28 Ocak 2014 Salı

KALENDER ÇELEBİNİN HURUCU/ Kitap Tanıtımı


Rıza Aydın
Nihayet Aleviler kendi dilleriyle kendi tarihlerini yazmaya başladılar. 
Osmanoğulları Devletinin, 1522′de Dulkadiroğlu devletini ilhak edişinden 4 yıl sonra, bu topraklarda büyük bir direniş başlıyor. Bu direniş, yurtları işgal edilen Türkmenlerin işgalcilere karşı başkaldırısıdır; bunu kendi tabiriyle söylersek, bu Türkmenlerin işgalcilere karşı huruç eyleyişidir.
 kalender fotoYurtları işgal edilen Türkmenlerin, işgalcilere karşı huruç edişinin önderi, Hacı Bektaş’ın evlatlarından, Şah-ı Kalender diye bilinen Kalender Çelebi’dir.
Alevilerin dilinde Çelebi demek, Hünkâr ile Kadıncık ananın sulbünden gelenler demektir. İşte, Çelebizadelerden Kalender Çelebi’nin öncülüğünde başlayan, bu başkaldırının, – yani o günün tabiriyle söylersek haksıza karşı Huruç edişlerinin – destansı tarihini okuyacaksınız, bu kitapta.


Ne diyordu o Afrika Atasözü, “Avın tarihini avcılar değil de, Aslanlar anlatmaya başlarsa, bu başka bir tarih olacaktır”, okuyucu bu kitapta, aslanların ağzından kendi ülkelerine saldıranlara karşı nasıl direndiklerinin destansı tarihini okuyacak. Okuyunca da Anadolu’nun bir başka tarihinin daha olduğunu görüp anlayacak.   

Bu açıdan, kitap, tarihsel öneme sahip bir adımdır.
Burada bir düşüncemi de belirteyim, Mahir Çayan’ın çok yerinde bir ifadesiyle söylersem, sınıflar mücadelesi teoride kelimeler üzerinden yürütülür. Bu yüzden, bir olguyu anlatırken seçeceğiniz sözcükler çok önemlidir. Örneğin bu kitabın adına, her ne kadar “Şah Kalender İsyanı” denilmiş ise de, bu Osmanlı Münevverlerinin zihniyetindeki resmi tarih üreticilerinin yansıtmaya çalıştığı türden bir isyan değildir; burada söz konusu olan, bir ülkenin işgali ile ilhakına, bir halkın ekmeği ile yaşam biçimine saldıranlara karşı, o halkın başkaldırısıdır. Burada söz konusu olan kurulu bir düzene isyan değil, Osmanoğulları Devletinin, Dulkadiroğlu Devletini ilhak edişine karşı bir başkaldırı, yanı huruç ediştir. Osmanoğulları devleti, 185 yıldır yaşayan, Dulkadiroğlu Devletini (kuruluş tarihi: 1337, ilhak edildiği tarihi: 1522) ilhak edişinden, dört yıl sonra, buna karşı bir direniş baş gösteriyor. Buna isyan yerine, direniş ya da kendi tabirleriyle huruç eylemek dense daha mı iyi olurdu diye düşünüyorum. Ama göçün yolda yürürken düzeldiği gibi, kavramlarımızda yol içinde bizimle yolculuk ederken düzelecektir; bunun aksini düşünmek doğru değildir.
Bu kitabı okurken, hem bizden gizlenen o tarihin ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz, hem de Osmanoğulları Hanedanlığının neden Türkmenleri ‘Millet-i sadık’a dan saymadığını, Türkmenlerin de diğer milletler gibi, niye Osmanlıya sadık bir millet olmadığını göreceksiniz.
Kıyaslamak için yazıyorum, Yavuz Sultan Selim ile Kanuni döneminde Divan Kâtipliği yapan, Celalzade Mustafa Çelebi, “Tabakâtü’l Memâlik ve Deracâtü’l – Mesalik” adlı
kitabında, Osmanlının 1526 yılında Macaristan’ın işgalini sağlayan Budapeşte’nin alınmasını şöyle anlatıyor: “Bu büyük zafer, dünya kurulalı hiçbir padişaha kısmen olmamıştır. Avrupa’nın en tanınmış devletlerinin muazzam askerleri ile desteklenen ve son sistem silahlar ile teçhiz edilen iki yüz bin kişilik bir orduyu, iki – üç saat içinde bu derece perişan etmek, dünya tarihinde görülmüş değil değildir. Buna rağmen Türklerin (Siz Osmanlı okuyun) bütün zayiatı, yüz elli kadar şehitten ibarettir.1
Celalzade Mustafa Çelebi, aynı yıl baş gösteren, Türkmenlerin başkaldırısında, Osmanlı ordusunun kayıplarını ise şöyle anlatıyor: “Karaman vilayetinde beylerbeyi Hürrem Paşa, Türkmenlerin isyan ettiklerini, vilayetine bağlı olan beylere haber verdi.” … “Asiler, Hürrem Paşanın harekete geçtiğini duydular ve Kayseri’nin kuzeyinde Kurşunlubeli dedikleri yere gidip onunla karşılaştılar. Zilkade’nin yirminci günü ve daha doğrusu Padişahın Mohaç Ovası’nda gayet büyük bir savaşa giriştiği gün, asilerle Hürrem Paşa’nın askerleri dehşetli şekilde birbirlerine saldırdılar. Asiler bu savaşta, Karaman beylerinden İçel sancağı beyi Bostancı oğlu Ali ile Kayseri Hâkimi Behram Bey’i öldürdüler ve Hürrem Paşa’yı da yaralayıp Karaman askerlerin bir kısmını esir ettiler.
Sözün kısası, birçok alet edevât, erzak ve mühimmat elde ettiler. Sayıları üç bin beş yüzden fazla olan bu topluluk ortalığa hâkim oldular. Savaşta canlarını kurtaran üstsubay ve askerler, kendilerini Kayseri’ye zor atabildi. … Asilerin en dişlileri, Kadiroğullarından Zünnûn Baba ve Süklen boyu reisi Musa idi. … Türkmenler, İskender Bey’e karşı çıkınca, İskender sahte ricat ederek pusu tarafına çekildi. Ne fayda ki pusuda bulunanlar, İskender Bey’in bu aldatıcı çekilişinden maksadın ne olduğunu anlamayarak hemen pusudan kalkıp kaçtılar. Asi Türkmenler, bunların takibine koyuldular ve İskender Bey’in kuvvetleri üzerine saldırarak dört yüz eri şehit ettiler.”
Bu isyanlara Anadolu tarafında sık sık rastlanmakta idi. Bu isyanları çıkaranların amaçları, memleketin bir parçasını ele geçirmek ve orada bağımsızlık ilan edip saltanat sürmekti.2” Bu bilgiler, bu isyanların en büyüğü olan Kalender Çelebinin hurucundan önceki isyanlar. Burada Osmanlının kayıpları rakam olarak verildiği için Macaristan’ın işgalindeki kayıplarla bir kıyaslama yapılabilsin diye bu bölümleri aktardım. Türkmenler hiçbir dönem, Osmanlının sadık kulları olmayı kabul etmedikleri için, Osmanlı Hanedanlığı da hiçbir zaman Türkmenleri “Millet-i Sadık’a dan” saymıyor. Kitap, Anadolu’nun bu tarihini, farklı bir pencereden bakarak bizlere gösteriyor.


Bu açıdan kitap, hassasiyetle incelenmesi gereken tarihsel bir öneme sahiptir.  
1Celalzade Mustafa Çelebi Tabakâtü’l Mem’lik ve Derecâtü’l – Mesalik, (Muhteşem Çağ adlı yeni baskısı) saffa, 121
2Celalzade Mustafa Çelebi Tabakâtü’l Mem’lik ve Derecâtü’l – Mesalik, (Muhteşem Çağ adlı yeni baskısı) saffa, 129- 130 – 132 .

Hiç yorum yok: