19 Mart 2011 Cumartesi

Fabrikadan TİP’e, Anılarımdan Çıkardığım Dersler ve Somut Önerim

İbrahim Özkurt

Komünistler baştan bu yana sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız, özgür bir dünya mücadelesinde iki ana akıma bölünmüş durumda. Marksist ve Anarşist olarak kendilerini tanımlayan he iki akım, komünist topluma giden anlayışlarında çok farklı olmalarına karşın, üye kazanma, kitlelerle buluşma, kitleleri yönlendirme,  anlayışları çokta farklı değil. Kendimin de içinden geldiği Marksist akım, neredeyse kadir-i mutlak kuralları olan örgütsel hukuk ve programlarına evet diyenleri, iki üyesinin referansıyla ve 6 aylık deneme süresinden geçenleri, örgüt merkezinin onayıyla örgütüne kabul eden yapılar inşa etti ve adına da öncü örgüt dediler.  Anarşistler de yine, kendilerince oluşturdukları komün anlayışını kabul edenleri, komün üyelerinin referansıyla komünün içine almak gibi ayrıcalıklı kişilerle örgütlenme anlayışı geliştirdiler.
Dolayısıyla her iki akım dışarıda olgunlaşarak, belli bir kıvama geldikten sonra,  içlerine üye alma yolunu seçtiler. Kısacası her iki akım seçkinler örgütüne dönüştü. Örgüt yöneticileri kendileri gibi düşünmeyenleri ise pasifize etmeyi ve dışlamayı yeğlediler. Dolayısıyla bu iki akım halkın içinde, halkla beraber, halkın doğrudan iktidarı anlayışı yerine, sınıf mücadelelerinin tüm safhalarını ve yaşanan devrimleri, yönetici elitlerin anlayışları doğrultusunda, halk adına karar verici olmayı seçtiler. Anarşistler,  Paris komünü sırasında (Paris komünü ilk deneydi ve hatalar maruz görülebilir) ve İspanya devriminde kendi anlayışları doğrultusunda karar alıp uygulamaya koymuşlardı. Kararları alırken, karar süreçlerine kitleleri dâhil etmeleri, sonucu değiştirmeye asla yetmedi. Zira örgütsüz olmaları nedeni ile teorik birikimi olmayan kitlelerin her türlü teorik (siyasi, felsefi, sosyolojik, psikolojik, ekolojik, v.b.) birikime sahip olan örgütlü kesimlerin peşinden gitmeleri kaçınılmaz olur.
 Marksist-Leninist Bolşevik örgüt ise, ilk önce Rusya’da halk adına iktidarı ele geçirmeyi başardı. Zaman içinde iktidarı tek başına ele geçiren örgüt, bir yandan kendi anlayışına ters olan diğer tüm örgütleri bertaraf ederken, bir yandan da yönetici elite ters düşenleri bertaraf ederek ,  işçi ve emekçi sınıflar adına kendi iktidarını oluşturdu. Sonucuna hep birlikte tanıklık ettik. İktidarı ele geçiren örgüt, daha önceleri burjuva diktatörlüğü olan sistemi, bürokratik diktatörlüğe dönüştürdü. Temel bir sınıf olmayan bürokrasi, bir süre sonra kaçınılmaz olarak ‘iktidarını’ burjuva sınıfına teslim etti. (Sovyetler Birliği’nde ve doğu Avrupa’da partilerin egemen bürokrasisi, partilerini dağıtarak burjuva sınıfla buluştu. Çin’de ise parti,  burjuva partisine dönüştü. Sovyet devriminde, hele de ispanya devrimi esnasında Marksist ve Anarşist güçlerin aralarındaki düşmanca çatışmaları ise kitlelere izah edebilmenin mümkünatı yok. Var diyen varsa beri gelsin.
Üye kaydederken ‘ince eleyip sık dokuyan’ söz konusu Marksist-Leninist örgütler nasıl oldu da birer burjuva partilerinden farksız hale dönüştüler? Sanırım bu konu önemli bir sosyolojik araştırma gerektiriyor. Ben şu kadarına değinmek istiyorum. Her hangi bir örgüt, yöneten-yönetilen ilişkisine göre tanzim olmuşsa ve içinde iktidar mücadelesi yaşanıyorsa o örgütten ne kendisine ne de işçi ve emekçi sınıflara hayır gelmez. İktidar olgusu ya da hırsı örgütü yer bitirir. Velev ki bir örgüt doğru zamanda doğru yerde olabilsin ve iktidarı bir biçimde ele geçirsin sonuç değişmeyecektir. Paris komününden bu yana yaşananlar bunu kanıtlamaya yeter sanırım. Aynı örgüt modelini denemenin aynı sonucu vereceği için Einstein’ın sözünü anımsatmaya bilmem gerek var mı?
Afrika’nın kuzeyinde,  ne halkın kendisi ve ne de halk adına, her hangi devrimci bir örgüt zaten mevcut olmadığı için, egemen güçler sistemi yeniden organize ederek,  egemenliklerini sürdürmeye devam edecekleri kuvvetle muhtemel. Her şeye karşın, bu devrimlerin emekçi halk nezdinde müthiş bir moral yarattığının ve kendi alt yapılarını oluşturmak adına önemli deney kazandıkları tespitini yapabiliriz.  Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Doğru örgütlenmeler başarıldığı takdirde (Eninde sonunda başarılacak) halk kendi doğrudan iktidarını (muktedirliğini) gerçekleştirecek diye düşünüyor ve hemen böyle bir örgütlenme nasıl olmalı önerime geçiyorum.
 Bence, kendisini devrimci olarak ifade eden herkes (Marksist ya da Anarşist birlikte) yaşadığı ve çalıştığı alanda, KOMÜNAL örgütlenmelerin örülmesine önderlik etmeliler. Bu komünal örgütler sadece siyaset yapan örgütler değil, yaşamın tüm alanlarını kapsamalı (SOSYAL, KÜLTÜREL, EKONOMİK, VB.) Komünler hiçbir etnik kimliğe dayanmamalı, içinde yaşadığımız sistemden rahatsız olan, sistemin yarattığı tüm olumsuzluklar için mücadeleyi öngören, herkesi içine almalı. Komünler kendi özgün yapıları gereği çeşitli birimler oluşturabilmeli. (Bu birimler, hukuk, diğer teknik, çevre, kadın, gençlik vb. olabilir.) Her komün yaşadığı ve çalıştığı alanda ,her tür kararı doğrudan demokrasiyi işleterek almalı. İlçelerde sadece koordinasyon işlevini görmek üzere KOORDİNASYON KURULLARI oluşturulmalı. Bu koordinasyon kurulları, komünlerin her tür bilimsel, teknik, hukuki, taleplerini vd. ihtiyaçlarını karşılayan birimler olmalı. İlçedeki eylemlerin birbirleri ile çakışması halinde eşgüdüm sağlamak üzere işlevli olmalı. Yine İl merkezlerinde de ilçeler arası koordinasyonu ihtiyaçları ve eşgüdümü sağlayan koordinasyon kurulları olmalı. Yine il koordinasyonunun işlevlerini bölgesel olarak yürüten bölge koordinasyon kurulu olmalı. Ve yine ulusal çapta merkez koordinasyon kurulu…. Bu koordinasyon kurulları, asla karar alan organlar olmamalı. Tekrarlarsak, komünlerin ihtiyaçlarını karşılamaktan öte yetkisi olmamalı.  Her koordinasyon kurulu üyesi yaşadığı ve çalıştığı alanın komününe de üye olmalı.
Komünler yaşamın her alanını kapsayan yapılar olacağı için, her komün sosyalizmin küçük bir prototipi olacaktır. Ve yine her komün kapitalizm içinde sosyalizmi kurmanın ilk nüveleri olacağı için devrim sonrası neyin nasıl işletilmesi gerektiği, çok sorun olmayacak. Olası bölgesel ya da dünya komünal toplumu, sözünü ettiğim yaşam ve çalışma alanlarındaki komünlerin birliği olacaktır.
Enternasyonalizm
Mevcut Marksist ve Anarşist örgütlerin enternasyonal örgütlenmeleri yaratmaları mümkün değil. Her ulus devlet içinde onlarca Marksist ve Anarşist örgütler mevcut. Kim kiminle enternasyonal örgütlenmeyi gerçekleştirebilir ki? Bu nedenle mevcut örgüt mensubu birisinin “Biz enternasyonalistiz” demesi o örgütün  enternasyonalist olduğu  anlamına gelmez. Mensubu olduğu enternasyonali de söylemesi gerekir. 70 yıl var ki enternasyonalist örgütlenmeden eser yok gezegenimizde. Hal bu ki, her ulus devlet içinde sözünü ettiğim komünler kurulabilirse, bu komünler kendi aralarında enternasyonalizmi de örebilirler.  Hatta bölgesel federasyon ve dünya ölçeğinde konfederasyon şeklinde bile örgütlenmek mümkün. Hatta gerekli. Zira devrimler bölgesel olabiliyor. (Kuzey Afrika’da olduğu gibi) Reel sosyalizmin çöküşünden sonra hemen herkes “Tek ülkede sosyalizm kurulamaz” görüşünde birleşiverdi. Mevcut örgütlere soruyorum?  buyurun enternasyonalizmi kurun. Fiilen kurun demiyorum. Reel yapıyla nasıl kurulabileceğini, diğer ulusların hangi örgütleriyle kurabileceğinizi belirtin inanayım.
Komün Bileşenleri
Reel Marksist ve Anarşist örgütlerin önceden olgunlaşmış, ayrıcalıklı üyelerden oluştuğunu söylemiştim. Geçmişte her örgüt ve her komün kendilerince bir yaşam kültürü de oluşturmuştu. Kimi örgütlerde içki yasak, kimi örgütlerde kadın üyeler bacı, kimi örgütlerde kura ile evlilik vb. yoz ve toplumla uyuşmayan ‘kültürler’ oluşturuldu. Bu örgütlerin üyeleri bırakalım toplum ile yabancılaşmayı, kendi ailesine bile yabancılaşmışlardı. Ayrıca bu örgütlerden kaza ile birisi iktidar olsaydı diğerlerinin başına neler gelirdi, tahmin etmek zor değil. 1979 yılında mahalleleri teslim alan (kurtaran) bir sol örgüt, başka bir sol örgütü o mahalleye sokmuyordu.
Önerdiğim KOMÜNAL örgütlenmelerle, yabancılaşma (kültür) sorunu da aşılır. Türk, Kürt, Ermeni, Laz, Arap vd. -İşçi, köylü, feminist, çevreci, farklı inanç kültüründen gelenler, (Alevi, Sünni gibi) v.b. aynı komün içinde ortak komün kültürü de inşa ederler. Çocuklarımız geleceğin mükemmel, özgür bireyleri olarak komün yaşamı içinde şekillenir. Atalarımızın komünlerinde, bir çocuk kendi geleceğine kendisi karar verirdi. Örneğin bir gün balık avcısının, diğer gün kuş avcısının, diğer gün meyve toplayıcısının, bir diğer gün yiyecek ot toplayıcısının peşine takılarak, çocuk ne olacağının kararını pratiği yaşayarak verirdi. Sözünü ettiğim komünler ve komün yaşamı, her tür yabancılaşmayı, çocuklarımızın burjuva yoz kültüründen uzaklaşmalarını da sağlayacaktır. Komünler ayrıca ideolojik, torik, felsefi vb. öğretim-öğrenim birimleri olacaklar.
Ekonomik Olarak...
Komünler bir yandan siyasi mücadele verirlerken diğer yandan üretim ve tüketim kooperatiflerde kurmalılar. Köy ve kasabalarda tarıma ve hayvancılığa dayalı, kentler ise çeşitli alanlarda atölyeler, yayın kooperatifleri vb. kurulabilir, Bu kooperatifler sadece ulus devlet içinde faaliyet göstermekle yetinmeyip enternasyonal düzlemde diğer komünlerle alış veriş, iş ve güç birliği de yapabilirler ve yapmalılar. Örneğin, Zapatista’larla, Brezilya’nın Topraksız Köylüler Hareketleriyle, Venezüella’nın köy ve kent komünleriyle,

Sendikalar
Günümüz sendikaları,  tümden egemenlerle pazarlık örgütüne dönüşmüş vaziyette. Üstelik yönetici elitlerinin ezici çoğunluğu patronların ve devletin çıkarlarını işçi sınıfına karşı koruma işlevi görüyorlar. Günümüz Neo-liberal ekonomik sisteminde, sendikalı ve sigortalı işçiler ayrıcalıklı konuma getirildiler ve devrimci özleri de boşaltıldı. Bu nedenledir ki sendikalar iş yeri komünlerine dönüştürülmeli. İşçi sınıfına, sendika yerine komün örgütlenmeleri önerilmeli. Çalışan her işçi emekçi, iş yeri komünü yanı sıra mahalle komününde de görev almalı. Komünal örgütlenmeler yönetici belasından da kurtulmanın yegane çaresidir diye düşünüyorum. Günümüzde fabrikalardaki tüm direnişler tek başına, hiçbir dayanışma görmeden bin bir güçlükle sürdürülmekte. İşçilerin mücadeleleri o hale geldi ki, bırakın enternasyonal dayanışmayı komşu fabrikayla bile dayanışamaz noktaya getirildi. Bu daha fazla sürdürülemez. Neo-Liberalizmin yarattığı esnek üretim ve taşeronlaştırma, var olan sendikaları zaten bitirmek üzere. Günümüze kadar bu yeni duruma göre örgütlenmeler yaratılamadı. Komünal örgütlenmelerle bu durum aşılabilir. Sanayi sitelerinde, belediyelerde, atölyelerin yoğun olduğu mahallelerde yarı çalışma, yarı yaşam alanı karakterli komünler bile üretilebilir. Egemenlerin ayrı tutmakta başardığı işçi memur ayrımı da komünler kanalı ile anlamsızlaşır diye düşünüyorum.
Kürt Sorunu
Aslında, Kürt sorunu olarak ifade edilen sorunun adını doğru koymak gerek. Bu bir insanlık sorunudur ve ülkemizin de içinde bulunduğu bir bölgede zuhur etmektedir. Gezegenimizde enternasyonal bir örgütlenme yaratılamadığı için sorunlar ulusal kimliklerle ifadelendiriliyor, ne yazık ki. Otuz yıla yaklaşan, sıcak çatışmalarla süren bu sorunun geldiği aşamada, DEMOKRATİK TOPLUM KONGRESİ (DTK) şeklinde alışık olmadığımız bir örgütlenme modeli başlatıldı. Köy komünleri, ilçe ve il meclisleri, kadın meclisleri şeklinde sürdürülen bu yeni örgütlenme modeli, benim önerdiğim komünal örgütlenme modeli ile en yakın model olarak yürürlüğe konmuş vaziyette. Ne yazık ki Fırat’ın batısında ki sol, bu konuda üç maymunları oynamakta. Demokratik Özerklik adı verilen proje yine diyalektik bütünlük içinde yürütülmeye çalışılıyor. Kent meclisleri İstanbul, Mersin gibi Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde de başlatıldı. Bu meclislere duyarsız kalmak, halkların kardeşliğini savunup gereğini yapmamak anlamı taşır diye düşünüyorum. Üstelik son yıllarda birbirlerinden uzaklaşan halkların,   olası çatıştırılmasının bertaraf edilmesi de bu kent meclislerinde buluşması ile mümkün olabilir. Geçtiğimiz yıllarda bazı bölgelerdeki Kürt’lere yönelik saldırıları sanırım her birimiz anımsıyoruzdur. Bu kent meclisleri güçlendirildiği ölçüde bu tür saldırı ve çatışmaların bertaraf edilmesi mümkün olabilir. Aksi halde telafisi mümkün olamayacak çatışmalarla her iki halk karşı karşıya getirilebilir. 
Seçimler
 Birkaç gün önce TKP kökenli eski tüfek bir ağabeyle beraberdim. Seçimlerde ne yapmayı düşünüyorsun? deyince CHP’yi adres gösterdi. Ben ise, oy vermenin pek bir kıymeti harbiyesi yok ama, verirsem BDP’ye veririm deyince müthiş bir tepki ile ‘olamaz, milliyetçiliğe oy verilmemeli’ demez mi? Bu ağabey hala Cumhuriyet gazetesi okuyordu ve CHP’nin milliyetçiliğinden bihaberdi. Kendisini solda gören birçok arkadaşın AKP’yi zayıflatmak adına CHP destekçiliği yapmakta ısrar etmemeleri sanırım geçmişin ulusalcı sol anlayışının günümüzde dışa vurumu olarak sürmesinden kaynaklanıyor. Tabii ki en önemlisi de, sınıf mücadelesini klasik partiler aracılığı ile ve burjuvalarla ve onların koyduğu kurallarla yarışarak sonuç  alınacağını sanmaktan kaynaklanıyor diye okumak gerekir. Bence genel seçimlerden ziyade yerel seçimlere önem verilerek Fatsa örneğinde olduğu gibi komünlerin yerellerden başlayarak burjuva ulus devletini parçalayarak yol alabileceği daha akla yatkın geliyor.


 Acil Önerim
Hiçbir varlık gösterme ihtimali olmayan 15 kadar sol parti mevcut. EDP’de ayrışmaya başladı. EDP sürecine dahil olup EDP’ye katılmayan çevreler 4 parça şeklinde arayışlarını sürdürüyorlar. Bir yandan da Çatı Parti girişimi var. Sanırım bu süreçlere katılmayan binlerce bağımsız sosyalist varız. 15 olan sayıyı artırmanın kimseye bir yararı dokunmayacak. O halde YÖNETEN ve YÖNETENİN olmadığı, yeni bir örgütlenme modeli tartışması sürdüremez miyiz? Benim önerim hazır. Ekte, okumayanlar için tüzük şeklinde nasıl bir örgütlenme sorusuna yanıt arayan taslak önerimi sunuyorum. Eski kuşak solcular olarak yıllardır nasıl bir örgüt? Değil de, nasıl bir sosyalizm? tartışması yürütülüyor. Bu ilkbahara yeni bir tartışmayla başlayamaz mıyız? Ben inanıyorum ki 92 yılından bu yana yapılan tartışmaların en verimlisi olabilir. Zira yıllar var ki,” Nasıl bir örgüt “modeli tartışılmıyor. Ayrışmaların tamamı, egemenlerin yarattığı sorunların çözümüne ilişkin farklılıklar yüzünden yaşanıyor. Halbu ki, karşımıza çıkan her sorun çözülene kadar tartışılmalı. Başka da seçenek yok. Ve hiç kimse farklı düşündüğü için dışlanmamalı. Siyasette çözülmeyen bir sorun için ‘ille de böyle çözülecek’ demek ve karar altına almak, abesle iştigaldir. O sorun çözülene kadar tartışılmalı. Üstelik sorunun çözücüleri ya da yaratıcıları biz değiliz. Biz sadece çözümü etkileyebiliriz o kadar. Asıl olan yaşanılan sorunların analizlerini yaparak, kitlelerin bilince çıkarmasını sağlamak ve devrimlerin tek öznesi olan kitlelerin devrime hazırlanmasında işlevli olmak. Bırakalım son kararı kitlelerin kendisi versin. “Kitleler her zaman doğru yapmaz, kitlelerin yanılma ihtimali çok” deniyorsa, el insaf diyorum, günümüze kadar kitleler adına neyi doğru yapabildik ki? Bırakalım birazda kitleler yanılsın. Üstelik kitleler yanılgılarından komplekse kapılmaksızın arınabilirler. Üstelik biz kitlelerin bir parçası değil miyiz?

Ek:Tüzük Önerisi

YENİ TÜZÜK
Madde 1. HAREKETİN ADI :………………………………….

Madde 2. HAREKETİN TANIMI VE AMACI :
……………………………………. Dünya proleterlerinin, ezilen halkların ve kapitalist-emperyalizmin kar adına yok etmekte tereddüt etmediği tüm canlı yaşamın nihai kurtuluşlarının; Sınırsız, sömürüsüz, eşit, özgürlükçü ve tüm canlıların uyumlu bir dünyasında gerçekleşebileceğinden hareketle; Üzerinde yaşadığımız toprakların işçi sınıfı ile tüm ezilenlerin, çevreci, feminist, barış vb. güçlerin bu amacın gerçekleşmesi için oluşturdukları    ortak mücadele hareketidir.

3. HAREKETİN NİTELİĞİ VE İŞLEYİŞ İLKELERİ :
Hareketin niteliğini; Dayandığı sınıf ve yandaşı güçler ile birlikte kısa, orta ve nihai hedef için yaratacağı mücadele, oluşturacağı kültür ve kurguladığı iç demokrasisi ve enternasyonalist karakteri tayin eder. İç işleyişini de; Geçmişin yöneten-yönetilen ilişkisine dayalı iç işleyişinde, yöneteninde yönetileninde özgür olamadığı tespitinden hareketle DOĞRUDAN DEMOKRASİYİ iç işleyiş olarak benimser.

4. ÜYELİK :
Hareketin amacını ve iç işleyişini benimseyen, maddi ve manevi işlevliliği kabul eden herkes harekete üye olabilir.

5. ÜYELİK YÖNTEMİ :
Harekete üyelik başvurusu kişinin yaşadığı ya da çalıştığı alanın ÇALIŞMA GRUBUNA yapılır. Üyelik başvurusu; 4 nüsha olan üyelik fişi doldurularak ve imzalanarak yapılır. Başvurana alındı belgesi verilir. Üyeliğin kabulü ya da reddi çalışma grubunun çoğunluğunun katıldığı ilk toplantısında kararlaştırılır. Bu karar kesindir. Üyeliği kesinleşen kişiye fotoğraflı bir kimlik belgesi verilir. Üyenin kayıt fişinin bir nüshası ilçe koordinasyon kuruluna, bir nüshası il koordinasyon kuruluna, bir nüshası da merkez koordinasyon kuruluna gönderilir.

6. HAREKETİN ORGANLARI :

1. BÜYÜK KONGRE  
2. HAREKET SÖZCÜLERİ
3. GENEL KOORDİNASYON KURUMU
4. İL KONGRESİ
5. İL KOORDİNASYON KURUMU
6. İL SÖZCÜLERİ
7. İLÇE KONGRESİ
8. İLÇE KOORDİNASYON KURUMU
9. İLÇE SÖZCÜLERİ
10. BELDE KONGRESİ
11. BELDE KOORDİNASYON KURUMU
12. BELDE SÖZCÜLERİ

7. BÜYÜK KONGRE
A. Büyük kongre, kongrenin yapılacağı salonun kapasitesi kaç kişilik ise o sayıda görevli sözcülerin katılımı ile gerçekleştirilir.
B. Sözcüler, illerin üye sayılarına oranına göre tespit edilir. 

C. Hareketin sözcüleri ve Genel koordinasyon kurulu üyeleri dışında ki doğal sözcülüğü hareketimiz reddeder.
D. Büyük kongre ……. yılda bir toplanır.

E. KONGRENİN İŞLEVİ
a. Uluslar arası, bölge ve ulusal sınırların sınıf mücadelelerinin deney ve bilgi aktarımları yapılır. İl, ilçe ve özellikle çalışma gruplarına yönelik bağlayıcı olmayan TAVSİYE kararları oluşturulur. Tavsiye kararlarının dışında hiçbir bağlayıcı karar alamaz.
b. Hareketin hesaplarını inceleyerek yasal şartları yerine getirir.

8. HAREKET SÖZCÜLERİ (
Hareket sözcüsü, hareketin tüm üyelerinin katılımı ile elektronik posta aracılığı ile gönüllü adaylar içinden bir kadın bir erkek olmak üzere dönemsel olarak seçilirler. Ya da gönüllüler arasından kura ile oluşturulur. ( Tartışmaya açık)
Görev ve sorumlulukları:
a. Hareketin ulusal ve uluslararası sözcülüğünü yaparlar. Sözcülük esnasında kişisel görüşlerini hareketin görüşleri diyerek dillendiremezler. Özellikle basına ve kamuoyuna karşı hareketin genel ideolojisi ve çizgisi dahilinde inisiyatif kullanabilirler. Hareketin güvenini yitirmeleri söz konusu olursa her an geri çağırılırlar. Geri çağırmanın işleyişi, doğrudan demokrasi işletilerek belirlenir.
9. GENEL KOORDİNASYON KURUMU
Hareketin ihtiyaçları oranında gönüllülerin içinden seçilirler. ( Ya da kura ile )
Seçimi: Hareketin tüm üyelerinin katılımı ile hareket sözcüsünün seçildiği gün elektronik posta aracılığı ile seçilirler.  
Görev ve sorumlulukları:
a.Genel Koordinasyon Kurumu, hareketin ulusal ve uluslar arası çapta koordinasyonunun sağlanmasından sorumludurlar. Karar organı değildir. Diledikleri her kurum ve çalışma gruplarına tavsiyelerde bulunurlar. Özellikle her hangi bir yerdeki hareketin başarısı ya da başarısızlığı örnekleri ile harekete ulaştırılır. Başka ulusların hareketlerinin deneyleri aktarılır.   
b.GKK, Teknik ve uzmanlık isteyen konular için kendi içinden birer sözcünün sorumluluğunda komisyonlar oluşturur. Her komisyonun GKK sözcüsü, hareketin gönüllüleri arasından ihtiyacını özgürce karşılar.
c. GKK hangi aralıklarla toplanacağını kendileri tartışarak belirler ve harekete bildirirler.
d. Ulusal ve uluslar arası toplantılara katılırlar. Toplantılara kimlerin katılacağını GKK belirler.
10. İL KONGRESİ
 İl kongresi de, kongrenin yapılacağı salonun kapasitesine göre ilçe kongrelerinden görevlendirilecek sözcülerin katılımı ile gerçekleştirilir. Üye sayısı az olan illerde, salonun kapasitesi elverirse ilin tüm üyelerinin katılımı sağlanır.

 KONGRENİN İŞLEVİ
a. İldeki hareketin her konuda geçmiş muhasebesi yapılır. Tavsiye nitelikli kararlar alınır.
b. Hesaplar vs. yasal şartların yerine getirilmesi sağlanır.

11. İL SÖZCÜLERİ
İl sözcüleri gönüllü adaylar arasından, ildeki hareketin tüm üyeleri tarafından bir kadın bir erkek olmak üzere elektronik posta aracılığı ile seçilir. ( Ya da kura ile )
Görev ve sorumlulukları:
Sözcülüğün ve koordinasyonun ötesinde hiçbir yetkileri yoktur.
Hareket sözcülüğüne benzer işlevleri yerine getirirler.

12. İL KOORDİNASYON KURUMU

Her ilin ihtiyacı oranında ve gönüllüler arasından seçilirler. ( Ya da kura ile )
Seçimi: İldeki tüm üyelerin katılımı ile ve elektronik posta aracılığı ile oluşturulur.

Görev ve sorumlulukları:
a.Adından da anlaşılacağı üzere karar organı değillerdir. İldeki ve ile bağlı ilçelerdeki hareketin koordinasyonunu sağlarlar. İlçelerdeki hareketin özellikle teknik ve uzmanlık konusundaki ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumludurlar.  Diğer illerdeki çalışmaların takibini yaparlar. İlçelerdeki harekete tavsiyelerde bulunurlar.
b. Özellikle büyük şehirlerde ihtiyaç duyarlarsa Teknik ve uzmanlık komisyonları oluştururlar.
c. Hangi aralıklarla toplanacaklarına kendileri karar verir ve ildeki hareketin tamamına bildirirler.

13. İLÇE KONGRESİ
İlçeda ki salonun kapasitesi oranında ve çalışma gruplarının sayıları oranında çalışma gruplarınca görevlendirilen sözcülerin katılımı ile gerçekleştirilir. Sayıları az olan ilçelerde yine salonun elvermesi halinde tüm üyelerin katılımı sağlanır.

KONGRENİN İŞLEVİ
  1. İlçedeki hareketin her konuda geçmiş muhasebesi yapılır. Tavsiye nitelikli kararlar alır.
  2. Hesaplar vs. yasal şartların yerine getirilmesini sağlar.

14. İLÇE SÖZCÜLERİ
İlçe sözcüleri de salon yeterli ise tüm üyelerin katılımı ile bir kadın bir erkek olmak üzere iki kişi olarak gönüllü adaylar arasından seçilirler. Salon yeterli değilse ilçedeki hareketin tüm üyelerince elektronik posta aracılığıyla seçilirler. ( Ya da kura ile )
Görev ve sorumlulukları:
Sözcülüğün ve koordinasyonun ötesinde hiçbir yetkileri yoktur.

15. İLÇE KOORDİNASYON KURUMU

Her ilçenin ihtiyacı oranında gönüllüler arasından seçilirler. ( Ya da kura ile )
Seçimi: İlçedeki tüm üyelerin doğrudan katılımı ile seçilirler.

Görev ve sorumlulukları:
  1. Adından da anlaşılacağı üzere karar organı değildir. İlçedeki hareketin koordinasyonundan sorumludurlar.
  2. İlçedeki ÇALIŞMA GRUPLARININ her tür ihtiyaçlarının karşılanmasından sorumludurlar.
  3. Çalışma gruplarına tavsiyelerde bulunurlar.
  4. Çalışma gruplarının her türlü teknik ve uzmanlık konularına ilişkin ihtiyaçlarının     karşılanmasından sorumludurlar.
  5. Hangi aralıklarla toplanacaklarına kendileri karar verirler. Olağan ya da olağanüstü toplantılarını tüm çalışma gruplarına gündemi ile birlikte duyururlar.



16.   BELDE KONGRESİ

Belde kongresi, sözcüleri ve koordinasyonu da ilçe gibi aynı şekilde değerlendirilmeli

17.  ÇALIŞMA GRUPLARI ( Komünler )

İlçe ve beldelerdeki çalışma ve yaşam alanlarında bir araya gelen hareketin üyeleri kendi aralarında ÇALIŞMA GRUPLARI oluştururlar.

Her üye mutlaka bir çalışma grubunun üyesidir. ( Merkez, il ve ilçe kurumlarında görev alanlar dahil) Çalışma alnındaki grup üyeleri verimli olacaklarına inanırlar ve yeterli
zamanları da varsa yaşam alanındaki çalışma grubuna da üye olurlar.

Çalışma grupları sayı ve hangi alnı kapsayacağına kendileri karar verirler. Kendi aralarında oluşturdukları çalışma grubunu derhal belde ve ilçe koordinasyon kurumuna bildirirler. Yer değişimleri yine anında koordinasyonlara bildirilir.

GÖREV VE SORUMLULUKLARI

Çalışma grupları hareketin can damarlarıdır. Sosyal, kültürel, demokratik, ekonomik; Kısacası yaşamın her alanı için, kurulu düzenle mücadeleyi günün 24 saatinde işletirler. Çalışma grupları sadece mücadele örgütleri değil aynı zamanda komünal bir düzenin çalışma ve yaşam alanlarında ki ilk nüveleridirler. İçinde yaşanılan kapitalist sistemi bir yandan işlevsizleştirmek için mücadele ederlerken diğer yandan kendi yaşam ve çalışma alanlarında kalıcı ve işlevsel komünal yapıları da oluştururlar.

Çalışma grupları kapitalist sistemden rahatsız olan herkesi kapsayacak şekilde oluşturulur. Geçmiş pratiğimizdeki dar örgütlenme anlayışı yerine en geniş kesimleri bir arada tutmak için uğraşır. Kendi içinde DOĞRUDAN DEMOKRASİYİ işletir. İşçiler, emekçiler, çevreciler, feministler, farklı cinsel tercihi olanlar, barış güçleri vb. toplumun tüm güçleri çalışma gruplarında buluşturulur. Bu buluşma aynı zamanda ortak bir kültürün inşası için zorunluluk olarak ele alınır.

Her çalışma grubu kendi alanı için kurumsallaşmasını doğrudan demokrasiyi işleterek kendisi kararlaştırır. Çünkü her çalışma ve yaşam alanı birbirinden farklıdır. Her çalışma grubu kurumsallaşmasını belde ve ilçe koordinasyonuna gerekçeleri ile bildirir.

Çalışma grupları sistemden bağımsızlaşmak ve kendi yaşam tercihi için ÜRETİM ve TÜKETİM kooperatifleri kurar. Bu kooperatifler öylesine kapsayıcı ele alınır ki dünyanın diğer uluslarındaki benzer kooperatifler ile ilişki içine girerler. Enternasyonal dayanışmayı sadece ortak mücadele olarak ele almaz. Aynı zamanda ekonomide de dayanışma içine girer.
Merkezi olarak örgütlenen kooperatifler uluslar arası değiş tokuş ekonomisini yeniden canlandırmaya çalışırlar.

18. MALİ HÜKÜMLER

Yasaların öngördüğü şekilde belirlenir.


19.    DİSİPLİN İŞLERİ

Her kurum ve kurul kendi iç disiplinini kendisi sağlar.   

20.    Tutulacak defterler vs. yasaların ön gördüğü şekilde yapılır.


21.    SEÇİMLERE GİRME

       Genel ve yerel seçimlere girilip girilmemesi hareket doğrudan demokrasiyi işleterek karar verir. 

Hiç yorum yok: