23 Ocak 2012 Pazartesi

Irkçılığa İnat, Kardeşimsin Hrant

     Mahmut Balpetek
             
    Beş yıl önce kalleşçe planlanmış pusuya kurban verdiğimiz Hıran Dink’ın davası karara bağlandı. Adalet denilen kavramın nemenem şey olduğunu, bütün sonuçları ile gözümüze sokan bu karar, aynı zamanda adaletin  egemenlerin siperi olmak dışında başka bir şey olmadığını bir kez daha bize göstermiş oldu. Beş yıllık dava sürecinde, gerek öldürülmeden önce kendi anlatımlarında, gerek araştırmacıların , yazarların ortaya çıkardıkları  bulgulardan, gerekse avukatların kendi araştırmaları sonucu elde etikleri kanıtların mahkeme tarafından  görmezlikten gelindiğini, hepimiz hayretler içinde tanıklık ettik.
 Örgüt bağlantısı nasıl bir şeydir ki, Veli Küçük’ün şahsen tehdidi ya da Valilik makamına davet edilerek  tehdide maruz kalması akabinde   kaleme aldığı” yüreğim bir güvercin ürkekliği içinde” yazısında, öldürülme olasılığını  dile getirmesi  ile  katilerinin  kim olacağını aydınlatması yeterince örgüt bağlantısı değil midir?   Trabzon ili jandarma istihbaratı, emniyeti, İstanbul ili  emniyet teşkilatı ve Mit’in elde ettiği öldürüleceğine dair bilgilerin hasıraltı edilmesini basit bir ihmal kategorisine sokmak,  kararın kendisini şaibeli statüsüne taşımıştır. Görevlinin görevini ihmal etmesi ve bunun sonuçlarının bedelini  birileri canları ile ödüyorsa ve bu ihmaller silsilesi arasında organik bir bağ varsa, bu örgütün devlet içinde var olduğunun kanıtı değil de nedir? Samast’ın Samsun emniyetindeki fotoğrafları ve kolluk güçlerinin Samast’ı kahraman edası ile karşılamaları rastlantı sonucu birkaç kendini bilmez görevlinin eylemi midir? Bilakis  çetenin güç gösterisidir. Erdoğan’ın Faili çok kısa sürede yakaladık demesi ve bu saik ile  hükümet üstüne düşeni yaptı yolu  vaazları, züğürt tesellisinden başka bir anlama ifade etmez. Zira, Binlerce insanın tepkisi ve vicdanların rahatsızlığı  buna çok saydam bir örnektir. Çünkü Samast’ın yakalanması cinayet planının bir parçasıydı. Yani örgütün Kürt sorununa karşı harekete geçirmede başarılı olduğu ırkçılığı burada devreye sokacaktı. Samast yakalanacak ve ifadesinde Dink’in milli değerlerine saldırdığını ve incinen milli duyguları sonucu tahrike kapılıp onun öldürdüğünü buyuracaktı. Böylece, cinayet bireysel ve menfur bir eylem olacaktı. Zinhar arkasında bir örgüt falan olmayacaktı. Senaryo bildik, birkaç hassas çocuğun duygularına kapılıp işledikleri bir cinayet olacaktı.  Ancak ” Kafes eylem planının ” ortaya boca etiği bilgiler böylesi bir savunmanın inandırıcılığının temellerini sarsınca, ortaya çıkan boşluğu doldurmak özere “büyük adalet” devreye girdi ve o tarihi karar ortaya çıkıverdi. Olayın arkasında örgüt yoktur. Sanılanın aksine tesadüfen alınmış bir karar değil AHİM’in soruşturma kanıtları dikkate alınmıyor ve yüzeysel kalıyor uyarılarına rağmen, dünyanın gözaltında tuttuğu davanın böyle sonuçlanması, sonrası bütün mahkeme heyetinin birbirini suçlaması, hükümetin ve Cumhurbaşkanın açıklamaları tam bir şark kurnazlığı değil midir?  Birden herkes bu vakanın İsrail yada Suriye’de gerçekleşmediğini, kendilerinin iktidar olduğu bu coğrafyada cereyan ettiğini aklına getiriverdi. Şimdi de dedikleri çok ama çok şükür ki temyiz aşaması var. Her şey bitmiş değil.  Beş yıldır uyuyan bu güçler şimdi de topu Yargıtay’a atarak toplumun biriken öfkesinin yarattığı gazı alıyorlar. Unutmamak gerekir ki, bu tür durumlarda zaman her şeyin ilacı olmaktan çıkıp, herşeyi çürütmenin zehrine dönüşüveriyor.
         Öte yandan bu cinayetin senaryosunun yazılımı ve sahneye konulması AKP hükümeti döneminde gerçekleşmiş olması ve hükümetin olay ile arasında şeklen koyduğu mesafe, onun sorumluğunu ortadan kaldırmadığı gibi, artırmaktadır. Tehdide maruz kaldığı valilik makamında, vali olarak makamı işgal eden zat ödüllendirilerek AKP tarafından milletvekili koltuğuna oturtulmuştur. Bunun dışındaki cinayete dahli olan bütün aktörler ya idari soruşturmaya tabi tutulup aklanmış ya da olayın ağırlığına karşılık gelmeyen, basit ihmal cezaları ile cezalandırılarak olayın dışına taşınmışlardır. Yani, Bir çocuktan katil çıkaranlar görevi ihmal etmiş olmakla itham edilirken,  cinayeti araştırıp, kimi kanıtlara ulaşarak örgüt işi olduğunu, yazan Nedim Şener, Ergenekon örgütüne üyelikten ceza evine konulmuştur. Kimi davalara savcılık yapmayı onur telakki eden Erdoğan bu davada “adaletin tarafsızlığına” gölge düşürmemek adına müdahale etmemeyi prensip edinmiştir. Aslında iktidar zımnen bu kararın çıkması için taraf olmuştur. “Hrant için, adalet için “ inisiyatifi her mahkeme sonunda yaşananları kamuoyuyla paylaştı ve mahkemenin tutumunun bu sonucu doğuracağı noktasında uyardığı halde,  hükümetin daha fazla kanıta ulaşılması için çaba sarf etmemesi bu kara lekeye ortaklığının açık bir vesikasıdır. KCK ya da muhalif yazarlar söz konusu olunca savcılık cübbesini giymekte bir mahzur görmeyen Erdoğan, bu davada “yargının bağımsızlığı” oyununu oynamayı tercih etmekte mahzur görmemiştir. Öyle ya, ne de olsa fahri savcı cübbeyi ister giyer, ister vestiyerde takar. Bana ne, size ne, Kime ne!
      Hrant davası ve benzer olay söz konusu olunca görünen odur ki, Ergenekon ile AKP ırkçılık açısından ideolojik hemfikirlik içindedirler. Ancak göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek daha var ki bu iki güç arasında ciddi bir çatışmanın süre gittiğidir. Çatışmanın ana aksı daha fazla demokratikleşme değil, daha fazla iktidar pastasından pay almak ve söz konusu ideolojinin hangi enstürmanlar ve aktörler tarafından sürdürüleceği noktasındaki çatışmadandır. Dolayısı ile söz konusu olan, uzlaşmaz çelişkiler içermeyen bir çatışmadır. Sürekli bir çatışma yerine muhalif olgularda söz konusu olunca uzlaşmak, ideolojinin sürdürücüsünün kim olacağı konusunda çatışmaktan ibarettir. AKP’nin hareket noktası Ergenekon zihniyetinin sürdürdüğü kaba ve bu coğrafyanın değerlerinden uzak ırkçılığının toplumsal dayanaklarının zayıfladığı öngörüsüne dayanmaktadır. Sürdürmeye talip olduğu ise kendince dışlayan değil kapsayan dini değer motifleri ile bezenmiş ve diğerinin varlığını inkâr etmeden söz konusu ideolojiyi ileri taşmaktır. AKP’nin bu ideolojik restorasyondan muradı,  ırkçılığı daha uzun erimli olarak bu topraklarda yaşatmaktır. Yoksa bu paradigmayı  yıkmak değildir. Bu aynı zamanda Türkiye’yi bölgede alt emperyal güç haline getirme amacıyla da örtüşmektedir.Çatışmanın membası bu gibi görünmektedir.

Hiç yorum yok: