9 Kasım 2011 Çarşamba

Halkların Demokratik Kongresi Üzerine

İbrahim Özkurt

Gezegenimiz fokur fokur kaynıyor. Dünya’nın en yoksul ve en zengin ulus devletlerinin meydanları, eş zamanlı tüm muhalif güçlerce işgale uğruyor. Ne var ki meydanları işgal edenlerin, kalıcı başarıların altına imza atmaları ve kazanmaları mümkün görünmüyor. Kapitalist-emperyalizme karşı 160 küsur yıldır verilen mücadelelerin sağlıklı bir analizi yapılmadan ve gerçekçi örgütlenmeler yaratılmadan kazanmanın mümkün olmadığı gerçeği ile yüz yüzeyiz diye düşünüyorum. Marksizm ve Anarşizm adı altında süre gelen mücadele pratiklerinden söz ediyorum.
 Bu iki ideolojik hat, günümüze kadar ortak mücadele hattı oluşturamadılar. Son yıllarda ise her iki akım meydanlarda ortak mücadelede buluşsalar da, yerine ne koyacakları noktasında henüz uzlaşmanın çok uzağında duruyorlar. Zira her iki akım da, geçmişteki örgütlenme anlayışlarından arınmış değiller. Marksist kanat hala yöneten-yönetilen kurgusuna dayalı, İKTİDAR odaklı örgütlülük anlayışını sürdürürken, Anarşist kanat ise, iktidar odaklı her tür yapının yozlaştırıcı olacağı nedeni ile reddettiği gibi kurumsal ve hatta koordineli yapıları da reddediyor.

Tunus’ta meydanlarda buluşan on binler, siyasi yelpazede farklı yerlerde durdukları ve meydan haricinde çalışma ve yaşam alanlarında birlikte örgütlülükleri olmadığı için, İslami bir parti iktidar oldu. Başta Yunanistan olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde, meydanlarda buluşanlar da, olası bir durumla karşılaşınca yine ayrı duruş sergileyecekler. Amerika’da ise meydanlarda buluşanların meydanların dışında buluşma şansları hakeza yok. Ta ki, Marksist kanat iktidar odaklı örgütlenmeyi terk edene, Anarşist kanat ta kurumsallaşmayı ve koordineli bir anlayışı kabullenene kadar… Kazanmak için ise günümüzde, pek fazla seçeneğin olmadığını düşünüyorum. Her iki kanat, siz deyin sağduyuya, ben diyeyim solduyuya başvurarak, ortak örgütlenmeyi başarana kadar… . Zira gezegenimiz külüstür bir kamyon gibi yokuş aşağıya hızla yuvarlanmakta. Gidişat dünkü gibi “ya barbarlık ya sosyalizm” de değil. Barbarlığı zaten yaşıyoruz. Bundan sonraki süreçte gezegenimiz, ya komünizm ya da insan başta olmak üzere, canlı yaşamın büyük bölümünün yok oluşu… Marksist ve Anarşist akımlar bu konuda hemfikirseler, orta yolda uzlaşmak zorundalar. Sanırım sorumluluk bunu gerektiriyor. Üstelik düşündüğüm örgütlenme modeli geçmişte üretilebilseydi bugün bambaşka bir dünyada yaşıyor olurduk kanaatindeyim.

Sözünü ettiğim örgütlenme modeli, DOĞRUDAN DEMOKRASİNİN iç hukuk olacağı bir model olmalı. Başka bir hukukla beraber olmak mümkün olmadığı gibi doğru da olmaz. Zira Marksist kanadın günümüze değin kurguladığı TEMSİLİ DEMOKRASİ birleştirici değil aksine bölücü bir model olmasının yanı sıra, üyelerini özgürleştirmediği gibi sadece birer taraftara dönüştürdüğü için de doğru bir model değil. Özgürleşemeyen insanlarla özgürlükçü bir toplumu zaten inşa edemezsiniz. Edilemedi de… Marksist kanat bugüne kadar birçok ulus devlette devrimler ve seçimler yolu ile iktidar olmuş olmasına rağmen, iktidar oldukları ulus devletleri parçalayıp, sönümlendirip, sınıfsız toplum yolunda mesafe de kat edemediler. Aksine ele geçirdikleri iktidarlarını daha da güçlendirmekle yüz yüze geldiler. Çünkü iktidar olan parti, proletarya adına diktatörlük kurdu. Kurulan diktatörlüklerin tamamı burjuva örgütlenmelerini dağıtırken her tür sol, sosyalist, komünist örgütleri de yasakladı. Yani mutlak iktidarlarını kurdular. İktidar demek güç demektir. Bu güç, iktidarından vazgeçemeyeceğine göre (vazgeçtiği anda başka bir güç iktidar olacak) devleti sönümlendirmek gibi bir çabaya giremez ve asla sınıfsız toplumu inşa edemez…
Anarşist akımlar da günümüze kadar her hangi bir başarının altına imza atamadılar. O halde her iki akım meydanlarda buluşabiliyorsa, ÇALIŞMA ve YAŞAM alanlarında da doğrudan demokrasi hukuku ile buluşabilirler diye düşünüyorum. Tabi ki bu buluşma, yerellerdeki tüm çalışma ve yaşam alanlarında, bölgelerde, ulusal düzeyde ve uluslararası düzeylerde koordinasyonu gerektiriyor. Ben sınıfsız toplumda da koordinasyonun kalıcı olacağını sanıyorum. Komünist bir dünyada her şey süt liman olmayacak. Örneğin; Günümüzdeki kanser vakası gibi bir vaka ile yüz yüze gelinirse ki, gelinebilir. Tedavi yolları yıllar sonra bulunabilir ve bulunduğu zaman milyonlar tedavi beklerken hangi sıraya göre başlanacak tedavi? Daha basit bir örnek vereyim. Yedi yüz kg. üretilebilen Anzak balının nasıl taksim edilebilineceğini söyleyebilen var mı? Komünist bir dünya da, yüzlerce benzer sorun çıkabilir insanlığın karşısına. Sanırım doğrudan demokrasi Komünist bir dünyada da başvurulacak yöntem olacak gibi… Bence bu günden alışmamız gerekir. Ne diyeyim, Kolay gelsin! İşimiz zor ama imkânsız değil.


Halkların Demokratik Kongresine gelirsek; Aceleyle toplanan kongre maalesef sağlıklı bir tüzük ve program oluşturamadı. Yerellere sunulan program taslağı yeterli olmasa da tartışıldığını varsayalım. Ya tüzük! Maalesef her hangi bir tüzük taslağı tartışmaya sunulmadan delegeler seçildi ve Ankara’da kongre toplandı. Kongrede de yeterince tartışılamadı. Tartışılsaydı bile üretilen tüzük asla meşru bir tüzük olamaz! Bırakalım yerellerdeki katılımcıları, delegelerin dahi tüzük taslağından haberleri yoktu. Sanırım solun tarihinde böylesine vahamet yaşanmamıştır. Ben her şeye karşın söz konusu örgütlenmeyi başarmaktan başka şansımızın olmadığını düşünüyorum. Zira Türkiye’nin tüm renklerini, hatta Marksist ile Anarşisti buluşturdu bu proje. Bence yapılması gereken, yerellerin örgütlülüklerini daha da geliştirerek nasıl bir örgütlenme? Konusunda günlerce, haftalarca, aylarca bir tartışma yürütmesi… Demokratik Toplum Kongresinin bir tüzüğü var mı bilemiyorum. Varsa da ben elde edemedim. Zira Demokratik Toplum Kongresi oldukça önemli deneyler yaşadı. Yaşanan deneyler yaşayanlarca anlatılmalı. Tüzükleri varsa yararlanılabilir. Bu iş oldubittiye getirilmemeli. Kongre sonrası katıldığım bir toplantıda insanların yeterince hazır olmadığına tanık oldum. Ama her şeye rağmen başarılmalı düşüncesi hakimdi toplantıda. Merkezi meclisin her şeyi kotarmaya çalışmasının bu hareketi likidasyona doğru sürükleyeceğini görüyor ve herkesi dikkatli olmaya davet ediyorum. Son bir cümle kurmadan geçemeyeceğim. Güçlü merkez değil ihtiyacımız olan, aksine güçlü T A B A N.

Hiç yorum yok: