgürlüğü eksen kabul eden partileri de siyaset sahnesine taşımıştır. Bunlarla birlikte, Kadın hareketi, LGBTİ ve inançların özgürce yaşanması amaçlı hareketlerinde varlığı kapitalizmin tekçi karakterinin doğal bir sonucu olarak vuku olmuştur.

Ulus Devlet Sınırlarında İstisna/Kural Diyalektiği


          Mahmut Balpetek  
     0lağanüstü halden bahsedebilmek için prensip 0larak sınırsız yetkinin söz k0nusu 0lması, mevcut düzenin bütünü ile askıya alınması gereklidir. Bunun için gerek olan ön şart egemenlerin, t0plumu devletin bekasının tehlikede 0lduğuna ikna etmesidir. İkna edemediği durumda ise kimi provokasy0nlar yaratarak t0plumu 0lağanüstü hal rejimine razı etmektir.

Militarizm kapitalist sistem ve düzenin niteliğidir!


Ahmet Doğançayır
Militarizm yalnızca ordulara ait bir nitelik değil, tersine bu orduları egemenliğinin temel taşıyıcısı ve devamını sağlama aracı olarak belirlemiş kapitalist bir sistem ve düzenin niteliğidir. Militarizm ve devlet kapitalist sistemin işleyişine uygun olarak kurumsallaştırılmıştır. Bu düzen içinde yer alan tüm unsurların yeri ve işlevleri belirlenmiş ve düzenin bir parçası olarak işlemesi sağlanmıştır. Ayrıca bugün militarizm hem emperyalizmin yayılma politikalarında hem de devletler arası ilişkilerde mevcuttur. Hem emperyalist yayılma politikalarında hem de devletler arası politik ilişkilerde belirleyici kavramlar korku ve kontroldür. Militarizmi var eden şey korkunun canlı tutulması ve bunun üzerinden üretilen güvenlik talebidir. Sistem devamlılığını sağlamak için korkuyu canlı tutmak ve devamlı bir düşman tanımlamak zorunluluğu duymaktadır.

Dinci terör” ve katliamlara dair kısa not


  Fikret Başkaya

image001Şeylerin gerçeğine nüfuz etmek, bilince çıkarmak için, “nasıl oldu?” sorusu yeterli değildir. “Neden oldu?” sorusunun da mutlaka sorulması gerekir. Şimdilerde ‘neden’ sorusu pek sorulmuyor! Müslüman-Arap toplumlarının içine sürüklendikleri terör sarmalını, katliamları ve vahşeti anlamak için, geride kalan 60-70 yılda bölgede olup-bitenlerde, emperyalist Batı’nın sorumluluk payını hatırlamak gerekiyor.
Zira, geride kalan 60-70 yıllık dönemde emperyalist devletler, Müslüman-Arap toplumlarının  kendi ayakları üstünde durmalarını, kendi kaderlerini tayın etmelerini engellemek için her yola başvurdular:

‘‘Terörle yaşamaya alışmamız’’ gerekmiyor!


Ahmet Doğançayır
Görünen o ki Türkiye sınırları dışında olacak her savaşın artık bir ‘’iç savaş’’ olarak yaşanacağı, siyasetin ‘dost-düşman’ karşıtlığı etrafında katılaşarak ‘’ötekiyle’’ her tür karşılaşmayı siyasal varoluşa yönelik bir tehdit haline getireceği ve dolayısıyla da olağanüstü halin şiddetle donanmış egemenini göreve çağıracağı bir sürece doğru gidiyoruz.
kaos
Bu süreç siyaseti savaşa indirger ve her tür siyasal faaliyeti ‘’iç düşmanla’’ yürütülen savaşın birer uzantısı haline getirirken, siyasetçileri, yurttaşları, basını, yargıyı ve üniversiteleri hem devlet kurumları arasında, hem de devletle toplum arasında daha önce olmadık tarzda bir birliği hayata geçirmeye çağırıyor. Tam da bu nedenle her tür siyasal faaliyetin, fikir beyanının ve siyasal çatışmanın meşruiyetinin bu dost/düşman ayrımı etrafında kurulmasını bütün siyasal aktörlere dayatıyor.

LENİN’İN DEDİĞİ GİBİ. “YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR”


İbrahim Özkurt
 Sınıf hegemonyası yerine parti hegemonyası, hatta tek adam diktaları şeklinde inşa edilen reel sosyalist sistemin de çökmesiyle hız kazanan neo liberal ekonomik sistem, tehlikeli bir aşamaya ulaştı.
lenin
Temsili demokrasinin de işletilmeyerek emperyalist sisteme biat etmeyen, iç dinamiklerince değiştirilemeyen şahsiyetlerle yönetilen ve enerji kaynaklarının üzerine oturmuş Irak, Libya, Suriye, İran gibi ülkelerin kaynakları, küresel şirketlerin sömürü alanına dahil edilmek üzere ve bölge yeniden dizayn edilmek adına harekete geçildi.

Tarhan Erdem’in Erdoğan’ı İktidardan Düşürme Formülleri Üzerine


Ferhan Umruk
Tarhan Erdem 10 Mart tarihli Radikal internet sitesindeki ‘Erdoğan’ı İktidardan Düşürmek’ başlıklı yazısına bu konu tartışılmalıdır diye başlıyor.
Daha sonra geçen yıl yapılan araştırmalara göre halkın yüzde 60 ile 70’inin Türkiye’nin ‘ciddi bir siyasal kriz’ içinde bulunduğunu düşündüğünü belirtiyor.
formül
”Soru bana sorulsaydı ‘Evet Türkiye Cumhuriyeti hızla yıkıma doğru koşmaktadır olacaktı” Yine bu tespitine dayanak olarak “Sokakta selamlaştıklarım durdurup soruyorlar:Nereye gidiyoruz”
Tarhan Erdem’in Türkiye’nin hızla yıkıma doğru koştuğu tespiti doğrudur. Siyasi rejimin tabiatında zaten varolan otoriter öz daha da derinleşmekte, toplumsal fay hatlarının gerilimi artarak kırılganlık şiddetlenmektedir.
Herhalde TSK’nın 1938’de Dersim’de bizzat yürüttüğü tenkil harekatından sonra, şimdi Kürt şehirleri Sur ve Cizre tank ve top atışları  bir cezalandırma harekatına dönüşüyor.

BENİM MİLLETİM, DEVLET BENİM!


Ahmet Doğançayır
Bugün serbest piyasa ve demokrasinin el ele gelişeceğini, tarihin sonunun geldiğini ileri süren görüşler artık pek ortalarda görünmüyor. Liberal demokrasiler de denen Türkiye de ki rejimin de dâhil olduğu ülkelerde yeni bir furyayla karşı karşıyayız.
faşizm
Bu eğilim ekonomik ve toplumsal yaşamın tüm alanlarının devlet tarafından hızla kapılıp siyasi demokrasinin kurumlarındaki belirleyici çöküşe ve ‘’biçimsel’’ denilen özgürlüklere getirilen ve şimdi gerçeklikleri keşfedilen katı ve türlü biçimlerdeki kısıtlamalarla kendini gösteriyor.

Yiğit Dediğin Döne Döne Dövüşür ya da Saray AKP’si


Mahmut Balpetek
Son 30 yıldır Kürt meselesi p0litik yapıları, iktidara taşıyan ana etmen olması kadar, iktidarsızlaşmalarının da  nedeni  oldu. Kürt meselesi karşısında alınan pozisyon, parti ya da partileri iktidara taşıdığı gibi,  iktidardan düşmelerinin de belirgin nedeni oldu. Rutinleşen bu durum, AKP iktidarı için de bir istisna olmayacağa benziyordu.
erdoğ
Rojava’da  yaşanan gelişmeler karşısında aldığı pozisyona senkronize şekilde, içeride Kürtlere karşı ilan ettiği topyekun savaş akibetinin kendinden önceki iktidarla farklı olmayacağının emarelerini içkin kılmaktadır. İç ve dış siyasetin merkezine koyduğu Kürt düşmanlığı içeride ırkçı dalgayı arkasına almasına olanak sağlamakla birlikte, otoriterleşerek, toplumsal kutuplaşmayı zirveye taşımada işlev görüldü.

İSLAMDA TERMİDOR


Rıza Aydın
“Termidor” kavramı 1789 Fransız ihtilalininde ortaya çıkmış, sosyal bir olguyu anlatmak için kullanılan bir sözdür.
giyotin
Sosyal bir devrimde ya da sosyal bir gelişim aşamasında, egemenliklerini kaybeden toplum kesimlerinin, yükselen yeni değerlerin temsilcisi görünümünde yeniden iktidara gelip, o sosyal gelişmeyi ya da devrimi yapan toplum kesimleri ile ona öncülük eden kişilerden intikam almasını anlatır. Her devrimin kendi çocuklarını yiyen kediye benzetilmesinin sosyal temeli de budur.
kerbela
Albet Soboul, “1789 Fransız İnkilâbı Tarihi” adlı kitabının “Termidor gericiliğinin ilerlemeleri” başlıklı bölümde bunu şöyle anlatıyor:
“Termidorcu devreyi nitelendiren şey, müphem ve karışık siyasi mücadelelerdir. Bu mücadelenin girift oluşu, asıl varılmak istenen hedefi gizlemiştir. “Namuslu insanlar, biraz sonra “eşraf” adını alan bu insanlar o küçük burjuvaları, zanaatçıları, dükkân sahibi esnafı, hattâ kalfaları, bir kelime ile bir ara kendi kanunlarını zorla kabul ettirmiş olan halk inkılâpçılarını siyasi hayattan söküp atmak düşüncesindeydiler.”1

Demokratik Çözüm İçin Fırat’ın Doğusunda Özerklik Referandumu Yapılmalıdır


Ferhan Umruk
Tayyip Erdoğan tarafından Dolmabahçe görüşmeleri inkar edilip, çözüm masası devrildikten sonra sürecin şiddeti doğuracağı aşikardı. Bunun ilk işareti de 20 Temmuz 2015’te Suruç’tan Kobani’ye yardım götürmek isteyen sosyalist gençlerin IŞİD tarafından bombalanarak katledilmesi oldu.
özerklik
Suruç katliamının sonrası akan kanın ardı arkası kesilmiyor. Yüzlerce sivil, asker, polis, gerilla, direnişçi hayatını kaybetti, kaybetmeye devam ediyor.

Vatan partisi Bir Adım İleri…



Not: Aşağıdaki makalem Nisan 198o tarihinde ‘Ne Yapmalı’ dergisinin 4. sayısında yayınlandı. Yani tam 36 yıl öncesinden bahsediyorum. Eski defterleri karıştırırken tesadüfen bu makaleyle karşılaştım. Öncelikle belirteyim ki sözü edilen Vatan Partisi günümüzün Doğu Perinçek ve ahvalinin kurmuş olduğu malum karakterdeki parti değil. Sözü edilen, 1980 öncesi Demir Küçükaydın’ın Hikmet Kıvılcımlı’ya dayanarak teorik-politik şekillendirmesiyle kurulmuş olan partidir.  1980’lerde Demir Küçükaydın Niğde cezaevindeyken teorik olarak bir değişimle devrimci Marksizme yönelip Troçki’nin teorik-politik birikiminin önemini belirtti bu doğrultuda makaleleri yayınlandı.

Kamuoyu yalanı ve ‘’kitle toplumu’’

        

Ahmet Doğançayır
‘’Her sabah nereye gittiğini bilmeden bir işe giden, her akşam nereden çıktığını bilmeden bir işten çıkan, sevmediği hayatı yaşayan, sevmediği işi yapan, sevmediği kişilerle yaşayan, kalabalıkların yüzünden yaşamaya karşı, ne bir sevgi, ne de bir sevgisizlik işareti olmadan gelip geçen, her akşam evinin dört duvarı arasına sanki bir mezara girermiş gibi giren, gecelerini bir sıkıntı yorganının altında yalnız ya da yanındaki yabancı gövdeyle geçiren; bütün ölü kentlerin, ölü doğmuş çocukları! Size bu ölü yaşamı hazırlayan “burjuvazidir” ve bu acımasız oyunun varlığını siz izin verdiğiniz sürece sürecektir.’’
M. Gorki   (Sıradan insanlar ve iş üzerine)

AKP HÜKÜMETİNİN İRFAN EVLERİ


Rıza Aydın
Devlet yönetmek bir sanattır. Ezilen sınıfın önderleri, devleti yönetenlerin mantığının nasıl çalıştığını anlamaları için, devlet yönetme sanatı üzerinde yazılan eserleri incelemeleri gerekir.
“ Ezilenlerin Pedagojisi” adlı kitabında, devleti yönetenlerin politikaları inceleyen, Paulo Freire şöyle diyor: “Ezen azınlık bir çoğunluğa boyun eğdirdiği ve egemen olduğundan, iktidarda kalmak için çoğunluğu bölmek ve bölünmüş halde tutmak zorundadır. Azınlık kendine halkın birliğini hoşgörme lüksünü tanıyamaz; çünkü bu, hiç kuşku yok ki hegemonyasına ciddi bir tehdit demek olurdu. Dolayısıyla, ezenler, ezilenlerde biraz olsun birleşme ihtiyacı uyandırabilecek her tür eylemi tüm araçlarla (şiddet dâhil) önlerler. Birlik, örgütlenme ve mücadele gibi kavramlar derhal tehlikeli olarak damgalanır.

BUGÜN GÜNLERDEN SARKİS !

 
 
 
 
 
 
Rate This

Sarkis Hatspanian
Bugün günlerden Sarkis… kutsal bir isim bayramı günümüz bugün ! Ermenilerde ismi Sarkis olanların günü(1), onlara “isminle yaşayasın” dileklerinin iletildiği gün bugün !
sar 2
Gelişmiş teknolojinin bizi daha insanî yaşadığımız dünyamızdan hergün biraz daha uzaklaştırdığı bu zamanlara özgü iletişim araç ve gereçleri vasıtasıyla sabahtan beri edindiğim yüzlerce kutlama mesajına teşekkürlerimi iletirken, aynı iyi dilekleri edinebilmesi için payına biçilmiş ömründen sadece bir haftası yetmeyip, fanî dünyamızdan günler evvel  göçen Sarkis Dayı onu yitirdiğimizi öğrendiğim andan beri aklımdan çıkmıyor hiç !

KAYMAKTA DERLEDİĞİM ŞİİRLER ÜZERİNE KISA NOTLAR


Rıza Aydın
2003 yılının yaz aylarını köyde1 geçirdim. Buradaki günlerimi değerlendirmek için başta annem- Navruz olmak üze köylülerimizin bildiği deyişleri, Düvâz İmamları (Düvâzdeh2 imâmları) yazmaya çalıştım. Bu çalışmayı yaparken, dillerde söylendiği halde hiçbir yazılı kaynağa (kitaba) girmemiş bir iki şiiri kurtarabilir miyiz diye çabaladık. Navruz 3 yazdırmaya çalıştığı bir deyişi çıkaramayınca “bunu şu da bilirdi, ona da bir sor” diye beni yönlendirerek çalışmamı genişletti; şimdi bu şiirlerle ilgili bazı notlar yazmak istiyorum.

Ötekinin Yok Edilişi Üstüne Yaratılmış Türklük Algısı Sorunu


Mahmut Balpetek
      AKP iktidarının genelde Suriye,  özelde ise Rojava politikası Kürt sorununun çözümü ya da çözümsüzlüğünde tayın edici nitelikteydi.Dolayısıyla, bugün adına “temizlik operasyonu” denilen aylarca süren sokağa çıkma yasakları ve uygulanan şiddeti, Rojava’daki gelişmelerden bağımsız ele alarak anlamlandırmaya çalışmak eksik bir yaklaşım olur.
680x350cc-v-23-04-15-ermeni-ressam-arshile-gorkyin-yasami3
Bu eksik yaklaşımdan çıkarılacak güncel görevlerin de bir o kadar sorunlu olması kaçınılmazdır.Yani, AKP iktidarının,Kürtlerin Rojava’da verdiği özgürleşme mücadelesine karşı sürdürdüğü vekalet savaşının  akıbeti ile Kuzey Kürdistan’da geliştirdiği politikalar arasında doğrudan bir ilişkinin var olduğunu akıldan çıkarmamak gereklidir.

100 YILDA YÜZLEŞİLEMEYEN SUÇUN MUHASEBESİNİ YAPMANIN ZAMANIDIR !


Sarkis Hatspanian
2015’in biz Ermeniler için özel bir yıl olduğu pekâlâ bilindiği halde, olur da bilmiyormuş edalarındakilere de duyurmak için bir-iki yıl öncesinden neredeyse “bakın size şimdiden söylüyoruz, duruşunuzu ona göre belirleyiniz” türünden çabalarla sağır sultana bile duyurduğumuz bilinmektedir.

Neriman İçin…


Ferhan Umruk
Neriman Özkan Deniz hep dostum olan devrimci direngen kadını kaybettik, onu da gökyüzüne uğurluyoruz.
Onunla dostluğumuz 12 Mart’ın puslu karanlığından sıyrılırken İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ndeki sıra arkadaşlığımızla başladı.
1917060_10153873869763442_2044450137096130126_n
Bugün çalan telefonla dostum Faruk Eren her şeye, her zorluğa karşı direnen, yenilmeyen bu kadının vücudunu saran kansere yenildiğini söyledi.

Kürdistan’da Bıra Küji


   Mahmut Balpetek                                           
   Kürtlerin tarihi her ne kadar özgürlük için mücadele ve yenilgiler tarihi olarak anılıyor olsa da, bir o kadar da ihanet ve  bıra küjinin  (kardeşin kardeşi öldürmesi) tarihidir.
Habil ve Kabil
Kürtler esaretleri altında kaldıkları devletlerin baskı ve zulme dayalı kıyım politikalarının yanında kendi aralarında da, kimi zaman kıyıma varan iç kavgalar yaşadılar. Kürtlerin özgürlük mücadelesinde verdikleri kayıpların yanında azımsanmayacak kadar kurban da kendi iç savaşlarında (bıra küji ) vermişlerdir.

MARAŞ KATLİAMINI ANMAK VE BİLANÇOSU


Rıza Aydın
Her şeyin bir tarihsel süreci olduğu gibi, benim Maraş katliamı ile ilgilenmemim de tarihsel bir süreci vardır.
maraş
Maraş katliamı 1978 yılında Aralık ayının sonlarında başlayıp, 19 Aralıktan 26 Aralığa kadar yaklaşık olarak bir hafta sürdü. Maraş katliamından sonra Sıkıyönetim ilan edildi. Maraş dördüncü sıkıyönetim bölgesi olan, Adana sıkıyönetim komutanlığına bağlı olduğu için, Maraş katliamı sırasında gözaltına alınan bütün sanıklar Adana Köprü köyündeki askeri cezaevine getirildiler. Bende Maraş katliamından yaklaşık olarak 50 gün sora 19 Şubat 1979’da yaralı halde tutuklanıp, Adana askeri cezaevinde Maraş katliamı sırasında tutuklanan solcu tutukluların kaldığı koğuşa atıldım.

Burada Maraş katliamı sırasında tutuklanan arkadaşlarla aynı koğuşta kaldım, onların mahkeme süreçlerindeki muhabbetlerini izledim, kendi aramızda Maraş katliamının nasıl olduğunu uzun uzadıya konuşup muhabbet ettik. İşte bu yüzden dolayı Maraş katliamına karşı yakın ilgi duyar oldum.

QUO VADİS ARAM ATEŞYAN ?


Sarkis Hatspanian
100 yıl önce, Patrikhanemizin işleyişi Talâat Paşa tarafından engellenmişti…
100 yıl sonra, bu iş başepiskopos Aram Ateşyan’a devredilmiş besbelli !
100 yıl önce Patriğimizi sürgüne gönderenler İttihatçılardı…
100 yıl sonra, Patriğimizi seçme hakkımızı Aram Ateşyan’a engelletmek istiyorlar !
vakifli-village
QUO VADİS ARAM ATEŞYAN ?
Günler önce sekiz yıldır tedavisi olmayan demans (ileri hafıza kaybı) hastalığından rahatsız Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II.’nin annesi bayan Mari Mutafyan’ın imzasını taşıyan, fakat toplumumuza İstanbul’daki Patrikhane tarafından sunulan “Zorunlu Açıklama” başlıklı bildiriyi okuduktan sonra, çeyrek yüzyıldan beri yaşadığım Ermenistan’da bu yaz şahidi olduğum(*) akılalmaz bir vukuattan bu yana durulmuş olan heyleylerim sadece yeniden gelmekle kalmayıp, beni beş yıl öncesine götürdü.

Felsefe Uzmanları Kol Geziyor..!


Emma Goldman
Çoğu sayfayı dolaşın siz de göreceksiniz, Nıetzsche, Dostoyevski, Sartre, Camus Bukowski v.b…yerli yabancı kim varsa alıntılar, aforizmalar, film replikleri..Tam bir “ergen bunalımı” demek zorundayım.
maxresdefault
Çünkü bu aforizmalar, alıntılar her duruma uydurulamaz. Düşünür, yazar onu zamanında, kendi gerçekliği içinde düşünmüştür. Bütünün, o konseptin içinde anlamlıdır. Hiç alıntı yapılmaz değil tabi, öyle yeri gelir ki, uygun düşer, zamana, içinde yaşanılan duruma. Bunu da temelleyerek, açarak verirsin..

İsmail Beşikçi’nin Alevilikle ilgili yazısı üzerine düşünceler


Ali Rıza Aydın
Hatırını kıramayacağım bir arkadaşım, İsmail Beşikçi’nin, “Aleviliğin İslam ile Hiçbir İlişkisi Yoktur!” başlıklı bir yazısını gönderip, bu konuda düşüncemi sordu. Bu yazıyı daha önce okuduğum halde yeniden okudum, yazı hakkında düşüncelerimi kısaca yazmak istiyorum.
kızıl
Yazıyı okuyunca, bu yazının kafamda yarattığım İsmail Beşikçi imajıyla uyuşmayan, üstünkörü yazılmış bir yazı olduğunu gördüm. Mesela yazının başlarında şöyle bir cümle var: “Alevilerin örneğin Muharrem ayında, üçüncü Halife Hüseyin için, Kerbela’da katledildiği günün yıldönümünde Şiiler gibi dövünmemekte, …” deniyor, hâlbuki Alevi edebiyatında her zaman Hüseyin Halife değil üçüncü imam olarak anılır.

‘KURDUN DİŞİNE KAN DEĞDİ’ VE TÜRK İSLAM SENTEZCİ FAŞİZM!


Ahmet Doğançayır
İslami söylemin yanına Milliyetçiliğin eklenmesi aslında AKP’nin icadı değildir. 1980 öncesi sola karşı İslamileştirme politikaları derinleştirildiğinde Aydınlar ocağı Türk-İslam sentezini formüle edecek ve Milliyetçiliğin bileşiminde dinin etkisi giderek artacaktı.
kurt
Sağın kendisini güçlendirmesi ve solun hegemonyasına karşı durabilmesinin yolu buradan geçiyordu. Bugün ise Milliyetçiliğe yapılan din aşısından değil, İslamcılığa Milliyetçilik aşısı yapılmasından söz ediyoruz.

GÖÇE HAZIR OLMAK YA DA OLMAMAK


İbrahim Özkurt
Kapitalist emperyalizmi, geçmişin örgütlenme pratiklerinden dersler çıkararak, somut duruma uygun gerçekçi örgütlenmeleri üreterek, günlük hayat devrimleri (Öz yönetimler)  dâhil, devrimci bir tarzlarda sonlandıramazsak, korkarım gezegenimizin mevcut canlı yaşamı alt üst olacak.
göç
Kapitalist-emperyalist sistem, doğası gereği krizlere gebedir. Her kriz sonrası sistem kendisini yeniden tahkim etmeyi günümüze değin başardı. Yani Marx’ın iddia ettiği gibi kapitalist sistem yeni teknoloji üretim kapasitesini yitirmedi.

2 Fotoğraf Her Şeyi Anlatıyor/ Silvan


Ferhan Umruk
Birinci fotoğrafın bize gösterdiği, tek parti döneminin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un Silvan’da reenkarnasyonla vücut buluşudur.
türksensilvan asker 2
Mahmut Esat Bozkurt Eylül 1930’da Ödemiş Gölcük’teki konuşmasında şunları söylemişti “Türk, bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!”

Demek ki 85 yıl sonra Silvan’ı tarumar edip daha sonra çekilen asker,polis, özel harekatçı her neyse resmi güvenlik güçlerinin zihin dünyasının kaynağı Mahmut Esat Bozkurt’tur ya da onların her biri bizzat Mahmut Esat Bozkurt’turlar.

KORKU DUVARINI YIKMAK!


  Ahmet Doğançayır          
Korku insan yaşamında yeni bir şey değil. İnsanoğlu baştan beri bunu biliyor. Tarihin her döneminin kendisini diğerinden ayıran korkuları vardır farklı adlar verilen bu korkular kişinin bu tehditlerden korunmak için neler yapabileceği ya da kişinin bunları savuşturmak için neden hiçbir şey yapamadığı hakkında bilgiler verirler. Tarih boyunca yaşamı korkularla yaşanabilir kılmanın değişmez ilkesi, kişinin dikkatinin hakkında hiçbir şey yapamayacağı şeylerden iyileştirilmesi için uğraşabileceği şeylere kaydırmasıydı. Bir de uğraşmanın işe yaramadığı şeyler hakkında duyulacak endişelere mümkün olduğunca az yer bırakmak için bir şeyler üzerinde enerji ve zaman harcaması idi.

Necdet Saraç’ın Anısına/ Ya Sosyalist Demokrasi Ya Bürokratik Despotluk


necdetsarac1Sevgili Necdet’i 13 yıl önce 10 Kasım 2002’de kaybettik. Yazın Yayıncılık’ın kurucusu, Yeniyol dergisi, İlkadım dergisi  yazarı kısa ömrünü sosyalizme adamış bir devrimciydi o…  44 yaşındayken bizleri yalnız bıraktı.
Bütün yoldaşları, dostları onun bıraktığı boşluğun hüznüyle anıyor Necdet’i…
Necdet’in Yeniyol dergisinde yayınlanan bir yazısını yayınlıyoruz anısına…

Öğretilmiş Zorunluluk Ya da “ O Kadar İyi Bir İnsan ki, Görsen Kürt Demezsin”


Mahmut Balpetek
   Bilim insanları, “çekirgenin doğadaki sıçrama kapasitesini sınırlamak mümkün müdür” sorusuna yanıt bulmak için, çekirgeyi doğal ortamdaki sıçrama yüksekliğinden çok daha kısa bir fanus içine  koyarlar. Çekirge, doğal sıçrayışını gerçekleştirmek üzere harekete geçtiği her seferinde kafası  fanusun  tepesine değdiğinden, zaman içinde, sıçrayışını fanusun tepesine değmeyecek biçimde kısıtlamak zorunda kalır.

Erdoğan-AKP’nin Goebbels Yalanları



Ferhan Umruk
Yalan insan ilişkilerinde varlığını sürdüren bir  yöntemdir. Birey olarak insan kendi çıkarı için karşısındakini aldatacak  yalana başvurur.
goeb foto
Bu davranışın hoş bir şey olmadığı aşikardır. Hele bu davranış sistematik bir hale geliyorsa artık patalojik bir durumla karşı karşıya kalmışız demektir.
Doğrusu bir çok insan gibi  benim de hiç hazetmediğim bir durumdur yalanla karşı karşıya kalmak. Bazıları yalanı idarei maslahat özürüyle meşrulaştırma yolunu tercih ederler. Ancak bu yöntem de kaçınılmaz olarak insanı riyakarlığa sürükler.
Bireyler arasındaki yalanlar sonuçta sadece o bireyler ve muhtemelen çevresindekilerle sınırlı etki yaratırlar,verecekleri zarar da bu sınır içerisinde kalır.
Yalan bireyler arası ilişki alanını aşıp toplumu yönlendirmek amacıyla kullanılması ise son derece tehlikeli sonuçlar doğurur. Toplumlara ilişkin yalan olgusu tahmin edilebileceği gibi politika alanıdır.

İnsanlar ekseriyetle politikayı ve politikacıları yalanın öznesi olarak görürler. Aslında bu değerlendirmelerinde veya önyargılarında haksız da sayılmazlar. Sistemin partileri oy deposu olan düşük gelirli, yoksul halktan oy alabimek için bir çok vaatlerde bulunurlar ama iktidar olduklarında bu vaatler yerine getirilmez. Halk her defasında hüsrana uğrar, çünkü bu sistem partileri temsil ettikleri üst sınıfların çıkarlarını savunmak, kurulu düzeni sürdürmek  misyonuyla yükümlüdürler.
Sistem partilerinin yalan vaatlerin ötesine geçerek halkı kışkırtma amaçlı yalana yönelmesi ise toplumsal yarılmanın yolunu açtığı gibi, yalanla kışkırtma yöntemini sistematik hale dönüştüren partinin rejimin otoriterleştirilmesi doğrultusunda hareket ettiğinin işaretini de verir.
Tarihte bu yöntemin en tipik örneği Almanya’da Nazi Partisi’nin uygulamalarıdır. 1933’ten Nazilerin 1945’te yıkılışına kadar Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı yapan Joseph Goebbels halkı yönetmek, yönlendirmek ve kışkırtmak için yalanı kuramlaştırmıştır.
Goebbels’in büyük yalan teorisi şu temellere dayanır:
İnsanların beyin tembelliğine dayanarak hareket edin…
Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır.
Bir söylemi sürekli tekrarlarsanız, halk o söylemin nereden geldiğini unutur ve kendi fikri gibi benimser.
Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur.
Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.
Hatalı olduğunuzu ya da yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyin.
Asla kabahat ve suç üstlenmeyin.
Kendinizi savunmak yerine karşınızdakileri sürekli savunmada bırakın.
Sadece bir rakibinize odaklanın ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yıkın.
Önemli olan aydınlar değil kitlelerdir. Çünkü onları kandırmak kolaydır.

Goebbels’in  bu talimatları bütün sistem partilerinde de sistematik olarak değil ama yer yer uygulanır. Şimdi Türkiye coğrafyasında da Goobbels’in hayaleti daha da güçlü olarak dolaşmaya başlamış görünüyor. Erdoğan Goebbelsleşiyor partisi AKP’yi de manipüle ederek
büyük bir dezenformasyon kampanyası yürütüyor. Pervasızca yalanlara başvuruyor, havuz medyası korosu da bütün gücüyle yalanları terennüm ediyor.
Ankara’da 102 insanımızın hayatını kaybetmesine neden olan bombacılar tespit edilip IŞİD’le ilişkileri aşikarken, o ekranlarda bu katliamı yapanların IŞİD, PKK ve de PYD, Suriye gizli servisi Muhaberat işbirliği olduğu yalanını yayıyor.
Polis aracına bağlanarak yerlerde sürüklenen Hacı Lokman Birlik’in cansız bedeni için açılan soruşturmada bunu yapan polisler değil video çekimini yapan polisler cezalandırılıyor.
Dilek Doğan evinde öldürülüyor. Polisin elinden silahı almak isteyen birinden dolayı vurulduğu söyleniyor.
Gezi isyanında camide içki içildiği yalanı koro halinde Erdoğan, hükümet ve havuz medyası tarafından hep bir ağızdan tekrarlanıyor.
Erdoğan’ın sistematikleşen yalan kampanyasına daha bir dizi örnek eklenebilir. Aşikar olan gerçekse tiranlaşma yolunda Goobelsleşmeyi de bizzat kendi üstleniyor.
Erdoğan’ın büyük yalan kampanyasının hedefi HDP’dir. HDP’dir çünkü, 7 Haziran seçimlerinde bırakın onun Başkanlık için istediği 400 milletvekilini AKP’nin tek başına iktidar olmasını barajı aşarak HDP engellemiştir
Önümüzdeki 1 Kasım seçimlerinde de Erdoğan’ın tiranlaşma hevesini kırmak için bir adım olarak HDP oy desteğini hakediyor.