6 Eylül 2011 Salı

Sınıfsız Toplum Ulus Devletle Olmaz…

İbrahim Özkurt



İnsanlık, sınıfsız toplum kuruculuğunda eşsiz deneyler yaşadı. Marksist kanat, Lenin tarafından somutlaştırılan öncü parti kanalı ile gezegenimizin neredeyse yarısında iktidar olmuştu. İktidarın ele geçirilemediği ülkelerde ise yine Marksist-Leninist partiler önemli güce ulaşmışlardı. Özellikle Fransa ve İtalya’da iktidarların eşiğinde yıllarca beklediler. Hatta yerel yönetimleri ele geçirerek önemli deney kazandırdılar insanlığa.


Ve Çöküş



Ne var ki beklenmedik bir anda tek kurşun atılmadan çöküverdi. Kalp krizi geçiren bir insanın yolda yürürken yığılıp kalışı gibiydi çöküş. Ömrünün baharında ansızın yığılıp kaldı önümüze. Ve başladık çöküşün nedenlerini tartışmaya. Bu kriz de neyin nesiydi. Üretim aletlerinin toplumun ortak malı olduğu bir yerde kriz olmamalıydı.. Bir saldırı olur yenilebilirdi ama kriz ile olmamalıydı çöküş. Otopsi de yapamıyorduk. Çünkü otopsi yapmak için hazırlığımız yoktu. Belgelerin açılmasını bekledik epeyce zaman. Kısım kısım açılan belgelerde bir ipucu sunmuyordu. Bu arada bol keseden ha bire tartışıp durduk. Baktık olmayacak aynı tip partilerle yola devam kararı aldık. Ufak tefek değişiklikler yapmadık değil. Mesela bazı partilerimiz Leninist partinin çok demokratik olduğu sonucuna ulaşmış olacak ki Demokratik merkeziyetçiliğin demokratik yanını kaldırdı tüzüklerinden. Bazı partiler ise az demokrasiden yakınarak nispi temsil gibi demokrasiyi biraz genişleterek yol almayı denese de, günümüze kadar görülür bir başarı elde edilmedi maalesef. Diğer ulus devletlerde de benzer süreçler yaşandı. Sendikalar ise eş zamanlı olarak dibe vurdu ve can çekişmesi sürüyor. Küresel egemen güçler istese, sendikaları da bir çırpıda bitiriverir ama sanırım bitirmek istemiyorlar. Niye bitirsinler ki? Köhnemiş sendikalar egemenlerin daha çok işine yarıyor. Sendikaların işini tümden bitirseler, yeni örgütlenme modellerinin çıkma ihtimali çok kuvvetli olduğu için eskilerle işçi sınıfını kontrolleri altında bir güzel sömürüyorlar. Ayıyı ininden çıkarmanın bir alemi yok egemenlerce. Türk-İş’e muhalefet eden sendikalara da muhalefet eden işçilerin; Doğrudan Demokrasi ile yeni yapılanmalar için yola çıkışlarını selamlıyorum.



Nerede Yanlış Yaptık?



Sanırım yanlışın temeli Marks ve Engels tarafından atıldı. Neydi bu yanlış? Burjuvalar, imparatorlukları parçalayarak ulus devletler inşa ederek iktidarı temsili demokrasi ile ele geçirmeyi başarmışlardı. Marks ve Engels ise, sınıfsız topluma giden yol için; Burjuvazinin iktidarını işçi sınıfının ideolojik ve fiili öncülüğündeki partileri kanalı ile ele geçirerek, önce proletarya diktatörlüğünü gerçekleştirip, ardından ulus devleti zaman içinde sönümleyerek sınıfsız topluma ulaşmayı ön görmüşlerdi. Bunun yanı sıra Marks ve Engels “Dünya işçileri birleşin” de demişlerdi. Bence, partiler kanalı ile ulus devletlerde iktidarı ele geçirmek ile,” dünya işçileri birleşin” önermeleri aslında önemli bir çelişkiydi. Dünya işçileri birleşince ulus devletlerde iktidarı ele geçirerek proletarya diktatörlüğü kurmaya neden ihtiyaç duyulsun ki? Dünyayı ele geçiren proletarya, ulus devletleri ortadan kaldırarak yani sınırları yok ederek doğrudan komünal toplumu pekala inşa edebilirdi. Zira Marks ve Engels tek ulus devlette sosyalizmin kurulabileceğini söylemiyor, en kötü ihtimalle Avrupa’da devrim bekliyorlardı.



Burada sesli düşünüyorum. Marks devrimi Avrupa’da bekliyordu dedik. Pekala, Avrupa’da devrim olsaydı, ulus devletlerdeki partiler kendi ulus devletlerinde ayrı ayrı proletarya diktatörlüğü mü gerçekleştireceklerdi? Ulus devletler varlıklarını koruyacak ve kendi aralarında mı enternasyonalizmi kurulacaklardı? Avrupa’da burjuva ulus devletlerini tasfiye eden işçi sınıfı proletarya diktatörlüğü olan parti iktidarına neden ihtiyaç duysun ki? Sınırları ortadan kaldırarak paraları ve tapuları da yakarak Avrupa genelinde doğrudan komünal toplumu neden inşa edemesinler ki? Birileri bu soruların yanıtını verirse sevinirim.



Egemen güçler dünyamızı ayrık otu gibi sardı sarmaladı. Bahçenin bir bölümündeki ayrık otlarını temizleyerek bahçenin tümünü kurtarmak imkansız. Hatta temizlik yapılan bölümü dahi korumak mümkün olamaz. Günümüze kadar yapılan buydu ve her yanı ayrık otu işgal ediverdi ve biz sadece seyrettik.



O halde görünen o dur ki, klasik partiler kanalıyla ulus devletlerde evrensel mücadelenin bir bileşeni olmadan mücadele etmenin başarı şansı sıfır. Günümüz de, her ulus devlet içinde o kadar çok Marksist parti ve Anarşist grup var ki; Bu mevcutlarla evrensel sınıf mücadelesini örmek zaten mümkün değil. İsteseler de öremezler. Üstelik mevcut parti ve gruplar tümüyle işçi sınıfından ve emekçi güçlerden kopuk vaziyetteler ve tamamı ulus devletlerin egemenleri ile çelik çomak oynamakla meşgul. Evrensel bazda örgütlenilemediği sürece çelik çomak oynamaktan kurtulamazlar da. Anarşist gruplar ise meydanlara hakim görünüyorlar. Meydanlara, partileri parti kimlikleri ile sokmak istemiyorlar. Gençlik partilerden umudunu kesmiş olmalı ki kendi tarzlarını uyguluyorlar. Tunus, Mısır, Yunanistan ve İspanya’nın vd. meydanları iyi okuyanlar bu gerçeği görürler. Ne var ki meydanlar da, kalıcı ve evrensel örgütlenmeyi üretemiyor.



Kürt özgürlük mücadelesini küçümseyen ve milliyetçilikle suçlayanlara, Selahattin Demirtaş 25 temmuz tarihli Özgür GÜNDEM gazetesindeki İnci Hekimoğlu ile yaptığı söyleşide, Blok partisine (çatı partisi) ilişkin bir sorusunda “Türkiye’nin her yerinde bu Blok partisi, meclisler şeklinde örgütlenmelidir. İçinde çok çeşitli kültürel katmanları barındırıp, demokratik ifade mekanizmalarını oturtursa bir siyasi partiden daha fazlasını yapan bir muhalefet ortaya çıkacaktır. Bu muhalefet tek başına bir iktidar hedefleyen değil, örgütlü olduğu yerde iktidarın kendisi olan muhalefete dönüşecektir” diyor. Bu örgütlenme modeli bana göre Klasik Marksist-Leninist örgüt modelinden çok daha gerçekçi. Bence bu bloğun içinde olmak isteyen partiler kendilerini lağvederek bloğun örülmesine bireyler olarak katılmalıdırlar. Her partinin kendi tüzel kişiliğini koruyarak oluşturacağı bir çatı partisinin bana göre başarı şansı yok… Meclis türü önermelerinde aynı şekilde hiçbir şansı yok.



Çok Klasik Olacak Ama; O Halde Ne Yapmalı?



Okuyucular anımsar, bu blok sitede alternatif bir örgütlenme modeli için tüzük önerim mevcut. Orada (17.maddenin son paragrafı) “Çalışma grupları sistemden bağımsızlaşmak ve kendi yaşam tercihi için ÜRETİM ve TÜKETİM kooperatifleri kurar. Bu kooperatifler öylesine kapsayıcı ele alınır ki, dünyanın diğer ulusların da ki benzer kooperatifler ile ilişki içine girerler. Enternasyonal dayanışmayı sadece ortak mücadele olarak ele almaz, aynı zamanda ekonomide de dayanışma içine girer. Merkezi olarak örgütlenen kooperatifler uluslar arası değiş tokuş ekonomisini yeniden canlandırmaya çalışırlar” demişim.



Takip edenler bilir. Şanlıurfa Viranşehir’de Metin Yeğinin önermesi ile bir kooperatif kuruldu. 70



ailenin katılımı ile kurulan koop. Kerpiç evler ve ekolojik tarım yapıyor. Kooperatif DTK’ye (Demokratik Toplum Kongresi) açık dilekçe vererek Ürettikleri Şelengo turşusu için satış ruhsatı talebinde bulundular. DTK Ekonomi ve İstihdam Komisyonu kooperatifin talebini ikili hukuk çerçevesinde değerlendirmeye alarak sağlık komisyonunun incelemesinden sonra cevap vereceğini bildirmiş. Başvuru ulusal sınırları aşmış. Brezilya MST-Topraksız İşçi Hareketi bütün Brezilya’da ki dükkanlar ında, işgal topraklarında adil ticaret çerçevesinde satabileceklerini bildirmişler. Metin Yeğin Özgür GÜNDEM’in 28 temmuz günlü sayısında ki makalesinde “ Muhtemelen gelecek hafta Diyarbakır’dan, Sao Poula Aleegre ve ne bileyim Bahai’den alabileceksiniz. Avrupa’da Zapatista kahvesi satan bütün yerlere de ulaşabileceğimizi düşünüyoruz” diyor.



Klasik partileri ile küçük dükkanlarında kendilerini ördükleri kozalarında çıkış yolu bulamayanlara diyorum ki, Başınızı kaldırın, kırın kozanızı, çok yavaş olsa da özgür komünler yaşamaya devam ediyor ve her geçen gün çoğalıyorlar. Ben derim ki, önerilen Blok partisini doğrudan demokrasi ile örelim. Bırakalım öncü parti vs. gibi köhnemiş yapıları. Proletarya diktatörlüğü ara aşaması yerine, insanların yaşadığı ve çalıştığı alanda, sistemin emekçi halka dayattığı her tür yaşama itirazı örgütleyen ve kendi aralarında doğrudan demokrasiyi işleten örgütlenmeleri yaratalım. Böylesine örgütlenmede, her tür etnik kimlikten emekçiler, çevreciler ve yine kadın erkek ve eşcinsel ve her tür dini inancı ile insanların özgürce yaşayabileceği ortamın yaratılabileceğini, yaşatılabileceğini düşünüyorum. Bütün mesele, ulusal ve evrensel koordinasyon un sağlanması ve koordinasyon görevlileri asla karar organı olmaması. Bunun yanı sıra çalışma ve yaşam alanlarındaki örgütlenmelerin hukuki, teknik, bilimsel vb. ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik kurumların yaratılması. Böylesine bir örgütlenme de ne hizip, ne grupçuluk, ne kariyerizm ve ne de oportünizm dikiş tutamaz. Sanırım özgür komünler de çoğalır…



Son sözüm. Niye bunları tartışmıyoruz?

1 yorum:

servis dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.