22 Mart 2013 Cuma

KÜRTLER ZAMANINDA ERMENİLERİN ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNİ BOĞANLARIN SAFINDA YER ALMASALARDI EĞER, “İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ YÜZYILLIK SOYKIRIM SUÇU” GERÇEKLEŞTİRİLEMEZDİ !


Yalansız’ın Notu:

Aşağıda yayınladığımız yazı Türkiye’de 78 kuşağı olarak adlandırılan dönemin devrimcilerinden biri olan Sarkis Hatspanian’ın hem Newroz hem de son dönemde Hükümetin ‘Çözüm Süreci’ Kürt Hareketinin ‘Barış Süreci’ olarak adlandırdığı gelişmelere ilişkin pek çoğuna göre sarsıcı olacak düşünceleri dile getiriyor.
Yalansız’da sarsıcı fikirlerin yaratacağı tartışmanın geleceği inşa ederken tüm insanlık bakımından önemli olduğunu düşünüyoruz. Zira eşitlik ve özgürlüğün egemen olduğu bir dünya fikri, herhangi bir ulus, herhangi bir din, herhangi bir etnisite için değil tüm insanlık içindir.
Yalansız, dünün, bugünün ve geleceğin, insanlığın  penceresinden okunduğu takdirde çözümsüzlüğün çözüme ulaşacağını düşünenlerin platformudur.
Bugünün çözümünün ulusların, dinlerin dün yaptıkları birliktelikler, ittifaklar üzerinden arama çabaları doğru olamaz. Zira dün din veya ulus karakterli egemen sınıf devletlerinin yaptığı ittifaklarla elde ettiği kazanımlar, kuşkusuz başka ulus veya din topluluklarının kaybetmelerine sebep olmuştur. Geçmişin sınıflı toplumlarının devletlerinin sınıf çıkarları doğrultusunda politikalarını geleceği inşanın referansı yapmak  değil, eşit ve özgür yeni bir toplum için, o gelenek ve görenekleri yıkmak gerekiyor.
Geçmişin muktedirlerinin kendi çıkarları için halkları birbirine kırdıran savaş politikaları ve o gelenek bütünüyle reddedilmediğinde  günümüzün tartışmasının hangi ulus veya dinsel topluluğun tarihsel haklılığı konusu, tarihin konusu olmaktan çıkar, politikanın belirleyicisi olur. Bu da halkların etnik, dinsel kanlı boğazlaşmalarının yolunun açılması demektir.
İmralı’da Abdullah Öcalan’la yapılan görüşmede barışın önündeki engel olarak ‘Ermeni, Rum, Yahudi lobilerinin‘ sözünün edilmesi bu toplumlarda rahatsızlık yarattı. Bu görüşlerini de basında dile getirdiler. Tabii bu durumda bu söylemin sorunluluğu karşısında Türk ve Kürt devrimcilerinin, demokratlarının öncelikle görüş açıklaması çok daha gerekliydi. Yalansız’da hemen konuyla ilgili ‘Barış, Milliyetçilik ve Günah Keçileri’ makalesiyle bu yapıldı. Fakat bu bağlamda pek de3 gelişme olmadı.
Evet, 30 yıl süren savaşın yarattığı 40 bin Türk ve Kürt gencinin hayatını kaybetmesine neden olan savaşın sona erme ihtimalinin bu kadar yükseldiği bir dönemde itinalı olmak,  barışa destek olmak gerekiyor. Ancak siz tartışmazsanız  veya tartışmadığınızda sorun ortadan kalkmış olmuyor, hedef olanlar tartışmayı sürdürüyor. Yani, görmedim, duymadımla hakikat silinip yok olmuyor.
Şöyle diyelim de iyice anlaşılsın ‘Devekuşu gibi kafayı kuma gömmekle’  sorun buhar olup uçmuyor
Yayınlamakta olduğumuz Sarkis Hatspanian’ın yazısı da başlayan ve onun tarafından da devam ettirilmekte olan, bizce insanlığın geleceği bakımından aşılması gereken bir zihin dünyasının eseri. Bu zihin dünyası, sosyo-politik gelişmeyi milletler, dinsel topluluklar okumaya devam ediyor. Tabii ki, tüm mağdurlukları yok ederek, bunu aşmak, geleceği her türlü sömürünün ortadan kalktığı insanlığın  zihin dünyasından okumak gerekiyor
Ferhan Umruk

           ***
KÜRTLER ZAMANINDA ERMENİLERİN ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNİ BOĞANLARIN SAFINDA YER ALMASALARDI EĞER, “İNSANLIĞA KARŞI İŞLENMİŞ YÜZYILLIK SOYKIRIM SUÇU” GERÇEKLEŞTİRİLEMEZDİ !
Sarkis Hatspanian

“Bir şeye sahip olmamak, ona haksız yollarla sahip olmaktan çok daha iyidir”
Boşnak Atasözü
M.Ö. 230’lu yıllardan beri yazı dili kullanan Ermenistan Krallığı’nın güneyinde, 361 yılında Muş’un Hatsegats köyünde doğan Mesrop Maştots’un Sasaniler dönemi Ermenistan kralı Vramşabuh ve dini önderi Katolikos Sahak Bartev’in desteğiyle birçok dile vakıf Ermeni ruhbanlardan oluşan bir delegasyonun başına geçerek, Amed, Urfa ve Samsat’ta bulunan zengin kütüphane ve bilim ocaklarına yapılan ziyaret esnasında, Edesia (Urfa)’da 405yılında yaratılan 36 harfli ilk alfabemizin varoluşundan tam 1608 yıl geçmiş…

Ve günümüzde de kullanılan Ermenice harflerle ilk olarak yazılmış “Öğüt ve bilgeliği tanımak, sözün dehasını anlamaktır” cümlesinin tarihe not düşüldüğü o günlerden sonra tam 1107 sene boyunca el yazması olarak varedilen binler-onbinlerce kitabın yaratılışının akabinde, 1512’den itibaren basılı matbuata geçişin sağlanmasının üzerinden de tamı tamına 501 yıl geçmiş…
M.Ö. XVI. yüzyılda kurulan ilk Ermeni devleti HAYASA’dan, M.Ö. 9.uncu yüzyılda varolan Ararat Krallığı’na, oradan birleşik ilk devlet biçimine dönüşen Van Ermeni Krallığı’na ve sadece M.S. 1375’te varlığına son verilen son Ermeni Krallığı Kilikia arasındaki 2975 yıl arasında yaratılmış olan tüm Ermenistan’ların 12 başkentinden sonuncusu olarak şimdi de aynı statüye sahip olan Yerevan şehrinin 2795 yaşında oluşunu hatırlarken, Kilikia’da1515 yılına kadar da bağımsızlığını sürdüren yerel Ermeni Prensliklerinin varlığına dek süren zamanlardan bu yana neredeyse 500 yıl geçmiş…
Osmanlı İmparatorluğunun 1501’den itibaren İran’a açtığı ve 1746’ya kadar tam 245 yıl süren 10 kanlı savaş,1520’de Gürcistan’a açılan ve 1774’e dek aralıklı olarak devam eden 5 ayrı savaş esnasında en büyük felaketlere maruz kalarak, en fazla derbeder edilen halk, binyıllardan beri o coğrafyada kesintisiz ve yerleşik olarak yaşayan Ermeniler olmuştur. Bahsi edilen dönemin Ermeni halkı için en acılı zamanlar oluşunu, halkın kitleler halinde bir inanç ve kimlik depremine maruz bırakılmasından anlıyor ve görüyoruz. Bu felaket yıllarının, 1512’den başlayarak 1514 ocağına dek öz babası ve kardeşlerini katletmek yoluyla Osmanlı hanedanlığı tahtına oturan ve tarihte I. Selim veya Yavuz Sultan Selim olarak tanınan, Ermenilerin KORKUNÇ sıfatıyla andığı padişahın hükümdar olduğu ve sadece 8 yıl süren saltanatı döneminde başladığını kaydetmek zorundayız. Osmanlı İmparatorluğunda merkezi iktidara karşı, tarihe Celali isyanları adıyla geçen ve (1507-1632) tarihleri arasında vuku bulan (1507-151315201526-271596-1610 ve 1616-1632) tam beş önemli başkaldırı olmuştur. Batı Ermenistan’da özellikle Dersim ve onu çevreleyen geniş bölgede zorla veya «gönüllü» müslümanlaştırma örneklerinin yığınsal bir karaktere büründüğü bu ‘korkunç’ yüzyıl zarfında Ermeni nüfustan onbinlercesinin yerleşik yaşadığı atatopraklarından göçe zorlanırken, yüzbinlerinin«tercihi» olarak çoğunlukla Alevi-Kızılbaş, fakat bazen yer yer de sünni islam dinine geçmek zorunda bırakıldığı hem Ermenice, hem de değişik dillerde yayımlanmış yazılı kaynaklarda belirtilmiştir.
1608-1619 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisindeki yüzlerce yerleşkeyi ziyaret eden Polonyalı Simeon (1584-1639) olarak bilinen Ermeni ruhbanın kalemine ait “Polonyalı Tıbir Simeon’un seyahatnâmesi”adlı eserinin, özellikle Trakya, İzmir, Manisa, Bandırma, Bursa, Bolu, Tosya, Merzifon, Amasya, Tokat, Sivas, Malatya, Harput, Gölcük, Ergani, Amed, Muş, Halep, Şam, Maraş, Zeytun, Konya, Akşehir, Kayseri, Ankara, İzmit, İstanbul’u anlatan kısımları fazlasıyla önemlidir.[1]
Polonyalı Simeon’un seyahatinden yalnızca 12 yıl, hatta vuku bulan son Celali isyanlarından da çok az zaman sonra, Jean Baptiste Tavernier (1605-1689) adlı Fransız gezginin 1631 ile 1668 arasında tam 6 defaya mahsus olmak üzere gerçekleştirdiği doğu seyahatleri hakkında kaleme aldığı bilgilere istinaden “Tokat’tan Tebriz’e kadar ülke neredeyse sadece Hristiyan ahaliyle kaplıydı, hatta bu uçsuz-bucaksız alan eskilerden beri Ermenistan vilayeti olarak adlandırılandı, tüm şehir ve köylerde oturan nüfus içerisinde bir müslümana karşı elli Ermeni bulunmasına hiç şaşırılmamalıydı.” [2]
Tarihimizde Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılarak Ermenistan’ın bağımsız devlet olabilmesi amacıyla ulusal kurtuluş mücadelesi verilmesi fikrinin babası sayılan, (1659-1711) yılları arasında yaşamış İsrael Ori’nin bağımsızlıkçı düşüncelerinin yaşam bulması için bir ömür çabalayıp, değişik örgütle(n)me çalışmalarında bulunması ve bu amaçla henüz 18 yaşındayken katıldığı 1677 yılında gizli olarak gerçekleştirilen ilk Eçmiadzin toplantısından bugüne tam 336 sene geçmiş…
İ.Ori’nin ulusal kurtuluşçu-bağımsızlıkçı yolundan giden değerli Ermeni aydını Hovsep Emin’in (1726-18091789 Fransız devriminin reddedilmez etkisi ve aktif çabalarıyla, 1794 yılında yayına başlayan ilk Ermeni dergisiAzdarar’ın sayfalarında toplum-bilimsel, edebi-sosyal konulara paralel, halkın eğitimi ve aydınlanması, kendi tarih ve kültürünü tanıması, yeni neslin manevi değerlerle terbiye edinmesi, başkalarının boyunduruğu altında bulunan Ermeni ulusunun kendi bağımsız devletini yaratarak kendine ait topraklarda özgürce yaşaması gibi konuların işlendiği dönemlerden de neredeyse 220 sene geçmiş…
Osmanlıİran ve Rusya gibi üç büyük imparatorluk arasında paylaşılan Ermenistan topraklarında Ermeni ulusal taleplerinin yeniden yeşerip filizlenmesi, 16. yüzyıl-20. yüzyıl arasında Osmanlı Devleti ile Rusya Çarlığı arasında yapılan 12 savaştan 1806-1812 yıllarında vuku bulanının akabine rastlar. 301 yılında, dünyada bir ilk olarak Hristiyanlığı devlet dini ilan etmiş olan Ermenistan’ın merkezi kilisesi Kutsal Eçmiadzin’in 1828 yılında Türkmençay Antlaşması’yla İran Şahlığı’ndan Rusya Tsarlığı’na geçmesi ve Tsar I. Nikola’nın 21 Mart 1828’deki Emirnamesi’yle Ermenilerin yaşadıkları toprakların «Ermeni Eyaletleri» olarak belgelenip-kaydedilmesi, özgürlük ve bağımsızlık özlemli ulusal taleplerin yükseltilmesini de beraberinde getirdi.
Tüm bunları neredeyse kronolojik olarak düşünüp, tarihsel belleğimi tazelememi gerektiren başlıca neden, Xenophon‘un yazılarında, bugün Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı coğrafi bölgelerin güneyindeki bazı kabileleri tanımlamakta kullanılan Kardukhoi (ki Xenophon bu kabilelerin isimlerini Ermenilerden öğrendiğini belirtmektedir ve bu terim Kardu sözcüğünün çoğulu sayılır, zira ismin üçüncü hecesi son ekteki kh kısmı Ermenice çoğul ekinden gelmektedir)[3] sözcüğünün bile tarihte ilk defa Ermeniler tarafından dillendirilmiş olduğu gerçekliği temelinde[4], yani M.Ö. 401 yılından beri bir halkın varlığının tarih bilimince yazılı olarak belgelenmesini sağlayan atalarımla, aynı Ari ırkına mensup olduğumuz Kürtler arasında varolagelmiş iyi veya kötü ilişkiler hakkında toplumlarımızın bilgi yetersizliğidir.
Yazılı-belgeli-çok kaynaklı Ermeni tarihinin her ama her yılı, ayı, haftası ve neredeyse günlerine bile vakıf, oldukça zengin bilgi sahibiyken, hemen yanıbaşımızda varolagelmiş Kürtler hakkında da pagan döneminden başlamak üzere, islam dinini kabul etmeleri ertesinde birlikte yaşanılan yüzyılların en yakın şahidi olma vasfıyla, en fazla bilgi, pek doğal olarak Ermenice yazılı kaynaklarda bulunmaktadır. Bu kaynakların birçoğu ne yazık ki başka dillere tercüme edilmemiş ve sadece Ermeniceye vakıf çok az sayıda araştırmacı-incelemecilerce tanınıyor olduklarından da, yukarıda parmak bastığım bilgi yetersizliğinin özellikle Kürt cephesinde yer alan aydın insanları veya kurumlarının ilgisine layık bulunmayı bekliyor konumundalar.[5]
16. yüzyıl ile birlikte, özellikle 1514 sonrasında kadim Ermenistan’da iki ana güç olan Safeviler veOsmanlılar arasındaki ihtilaflar sadece Ermeni halkının değil, Kürt topluluklarının tarihi açısından da çok büyük önem arz etmiştir. Şah İsmail‘in politikalarıyla birlikte birçok Kürt topluluğu Safevilerin hükümdarlığı altına girmişse de, Safevi Devleti’nin bu topluluklarla ilişkisi genellikle olumsuz olmuş, Şii olan Safeviler diğer Şii Türk liderleriniSünni olan Kürt liderlerine değişmişlerdir. Buna karşılık, Sünni Türklerin erkte olduğu Osmanlılar ise aynı din ve mezhebe sahip Kürtlere karşı çok daha kurnaz bir politika izlemiş, bölgedeki Kürt aşiret liderleriyle İdris-i Bitlisi aracılığıyla anlaşmalar yapmış, daha sonra Safevilere karşı gerçekleşen savaşlarda ve sonrasında bölgedeki Kürt topluluklarının çoğunluğunun desteğini almışlardır. Nitekim bu destek, tam da o tarihten sonra Osmanlı’nın dayanılmaz zulmü altında ezilen Ermeni halkının onlarca kanlı katliama maruz kalmasında da, Ermenistan’ın yerli halkının yüzde yüz yerleşik olarak yaşadığı topraklarda, “Dağdan gelip bağdakini kovarcasına” sistematik olarak yapılan eşi görülmemiş bir çifte taciz, tarif edilemez bir yağma ve talanın gerçekleşmesinde de, Sultanların tetikçiliğinin üstlenilmesinde de gönüllü olarak sunulmuştur.
Sonuç olarak, İdris-i Bitlisi’den Hamidiye Alayları’na, kraldan fazla kralcılığın ve tarihte yalakalığın en bilinen örneği ‘Panislamizm-Pantürkizm’in fikir babası sayılan Ziya Gökalp’tan Said-i Nursi’ye, tek kelimeyle değişik Osmanlı padişahlarından meşrutiyetçi İttihat ve Terakki’lere, onların ölüm düğmesi Teşkilat-ı Mahsusa’ya verilen bilfiil desteğin en doruk noktasında insanlığa karşı işlenen soykırım suçuna ortaklık da dahil olmak üzere, bir de Mustafa Kemal’e verilen top yekun desteğin oldum olası “Bu cumhuriyeti ortak akıttığımız kanımız-canımızla kurduk” söylemleriyle katledilen milyonlarca günahsız insanın anısına bile saygısızca davranan, koskoca bir uygarlığın yokedilmesinde, Ermeni ulusuna karşı yapılan örneği olmayan bir hıyanetin pek ağır sorumluluğunu taşıyan Hamidiyeci-İttihatçi-Mustafa Kemalci Kürtlerin 2015’e 2 yıl kala bile, orada-burada salt “Kullanıldık” demeyi beceren tek-tük evlatlarının bile hala ağızlarına almaya cesaret edemediği, «halkı soykırıma uğratılarak, baştan başa ateşe verilen Batı Ermenistan’ın bilfiil işgali» gerçeğinden sözetmekten, «Ermenilere yapılan soykırımın uluslararası hukuk temelinde, kabul, mahküm ve tazmin edilmesine» kadar yükseltilmesi gereken, dünyanın belki de bu en adil davasının, Ermeni sorununun kalıcı bir çözüme ulaştırılması hakkında asıl konuşması gerekenlerin en iyi ihtimalle klasik “kör-sağır-dilsiz”, ama ondan da kötüsü “özürü kabahatinden büyük” söylemlerle harmanlı duruşlarına şahit olmaktayız ne yazık ki !
2013’ün 21 mart NEWROZ günü kaleme aldığım bu yazıda, tarihin binyıllarından bugüne komşumuz olan Kürt halkının Ermenilerden yaklaşık iki yüzyıl sonra yaşadığı uluslaşma döneminin en sancılı günlerinden geçmekte olduğu bu zaman diliminde, onun özgürlük mücadelesi veren evlatlarına işgalci-faşist «T.C.» devletince hiç de eşit olmayan şartlarda, ‘yukarıdan aşağıya’ empoze edilmeye çalışılan sözümona çok arzulanan‘toplumlararası barış’ amaçlı anlaşılmaz bir yol haritası hakkında, esaret altında bulunduğu İmralı’daki hücresinde görüştüğü BDP delegasyonuna söylediği -basında kısmen de olsa yayınlanan tutanakların o görüşmeye katılan hiç kimse tarafından bu satırların yazıldığı ana kadar yalanlanmayan- tarihsel gerçekleri bile bile çarpıtan sözleriyle doğal olarak onur sahibi her Ermeni insanını derinden yaralayıp, rencide eden Abdullah Öcalan’a, tarihimizin iyi ve kötü sayfalarını yakınen bilen birisi olarak, 2015 nisanına 2 yıl kala ve bugünden başlamak üzere, olanı-olmayanıyla, Kürtlerin Ermenilerden ne alıp-veremediği hakkında bilip-bilmediklerini, namuslu, dürüst, adil ve onurlu insanlara yakışır bir şekilde her ama herşeyiyle masaya yatırmak şartıyla, hem yapılması fazlasıyla gerekli bir tartışmaya önayak olmasını öneriyor ve hem de bunu yaptıktan sonra ondan çok acı da olsa tarihsel gerçeklerle yüzleşme cesaretini gösterebilmesini bekliyorum.
Oldum olası duyduğumuz “Abdullah Öcalan Ermeni dölüdür… PKK bir Ermeni örgütüdür… Dağda ölü olarak ele geçirilen teröristler sünnetsizdir… Kürt özgürlük hareketi denilen şey aslında bir Ermeni örgütlenmesidir… Kürt adı altında Türkiye’yi asıl bölmek isteyen Ermenilerdir, Rumlardır…” ve daha bunun gibi yüzlerce suçlamanın doğrudan muhatabı olan Ermeni halkının başı dik bir evladı olarak, gayr-ı meşru«T.C.» devletiyle sadece kendini bağlayan her neyin pazarlığını yapıyorsa yapsın da, karakterini çok iyi bildiğimiz o devletin gizli servis temsilcileriyle “kapalı kapılar ardında” yürütmeye yeltendiği görüşmeler esnasında benim mazlum halkımı, Selçukluların Ermenistan’ın başkenti Ani’yi işgal ederek bu topraklara kan ve ateşle girdiği günlerden beri ‘kader birliği’ ettiği belirtilen enva-i türden Türk soy ve boylarıyla, hangi şekil ve koşullarda yapılmış olunursa olunsun utanılası ittifakların en bariz itirafını dile getirirken bile, “kaş yapayım derken göz çıkaran” söylemleri yüzünden tarihteki tüm talihsizliklerin “günah keçisi” olarak göstermeye çabaladığı Ermenilerden birgün mutlaka özür dileyeceğini de bilmesini istiyorum.
Hapiste bulunduğu tüm bu yıllar zarfında epeyi kitap okuduğu söyleniyor olsa da, ben sadece Öcalan’ın bu tutatanakların basına sızdırılması sonucu bilgilendiğim kadarıyla, onun yukarıda bahsini ettiğim “Tarih boyunca Kürt-Ermeni ilişkileri” konusunu işleyen[6] tek bir kitap bile okumamış olduğunu gördüğüm için pek üzüldüm. Hele kitap okumayı da bir yana bırakalım, Öcalan eğer, sırf doğup-büyüdüğü asıl adı Amara olan Urfa-Halfeti’nin sakinlerinden büyük bir çoğunluğu boğazlanmış, mucizeyle hayatta kalanları kimlik değiştirerek yaşamaya zorlanmış Ermeni köyünün, ezbere bildiğinden kuşku bile duymadığım sözlü tarihine bile saygı duyuyor olsaydı,«Türk-Kürt ilişkilerini yeniden tanımlamam işlerine gelmiyor… Türkiye’de 3 koldan paralel devlet çalışması var. Bu ilişkileri sabote edilmeye başladı. Sıradan lobiler değil. ABD’de Yahudi, Ermeni ve Rum lobileri stratejik ve taktik müdahale ediyorlar. Her 3’ü de Anadolu çıkışlıdır. Ermeni lobisi etkili… 2015’le gündem olmak istiyorlar. Rum, Ermeni, Yahudi, Anadolu’da hak iddia eder… Devreye giren İsrail lobisi, Ermeniler ve Rumlar “Kürtler ne kadar dışlanırsa, o kadar başarılı oluruz” diyorlar» diyemez, böylesine patavatsız bir davranış sergileyemezdi.[7]
Kadim Ermenistan topraklarında görülmemiş barbarlıkla gerçekleştirilen insanlıkdışı soykırım suçunun işlenmesine doğrudan katılımı olan bir halkın bugün özgürlük mücadelesi veren evlatlarına, ırkçı-faşist «T.C.»devleti tarafından işgal altında bulunan Batı Ermenistan’ı neredeyse tümüyle Kürdistan olarak adlandırıp-sunarak,10 milyondan fazla Ermeni evlâdının dünyanın dört bir yanına dağılarak anavatanından uzak yaşamaya zorlandığıacı gerçeği itiraf etmekten kaçınan, Ermeni davasıyla ilgili olarak sadece “Devekuşu politikası” yürütmeye yeltenen birisinin «Anadolu islamlaştıktan sonra, bin yıllık bir Hristiyan öfkesi var. Laiklik, milliyetçilik kisvesinde elde ettiklerini kaybetmek istemiyorlar. Aslında Sırrı Sakık’ın “Kafkaslardan geldiler” sözü doğruydu ama açıklayamadı. Kürtler kendilerine yer arıyorlar. Kürtlerin devletten dışlanmaları son yüzyıldır. Abdülhamid bile onlara yer verdi. Mustafa Kemal de başta yer verdi» diyerek Ermenileri ‘dış mihraklar’ olarak adres göstermesi olsa olsa yalnızca abesle iştigaldir.[8]
Ve sanki oldum olası bilinçaltında yer almışlığı açıkça hissedilen islamcı fikirlerini dile getirirken dahi, Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler dışında bu toprakların halkları Laz, (Y)Ezidi, Alevi Kızılbaş Zaza, Arap Nusayri’lere hakaret edercesine «Sayın Altan bilirsin İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik. Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk. Bize bir teşekkür etmedikleri gibi 2. Atatürk rolüne soyunup daha çok üstümüze geldiler, ezmeye çalıştılar... İslam kirletildi, bugün Türkiye’de hat safhadadır, İslam’ın özü adalet, hukuk ve tasavvuftur (Altan Tan’a dönerek) kirlenmeyi önleyin. Kürtler dindardır. İlk dönemlerde namaz kılıyordum, 33 sure ezberlemiştim. Köyün imamı Müslüm hoca ‘Sen böyle gidersen uçarsın’ diyordu. Kimse kusura bakmasın, ben İslam’a sol jargonla bakmam. Kürt halkının da dini inancı kuvvetlidir. Gizli bir İslam var. Kürtlerin yaşadığı gizli bir İslam var... Kürtler yer arıyorlar Tarikatları da geliştirin.» diye vermeye çalışıp-çabaladığı mesajın satır altlarında bugün Suriye’de insanlığa karşı suç işleyip, bebek, çocuk, genç, kadın, erkek, yaşlı demeden, masum insanları barbarca katleden islamcı fanatik güçlere doğrudan destek olan AKP rejimine sunulan desteği görmemek mümkün olmadığı gibi «‘Özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır’. Millet kavramı hem kolektiftir, hem bireyselliği içerir (Altan Tan’a dönerek) Millet İslam enternasyonalizmini ifade eder. Peygamber, ‘Arabın Aceme üstünlüğü yoktur’ diyor. Evrensel kavramlara gidelim. Tekilden uzağız. Ortak bir milletin üyesiyiz.» diyebilmesini anlamak da pek zordur.
Bugün Newroz ve o, çok eski tarihlerden beri geleneksel olarak kutlanagelen bir bayram olsa da, son onyıllarda Kürt halkının yüreklerinde yanan özgürlük ateşinin sembolüne dönüşmüş gündür kuşkusuz… Bugün Öcalan’ın halklar arası bölgesel barışın sağlanması kaygısıyla, bu toprakların insanlarına iletmek istediği mesajın da duyulacağı gün aynı zamanda !.. Ve tam da o nedenle ben, o toprakların en eski ve asıl yerlisi olan Ermeni halkının1915 sonrası, Der-Zor çöllerinde mucizeyle hayatta kalan bir avuç yetimlerinden birkaç binyıllık ADIYAMANLI Dzerun ve Araksi’nin bugün artık kendi topraklarında, kendine ait etnik kimliği, inancı ve kültürüyle yaşayabilmenin hiç bir şartı olmadığı için dünyanın dört bir yanına dağılarak, yaban ellerde sığıntı olarak sadece fiziki varlığını sürdürmeye çalışan onlarca torunları adına eski bir Ermeni köyünde doğma-büyüme Abdullah Öcalan’a önemli bir Newroz mesajı iletmek istiyor ve Ermeni halkının geçmişte yarattığı eşsiz zenginliklerle, varmış olduğu uygarlık seviyesine borçlu olduğumuz kültür, sanat, zanaat, mimari, ziraat vb. gibi kelimelerle anlatılması zor daha nice değerlerinin yerle bir edilerek, milyonlarca mezarsız şehidinin anısının bile belleklerden kazınmak istenmesinin yaşayan şahitlerinden biri olarak, “İmralı tutanakları” olarak bilinen yukarıda kısmen alıntıladığım türdeki sarsıcı düşünce ve sözlerden pek ürktüğüm için de, haklı olarak “Yeni bir hıyanete mi uğruyoruz, geçmişimiz gibi geleceğimizin de yerle bir edilmesinin bir ön hazırlığı mı yapılıyor yoksa ?” kaygısını yüreğimizde taşıyıp, hissettiğimizin bilinmesini de istiyorum.
Ermeniler Newroz’u, Vaspurakan-Vanlı değerli Kürt aydını Necmettin Salaz’ın az zaman önce sanal ortamda benim şahsımda Ermeni dostlara yazdığı özeleştiri mektubunda belirtmiş olduğu “Hiç bir biçimde ulusal kaygılara düşmeden tarihimizle yüzleşmek zorundayız artık… Ülkedeki tüm sorunlar derinlikli tartışılmalı… hele ki biz devrimciler tarihimizdeki kirlerle yüzleşmekten korkmamalıyız… Evet, biz el ele verip öldürdük, yok ettik bu ülkenin en kadim halkı olan Ermenileri… Kürtler ve Türkler el ele katlettik kardeş halkımızı, yok ettik, yerle bir ettik, kalanlarını da sürgün ettik. Mallarını yağmaladık, evlerine ve kızlarına el koyup, “karı” ve mülk ettik kendimize… Biz Kürtler piyonuyduk işin… şimdiki korucu alayları gibi, o zaman da Hamidiye Alayları’nın emir erleri olduk ve aynı coğrafyayı paylaştığımız Ermenilerin katliamına katkı koyduk…” sözleriyle karşılamayı arzuluyor. Tarihe, namuslu ve dürüst olarak bakmayı beceren böylesi cesur ve onurlu davranışa sahip, manevi değerlerle yaşayan, çağının insanı aydınlara layık bir duruş sergileyen her Kürt evladının nezdinde, halkımızın adil davasına samimi olarak duyarlılık gösteren tüm Kürt insanlarının Newroz’unu kutluyoruz.
Bundan iki yıl önce mahpusanedeyken yazdığım ve 21 mart günü yayınlanmış olan yazımı aşağıda okuyacağınız satırlarla bitirmiştim. Tesadüf bu ya “Tarih tekerrürden ibarettir”diyenler pek de yanılmamışlar demek, çünkü iki yıl önceki duygu ve düşüncelerim bugün de güncelliklerini aynen koruyorlar gibime geliyor.
“Bugün 21 Mart, yani Ermeni mitolojisinde güçlülük ve yiğitlik tanrısı VAHAGN’ın da doğum günü, doğanın uyanışı, bahara girişi, yeni yılı temsil eden kutlu bir gün ! Yeni bir döneme giriyoruz ya, eskiye güle güle, yeniye merhaba demenin de tam zamanı değil mi ?
Fırsat bu fırsat…
Kalleşliğe, hıyanete, vefasızlığa HAYIR diyen, Ermeni halkını DOST kabul eden tüm Kürtlerin yeni yılı kutlu olsun !”
NEWROZ PÎROZ BE !

Sarkis HATSPANIAN
21.mart.2013
Yerevan – DOĞU ERMENİSTAN
P.S. Yazım yayınlanmaya hazırken, Öcalan’ı pek yakınen tanıyan Asuri-Süryani yakın bir dostumun bana “son dakika haberi” olarak ulaştırdığı bilgi sayesinde “…İmralı’ya giden 3. heyette yer alan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın onunla Ermenilerin ‘lobilerle anılması’ meselesinin de tartışıldığını öğrendim.
Bu meseleyle ilgili basında yayınlanan bilgilendirmeye göre Öcalan «kendisinin yanlış anlaşıldığını söylemiş. Hatta üzüldüğünü belirtmiş. Önerdiği akil insanlar komisyonunda bütün bu etnik kimliklerin temsiliyetinin olması gerektiğini belirtmiş. Çünkü bu sadece bir Kürt-Türk barışı değilmiş. Bu topraklarda, eğer gerçekten barışın önü açılacaksa, bu akil insanlar komisyonunda Ermeni’den Yahudi’ye, Rum’dan Çerkez’e, bütün kimliklerin temsilcilerinin yer almasını çok önemsediğini, hatta böyle bir sürece destek vermek isterlerse bundan memnuniyet duyacağını belirtmiş.» BDP delegasyonunun ona «etnik kimliklerle ilgili yaklaşımının dışarıya farklı yansıdı»demesi üzerine de «Bu tartışmaları zaten izlemiş» olan Öcalan «Böyle bir şey olmaz, benim nasıl yaklaştığım çok net biliniyor. Biz zaten onların mücadelesini yürütüyoruz» demiş.
Abdullah Öcalan’ın en son söyledikleri ile ilgili ona büyük Elen düşünür Aristo’ya borçlu olduğumuz “AMICUS PLATO, SED MAGİS AMİCA VERİTAS!” gereği sadece tarihten ders çıkarılması gerektiğini hatırlatıyor veKürtler zamanında Ermenilerin özgürlük ve bağımsızlık mücadelesine destek olsalardı eğer, ne insanlığa karşı işlenmiş soykırım suçu gerçekleştirilmiş olurdu, ne de eşi görülmemiş bir halklar hapishanesi olan «T.C.» varolurdu. Ve bu toprakların en kadim halklarından en azından ikisi, kendilerine ait Batı Ermenistan ve Kürdistan’da çoktan özgür ve bağımsız olarak yaşıyor olurlardı” gerçeği etrafında düşünmesini öneriyor, “Aynı suya iki defa girilmez” doğrusundan hareketle de, birkaç gün önce onu ziyaret eden ve aynı kendisi gibi eski bir Ermeni yerleşim yerinde, Palu’da doğan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın ısrarla, üzerine basa basa bağırdığım gerçeği oldukça iyi kavrayan bir genç olarak, bundan sadece ikibuçuk ay önce, Hrant’ımızdan bize yadigâr kalan haftalık AGOS gazetemizle söyleşisinde, lafı ağzında hiç gevelemeksizin, çok açık ve net olarak «Ermeni meselesi çözülmezse, Kürt meselesi de çözülemez»[9] dediğinden haberdar olmasını ve ister İmralı’da politik bir tutsak olarak esaret altında bulunduğu zaman, isterse daha tercihi başka yer ve koşullarda bulunsa da, bu doğruyu aklından hiç ama hiç bir zaman çıkarmamasını, hatta kulağına küpe etmesini de istiyorum. Saygılarımla…

DİPNOTLAR:
[1] Simeon, Tarihte Ermeniler “1608-1619”, Çivi Yazıları:44, İstanbul-1999
[2] Jean Baptiste Tavernier, “Les six voyages de Jean Baptiste Tavernier en Turqui et Perse et aux Indes”, Paris-1713, I, sayfa 47-8.
[3] John Limbert, “The Origins and Appearance of the Kurds in Pre-Islamic Iran”. Iranian Studies 1: 41-51. (1968).Erişim tarihi: 5 Ocak 2009.
[4] Robert Olson, “Kurds”. Karen Christensen ve David Levinson. Encyclopedia of Modern Asia. 3. New York: Charles Scribner’s Sons. ss. 412-415. (2002)
[5] Ermenice Kaynaklar:
Toma Medzopetsi, “Badmutyun Lang Timur’a yev Haçortats Yürots” (Timurleng ve Varislerinin Tarihi), Paris-1860
Avedis Berberyan, “Badmutyun Hayots” (Ermeni Tarihi), İstanbul-1871
Albert Develay-Georges Pisson, “Ermenistan’dan Pers’e”- Küçük Asya’ya Seyahat, Viyana-1892
Élisée Reclus, “Lazistan, Ermenistan ve Kürdistan”-Kilikia, Küçük Asya, Mezopotamya, Asuristan ve Filistin, Vağarşabat, St.Eçmiadzin-1893
Prof. V.Tomasczhek, “Sasun yev Tigrisi Ağperatsn Sahmanneri, Badmagan yev Değakragan Hedazodutyun” (Sasun ve Dicle Kaynaklarının Sınırları, Tarihi ve Topoğrafik Araştırmaları) Viyana-1896
M.T.Şvot, “Kürt Beyi”, St.Peterburg-1904
M.T.Şvot, “Batı Ermenistan’da Kürtler (Etnografik Konular)”, I. Bölüm, St.Peterburg-1905
M.T.Şvot, “Şeyh Mahmud”, St.Peterburg-1906
M.T.Şvot, “Aram”, St.Peterburg-1906
M.T.Şvot, “Fatma”, St.Peterburg-1908
Hagop Şahbazyan, “Krdo-Hay Badmutyun” (Kürt-Ermeni Tarihi), İstanbul-1911
Mikael Varantyan, “Haygagan Şarjman Nakhabadmutyunı” (Ermeni Hareketinin Başlangıç Safhası), Cenevre-1912
Krikor Vartabet Gamakhetsi, “Taranağtsu Jamanagakrutyun 1590-1640” (Kronoloji), Kudüs-1915
Leo, “Haygagan Hartsi Vaverakrerı” (Belgelerle Ermeni Sorunu), Tiflis-1915
Aristakes Tevkants, “Ermenistan’a Ziyaret-1878” Sovyet Sosyalist Ermenistan Cumhuriyeti Bilimler Akademisi, Yerevan-1985
[6] Vahan A. Bayburtyan, “Hay-Krdagan Haraperutyunnerı Osmanyan Gaysrutyunum” (Osmanlı İmparatorluğunda Ermeni-Kürt ilişkileri), Yerevan-1989
Stepan K. Boğosyan, “Krderı yev Haygagan Hartsı” (Kürtler ve Ermeni Sorunu), Yerevan-1991
Vahan A. Bayburtyan, “ Krderı, Haygagan Hartsı yev Hay-Krdagan Haraperutyunnerı Badmutyan Luysi Nerko” (Kürtler, Ermeni Sorunu ve Tarihin Işığında Ermeni-Kürt İlişkileri), Ermenistan Bilimler Akademisi Doğu Bilimleri Enstitüsü, Yerevan-2008
[7]http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1123698&Yazar=YETVART-DANZIKYAN&CategoryID=98
[8]http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=ocalan-da-dis-mihraklari-adres-gosterdi-iddiasi&haberid=4536
[9]http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=kurtlere-sorulsa-cogu-ayri-devlet-istiyorum-diyecek&haberid=3907(AGOS Haftalık Gazetesi, 4.Ocak.2013, Sayı:872)

Hiç yorum yok: