28 Aralık 2012 Cuma

BUGÜN GÜNLERDEN ROBOSKİ: UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ!


Ma tu nizanî ku darên van çiyayan zinar in (+)

N. CEMAL



28 Aralık 2011: Savaş uçakları ardı ardına dalışlar yaparak bombalar yağdırdı. Çoğu çocuk yaşta 34 sivil Kürt genci paramparça edilerek katledildi. Umutları, gelecekleri ve bedenleri parçalandı.


Birlik ve bütünlük nutukları atan zevatların ağızlarından saçılan tükürükler daha henüz kurumamıştı ki, parçalanmışlığımızın adı Roboski oluverdi. Savaş uçakları Türk Silahlı Kuvvetlerine, ölen bedenler ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kürtlere aitti.



“Arsız bir tekrardır Uludere, Roboski zalim kere tekrar, dağlarda sınır dışı çocuklar, dağlar sınır dışıdır…” – Ömer Faruk Hatipoğlu

Haber uzun süre basından saklandı ve resmi bir açıklama yapılmadı. İlk haber kaynağımız katledilen Kürtlerin aileleri ve Kürt gazeteciler oldu (DİHA, ROJ TV, ANF): “Şırnak’ın Uludere (Qilaban) ilçesine bağlı Roboski (Ortasu) köyünde, daha önceden olduğu gibi askeri karakolun bilgisi dahilinde Irak Federal Kürdistan Bölgesi’ne geçerek sigara ve mazot getiren çoğu çocuk 34 sivil Kürt yurttaş dönüş yolundaydılar. Diyarbakır’dan kalkan F-16 Türk savaş uçakları tarafından yüzlerce kiloluk kazan bombalarıyla bombalandılar.” Katliam saat: 01.52’de ilk olarak Dicle Haber Ajansı tarafından duyuruldu; “Savaş uçakları köylüleri vurdu: 20’ye yakın ölü.” Daha sonrasında ölü sayısının 34 olduğu anlaşıldı. Katliam bölgesinden sağ olarak kurtulan Servet Encü’nün tanıklığı ise yoruma gerek bırakmıyordu; “Geri döndüğümüz sırada jetler bizi bombardımana tuttu. Bombardıman sırasında acı bir koku etrafı sardı. İnsanlar yanarak can verdi. Beş altı kişi bombardımandan kaçarak kayalıkların arasına saklandı. Uçaklar orayı da bombaladılar. Hepsi can verdi.”



(+) “Bilmez misin ki bu dağların ağaçları kayalardır.” - Ferit Edgü



AKP Hükümeti, Genelkurmay ve malum medya katledilenlere “terörist” muamelesi ve “Her Kürt Terörist Doğar” propagandası yaptı. Roboski’ye gelen BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ise tepkilerini şu sözlerle dile getiriyordu; “Genelkurmay Başkanı ‘PKK kamplarını bombaladık’ açıklamasında bulundu. Gidip bakalım, PKK kampları mı yoksa yurttaşlar mı bombalandı, görelim.” Görüntüler korkunçtu. Yeni yıla hazırlanan batı kentlerinde ve İstanbul’da yılbaşı hazırlıkları yapılıyordu. Bir yanda ışıklı yılbaşı süsleri, diğer yanda buz mavisi bir gökyüzünün alaca karanlığında yan yana yatan parçalanmış bedenler. Roboski katliamıyla ilgili bir toplantıya giderken, ışıl ışıl parlayan İstiklal Caddesi canımızı yakıyor, gözümüzün önüne gelen katliam görüntüleriyle kanımız donuyordu.



“Newala Qesaba’dan, Diyarbakır Cezaevi’ne, kolye yapılmış kulaklardan, Metin Can’a, Musa Amca’dan Vedat Aydın’a her şey, herkes kalbimde Roboski’nin açtığı kapkara boşlukta birbirine çarptı; kıyametti.” – İlkay Akkaya

Kanı donan sadece biz miydik? Halkların Demokratik Kongresi’nin oluşturduğu heyetle Roboski’ye geldiğimizde belediyeye ait acil kurtarma ekibinde yer alan genç bir işçi ile konuştum ve şunları anlattı; “Bombalamaların ardından uzunca süre savaş uçaklarının sesinin kesilmesini bekledik ve katliamın yapıldığı yere gittik. Etrafa dağılan bedenleri topluyor, kilim ve battaniyelere sarıyor, katırların semerlerine bağlayarak köye indiriyorduk. Yan yana spor sahasının içine dizdik. Dağda buz tutan cenazelerimiz kaskatı kesilmişti. Bedenlerinin parçaları eksikti. Kanları donmuştu. Günün ilk ışıkları ve güneşle birlikte çözüldüler. Ölülerimiz o anda yeniden kanamaya başladı. Anaların o andaki feryat ve çığlıklarını ömür boyu unutmayacağım…”



“Taze bir çığlığım artık bu kontra mevsiminde, Herkesin biraz “faili” olduğu, “Meçhul” bir cinayetim şimdi…” – Hicri İzgören



Roboski katliamının üzerinden bir yıl geçti. Günlerce ve binlerce açıklama ve nutuk dinledik. Heyetimiz ve birçok heyet, Roboski incelemeleri üzerinden binlerce sayfalık rapor ve doküman yayımladı. Hep birlikte suç duyurularında bulunduk. Bir süre sonra da, Roboski katliamında parçalanarak katledilenlerin aileleri paramparça yüreklerini de alıp yaşadığımız şehirlere geldiler. Neler yaşadıklarını bizzat kendileri anlatmaya başladılar. Anlatmaya da devam ediyorlar. Anlattıklarından belgesel filmler yapılıyor, şiirler üretiliyor. Ama ne fayda; devlet ricali ortada ve katliamın ne tetikçileri ne de katliam emrini veren zevatlar hala ortada yoklar. “Failler bulunsun ve yargılansın” diyen acılı ailelere, “devlet olarak gerekeni yaptık ve hesaplarına para yatırdık” diyen sömürgeci zihniyet; “Roboski halkı devletle barıştı” manşetleri atıyor.





Katliam sonrasında HDK heyetiyle gittiğimiz Roboski’de küçücük çocukların attığı sloganları hala hatırlıyorum; “Şehîd Namirin!” “İntikam!” “Katil Erdoğan!” vs. Ve bu tablo, işçi sınıfının eylem ve direnişlerinden yükselen bir sloganı çağrıştıyor; “Adalet Yoksa Barış Da Yok!”



Sivas katliamını anmaya gidenler devlet tarafından zorla engellendiler ve şiddete maruz kaldılar. Maraş katliamını anmaya gidenler devlet tarafından zorla engellendiler ve kolluk kuvvetlerinin şiddetiyle karşılaştılar. Şimdi de Roboski katliamını anmak ve protesto etmek üzere yola çıkan kitlelere barikatlar kuruluyor.



Bugün 28 Aralık 2012. Bugün günlerden Roboski…

Haydi sokağa ve özgürleşmeye!..

Hiç yorum yok: