7 Ocak 2014 Salı

Ezilenlerin Kazanımı Kendi Ellerinde mi? Muktedirin Jestinde mi?


Mahmut Balpetek
     AKP,  on iki yıllık  iktidarı döneminde topluma alternatifsiz olduğunun algısını inşa etti. Öyle ki, muhalif kimlikler ve siyasi görüşler de bundan payına düşeni almakta geri kalmadılar. Bu aynı zamanda  muhalif potansiyelin bir kısmının  AKP iktidarına biçtiği rol ve ona karşı izlediği politik hattının kendisini AKP’nin yönettiği algının etkisine esir etti.
alter
AKP’nin siyasal başarısı anlamına gelen bu durum, AKP’nin muhalefetsiz, iktidar sürdürmesini olanaklı hale getirdi.
  Söze konu olan algı iki sacayağı üzerine oturtuldu. Birincisi barış süreci ile AKP arasında kurulan dolaysız bağ, ikincisi AKP iktidarının olası alternatifinin CHP-MHP koalisyonu olmasıdır. Bu iki öngörü solun bir kesiminin AKP iktidarına karşı daha toleranslı siyaset yapmasına yol açtı. AKP iktidarının sonunu Türkiye için felaketin başlangıcı gibi gören bu anlayış yolsuzluk skandalında utangaç da olsa Hükümetin erken seçim için istifasını istediler.
   Öncelikle, istifa talebinin  bu kadar geç ve utangaçça dile getirilmesinin  nedeni olarak gösterilen barış süreci ve AKP iktidarın alternatifi ne olacak  sorusu üstünden bakalım.
                             Hak ve Özgürlükler Sorunsalı Karşısında İki Farklı Yaklaşım
       Barış süreci açısından bakıldığında özgürlük ve eşitlik mücadelesi tarihi iki ayrı ideolojik politik görüşe sahne olmuştur. Birinci görüş kazanımların,  verilen mücadelenin sonucu  elde  edildiği yönünde iken, ikinci görüş ise iktidarın jesti ya da lütfü olarak gören anlayıştır. Dolayısı ile soruna yaklaşımda hangi pencereden bakıldığı iktidara karşı alınacak pozisyonda belirleyici özellik taşımaktadır. Barış sürecini iktidarın  Kürtlere  karşı  jesti olarak gören zihniyet, iktidar karşısında ikircikli ya da utangaç bir muhalefet sürdürme pozisyonuna düşmesi gayet doğaldır. Bu aynı zamanda iktidarın demokratik karakterli  olduğunun ön kabulüne sahip olmak anlamına da gelmektedir. Bu mantık silsilesi bağlamında örtük de olsa iktidarın devamından yana olmak kendi içinde anlam kazanmaktadır. Bu zihniyetin toplumun gerisine düşen politikaların yatağında çapalanıp kalması ve iktidar savunusunun arka planında yatan iktidarın penceresinden soruna yaklaşıyor olmasındandır. Yine bu zihniyet dünyasının iktidarın  anti demokratik saldırılarını görmezden gelmesi, Paris, Roboski, Gezi,  Lice, Gever gibi katliamlarda da  iktidar dışında başka odaklar araması iktidara gizli hayranlığın mantıksal sonucudur. Muhalefeti zayıflatan, iktidarı güçlendiren  bu yaklaşım, AKP iktidarının otoriterleşmesinde kısmi de olsa pay sahibidir. Zira bu anlayışın temel argümanı  bir zamanlar  kimliklerinden dolayı imhaya maruz kalan Kürtlerin, AKP iktidar ile birlikte rahatça kendilerini ifade ettikleri şeklindedir. Bu argümanın sahipleri, her ne kadar Kürtlerin özgürlüğünden yana görünüyor gibi olsalar da, esasen Kürt dinamiğinin mücadelesini inkar  etmektedirler. Ancak AKP’nin “Susurluk’u” diye tanımlayabileceğimiz yolsuzluk skandalı sonrası bu görüşün derin yara aldığını söylemek abartı değildir.
      İkinci görüş, ezilenlerin kazanımlarının kendi mücadelelerinin sonucu olduğunun savunusudur. Bu dolayım ile sorun şu ya da bu hükümet sorununun ötesinde rejim meselesi olduğu algısıdır. Ezilenlerin penceresinden bakan bu anlayış kazanımlar elde etmek, elde edilen kazanımları kalıcılaştırmanın teminatı ezilenlerin örgütlü mücadelesidir. Bu iki anlayış her güncel gelişmede kendini yeniden üretmekte ve çatışmaktadır.
                                           AKP Sonrası Tufan mı? Ya da Kurtuluş CHP’mi?
   Ümmetçi ve Irkçı  AKP iktidarının karşısında ki  ana muhalefetin laik ve ırkçı bir siyasal floraya sahip olduğu altı çizilmesi gereken bir hakikattir. Irkçılık iktidar ile ana muhalefetin ortak paydasını teşkil ederken sekülerlik ayrıştıkları noktadır. Bu ortak ve ayrı siyasal özelliklerin, toplumsal muhalefeti ileriye sıçratmaya dönük işlev görmekten uzak olduğundan hareketle,  birinden birini tercih etmemizi gerektiren bir durum söz konusu değildir. Bunun dışında sisteme iktidar modeli oluşturmak anlamına gelecek olan kimi destekleyelim anlayışı demokratik muhalefeti büyütmeyecek, bir cendereden çıkarım diğerinde boğma tehlikesi yaratacaktır.  Zira barış ve demokratikleşme toplumun bütün mağdurlarının ortak mücadelesi ile mümkün olacaktır. Kuşkusuz AKP’nin diktatörleşmesine karşı demokratik güçlerin inisiyatif alması bağlamında yüzünü barışa ve demokratikleşmeye dünmüş muhalefet ile güç birliği yapmak son derece hayatı önem taşımaktadır. Ancak ana muhalefetin şu ana kadar bunu yapmaya niyetli olduğuna dair tek bir işaret görülmemektedir. Dolayısı ile geriye kalan, egemenlerin hangi fraksiyonu iktidar olursa daha demokratikleşiriz düşüncesi olur ve sorunu yeniden muktedirin insafına terk etmekten başka bir anlam ifade etmez. Bir başka anlatım ile AKP’nin iktidarını alternatifsiz gören anlayış kadar, gizli MHP ittifaklı CHP’nin safına savrulmakta bir o kadar sorunlu anlayışa karşılık gelmektedir. Zira, iki farklı anlayışta geleneksel devlet aklına teslim olmak noktasında tekleşmektedir.
                     Muktedire Karşı, Mazlumun Direnişini Umuda Dönüştürmeli
     Gezinin ardından yaşanacak yerel seçimlerin genel seçim havasında geçeceği bir sır değildir. Seçim öncesi yaşanan yolsuzluğun yarattığı kriz kartların yeniden karılmasını olanaklı kılmaktadır. Ancak sosyalist solun bu krizden emekçiler, ezilen kimlikler ve inançlar lehine sonuç alıcı adımlar atmak için kendini yeterince örgütlediğini  söylemek mümkün değildir. Bir taraftan bütün eksiklerine karşın Türkiye’nin batısından doğusuna gözle görülür kazanımlar elde etmeye namzet HDP. Diğer tarafından ağdalı manifestolarla ( halk muhalefeti ya da sol cephe) süslenmiş olsa da esas itibarı ile CHP’yi desteklemek anlamına gelen yaklaşım. Rejimin ciddi bir krizle sarsıldığı bu günlerde sol odağı büyütmek yerine palyatif çözüm ve yaklaşımlara girmek, ufku dar günü birlik pozisyonlar almak  uzun vade de solu büyütmek ütopik yaklaşımdır. Solu büyütmenin ya da halk muhalefeti seçeneğini  inşa etmenin yolu ne AKP iktidarını vazgeçilmez saymaktan ne de CHP’ ye  vekalet vermekten geçmez. Solu büyütmenin yegane yolu kendi kimliği ile ezilen bütün toplumsal güçler ile birlikte mücadele etmektir.Özcesi solu;  fikirleri ve önerileri ile görünür kılmaktan geçer.

Hiç yorum yok: