Soykırım Karşıtları Derneği’nin Bese Hozat’a cevabı: SOYKIRIM MAĞDURLARI KÜRT ÖZGÜRLÜĞÜ ÖNÜNDE ENGEL DEĞİLDİR!
Yalansız’ın
notu: KCK Eş başkanı Bese Hozat’ın Türkiye’de ki azınlık gayrı
müslimleri ‘paralel devlet’ olarak nitelemesine Soykırım Karşıtları
Derneği’nin cevabını konunun önemi ve bütün cepheleriyle anlaşılması
bakımından yayınlıyoruz. Mağrurun mağdura uyguladığı ayrımcılığa karşı
dururken, bir mağdurun diğer mağdura ayrımcı dili çağrıştıran uslubuna
da karşı olmak insani olan bir tutumdur. Metinde denildiği gibi: ‘Hata
ne olursa olsun, onu düzeltme medeni cesareti’ gösterilmelidir. Şurada
hakikatleri dile getirdiği için 19 Ocak’ta katledilen Hrant’ı anmamıza
bir kaç gün kalmışken, etnik, dini, sosyal, cinsel ayrımcılığa
uğrayanların her türlü ayrımcılığa karşı birlikteliklerinin yolu
açılmalıdır.
Kürt halkının özgürlüğü önündeki gerçek engel, soykırım mağdurlarından
hayali olarak yaratılmış “paralel devlet” değil, soykırım sabıkalı
Türkiye Cumhuriyeti devletidir!
Kanlı yanık topraklarda, büyük acılara maruz kalmış kadim Kürt
halkının siyasal kurumu KCK Eş Başkanı Sayın Bese Hozat‘ın, benzer
şekilde, ama daha da geniş kapsamlı planlı soykırımlara, sürgünlere,
vicdansız asimilasyona maruz kalmış, sürekli aşağılanmış, horlanmış
mağdur halkları (Ermeniler, Helenler, Asuri-Süryaniler, Yahudiler) hedef
alan asılsız suçlamaları, asla ve asla barışa, demokrasiye ve
özgürlüğe, hizmet etmez.
Tersine, asılsız suçlamalar, halklarımızın
ortak özlemi olan, barışın, özgülüğün ve hedef edindiğimiz gerçek
demokrasinin önüne aşılması zor, tehlikeli engeller çıkarır.
Özgürlük ve demokrasi için mücadele eden ciddi bir kuruluşun, bu kadar
ağır suçlamaları yaparken, söylediklerine özen göstermesi; varsa belge
ve olgulara dayanması beklenir. Maalesef KCK adına Bese Hozat’ın
açıklamalarında bu özen görülmüyor. Zira Türkiye’de varlıkları tükenme
noktasına getirilmiş soykırım mağduru halkların objektif konumu, bu ağır
ithamlara temel teşkil edecek her türlü maddi temelden yoksundur. Bu
nedenle sağduyu sahibi kamuoyunun, KCK’nin suçlamalarına itibar etmesi
imkânsızdır. Devletin bu halkların imhası ve inkârı üzerine kurulduğu
tarihi bir gerçek iken, Fiziki varlıkları bile yok alma noktasına gelmiş
bu halkların, hele milliyetçilerinin Türk devletiyle denk
“pararlel-yapılar”ı bulunduklarını iddia etmenin hiçbir maddi temeli
yoktur.
Her şeye rağmen bu ithamların iz bırakmadan unutulacağını sanmak
imkânsızdır. Tarihi gerçeklerin yerini yalana ve iftiraya dayalı
propagandanın aldığı, Ermeni düşmanlığı ve antisemit ön yargılarla kara
cehaletin toplumu tutsak ettiği ve sonuçta katilin kurban, mağdurunsa
katil olarak görüldüğü Türkiye’de, bu ithamların yeşermesi için
“verimli” bir toprak mevcuttur. Bu nedenle onlarca yıldır iğneyle kuyu
kazarcasına yaratılmaya çalışılan güven duyguları yeniden zedelenmiştir.
Soykırımın yüzüncü yıl dönümüne bir yıl kala, TC devletinin geleceğe
ilişkin bütün hazırlıklarında, halkların inkârı ve imhasından
vazgeçtiğine dair herhangi bir umut ışığı görmek mümkün değildir. Yüz
yılı aşkın bir süredir içine düştükleri derin çıkmazların faturasını her
defasında ezilen halklara ödetmiştir. İttihatçı egemen yapı, soykırım
ve sürgünlerle, toplu kıyım ve pogromlarla mağdur ettiği halklardan özür
dilemek ve onurlu bir barışla Kürt halkının ulusal haklarını iade etmek
yerine, şimdiye kadar işlediği bütün insanlık suçlarının üstünü sahte
“Çanakkale zaferi” safsataları ile örtmeye çalışmaktadır. Irkçı
propagandalarla beyni yıkanmış kalabalığı Sarıkamış’ta Ermenistan
sınırına yığarak, 90.000 (doksan bin) askerin katline sebep olan
insanlık tarihinin tanıdığı en büyük savaş suçunu “yurt savunması için
kahramanlık” olarak tanıtmaktadır. Emperyalist bir macera uğruna,
aç-susuz, açık-çıplak kar çöllerine sürerek katline sebep olduğu koskoca
bir ordunun toplu imhasından hala Ermeni halkını sorumlu tutmaya
çalışmaktadır. Irkçı histerilerle ısıtılmaya çalışılan bu ortamlarda,
soykırımın tanınmasını isteyen mağdur halklardan, ulusal haklarını
isteyen Kürt halkından ve inanç özgürlüğü isteyen Alevi halklardan “iç
düşman” yaratarak intikam yemini içilmektedir. KCK, insanlık suçlarını
tekrar tekrar işleyen barışın önündeki soykırım sabıkalı devlet
egemenliğini görmeyecek kadar saf olamaz.
Asıl olarak “derin devlet”, “paralel devlet” gibi yapılanmaların,
devletin kirli, kanlı işlerini icra etmek için kurduğu suç
örgütlenmeleri olduğunu, işi bitince de geri çektiği, ya da dağıttığını
yüz yılı aşkın bir süredir tekrar eden patik gözler önüne sermektedir.
Böylece her seferinde bütün suçlarını bu yapılarla izah ederek, gerçek
yüzünü maskelemeyi, asıl omurgasını korumayı başardığını unutmamak
gerekir. Ağır insanlık suçlarına bulaşmış niteliği ile devlet yapısını
bütünüyle ele alıp ona göre sorgulamak tutarlı bütün demokratların
gözetmesi gereken bir husustur. Devletin bu niteliği ve egemen olan
zihniyet değişmedikçe kendisine her zaman yeni yeni “derin” ve “paralel”
örgütler kurup, işini bitirince de dağıtacaktır.
“Geçmedik akçe sahibinindir.” özdeyişi şimdi yine bize yol
göstermektedir. Böylesi bir ortamda hiçbirimiz, mağdur halklara karşı
asılsız ithamların sebep olduğu zehirli atmosferin önünü almak için
KCK’den daha etkili olamayız. Hata ne olursa olsun, onu düzetme medeni
cesareti, uğruna ağır bedeller ödenmiş haklı davanın sahibi bir kuruluşu
küçültmez, tam tersine onu ve temsil ettiği halkı büyütür. Soykırım
Karşıtları Derneği, KCK’den hatasının üstüne cesaretle yürümesini ve
soykırım inkârcıları ile arasına net bir ayrım çizgisi koymasını bekler.
SKD adına: Ali Ertem, İ. Bülent Gül
Frankfurt 12 Ocak 2014
Verein der Völkermordgegner e.V. Frankfurt / Main
Soykırım Karşıtları Derneği (SKD); Kontakt : Ali Ertem, Tel.: 0049/69/5970813; E-Mail: skd@gmx.net
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder