13 Mart 2011 Pazar

Fabrikadan TİP’e, Dünden Bugüne Siyasi Anılarım (5)

    İbrahim Özkurt

     SBP serüvenimi kısa sürede noktalayınca çevremdeki arkadaşlar, mücadeleden kaçmakla suçlamaya başladılar. Oysaki SBP içinde başaramadığımız birliği nasıl başarabiliriz konusunda ha bire kafa yoruyordum. Bir akşam evde televizyon seyrederken kanalın birinde Dr. Erdal Atabek’in konuşması ilgimi çekti. Atabek, “Bu ülkede herkes bir şeylerin yapılması gerektiğini vazeder ama kimse kalkıp o konuda harekete geçmez” mealinde bir söz söyledi. Bu söz beni kışkırttı. Atabek doğru söylüyordu. Karar verdim yeni bir birlik hareketi başlatacaktım. En azından denemeliydim. Nasrettin Hocanın “ Ya bir tutarsa” sözünü anımsadım. Ne de olsa ben de Konya’lıydım. Hocanın yolundan gidebilirdim. Uzatmayayım. İşçi Kardeşliği Partisi Genel Başkanlığından Has Partiye ‘yumuşak’ geçiş yapan Zeki Kılıçaslan ile ya SBP, ya da Birleşik İşçi Emekçi Partisi Girişimi (BİEP) içinde tanışmıştım.
Halkalı’da ki bir çöplüğün kaldırılması eylemine giderken tesadüfen aynı minibüste karşılaştık. Zeki hoca ile sohbetimiz birlik konusuna gelmişti.  Hocaya, ‘ne dersin Bakırköy’de birliği başlatalım mı?’ deyince Zeki hoca “Tamam başlatalım” demez mi. Bunun üzerine SBP Bakırköy ilçe başkanı Cevat Keskin ile görüştük. Cevat, en az bizim kadar birlik konusunda harekete geçilmesi gerektiğine inanıyordu. Birlikte, Troçkist grupları, Kurtuluş grubunu, Emeğin Birliği grubunu, BİEP grubunu ve bağımsız olarak kendini ifade edenlerde dahil (Unuttuğum grup varsa özür dilerim) oldukça geniş kesimlere çağrı yaptık. İlk toplantımızı SBP Bakırköy ilçe lokalinde yaptık. Başlangıçta SBP merkezi dahil olmasa da, Bakırköy ilçe teşkilatı işin içinde ve çağırıcıydı. Toplantı beklediğimizden daha da verimli geçti. Sanırım kısa süre içinde SBP merkezi de toplantılara katılmaya başladı.
      Toplantılar her ne kadar verimli geçse de bana göre sağlıklı gitmeyen bir yanı vardı. Grupları adına toplantılara katılanlar, tüm ısrarıma karşın kendi taraftarlarının toplantıları izlemesine karşı çıkıyorlardı. Zira ben, bazı grupların taraftarlarını da tanıyordum. Toplantı sonrası sohbet ettiğim bu grupların taraftarlarına doğru bilgilerin aktarılmadığı tespiti yapmıştım. Grupların yönetici konumunda ki temsilcilerinin,  taraftarlarını kontrol altında tutmak istemeleri sanırım kendilerince önemliydi. Zira olası bir birleşik partide her grup, taraftarları oranında temsil hakkı elde etmek istiyor ve taraftar kaybetmek istemiyorlardı. Belli ki, temsil edilme oranı onlar için ilkelerden daha önemliydi. Geleneksel partilerde Merkez Yönetim Kurulu en çok 25, bilemediniz 30 kişiden oluşurken, her grup kendilerine yer açılmasını istediğinden bu sayı SBP’de 40, BSP’de 60 ,ÖDP’de 100 kişiye çıkarıldı. Merkez Yönetim Kurulu olan geleneksel isim,  Parti Meclisi olarak ta değiştirildi. Daha sonraları yaşanan pratik benim endişelerimi doğruladı. Zira kurulan tüm partilerde,  hiçbir grup ortak parti kimliği edinmedi. Grupçuluk ve grup kimliği her daim parti kimliğinin önünde tutuldu. Sanki parti değil de şirket kuruluyordu ve her şirket sermayesi oranında temsil hakkı elde etmek istiyordu.
    Uzatmayayım, her türlü olumsuzluklara karşın toplantıları sürdürmeyi başarıyorduk. Toplantılar tam 8 ay sürdü. Sekiz ayın sonunda anlaşma sağlandı. Bir anlaşma metni üzerinde oy birliği sağlanınca,  Ferhan Umruk arkadaşın da içinde olduğu sanırım üç kişilik bir komisyon, metni redaksiyondan geçirmek üzere görev aldılar. Arkadaşlarca metin hazırlanıp imzaya sıra gelmişti ki, SBP temsilcileri yanılmıyorsam Atila Aytemur ve Sıtkı Coşkun (ışıklar içinde yatsın) idi. Bu arkadaşlar, metni SBP olarak imzalamayacaklarını söylemezler mi. Toplantı salonuna adeta bir bomba düşmüştü. Bir an için herkes şoktaydı. Sanırım birkaç kişi birden “Hayrola ne oldu?”sorusunu yöneltti. SBP sözcüleri, “Partimizin yetkili kurulları, biz diğer grupları yeterince tanımıyoruz vb. bir dizi gerekçeyle, şimdilik bu metni kendimizce dondurma kararı verdik” mealinde bir yanıt verdi ve 8 aylık BİRLİK MARATONU noktalanmış oldu.
    Burada bir parantez açmak istiyorum. Toplantılar esnasında ben, özellikle SBP grubuna hitaben “siz diğer grupları yeterince tanımıyorsunuz, bu nedenle endişelerinize hak veriyorum, ama endişelerinizde yanılıyorsunuz” mealinde sözler söyleyince, hemen tepki veriyor ve “biz herkesi yeterince tanıyoruz” yanıtını veriyorlardı. Metni imzalamama gerekçelerini ise “yeterince tanımıyoruz a” dayandırmaları şaşırtıcı değil mi?
     Sonunda herkes kendi ‘dükkanına’ geri döndü. Ben de BİEP içinde çalışmalarımı sürdürüyordum. BİEP,  İşçi ve emekçilerin söz ve karar sahibi olacakları bir partileşme projesiydi. Hemen her çevreden insanlar mevcuttu. Her katılımcı bireysel katılıyordu. Gruba ve grupçuluğa karşı duruyorduk.
     Derken bir seçim öncesi dondurulmuş olan görüşmeler buzluktan çıkartılarak yeniden başlatıldı ve BİRLEŞİK SOSYALİST PARTİ (BSP) böylece sahneye çıktı. 
     Yıl 1995. TİP’in 35 kuruluş yıldönümü için arkadaşlar anma toplantısına karar vermişler. Çetin Serfidan ile birlikte BİEP’te çalışıyorduk. İkimize tertip komitesinde görev alma teklifi getirdiler. Her ikimiz kabul ettik. Çok başarılı bir yıldönümü kutlaması gerçekleştirmiştik. Hatta başarımız Doğu Perinçek’i de etkilemiş olacak ki Doğu, tertip komitesi ile görüşme talebinde bulundu. Amacı bizi partisine davet etmekmiş. Tabi ki tertip komitesinin tamamı olumsuz yanıt verdik.
     TİP’li komite son bir toplantı yaparak BSP’ye katılma kararı verdik. Sanırım kamuya da kararımızı duyurduk. Bu toplantıda ben ,”BSP’yi oluşturan bileşenlerin ortak parti kimliği edinmediklerini, grupçuluğun partiye hakim olduğunu, bu nedenle partinin sağlıklı işlemediğini, Partiye katılırsak grupçuluğa karşı ortak hareket etmeyi” teklif ettim. Hatta grupçuluğa karşı geçici grup kuralım dedimse de teklifim çoğunlukça kabul görmedi ve herkes bireysel olarak katıldı ve bir daha yatay ilişkiye geçmedik. Daha önceki anılarımda söylemiştim. TİP’in çalışma ekiplerinde bile yatay ilişki yasaktı. Yatay ilişki konusunda TİP’liler nedense çok hassastı.
     Sanırım Çetin ile BSP’ye katılma kararımızı hemen vermedik. BİEP üyesiydik ve BİEP içinde de BSP’ye  katılma yanlısı  bir grup oluşmuştu. Bu arada Dev-Yolcuların başlattıkları GELECEĞİ BİRLİKTE KURALIM (GBK) adlı bir girişim de başlamıştı. Bu grup ile BSP’nin birleşerek yeni bir parti kurulması konusu her tarafta tartışılıyordu. Yine yanılmıyorsam BSP bir karar alarak , partiye katılmak isteyen gruplara çağrı yaparak katılacak gruplara GYK ve MYK’ da temsil hakkı tanımışlardı. Bana, BİEP’ten katılan grup (sanırım Çetin’de vardı) adına GYK üyeliği görevi verdiler. Sanırım altı ayda bir toplanan BSP’nin GYK toplantısına ilk ve son katılmamdı; Toplantı DİSK genel merkezinde yapıldı. Toplantı gündeminden birisi de “GBK ile birlik” konusu idi. BSP’nin üst yöneticilerinin çoğunluğu,  SBP’nin Yalova kararlarını hasıraltı edenlerdi ve beni bu nedenle çok yakından tanıyorlardı. Bu kişiler her nedense birliğe yine olumsuz yaklaşıyorlardı. Toplantı bence çok önemliydi. GBK ile görüşmelerin yapılıp yapılmamasına kararı verilecekti.  Ben söz alarak hararetle, Yalova’da yaşananlar dan  örnekler vererek,  birlik konusunun solun bir gerçeği olduğunu ve bunun göz ardı edilemeyeceğini ve görüşmelerin başlatılması kararı çıkmasını savundum. Eğer karar çıkarsa GBK ile görüşmeleri yapacak heyetin görüşme yanlısı olanlardan seçilmesini savunarak, ateşli bir birlik yanlısı olarak ta kendimi de görüşmeci olarak önerdim. Uzatmayayım, görüşülmesi kararı çıktı ama beni seçmediler.

Özgürlük ve Dayanışma Partisi Kuruluyor

     Uzatmayayım bir dizi toplantı sonrası 1996 yılında ÖDP’nin kurulması kararı çıktı ve oldukça da heyecan yarattı. Burjuva basını dahi ÖDP hakkında olumlu haberler yapmaya başladı. Yeni bir sol rüzgarın estiği söyleniyordu.
     Ne var ki “içi seni, dışı beni yakar” kabilinden ÖDP de, grupların koalisyonundan oluşuyordu ve her grup kendi grup kimliğini parti kimliğinin önünde tutuyordu. Kendisini bağımsız olarak ifade edenler de gruplara ve grupçuluğa karşı etkin bir politika üretemiyorlardı. Nasıl etkin olunabilsin ki, grupların kurşun işlemez zırhları vardı sanki. Zaman içinde parti erimeye başladı. Kendisini bağımsız olarak ifade edenler tek tek partiden uzaklaşmaya başladı.
     Parti tüzüğü Hemen hemen SBP tüzüğüne yakındı. Tüzüğün bir maddesi aynen şöyleydi. “İlçe ve beldeler de,  parti çalışmaları ve (buraya dikkat) politika üretiminin araçları olacak şekilde ÇALIŞMA GRUPLARI kurulur. Çalışma gruplarının işleyişi için parti merkezince bir yönetmelik yapılır”.  Bu maddeyi çok önemsiyordum. Ortak parti kimliği edinebilmek için çalışma gruplarının mutlaka kurulması gerektiğini düşünüyordum. Örneğin; Kendi yaşadığım mahallede 19 parti üyesi vardık ve hemen her gruptan üyeler vardı. Ne var ki,  yan binada ki partili ile dahi ilişkimiz sadece ilçe lokali nde ve eylemlerde kurulabiliyordu. Ne ilçe yöneticileri ne de il ve merkez yöneticileri, sözünü ettiğim maddenin neden gereği uygulanmıyor? Kabilinden suallerime olumlu yanıt vermiyor, veremiyorlardı. Bunun üzerine “ bu maddenin gereği neden yapılmıyor? Burjuva hükümetlerinde demokrasi talep ederken siz neden kendi tüzük hükümlerini hasıraltı ederek anti-demokratik olabiliyorsunuz, buna hakkınız var mı? gibi sualleri de içeren 16 imzalı bir dilekçeyi İlçe, İl ve genel Merkeze Bakırköy ilçeden gönderdik. Cevap yine yok. Bunun üzerine oturup kendim bir yönetmelik taslağı hazırlayarak yine ilçe, İl ve merkeze gönderdim. Belki zaman ayıramadınız, yardımcı olmak istedim diye de not düştüm. Nafile yine yanıt yok. Telefon ederek sorduğumda ise “ Ya, bir kısmını kaybetmişiz, bir daha iletebilir misin?” diye adeta alay edercesine oyalamaya devam ediyorlardı. 
     Uzatmayayım, grupçuluk Marksist solun genlerine işlemiş olacak ki söküp atmak mümkün olmuyordu. Bunun üzerine pasif bir partili olarak 2000 yılına kadar üyeliğimi sürdürdüm. Çoktan istifa edecektim ama yakın arkadaşların, “dur bakalım, bakarsın bir şeyle olur” diyen ısrarları yüzünden gecikmeli oldu istifam.
     Sonrasını sanırım herkes biliyor. Ben ise köşeme çekilip, emek mücadelesine bir gün olsun duyarsız kalmadım. Mutlaka bir şeyler yapmak gerekir diye araştırmaya, düşünmeye, okuyup , kitlesel eylemlere katılmaya devam ettim.
     Anılarımın sonuna geldik. Yaşadığım pratiklerden ve son yıllardaki çeşitli sol siyasetlerin tarihinden esinlenerek geliştirdiğim projemi,  gerekçeleri ile sunmak umuduyla…..

Hiç yorum yok: