29 Ocak 2012 Pazar

Kürt Gerçeğinin Bölgesel Boyutu, Sosyalist Sol ve Kola Turka Liberalizmi…(2)

             Mahmut Balpetek
            Kürt sorunu bütün sosyal ve siyasal grupları yeniden öbekleştirdiği gibi, sosyalist solun da tekrardan saflaşmasında turnusol işlevi görmüştür.  Dolayısı ile sosyalist solun gündemini en fazla işgal eden, üzerinde en fazla yazılıp çizilen konu olma özelliği kazanmıştır. Bu durumun, yakın vadede değişeceğine dair henüz ortada bir emare de görünmemektedir. Aslında bu saflaşma feminizm ve ekolojik hareket konularında da kendini gösterdi. Esasen bu durum, sosyalist solun; günümüzde toplumsal hareketlerin kazandıkları ağırlık, edindikleri etkin karakter karşında nasıl bir tavır takınacağı konusunda bocaladığının açık bir ifadesidir. Dolayısı ile farklılaşan bir sosyalist sol yelpazeden söz ettiğimizi belirtmekte yarar var.

            Sosyalist solcular, eşitlik ve özgürlük amaçlı bu hareketleri kâh rakibi görmekten, kâh tarihsel ve sınıfsal illiyetleri ile uğraşmaktan, bu hareketlerin talepleri ve talepler için verdikleri mücadelenin toplumsal dönüşüme yaptığı katkıyı görmek noktasında miyop kaldılar. Ancak bu toplumsal hareketlerin uzun ve sabırlı mücadeleleri sonucu sosyalist sol yelpazede çatlaklar uç verdi ve bu akımlara yakın durma birlikte mücadele etme kültürü yeşermeye başladı. Tabii ki, bu akımlara farklı saiklerle karşı çıkan, onlardan uzak durmayı, sınıf mücadelesine halel getirmemek olarak algılayan sosyalist sol akımlar da varlığını sürdürmeye devam etmektedirler.

            Sosyalist solun bir kesiminin, toplumsal hareketlere olan uzaklığı, bu hareketlerin talepleri ile ilintili değildir. Teorik ve pratik düzlemde, özgürlük eşitlik savunusu içinde olan söz konusu sosyalist sol akımların itirazı, bizzat hareketlerin kendilerine dairdir. İtirazcı tutumu besleyen teorik arka planı, birkaç başlıkta toplamak mümkün.

            Birincisi, öncü parti kavramı, bu kavram söz konusu hareketleri rakip görmeye yol açmaktadır. Dolayısı ile talepleri doğru bulunsa dahi, bu talepleri gerçekleştirecek yegâne gücün öncü parti olduğuna dair oluşan katı algı, bu hareketlere mesafe almayı kendiliğinden doğurmaktadır.

            İkincisi, bu sorunun mutlak çözümünün sosyalizm ile mümkün olduğu savıdır. Bu doğru savdan hareketle kapitalizm şartlarında yapılacakları yadsımak, bu sorunu yok saymaya yol açmaktadır. Doğru bir savdan yapılan yanlış çıkarım, sözü edilen bütün talepleri sosyalizm sonrasına ertelemek gibi, indirgemeci ve ötelemeci dogmatik yaklaşıma dayanak haline gelmektedir.

            Üçüncüsü Kürt sorunun bölgesel boyutunu yeterince kavramamaktan kaynaklanmaktadır. Bölgesel güç konumundaki Kürtlerin farklı devletlerde aldıkları tutumları bir potada değerlendirerek, çıkarılan yanlış sonuçların azımsanmayacak payının olduğunun altını çizmek gerekir. Yanlış çıkarımlara neden olan bir diğer unsur ise Kürtlerin hem yaşadığımız coğrafyada, hem de bölgede zımnen homojen bir dinamikmiş gibi ele alınma halidir. Her etnik kimlik gibi Kürtler de heterojendir. Bu gerçekliğe, farklı ülkelerdeki benzeşmeyen siyasal liderlikler de devreye girince anlaşılmazlık katlanarak büyümektedir.

            Yani tamamen olmasa da kısmı bir enformasyon sorununun da olduğunu söylemek mümkün. Kuşkusuz ki, bu iletişim sorunu sadece Kürt sorunu odaklı değildir. Zira birçok alanda sorun olarak kendini his ettirmektedir. Bu sorunun aşılması dünyada çağın ihtiyaçlarına göre istişare ve çoğulcu   biçimde yeniden dizayn edilmiş enternasyonal  bir örgütlenmenin oluşması ile mümkündür. Sosyalist solun yakın zamanda böylesi bir organizasyonu oluşturmak amaçlı tartışmayı gündemlerine taşıması bir ihtiyaç olarak ortada durmaktadır.

            Öte yandan yükselen ırkçılık dalgasına karşı, hakkı gasp edilen mazlumun yanında onunla omuz omuza amansız bir mücadele vermek yerine, Kürt sorununa mesafe alarak, bu sorunun aşılacağı sanısına kapılmanın da etkili olduğunu söylemek mümkün.

            Küresel sermayenin saldırıları ve kapitalist ulus devletin parametrelerine karşı muhalefet etmesi gereken emekçi sınıfların siyasal arenadaki zayıflığı, muhalefet etme halini Kürt sosyal dinamiğine ihale etmiş durumdadır. Bu durumun göreceli olacağını ufukta tutarak, ancak, nesnelliğe sırt dönmeden sorunun çözümünde taraf olmak sosyalist solun omuzundan atacağı bir ağırlık değildir. Sosyalist sol, Kürtlerin muhalefet ederek açtığı mücadele yatağını doldurarak, onun deneylerinden yararlanarak ileri taşımak kapitalizme karşı mücadeleyi etkin bir silaha dönüştürmekle mükelleftir. Aksi hareket gerçeğe sırt dönmek ya da onu görmemek olur ki, her iki durumun da gerçeğin hüsran yaratacak intikamı ile sonuçlanacağı kaçınılmaz gibi durmaktadır.

Hiç yorum yok: