2 Ekim 2011 Pazar

Artık Konu, Devletin “Hassasiyeti” Değil, Kürtlerin Hassasiyetidir.

Selami Gürel

1918 yılında, savaşa gitmek istemeyen denizciler Kiel şehrinde kendilerini tutuklamak isteyen subaylarını tutuklamasaydı, Almanya savaşı bitirmek zorunda kalmayacak, daha milyonlarca insan ölmeye devam edecekti. Vietnam’dan gelen asker cenazeleri, ABD şehirlerinde milyonlarca savaş karşıtını, savaş sakatlarını sokağa dökmese ABD oradan geri çekilmeyi düşünmeyecekti. Çarlık Rusya’sının yıkılmasıyla onun yerine geçen Kerenski hükümeti, Ekim devrimi olana kadar kendi çocuklarını kırdırmaya devam etmişti.


Biliyorum bizdeki savaş biraz farklı bir savaş ve verdiğim örnekler bizim şimdiki koşullarımıza “cuk” oturmuyor. Ama yine de, savaşların ortak bir karakteri var ve hiçbir devlet, kendi insanları tüm gücüyle karşı çıkana kadar, savaşları “gönüllü olarak” bitirmiyor.

Artık anlaşıldı ki, bizimkiler de bitirmeyecek…

Parantez 1 : (Bu savaştaki ölümler onlara acı falan vermiyor. O acı sadece ölenlerin yakınlarına düşüyor. 20 yıl gözü gibi koruduğu varlığının acısını onu büyütenlerden başka kimsenin –onlar gibi- duyması mümkün mü?)

Bu savaşın nedeni o kadar basit ki; Bu devlet 80 yıl Kürtleri inkar etti, imha etti, bitiremedi. Onlar varlıklarını kanıtlamak için direndiler, yenemedi, yenemeyince müzakereye girdi ama haklarını da vermedi, şimdi “yenmek” istiyor. “Yenmelerinin” bedeli, bizim çocuklarımızdan daha on binlercesinin tabutlarının gelmesi demek. İç savaş demek, bir kuşağın daha kin ve nefretle, ölümlerle yaşaması demek. Sonrası ne olur bilen de yok…

Parantez 2: (Tüm bunları artık rahatça yazıp konuşabiliyorsak, bugün gelinen tarihi dönemde, aklı selim sahibi hiç kimse, Kürtlerin bu isyanının haklılığını tartış-a-mıyor olmasındandır. Yoksa hepimizi yine içeri doldururdunuz.)

Sanki 30 yıldır süren bu savaş sonucunda, onların varlıkları kabul edilmiş, on binlerce silahlı, silahsız, tutuklu, sürgün insanların hepimizle eşit koşullarda yaşayacağının garantisi verilmiş ve onlar buna rağmen tüm barışçı önerileri reddediyormuş gibi bir tablo hepimizin suratına dayatıldı. Sanki kafamızı kıpırdatıp, başka yöne bakma, başka laf etme şansımız yok.

İşin tuhafı, samimi barış isteyenler de bu dayatılan tablodan başka şey göremiyormuş gibi davranıyor.

Sanki, inkarcı olan, Kürtlerin haklarını vermeyen devlet değil, yeni yasalar, anayasalar çıkarma gücüne sahip bizim bilmediğimiz başka bir varlık var. Ve “bizimkiler” top yekun Kürtleri konuşuyorlar.

Bu savaşın bitmesini samimi olarak istemenin tek bir yolu var. Bu devlet 80 yıllık inkarının ortaya çıkardığı bu savaşı, -silahlı, tutuklu, sürgün- bu insanları eşit vatandaşlar haline getirerek bitirmekle yükümlüdür.

Artık konu, devletin “hassasiyeti” değil, Kürtlerin hassasiyetidir.

Hiç yorum yok: