22 Eylül 2011 Perşembe

Türk’ Sosyalistleri ve BDP

İbrahim Özkurt

‘Türk’ sosyalistleri güya muhalefet yaparcasına ha bire AKP politikalarını eleştiriyor. Eleştiriyor da yaptığı eleştirilerin farkında olan kimse yok. Yani solun potansiyel tabanı olan ne işçi sınıfı, ne işsizler, ne kır emekçileri, ne emekliler… Kısacası ‘Türk’ sosyalistleri kendi söylüyor kendi dinliyor. Bizim köyde kendi başına konuşanlara deli derler. ‘Türk’ sosyalistleri Demokratik Özerklik projesini dahi tartışmıyor. ‘Türk’ sosyalistleri bir şey yapıyor ama…
 Bir biriyle kavga ediyor. Dün meydanlarda yaptığı kavgayı, günümüzde sanal ortamda daha şiddetli bir tarz ve üslupla sürdürüyor. Hakaret ve küfürler uçuşuyor sanal ortamda. Allah’tan bu kavgalardan kitlelerin haberi yok.



Kürt özgürlük mücadelesinin yasal platformdaki yürütücüsü olan BDP hariç, üzerinde yaşadığımız topraklarda kitlelerle buluşmayı başarmış tek sol siyasi oluşum mevcut değil. BDP seçimlere, Türk sosyalistlerinin bir bölümü ile blok oluşturarak girmeyi başardı. Şimdi ise Kongre Girişimi ya da Çatı Partisi için çabalıyorlar. Zira Kürt solu 2005’ den bu yana uygulamaya koymak için çabaladıkları Demokratik Özerkliğin, ‘Türk’ sosyalistleri ve hatta bölgesel katılımla ancak başarılabileceğinin bilinciyle hareket ediyorlar.



Bunun yanında Cumhuriyet tarihinin en işbirlikçisi ve de tekçilikte de rakiplerini bile sollayan AKP hükümetine karşı, topyekûn sol muhalefeti yürüten parti yine BDP. Burada bir parantez açmak istiyorum… Demokratik Özerklik projesi kapitalist sistemde ulaşılabilecek en demokratik proje diye düşünüyorum. Bundan sonrası ise bana göre Komünizm. Zira Demokratik özerklik projesi kapitalist ulus devleti parçalama projesidir. Tabi ki başarabilirsek…



Biraz açarsak, Demokratik Özerklik projesi, Kürtlerin özgürlüğü ile sınırlı bir proje olmadığı gibi, bölge projesi de değil. Bana göre demokratik özerklik; Kapitalist sistemi, daha net ifade edersek burjuva ulus devletini parçalama ve halkın, hatta halkların kendi kaderini kendi ellerine alma projesidir. (Sözünü ettiğim,” ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı” değil) Bu proje sadece Ortadoğu’da demokratik kon federalizm diye adlandırılan bir bölge projesi de değil. Hemen tüm dünyada uygulanabilecek bir proje. Burjuva ulus devletleri nasıl imparatorluklar parçalanarak kurulduysa, sınıfsız topluma giden yolunda burjuva ulus devletlerin parçalanması ile mümkün olacağını düşünüyorum. Yani klasik partilerle (daha önceki yazılarımda da değinmiştim) ulus devletleri ele geçirerek, ele geçirilen devletlerde iktidarı alarak sınıfsız toplum kuruculuğunda başarı elde edilemeyeceğini düşünüyorum.



Gündemde olan ve adeta ışık hızı ile örülmeye çalışılan Çatı Partisi eğer mevcut örgütlerin tüzel kişiliklerini koruyarak oluşturacakları bir çatı ise boşuna nefes tüketiyorlar. Bence BDP dahil tüm oluşumlar yepyeni bir örgütlenmeyi örmeliler. Bu yeni örgüt, klasik bir parti değil, DOĞRUDAN DEMOKRASİYİ iç hukuk olarak kurgulamayı başarmalı. En azından bir ısınma, bir geçiş için yarı katılımcı, yarı doğrudan demokrasiyi harmanlayarak bir oluşumu örebilirler diye düşünüyorum. Program üretmek çok kolay. Tüzük için bence en az altı ayın verimli bir tarzda değerlendirilmesi gerekir.



TBKP sürecinden bu yana üretilen tüm projeler TEMSİLİYET üzerine şekillendi. 1980 öncesinin siyasi figüranları, geçmişin partilerinde temsil oranı için çaba harcadılar. Özellikle kadınlar temsilde adalet için amansızca mücadele etti. Bence temsilde adalet son derece sakat bir olgu… Bir siyasetteki tüm bireyler her konuda aynı şeylerimi düşünüyorlar da, örgütün karar organlarına kendilerini temsilen birilerini göndersinler. Hatta kadınlar… Bildiğim kadarıyla feminist kadınlar bile üç ayrı görüşe sahip. Kim kimi temsil edecek. Feminist olmayan kadınlar da var. Temsili yet ile işin içinden çıkamazsınız. Temsiliyet sözcüğünün kendisi zaten sakat bir sözcük. Hem komünist olacaksın hem de karar organları oluşturarak farklı düşünen öbekler kendilerini temsilen tam yetki ile donanacak. Kimse kusuruma bakmasın ben özgürlüğümü kimseye devretmem. Yeryüzünde beni kimse temsil edemez. Varsayalım ben bir öbeğin en üst organdaki temsilcisiyim ve her hangi bir konuyu tartışırken karşı tarafın beni iknası sonucunda önceki düşüncemden sıyrılabilirim. Bu durumda beni temsilci seçenlere ihanet mi etmiş sayılırım? Eğer birbirimizi ikna edemeyeceksek ne diye tartışalım ki? Bilmem derdimi anlatabiliyor muyum? Kısacası dostlar, temsilde adalet olmaz, olamaz. Temsiliyet aslında burjuva demokrasi dediğimiz demokrasinin ta kendisidir. Çoğunluk sistemi de demokratik merkeziyetçilikte, nispi temsil de hepsi TEMSİLİ DEMOKRASİNİN nüans farklı, özü aynı, kurgularıdır. Çatı Partisi tüzüğü tartışmalarının temsiliyet üzerinden sürdürüldüğü kanısındayım. Program taslağı kamuya sunulmuş olmasına karşın tüzük henüz kapalı kapılar ardında pazarlıklarla oluşturuluyor olmalı. Kimden ne kadar delege gidecek falan gibi… Dilerim yanılıyorumdur.

Hiç yorum yok: