26 Nisan 2012 Perşembe

Resmi Tarih ve Avcı Hikayesi



Mahmut Balpetek


            20 Nisan akşamı arkadaşlarımla Ayvalık dönüşü arabada koyu bir sohbete tutuştuk. Nazar dostumla aynı coğrafyanın insanıyız. Nazar daha tartışmanın başında “ben doğuştan muhalif ve solcuyum. Yaşadığım coğrafya bana başka şans vermedi. Ancak solun teorisini bilmem” diyerek kendi cephesinden tartışmayı kapattı. Fanatik bir Ahmet Kaya hayranı olan Ayvalık doğumlu kardeşim Atınç, ailesinin sağcı olduğunu, kendisinin ise Ahmet Kaya’ya olan hayranlığı nedeni ile sol görüşü tercih ettiğini anlattı. Sohbet; 1915 Ermeni, Dersim benzeri sorunları içeren tarih eksenliydi. Sohbetin bir yerinde Atınç bana dönüp “ağabey, okulda okuduklarımız ile senin anlattıkların arasında benzerlik bile yok, bizim okulda ve sonrasında öğrendiklerimiz yalan mı?” diye sordu. Bende önemli ölçüde yalana dayalı resmi tarihi bize okuttuklarını anlatmaya çalıştım.
  Yani eğitim yolu ile bizi cahilleştirdiklerini ve bugün de yapılanın yine bu olduğunu örnekleyerek açıklamaya çalıştım. Sohbet esnasında ayırdına vardığım, arkadaşımız her Türkiye vatandaşı gibi bilgiye ulaşım kanalı olarak okulda okutulan resmi tarihi, okul sonrasında ise TV ekranlarından öğrenmeyi seçmiş olduğudur. Zira kendini solcu olarak nitelemesi bu verili durumu değiştirmeye yeter neden olmamıştır. Yani, avın hikayesini avcıdan öğrenmeyi tercih etmiştir. Aslında bu sadece her Türkiye vatandaşı gibi Atınç’ın da suçu değil. Av olanın kendisinin de sorumluluğu vardır. Av olan, hikayesini yazmadıkça avcıdan dinlenir olur hikayesi. Avcı, artık durur durur gururla anlatır vurduğu avın şeklini ve özeliklerini, ne kadar zorlu ve iri olduğunu. Sanırsın ki avcı, avı yüceltiyor, değer biçiyor avına. Aslında övmek istediği kendi avcılığıdır. Yazmak istediği ise kendi tarihi, kendi hikayesidir. Av dile gelmedikçe, kendi hikayesini tarih sahnesinde oynamadıkça, anlatılacak ve oynanacak olan avcının ağzından avın hikayesidir. Yani ormandaki bütün canlılar kendi anlatılarını anlatma yoluna girmedikçe, anlatılacak olan ormanın kralı aslanın hikayesi olacaktır. Bu hikayenin de anlatıcısı, sadece aslan değil bütün avlarını da içine alan bir koro olacak. Resmi tarih dediğimiz de tek ve değişmez bir olgu değildir. Egemenlerin kendi ideolojik farklılıklarına göre yeniden şekillendirilip yeniden yazabildikleri bir hikayenin adıdır resmi tarih. Bu günlerde Türkiye, bir resmi tarihten diğer bir resmi tarihe yolculuk yapmaktadır. Gitmekte olan, yerini yeni yazıma bırakırken, av kendi hikayesi yazmaktan uzak olduğundan, yeni avcılar aslanlaşmış krallar gibi avın hikayesini yazmakla meşgul haldedirler. Av olan da, avın anlatısından kendini anlatmayı tercih eder halde bir anlatıya sarılmış. Kürtlerde kev (keklik)  hikayesi vardır. Kev, soyuna düşman bir canlıdır. Avcı, kafeste tutsak bir şekilde götürür onu bir kayanın başına bırakır. O, öterek kendi soyunu etrafında toplayarak avcıya teslim eder. Dolayısı ile kev avcıya tutsak haldeyken bile hem avcının tetikçisi hem de hikayesinin anlatıcısı olabilmektedir.
            Taraf gazetesi yazarı Esmeray’ın 18 Nisan 2012 tarihli “Cadının Bohçası” köşesinde kaleme aldığı  “Dönme, din, cinsiyet…” başlıklı makalesini okurken yaptığımız tartışmanın Türkiye’nin ortalamasına karşılık geldiğine yeniden ikna oldum. Yazar: “Ne zamandır Adalar’da ev tutmak istiyordum. Orada oturan, oyunlarımdan birinde tanıştığım bir kadın arkadaşım var. Ona da söylemiştim ev aradığımı ve geçen sene bana dedi ki: “Keşke söyleseydin tam sana göre bir evim vardı, ucuza da verecektim sana. Ama bekle. Eğer bulamazsan, bir yıl sonra adam çıkacak ya da önümüzdeki kış çıkacak.” Önümüzdeki kış geldi. Arkadaşım Almanya’ya gitmiş o arada adam da evden çıkıyormuş. Bana Ada’daki arkadaşlarım haber verdiler, adam çıkıyormuş gel evi tut diye! Gittim, evi gördüm. Eh işte, çok hoşuma gitmese de ucuz diye tutacaktım.
            Arkadaşım Almanya’da olduğu için kaynanası geldi benimle tanıştı. Tipik kadın muhabbeti yaptık. Teyze beni çok sevdi, çorbalar börekler yaparız dedi; orman gezileri planladık. Börtü böcek, yabani otlar toplayacağız onlardan yemekler yapacağız diye her şeyden konuştuk. Kaynana bana dedi ki: “Gelinimi araman lazım o sana evi verecek.”
Neyse bir şekilde kadına ulaşmaya çalışmışlar. Kadın evi vermekten vazgeçmiş; nedeni de kendi işyerinde çalışan işçilere verecekmiş. Anam bacım iyi de bir yıldır diyorsun evi vereceğim diye, birdenbire neden vazgeçtin? Ne diyeyim ben bu duruma şimdi? Fobilik bir durum mu var acaba? Artık transfobi mi anlamadım, buna siz karar verin. Günahı boynuna!" diye başladığı makalesinde gidişte ve dönüşte karşılaştığı tesettürlü kadınların ise ona ne kadar hoşgörülü ve sevecen davrandığını anlatıyor. Yaşanmışlıktan öte kurgu bir hikaye gibi gelen makalede tesettürlü kadının ona “senin çocuğun yok mu?” sorusuna “ben dönmeyim” diye verdiği yanıta, tesettürlü kadın “olsun bütün dinler Allaha ibadet içindir” diye yanıt verdikten sonra, Esmeray “öyle değil ben cinsiyet olarak dönmeyim, yani eskiden erkektim sonradan kadın oldum” diye yanıt verince, tesettürlü kadın “olsun, yinede bir çocuğa bakmak dünyanın en büyük sevabıdır” diye yanıt verdiğini yazmış. Başı açıkların tutucu olduğunu, muhafazakarların ise ne kadar hoşgörü ve toleranslı olduğunu anlatmaya çalıştığı hikayesin de aslın da gitmekte olan resmi tarihin mezar kazıcılığını yaparken, yeni bir avcı hikayesinin anlatısına başladığının farkında mı? Zira okurken “aynı ülkede mi yaşıyoruz” dedirtecek cinste kaleme alınmış makalede anlattığı kendi hikayesi ötesinde, gelmekte olan egemenin hikayesinin kendisidir.
            Bütün varlıklar kendi hikayelerini, kendi etkinlikleri yazmadıkça, hep dinlemeye mahkum kalacağımız egemenlerin hikayesi olacaktır. Emekçilerin tarihini sermeye sahiplerinin “biz istihdam yaratıyoruz kaç bin kişiye ekmek veriyoruz” hikayesinden, kadınların hikayesini erkeklerden, gençlerin hikayesini yaşlılardan, ormanda yaşayan canlıların hikayesini aslandan dinlemek zorunda kalacağız. Bundan çıkışın biricik ama biricik yolu herkesin kendi hikayesini yazmasıdır. Bu da dünyanın yüzünü aşkın ve devrimin yüzüne çevirmek demektir.

Hiç yorum yok: