13 Ocak 2013 Pazar

‘‘Antep, Paris Fay hattı’’


Mahmut Balpetek

Fransa’nın başkenti Paris’te üç Kürt kadın siyasetçisine yapılan suikast ile birlikte gözler yeniden Türk gladyosuna çevrildi. Derin devletin tasfiye edilmesi bir tarafa söz konusu Kürtler olunca gücünden hiçbir şey kayıp etmediği görüldü.


O zaman genel ifadeyle Silivri davaları ve tutuklamalar cezalar hepsi boş mu? Boş olduğunu söylemek doğru olmaz ancak, bu davaların ortak paydası hükümete karşı gerçekleşme ihtimali olan yada gerçekleşmiş girişimleri içermesiydi. Özü itibari ile Kontr gerilla Cumhuriyetin kuruluşundan 1980 yıllarına kadar ülkedeki sosyalist devrimci ve demokratlara karşı faaliyet göstermek için ordu içinde yapılanan daha sonra ihtiyaç duyulan kesimlerin takviyesi ile devasalaşan, derinleşen gücün adıdır. Bu güç 1984’ten sonra ağırlıkla Kürtlere karşı kıllanıldı. Kontr gerilla birimleri Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi için güçlü hamlelere giriştiği her dönemde ortamı terörize etmek için harekete geçerek, suikast, bombalama, kundakçılık gibi birçok çirkin eyleme imza atmada bir an bile tereddüt etmedi. HEP Diyarbakır il başkanı Vedat Aydın’ın 5 Temmuz 1991’de JİTEM tarafından evinden alınarak infaz edilmesi kontr gerillanın Kürtlere yönelişinin miladı oldu. Devamında Musa Anter, Mehmet Sincar ve sayıları binlerle telaffuz edilen faili malumlar bütün taleplere karşın aydınlanmadı. Aydınlanması istenmedi. Neden mi? Kürtlere karşı işlenen suçlar çok da önemsenmedi. Çünkü, okun erimi hükümete karşı olan girişimlerle sınırlanmıştı. Adeta, Fırat’ın öte yakasındaki kontr-gerilla faaliyetleri soruşturmanın kapsama alanının dışına itilmişti. Bu dolayım ile Kontr-gerillanın siyası kanadını temsil eden başta Tansu Çiler olmak üzere, Mehmet Ağar, A.Kadir Aksoy… Bürokratik yapısını temsil eden OHAL valileri, Dönemin Genelkurmay başkanı Doğan Güreş vb. isimler soruşturma kapsamı dışında bırakıldılar. Dolayısı ile binlerce rakamları ile anılan faili malumlar karanlıkta bırakıldı. Hal böyle olunca Kontr-gerilla gücünden bir şey kayıp etmeden bu kritik eşikte görevi başına geçti. Görev müzakereyi akamete uğratmaktır. Gelinen bu aşama iktidarın kontr-gerillayla kurduğu ilişkilenme biçiminin doğal sonucudur.



Dünyadan Bir Örnek…

Yakın tarih İspanya’sında Gladyonun durumuna bir göz atarsak, İspanya iç savaşından sonraki dönemde uzun yıllar boyunca faşizmin çizmeleri altında yönetildi. İspanya Franco’nun ölümünden sonra özelikle Kral l. Juan Carlos’un önderliğinde demokrasiye dönmeye çalışmıştır. Franco döneminde hapse atılan siyasi mahkumlar af edilmiş. Genelde siyası yaşamdan uzak tutulan sol partilere ve özelikle İspanya Komünist Partisi’ne alan açılmıştır… Yapılan ilk demokratik seçimlerde sola olan özleme yaslanarak başa gelen İspanya Sosyalist İşçi Partisi PSOE büyük umutlarla başa gelecektir. Partinin başkanı ve başbakan olan Felip Gonzalez, ETA örgütünü bahane ederek kurduğu kontrgerilla GAL (Antiterörist Özgürlük Gurpları) örgütlenmesiyle tüm ülkedeki Komünist, sol grup ve aydınlar üzerinde baskı kuracaktır. GAL örgütünün tutarlı veya belli bir ideolojisi bulunmamaktadır. Tek amaç ETA üyelerine ve Komünistlere saldırmak veya ETA ile ilgili hedeflerin vurulmasıdır. Bu açıdan bakıldığında GAL üyeleri siyasi anlamda militan değil birer paralı askerlerdir.



GAL genelikle Fransa Bask bölgesinde aktif olmuştur. Buna karşın gerçekleştirdiği kaçırma, işkence ekonomik olarak tahrip etmek gibi filleri tüm İspanya’da gerçekleştirmiştir. Kurbanları arasında ETA üyeleri ve sempatizanları olmakla birlikte çoğunlukla ilgisiz insanları öldürmüştür



Burjuva ideolojilerinin farklı fraksiyonları aynı yolda yürürler…



Türkiye’de yaşananlar bize bu vakanın İspanya ya özgü olmadığını bir kez daha teyit ettiriyor. Türkiye’de bir çok kez sosyal demokratlar iktidar ortağı oldular. Buna büyük ortak olmak dahil hiçbir dönem Kontör-gerilla veya JİTEM gibi yapılar tasfiye etmek girişiminde bulunmadılar. Konu Komünistler ve Kürtler olunca Felipe Gonzalez’den farklı bir tavır takınmadılar. Bu bir tesadüf değil Sosyal demokrasinin karakteristik özelliğidir. Zira sosyal demokrat ideolojide diğer Burjuva ideolojileri gibi eşitsiz bir dünyanın ilelebet paydar kalması savunusu içindedir.



CHP milletvekili Hüseyin Aygün’ün eski özel hareketçi Ayhan Çarkın ile cezaevinde yaptığı görüşme faili meçhul cinayetlerin, kontr gerilla ile olan bağlantılarını yeniden gündeme getirmişti… Çarkın’nın, mekan, zaman ve operasyona katılanların isimleri ve bunların aralarında ki ilişkiyi ve bunun arakasındaki siyasi ve bürokratik gücü kısmen faş etmeye dönük, açıklamalarını, iktidar bir dönemin karanlık yüzünün aydınlanması açısından değerlendirilmekten uzak durmakta ısrarını sürdürdü. Bu tutumun bir çok nedeni olabilir ancak, birkaç saik öncül durmaktadır.



1- Bu iktidarın da İdeolojik yapısı gereği eşitsizliğin devamını garanti altına almak istemesindendir. Dolayısı ile derin yapıların tasfiye değil, kendi denetimine almak istemesindendir. Ancak bu güç ne kadar denetime alınmaya çalışılsa da varoluşu gereği kendine has bir özerklik taşır.



2- Savaşın tüm hızı ile sürdüğü günümüzde AKP’nin bu güçlere ihtiyaç duymasıdır. Çarkın’ın, içinde itirafçı ve sivil görevlilerinin de olduğu en az 150 kişiden oluşan ekibin halen faili malum yapmaya devam ettiğini söylemesi bunun anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Kaldı ki Çarkın bildiği ve gördüğünden hareketle bu rakamı telaffuz ediyor. Bilmediklerini de hesaba katarsak bu güç budanarak kendini yeniden konumladığını anlamak zor olmaz.



3- İktidarın uzlaşıp kontrolüne aldığı kısmı ile yoluna devam etmekte bir beis görmemesidir. Zira soruna kendi gücünü konsolide etmek eksenli yaklaşmaktadır… Kendini tahkim etmekte bu güçlerden de yararlanmayı plan dışına itmemektedir. Tansu Çiler, Mehmet Ağar, A.Kadir Aksu, Korkut Eken,dönemin içişleri bakanları, OHAL valileri, generalleri ve emniyet müdürlerinin çoğunun yargı önüne çıkarılmaması, çıkarsa da ödül gibi göstermelik cezalarla geçiştirilmesi bu yaklaşımın sonucudur.



4- Yaşanan karanlık günlerin büyük tablosunu bir kenara iterek, sadece kendi iktidarlarına karşı gerçekleşen 28 Şubat post-modern darbesine indirgemeye çalışmaktadırlar. Kendilerine dönük olmayan haksızlıklara ortak olmakta geri durmayan bu anlayış kendisi ve bir dönem kendisi ile (RP) koalisyon ortağı DYP kadroları dışında kimsenin mağdur olmadığı gibi bir tarihsel yanılsatma yaratmak istemektedir… Bakıldığında Ergenekon, Balyoz vb. davalarda da belirgin olan görüş budur.



5- JİTEM’in bugün bile varlığını koruması,buna ihtiyaç duyuluyor olması,bu güçleri yedeklerinde tutmak anlayışının sonucudur. Dolayısı ile derin yapılar kısmen kılık değiştirerek yolarına devam etmektedirler.



Mevcut iktidar, Kürt coğrafyasındaki kontr-gerilla faaliyetlerine kayıtsız kalarak,

28. 08. 2012 tarihinde 9 kişinin hayatını kayıp etiği kontör-gerilla sabotajını PKK’ye yükleyerek, Paris’e giden sürecin yapı taşlarını döşemiştir.Dolaysı ile bu suikastın siyaseten sorumlusu iktidarın kendisidir. Şimdi ortada kalan soru bu kez gelişen müzakere sürecinin belirleyeninin derin mı yoksa sığ olan devlet olacağıdır

Hiç yorum yok: