26 Ekim 2011 Çarşamba

Savaş Seviciliğine İnat Barış Hemen Şimdi

Mahmut Balpetek

21 Ekim 2011 tarihinde 43 yıl İspanya’da Bask ülkesinin bağımsızlığı için mücadele veren ETA örgütü silah bırakma kararını açıkladı. ‘‘Silahlı mücadeleyi bırakıyoruz ancak sosyalizm mücadelesini demokratik yollarla sürdüreceğiz” mealindeki açıklamasının, tam da Türkiye’de savaşın tırmandığı bir döneme denk düşmesi, son derece öğretici deneyleri de beraberinde getirmektedir. 1951’de Franko’nun Bask dilini yasaklaması ile birlikte, yasağa karşı mücadele etmek özere Kilise çevresinde oluşan Ekin adlı gurubun 1959 yılında kurduğu ETA, ilk silahlı eylemini 1968 yılında gerçekleştirdi. 1976 yılında İspanya’da başlayan demokratikleşme süreci 1978 de yeni bir anayasa yapmayla sonuçlandı.
 Bask ve Katalanlara özerklik tanıyan yeni anayasa, şiddete bulaşmamak koşulu ile ayrılma fikrini savunan partilerin önündeki yasağı kaldırarak yasalaşmalarını olanaklı kıldı. ETA’nın siyası kanadı Herri Batasuna (Halkın Birliği) bu anayasanın yapılmasından sonra aynı yıl kuruldu. Ancak demokratikleşmeye dönük bu değişimlere karşın ETA bağımsızlık fikrindeki ısrarı nedeni ile silahı bırakmadı. Gelinen yeni eşikte ETA silahlı mücadele fikrinden demokratik mücadele fikrine karar kılma noktasına geldi.



Bu yeni durumu, karşıt taraflarca farklı yorumlamaktadır. Başbakan Erdoğan İspanya’da başta Bask halkı olmak üzere bir bütün olarak ispanya demokratik güçlerinin ETA’ya yaptıkları baskı sonucu, örgütün bu kararı almış olduğunu ileri sürmektedir. Yani, neden sonuç ilişkisinde, nedenden soyutlanmış bir sonuçla yorumlayarak topluma örnek model olarak açıklamaktadır. Bu sonucun Türkiye’de karşılığını aramaya çalışmaktadır. Önce Kürt özgürlük hareketine karşı funtamentalist güçleri savaşa davet eti. Daha önce bölgede hizbulkontra diye adlandırılan bu güçlerin lider kadrolarını cezaevinden çıkarmasına karşın sonuç alamayınca, Devamında “sivil toplum örgütleri, odaları ve sendikaları harekete geçirmek için onları manipüle etme yoluna girdi. Bu ikinci çağrısını ETA örgütünün 43 yılık silahlı mücadeleyi nihayete erdirmiş olmasına dayanak gösterdi. Ancak gerçeğin bir kısmını ifade ederek gerçeğin tamamını ötelemek anlatıyı gerçek dışı kılmaktadır.



Gerçek nedir? Gerçek İspanya’nın 1978 anayasasının Bask ülkesine özerklik tanıdığıdır. Dolayısı ile Basklılara siyasal ve kültürel olarak anayasa güvencesinde tariflenmiş bir statüye kavuşmuş olmalarıdır. Bu sürecin aşamalarını atlayarak sonuçla ilgilenmek, sonucu veri kabul ederek, hareket noktası tayin etmek gerçeğin küçük bir kısmını gerçeğin kendisinin yerine ikame etmeye çalışmak gerçek dışına çıkmaktır. Bu dolayım ile bakıldığında sorunu çözmek yerine çözümsüzlüğü dayatma tercihinin baskın kılındığını görmek mümkün.



Bu aynı zamanda muktedirin, Savaş veya şiddete neden olan sorunu çözmek yerine sorunu siyaset nesnesi yapması, sorun merkezli kendi erkini pekiştirme çabası olduğu açıkça öne çıkmaktadır. Bu tercihin adı savaş seviciliğidir. Türkiye’nin son on yıllık siyasal, sosyal atmosferinin barışa en yakın dönemi olmasına karşın, AKP bunu kendi iktidarının devamına kurban etmekte tereddüt etmemektedir. Bu yönelim siyaseten kendi sonunun başlangıcına doğru yol alma anlamına gelmektedir. Kendinden önceki iktidarlardan farklı olduğunu ima ederek Kürt sorununun güvenlik sorunu olmadığının altını çizen AKP, sorunun ülkenin demokratikleşme zaafının sonucu olduğunu kabullenmiş gibi yapmaktaydı. Bunun çözümünün ise “sivil iktidarın” tahkimat kurmasından geçtiğini, bu tahkimatın akabinde sorunun demokratik yollardan çözüleceğini vaat ederek, toplumun önemli bir bölümünü ordu vesayetine karşı arkasına almayı başardı.



Ancak ordu ile çatışmasında muzaffer taraf olunca bütün bu söylemler rafa kaldırıldı. Güvenlik merkezli şiddet politikalarını devreye sokarak en uzun süreli barış için ise elverişli atmosferi zehirlemiş oldu. Bir başka ifade ile top iktidarın ayağında iken topu taca atarak, başa dönme tercihini devreye soktu. Tüccar zihniyetinin temsilcisi iktidar, karşıtlarını dönemlere göre ayrıştırıp sırayla akamete uğratmaya dönük çabası tipik bir tüccar karakteristiğine karşılık gelmektedir. İçinden geçtiğimiz dönemi Kürtleri akamete uğratma süreci olarak gündemleştirdikleri, kullandıkları dil ve geliştirdikleri eylem hattı ele vermektedir.



Ne değişti? Kürtlerin esas taleplerine karşılık gelecek hiçbir adım iktidar tarafından atılmamışken, seçim öncesi güvenlik politikalarını devreye sokacaklarını açıkça ifade etmek, bu politikaları daha ateşkes sürüyorken tasarladılar. İktidarın, Sınır polisi, özel harekat timi polisleri yeniden aktif kılmak açıklamalarında olduğu gibi. AKP’nin bu konudaki samimiyetinin iki yüzlülükten ibaret olduğu ortaya serilirken, geleneksel politikalarla bağlarının derinliğinin de ifşası olarak görülmektedir.



Şiddetin tırmanışa geçtiği, sosyal atmosferin kurşun gibi ağırlaştığı bir ortamda demokratik anayasanın yapılacağını iddia etmek, yapacakmış gibi yapmanın ötesine geçmez. Bu güne kadar “açılım“ başlığı ile piyasaya sürülen politikaların örnekleri ile bezenmiştir AKP’nin izlediği politikalar.



Öte yandan otuz bir yıl önce Özal tarafından medya patron ve yöneticileri ile yapılan sansür toplantısını yeniden aktive etmek demokratikleşmeye yapacağı derin katkıyı da unutmak mümkün mü? Van depreminin medyaya yansıma biçimi ve yorumları Kürtlerin ölümünden duyulan memnuniyetin ifadesi olarak toplantının başarısının göstergesi olmuştur.



Kürtlerin siyasal statü anlamına gelen talebi demokratik özerklik, Kültürel talebi olan anadille eğitim, seçilmiş siyasal temsilcilerine karşı girişilen siyasal soykırımın durdurulması talebi, kısaca demokratik zeminin genişleme taleplerine kulak tıkanıyorken, ETA örneğini rol model göstermenin iyi niyetle ilintisi olmadığı gibi çözümsüzlüğü dayatmaktan başka bir yanı da yoktur. Bu sözleri 1990’lı yılarda Tansu Çiller’de ifadelendirdi, ardından tufan günlerinin sahneye konulduğunun, hafızalarımızda tazeliği korunuyor.



Kürt özgürlük hareketi sivil itaatsızlık hareketini geliştirip demokratik alanı doldurmalıdır. Bütün barışçıl mücadele yöntemlerini derinleştirerek, yükselişe geçen ırkçı dalgayı kırma yoluna girmeli, halkların kardeşliği şiarını bayraklaştırmalıdır.

Hiç yorum yok: