22 Mart 2013 Cuma

EFSANEDEN GERÇEĞE NEWROZ


Mahmut Balpetek

        Efsaneye göre: çok eski zamanlarda, henüz yeryüzünde kimsenin olmadığı dönemlerde Zervan isimli tanrının iki oğlu olur. Biri Hürmüz’dür, bereket ve ışık saçandır.
newroz
Diğeri ise Ehriman’dır, kötülük ve kin saçandır. Fırat ve Dicle’nin yasam bulduğu, Ahura Mazda’nın kutsadığı topraklarda Hürmüz, iyinin ve uygarlığın geliştiricisi, Ehriman’da onun düşmanıdır.
Hürmüz tanrı kendini temsil etmesi için  Zerdüşt’ü yeryüzüne gönderir ve yüreğine sevgi akıtır. Zerdüşt’de oğullarını ve kızlarını Hürmüz’e verir. Ehriman, bu duruma itiraz eder ve yıllarca iyilerle savaşır. İyilere, Zerdüşt’ün soyuna, Medya coğrafyasında yaşamı dar eder. Ehriman, gökten ateşler yağdırır, fırtınalar kopartır. Sonunda içindeki nefreti ve kötülük zehrini zalim Dehak’ın beynine akıtır ve onu bir bela olarak Asur ve Med halkının üzerine salar. Dehak’ın bildiği tek şey kötülük etmektir. Zalim Dehak, halkın kanını emerken beynindeki zehir onu ölümcül bir hastalığın pençesine düşürür. Dehak acılar içinde kıvranır, hastalığına çare bulamaya çalışır. Dönemin hekimleri, acılarının dinmesi ve yarasının kapanması için yaraya genç ya da çocukların beyinlerinin sürülmesini tavsiye ederler. Böylece günlerce süren bir katliam başlar; her gün iki gencin kafası uçurulup beyinleri merhem olarak Dehak’ın yarasına sürülür. Katliam sürerken, sıra Med halkının çocuklarına gelir. Gençler katledilirken sıra bir gün Kawa adında bir demircinin en küçük oğluna gelmiştir. Daha önce de 17 oğlu bu uğurda öldürülen Kawa çaresizdir.
20 Mart’ı –21 Mart’a bağlayan gece sabaha kadar demir ocağının başında sabahlar ve oğlunu zalim Dehak’ın katlinden kurtarmak için çareler düşünür. Ve göğün yedinci katındaki iyiliğin temsilcisi, Ninowa’nin yoksul, yüregi sevgi ve umutla dolu olan demircisi Kawa’nın bileğine güç, aklına ışık verir. Ona, zalimin pençesinden kurtuluşun yolunu öğretir. 21 Mart sabahı olduğunda Kawa kendi eliyle oğlunu Dehak’in eline teslim etmek ister ve zulmün ve kötülüğün kalesine girer. Oğlunu zalim Dehak’in huzuruna çıkarırken örsünü Dehak’in kafasına indirir. Dehak’in ölü bedeni Demirci Kawa’nın önüne düşünce, kötülüğün alevi Ninowa’da söner. Kısa sürede bütün Ninowa ve bölge halkı, isyan eder ve ateşler yakarak saraya yürürler. Zulme karşı isyanı başlatan Kawa, demir ocağında çalışırken giydiği yeşil, sarı, kırmızı önlüğünü isyanın bayrağı, ocağındaki ateşi ise özgürlük meşalesi yapar. Ninowa, cayır cayır yanarken söylenceler elden ele, dilden dile dolaşır, dağ başlarında ateşler yakılır ve kurtuluş coşkusu günlerce devam eder. Zalim Dehak’tan kurtulan halklar, 21 Mart’ı özgürlüğün, kurtuluşun Newroz’u (yeni gün) ve halkların bayramı olarak kutlar. Demirci Kawa, başkaldırı kahramanı, Newroz ise direniş ve başkaldırı günü olarak tarihe geçer. Ol efsane bundan ibarettir.
Direniş ve zafer kılavuzu olarak yeniden 
Efsanenin bir birinden farklı biçimde anlatısı olmasına karşın olayın aktörleri ve içerik açısından anlatılar benzerlik taşır. Efsane yalnız Kürtlerin değil aynı zamanda  Ortadoğu halklarına aittir. Efsaneyi anlamlı kılan ise Kürt özgürlük dinamiklerinin yetiştirdiği çağdaş Kawa’ların mücadelesi sonucu, efsaneler katından indirilip hayatta yeniden diriltilmiş olmasındadır. Bu durum, efsaneye farklı bir anlam yüklemekte, efsanenin ötesinde bir direniş ve zafer kılavuzu olarak yeniden üretmektedir. Nasıl ki Hürmüz, kendini temsil etsin diye Zerdüşt’ü yeryüzüne indirmiş ise Kawa’da dünya’da direniş ve zafer ruhunun ateşi sönmesin diye kendi destanını yeryüzüne indirmiştir. Ondandır ki, egemenlerin bütün yasaklamalarına ve yozlaştırma girişimlerine karşı çelikleşmiş bir iradeymişcesine tarihten bugünlere süzülerek geldi. Bugün Kürt halkının özgürleşmesinde işlev gören Newroz, yarın bütün Ortadoğu’nun mazlum halklarının kurtuluşuna kılavuzluk edeceği tartışılmaz bir gerçek gibi görünmektedir.
Newroz, barışın da yeni günü
Türkiye uzun sayılabilinecek bir  zamandır bütün kurum ve kuruluşları ile Kürt sorununda barışçıl çözüme odaklanış durumdadır. Kendi meşrebince sorunu geride bırakma eğilimi ağırlıklı görüş gibi görünmektedir. Ancak devletin çözümden anladığı sorunu köklü çözüp aşmak mı? Yoksa türlü manevralarla bir biçimle ötelemek mi? sorularının yanıtı muammasını korumaktadır. İktidar çevrelerinin bir koro gibi barıştan uzak olarak tutturdukları dil bu muammanın temel dayanağıdır. En son başbakan “tek vatan, tek millet, tek bayrak” nidaları ile esip gürlemesi, haklı olarak “tek millet” şiarı ile meselenin nasıl çözüleceği sorusunu akılara getirmiştir. Zira bu türden sorunların çözümü sadece İrlanda modeli ile sınırlı değil, Sirilanka modeli olarak da dillendirilen ‘tasfiye modeli’ diye bileceğimiz örneklerde mevcuttur. Dünyada böyle iki örneğin varlığı temkinli olmaya yeterken buna AKP’nin Ortadoğu politikasında girdiği açmazın gölgesinde muhtemel adım olması ihtimali eklenince, doğal olarak barıştan özgürlükten yana güçlerin kaygıları da aynı derecede artmaktadır. Bütün ihtiyatları saklı tutmak kaydı ile bu Newroz’un barışın miladı olmaya namzet olmak istediğini söylemek mümkün. Bütün barış eşitlik ve özgürlükçü güçlerin sürece bu açıdan katkı koyması tarihsel bir görev olarak kendini dayatmaktadır.

Hiç yorum yok: