14 Kasım 2014 Cuma

Ko-bahn Ölümden Kaçanların Saklandığı Bir İstasyon

Vahap Işık

Bir damlanın toprağa çarptığında ortaya çıkardığı parçalanmayı fark edemiyoruz, çünkü oldukça meşgulüz, sığ felaketler yaşıyoruz, kış vakti süratle giden bir araba düşünün, onun ön camını kirlettiğimizde ne olur? Ey insanlar; benliklerimiz ve yurtlarımızın parçalanmamak için çok az kurtuluşu olan bir arabadan kaç farkı var ki? Karşılıklı sığ ajitasyonlar ile önümüzü bulanıklaştırıp felaketimize boğuluyoruz.
vahap
Bazı insanları anlamak için susmalarını sağlayın, onlar sustuktan sonra sessizliklerini dinleyin. Bazı insanları ancak sessizliklerinde anlayabilirsiniz, susmalarını değil de konuşmalarını istedikçe onlardan uzaklaşabileceğinizi unutmayın.


İşte hikayemiz burada başlıyor dostlarım ve de düşmanlarım, yaşarken olduğu kadar yazarken de dostlarımı ve düşmanlarımı unutmam, bu konuda oldukça takıntılı biriyimdir, sürekli depresif ve kindar biri de olabilirim, mesela her gün öldürmek istediklerimi düşünürüm, hayalimde onları defalarca farklı şekilde gebertmişimdir, ama benim hiç doğrudan katili olduğum bir cinayet hikayem olmadı, birilerini geberttiğim hayallerim oldu ama hikayelerim olmadı. Bir yerde nasıl ki ceset varsa cinayet de var, ceset yoksa cinayet de yoksa, aynen öyle masal varsa, zamanın bir yerinde o masalın hikayesi de mutlaka vardır, yoksa da yoktur. Ne der şair:
“Anlatsam inanmazlar oğul, masal derler; masala inanmazlar, masalı yalnızca dinlerler, sanki hakikati bilirmiş gibi, sanki hakikatin sırrına ermiş gibi, masala inanmayan gerçeğe inanır mı?”
Bazı şehirler ve bazı insanlar birbirinin kılık değiştirmiş şeklidir, yani anadan doğma soyunduklarında onları ayırt edemezsiniz. Bazı şehirler tıpkı o bahsettiğim bazı insanlara benzer, bir damlanın toprakta parçalanmasını her geçen gün daha da az fark ettiğimiz bir zamanda, bomba gürültüleri içindeki sessizliklerinde anlaşılmak için feryat eden insanlara. Kobanê mesela, ya da Suriye rejiminin taktığı isimle Ayn El-Arap, ya da daha eskiye gideyim, bu şehrin ismi bile Kürdler ile Araplar arasında netliğe kavuşamamışken daha farklı bir şeyden bahsedeceğim ve bu şehre Ko-bahn diyeceğim…
Sene 2014, Fırat nehrini içinden akıtan Kobanê, kurumuş iki çeşmesi ile ağlıyor. Kaniya Mûrşîd çeşmesi Çetelerin mühimmatıyla boğulmuşken, Kaniya Ereban Çeşmesi Rakka çölünden ölüm yağdırıp cennete girmek için gelmişler ile kaynıyor. Peter Lerx’in çizmelerine karışmış Kobanê toprağı, Dr. Muhammed Mağut’un şiirlerine de mısra olmuştur. Ne demiş Doktor:
‘“Zehebtu ila Aynu’l-Arab fe lem ecid la aynen ve la Ereben” (Aynu’l-Araba gittim fakat orada ne bir çeşme gördüm ne de bir Arap)’
Ko-bahn… Kompanie/Company’den Ko-bahn, Ko-Bahn’dan da Kobanê.. Bir tren yolu şirketinin adı, Alman bir tren yolu şirketi bu. Ko-bahn.. Bu yazıyı yazdığım tarih 2014 ve ben geriye gitmek istiyorum. 1. Dünya Paylaşım Savaşlarına. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki 100 yıl boyunca başımıza bela olan her haltın temeli paylaşım savaşlarında atıldı. Yani mevsimlik işçilerden tutun da, mayınlı arazilere kadar; birbiri ardına gelen iki kuşak arasındaki çağlar boyu uçurumdan tutun da, İstanbul Tarlabaşı’nda elindeki selpaklarla hayata tutunan 9 yaşındaki Ferzende’nin neon ışıklar altındaki dramına kadar. Alman askerler, 1910′larda Kobanê’nin güneydoğusunda bulunan Helinc köyüne emir gönderir. Emir aynen şöyledir:
‘Miştenûr Tepesinden siyah taş taşıyın!’
Köylüler taşıdıkları siyah taşın ne işe yarayacağını, neden istendiğini sorgulamadan işe koyulurlar. Zaten sorgulamak isteseler de sorgulayamazlar, zira hangi dil ile sorgulayacaklardır? Velev ki dil problemini de çözdüler, o zaman da yüce Avrupalı engeli vardı, zira en basit Avrupalı bile en yüce Ortadoğulu’dan daha asildi. Taşlar Suruç Ovasının devamı olan ve Suruç’a giderken geçilen, bazı Kürt ve Ermeni ailelerin yaşayıp işlettiği 3 ev ve 2 değirmeni saymazsak boş olan bir ovaya taşınır, taşlarla bir şeyler yapılıyordu, inşaat.. Ve inşaatın yapımında da çevre köylerden, Halep’ten getirilen yerliler çalıştırılıyordu. Yapı tamamlandıkça belirgin bir şeyler ortaya çıkıyordu, ama kendi köylerinden bile pek çıkmamış olan yerliler bu yapının ne olduğunu anlamlandıramıyordu. Ta ki savaş sırasında Osmanlının uzak bir cephesinden kaçıp köyünde saklanan Ehmed konuşuncaya kadar:
‘ Ewana bi me ji bo tirên derbas be rê û xanî didine çêkirinê!’ Bunlar tren geçsin diye bize yol ve ev yaptırıyor!’ Kalabalık ‘tren’ diye sorgu dolu gözlerle bakınca Ehmed dediğinin devamını getirdi:
‘Tren; demir üstünde sürünerek giden uzun otomobildir!’ Kalabalığın kafasında Alman arabalarını gösteren şimşekler ardı ardına çakmaya başladı.
Kobanê..
Kobanê; 1915 ölümünden kaçanların yaşamak için saklanacakları bir istasyon olacaktı.
Kobanê; utanç duvarının ortadan parçaladığı Berlin ile yanık kitap kokulu kütüphanelerle dolu Bağdat arasında bir istasyon olacaktı.
Kobanê; Fırat’ın kurumuş damağını ıslattığı, Suruç’un mezrası gibi uzanan Halep’in tenha bir yeri olacaktı.
Kobanê; ne Hafız Esad’ın Aynu’l Arab’ı, ne de Osmanlı’nın Mürşitpınar’ı değil; Karapetê Xaço’nun çeşmelerinde oturup gözlerinin önünde öldürülen anasını, babasını dinleyen, Karapet ile kardeşlerinin kurt dolu Batman Ovasında çektiklerini duymuş bir yer olacaktı.
Kobanê; 1. Paylaşım savaşlarının tam ortasında, tam da savaş sırasında orta yerde kurulmuş bir meydan olacaktı.
Kobanê; Musa Anter’in güneye, Cegerxwîn’in kuzeye kaçarken kullandıkları bir yol üstü güzergâhı olacaktı.
Kobanê; Mir Bedîrxan’ın Şam’dan yüzünü döndüğü Cizîra Botan ile arasındaki efkâr dolu ova olacaktı.
Kobanê; Solu Akdeniz, sağı Zagros; altı kanlı Halep çarşısı, üstü yangın çukurlarıyla dolu Urfa olacaktı!
Kobanê; hiç tanışmamış iki aşığın hikâyesinin yatıp ağlayacağı yer olacaktı.
Ve bugün Kobanê; göbeği Urfa’ya bağlı olsa da resmi kayıtlarda Halep’le evlendirilmiş viran bir gençliktir.
Kobanê; Şêxler, Şirrîn ve Celebe olmuş 350 köyüyle yanmaktadır, Kobanê mıntıka mıntıka ağlayıp ateşini ıslatmaktadır.
Kobanê; yüz binlerce nüfusun kaçtığı, yüzlerce militanın çetelerle savaştığı 2010′ların 1910′larıdır!
Kiliselerinin sahipsiz kaldığı, camilerinin çetelerce yıkıldığı yaşlı bir yol, genç bir yerleşkedir.
Almanlar’ın çekildiği, Fransızlar’ın manda ettiği, asıl sahiplerinin esir edilip kimsesiz bırakıldığı garip bir yerdir.
Kobanê; taşıma şehir planlarıyla Fransızlar’ın yarattığı çakma bir Paris’tir.
Kobanê; tarihinin Rakka’ya taşındığı, gidenin ölmek için gittiği bir kavşaktır.
Ax Kobanê, Kobanê yaramda yaradır..
Uzun zamandır yazmıyorum, yazmak ve yazamamak birbirinden farklı.. Yazmadığım için yazamıyorum, yani yazamadığım için değil, yazmıyorum işte, çünkü yazmak ve okumak konusunda inançsızlaşmıştım. Madem öyle, peki neden şimdi yazıyorsun, diye sorabilirsiniz, size ‘bilmiyorum’ diye cevap vermek istemiyorum, sizi düşmek üzere olan bir uçaktaki ateistin ruhuyla da baş başa bırakmıyorum. Yazdım, dayanamadığım için yazdım, yaramda yaram ağrıyor, Kobanê yanıyor dostlarım, o yanarken ben ancak bu kadar susabildim.

Hiç yorum yok: