22 Mayıs 2015 Cuma

7 Haziran’ın Yolu Bombalarla Döşeniyor


Ferhan Umruk
2002 yılında iktidar olan AKP günümüze kadar yapılan bütün seçimlerden zaferle çıktı.
Zaferle çıkışının yeterince sebebi mevcuttu.
hd
Küresel kapitalizm ekonomik büyüme evresinde olduğundan Türkiye’de %6-7 ekonomik büyüme seviyesini yakalamıştı.
Parlamentoda yer alan rakip sistem partileri CHP ve MHP toplumsal desteği kazanarak iktidar alternatifi olabilecek siyasi yetenekten yoksundular.
Sistem içi siyasi meşruiyetini Avrupa Birliği hedefi ve demokratikleşme algısı üzerine temellendiren iktidar, yarattığı bu algıyla kendi dışındaki siyasi güçler üzerinde de hegemonya sağladı. Liberal-sol liberal aydınlar hatta DSİP gibi, kendisini sosyalist olarak adlandıranlar zımnen veya hayırhah tarafsızlık tavrı ile iktidarın etki alanına dahil oldular.




Zamanın ruhunu kavrayamayan CHP ve MHP’nin, artık iflas etmiş bulunan cumhuriyet paradigmasının asimilasyon politikasına saplanmaları, başta Kürt coğrafyası olmak üzere etnik ve dini azınlıklar cenahından silinmelerine yol açtı. İktidar ise bu sorunları fiiliyatta folklorik düzlemde sınırladı. Çözüm sürecinde olduğu gibi süründürdü ama yarattığı algıyla desteği kazandı.
İktidar Ortadoğu’da 2003 yılında başlayan savaşta bölgenin yeniden şekillendilmesinde ABD’nin yanında yer alarak dünyanın egemenlerinin desteğini sağladı. Uluslararası koşullar iktidarın lehine bir iklim yarattı.
AKP’nin tek başına iktidarını ve rejim değiştirme heveslerini depreştiren bütün bu sebepler bir süredir etkisini yitirmeye başlamış bulunuyor.
Küresel kapitalizm ekonomik krize sürüklendi. Emperyalist metropollerin ikinci halkası olan Türkiye’nin de yer aldığı gelişmekte olan kapitalist ülkeler krizin etkisini daha ağır hissediyor. Türkiye’nin ekonomik büyümesi % 3’lere düştü. Somut sonuçlarından biri de düşük ücretler yüzünden Bursa’da Renault, Tofaş’ta başlayıp yayılan sanayi işçilerinin iş bırakıp, direnişe geçmeleri.
İktidarın sistem içi muhalefeti MHP aynı yerinde dursa da, CHP laiklik-şeriat ikilemini ve ulusalcılık prangasını aşacak refleks gösteriyor, alt sınıfların taleplerini dile getirecek ekonomik programı siyasi hattının temeli haline getirmiş bulunuyor.
AKP ergenekon operasyonlarıyla askeri vesayeti sona erdirdiğinden itibaren siyasi meşruiyetini sağlayarak, devletin kendisi haline gelmiş bulunuyor. Bu bakımdan da AB ve demokratikleşme söylemi onun için tükenmiş oldu. Bunun sonucunda da, liberal-sol liberal aydınların, sol içindeki hayırhah tarafsızların, Kobani etkisi de büyük ölçüde Kürt coğrafyasının, AKP etki alanından kopmalarına yol açıyor.
İktidarın Irak savaşı ile birlikte ABD ile başlayan balayı, Arap halk ayaklanmaları ve Suriye’de süregelen savaş ve İktidarın İŞİD’le flörtü dolayısıyla nahoş bir birliktelik haline dönüşmüş bulunuyor. Ahmet Davutoğlu’nun stratejik derinliği sığ sularda boğulan bir Türkiye yaratmış bulunuyor. Konu başlı başına derinlemesine çalışma gerektirir ancak şimdi burada duralım.  İktidar bakımından ulusları arası durum artık lehe değil.
AKP iktidarının bir anlamda lale devrini nihayetlendirmeye sebep olacak bu gelişmeler, tiran olmaya heveskar Erdoğan’ı gerilim ve şiddeti tahrik eden bir seçim stratejisine başvurmaya yöneltiyor. Başvurduğu bu yöntemle toplumda kutuplaştırmayı sağlayarak, seçmenlerini konsolide etmeye çabalıyor.
7 Haziran seçimleri giderek iktidarın kabusu haline dönüşüyor. Erdoğan’ın hevesini kursağında bırakacak olan, hatta AKP’nin tek başına iktidar olmasının önünü kesme ihtimali olan HDP’nin barajı aşarak meclise girmesi bütün bu kabusun esas nedeni.
AKP’nin seçmen desteğindeki düşüşün büyük oranda Kürt coğrafyasından kaynaklanacağı da artık iyice su yüzüne çıkmış bulunuyor. Bu bakımdan da meydanlara inen Erdoğan öncülüğünde AKP seçim stratejisini HDP’yi yasal ve yasal olmayan yöntemlerle yıpratmak üzerine kurmuş bulunuyor.
Ağrı Diyadin’de askerleri gerillanın üzerine sürerek yaşanacak can kayıplarının halkın müdahalesiyle engellenmesi, Adana ve Mersin’de HDP binalarının bombalanması, HDP seçim bürolarının, standlarının defalarca saldırıya uğraması yasal olmayan yöntemlerin devreye girdiğini gösteriyor.
Şunu hatırlayalım, Gezi isyanında, polisin şiddeti yanında kimi esnafın gençleri linç ederek öldürmeleri karşısında Erdoğan esnaf ve sanatkar gerektiğinde askerdir, alperendir. Gerektiğinde asayişi tesis eden polistir, gerektiğinde adaleti sağlayan hâkim, hakemdir sözlerini sarfederek paramiliter çeteleşmeyi teşvik etmekten kaçınmamıştı.
Yaratılacak provokasyonlarla HDP’nin krimanilize edilerek itibarsızlaştırılması yöntem olarak benimsenmiş görünüyor. 12 Eylül’ün Yüzde 10 barajına sığınmış olan AKP, HDP’nin baraj altında kalması için her yolun mübah olduğu tarzı siyasetin mahkumudur artık. Neden mi? Çünkü iktidarı kaybettiği anda devlet kaynaklarını yağmalamanın hesabının sorulacağını bilmektedir.
Görülüyor ki, bu tür provokasyonlar 7 Haziran’a kadar süregelecektir. Bu bakımdan Ağrı Diyadin’de olduğu gibi HDP ve destekleyen kitleler öz savunmalarını geliştirmeli, provokasyonların önünü kesmeli, provokasyonları teşhir etmelidirler.
Muktedirler anti demokratik yüzde 10 barajlı yasayla muhalefetin önünü kesemeyeceklerini gördüklerinde, yasal olmayan şiddet yöntemlerine başvurmayı ihmal etmiyorlar. Bu hakikatte bir yere not edilmelidir..
7 Haziran seçimlerinin kilidinin HDP’nin barajı aşıp aşmaması olduğu aşikar hale gelmiş bulunuyor. Tiranlığa hevesli olanın, hevesini kursağında bırakmak için HDP barajı aşmalıdır. Seçim siyaseti bakımından sosyalistlerin yani bizim cenahın da çorbada tuzu olsun değil mi?
Sokaksa her zaman sokak, işte Bursa’da sanayi işçileri ölü toprağını üzerlerinden atıyorlar…

Hiç yorum yok: