4 Şubat 2013 Pazartesi

Birgül Ayman Güler Pozitivizm ve Faşizmle Buluşmalar


Yıldırım Onat

Geçtiğimiz hafta CHP içinde yaşanan ve Kürt kökenli bir partili milletvekilinin Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun çabalarına rağmen istifa etmesiyle sonuçlanan krizle, Türkiye’deki siyaset geriliminin çıtası bir kademe daha yükseldi.
 2010 Anayasa Referandumu’nda ülke bugünkü gerilimlerin adeta sosyolojik bir haritasını çıkararak “ruhen” üçe bölünmüşlük halini gözler önüne sermişti. Yatay manada kültürel kimliklerin, dikey anlamda sınıfsal ayrışmaya baskın olduğu bir devirde yaşıyoruz. Dalga, 2002’de Türkiye’de askeri vesayetin çöküşüyle başlamıştı. 2010’dan itibaren de cumhuriyetçi Arap diktatörlüklerinin yıkılması, sarsılmasıyla sürüyor. Küresel düzlemdeki mega ayrışmalardan (BM Güvenlik Konseyi) etkilenerek ve bunları etkileyerek, “geçiş süreci” tamamlanıncaya kadar da bu dalga devam edecek. Türkiye de küresel mega bölünmüşlüğün fay hatlarından birinde yer aldığı için kaçınılmaz olarak bu özcü gerilimleri yaşıyor.







CHP’de ulusalcı kanatta olan milletvekili Birgül Ayman Güler’in sözleri de işte bu ruhen üçe bölünmüşlük kazanını daha da ısıtma işlevini gördü. Tabii bu kazanın içi Türk, Kürt, Alevi, Osmanlıcılık vb. özlerle dolu. Güler’in, “Türk-Kürt kimlikleri eşit değildir” sözlerine bilimsel dayanak olarak sunduğu referansa da göz atmakta fayda var. Siyaset bilimi profesörü Güler’in sözleri şöyle: “Türk ulusu, Kürt milliyetini çok bilinçli kullanıyorum. Bunlar bilimseldir. İnsan topluluklarının üç formu olduğu kabul edilir. Birisi klan, kabile toplumu. İkincisi milliyet toplumları, üç ulus toplumları. Bu aynı zamanda gelişme sürecidir.” Bu ifadenin referansı sosyolojinin, aslında Pozitivizm’in, kurucusu olarak bilinen August Comte’un görüşleridir. Comte, toplumsal ilerlemeyi üç aşamada ele alıyordu. İlk aşama kabile-klan döneminin Dinsel Aşaması’ydı. İkinci aşama imparatorluklar döneminin Metafizik Aşaması’ydı. Üçüncü aşama ise modern dünyanın Olgusal ya da Pozitif Aşaması’ydı. Güler’in Kürtleri, ve aslında Ermeni, Rum gibi diğer kimlikleri, “millet, milliyet” düzeyinde tutup, Türk kimliğini “ulus”, yani özleri örten başat biçim, olarak tanımlamasının karşılığı Kürt kimliği ve diğerlerinin ulus öncesinde olduğu, yani Metafizik Aşama’da bulunduğu, Osmanlı’daki millet kavramına atıftır bu, ama Türk kimliğinin asıl ulus kimliği olarak Pozitif Aşama’da yer aldığını ifade etmektir.







Oysa biz biliyoruz ki, 1970’in Türkiyesi’nde şöyle köklü bir üniversitenin cumhuriyet değerlerine bağlı bir sosyal bilim profesörü için geleceğe dair başat öngörü, mesela 40 yıl sonrası, ülkenin Fransa (muasır medeniyet seviyesi) olmasıydı. 1970 önemli bir yıldır. TÜSİAD kurulmuştur, politize İslam Adalet Partisi’nden ayrılmıştır. Doğu’da Kürtlük bilincini siyasi harekete dönüştürecek toprak işgalleri başlamıştır (Komando Harekatları), CHP bölünmüştür. Fakat 40 yıl sonra Türkiye, Fransa olmamıştır. Bunu Güler de görmektedir. Bu insanlar için travmatik etkileri olan bu durumdan ötürü “Bundan sonra biz savunmadayız, bundan sonra meşru müdafaa hakkı için saldırıdayız” demektedir. Mega çizgisel-basamaklı bir tez olarak Pozitivizm’in bilimsel ol(a)madığını, bilimselliğe ancak diyalektiği daha da derinleştirerek yaklaşılabileceğini, faşizmle buluşmalarını önlemek için Güler ve taraftarlarına anlatmak gerekiyor. Çünkü kazanın suyu ısınmaya devam ediyor.



Hiç yorum yok: