24 Temmuz 2013 Çarşamba

Gezi Direnişi Sosyalistlerin Tabulaştırdıkları Ezberlerini de Yıktı


              Eleştirinin silahı,silahların eleştirisinin yerini tutamaz                                                                                                      Karl Marx       
                                                                                     
Ferhan Umruk
Devrimci yükselişin tahmin edilebilir bir olgu olmadığını: Onun, toplumsal dinamikleri etkileyen çeşitli nesnel faktörlere bağlı olduğu, muktedirlerce üç beş ağacın kesilmesi diye küçümsenerek, iktidarın takındığı vurdum duymaz tavra karşı yükselen halk isyanı göstermiştir.
gezi5
Doğrusu, nesnel olarak, kapitalizmin hüküm sürdüğü toplumlarda, kapitalistin üretimi kar gayesiyle sürdürüyor olması, elbette, toplumun ihtiyaçlarıyla çelişecek durumları her zaman yaratacak ve toplumsal muhalefetin koşullarını oluşturacaktır. Bir Marxist bu tarz düşünür ve herhangi bir aşamada toplumsal mücadelenin yükselişe geçme imkanını yadsımaz. Marxizmin temel yaklaşımıdır sözü edilen. Ancak hayatın akışı içinde toplumsal hareketliliğin başlama günü, saati belirlenmeye kalkışılmaz. Böyle yapılmaya kalkışılırsa, bunun tarifi olsa olsa müneccimliktir.

Solun,devrimci hareketin yükselişini yaşayan bizim kuşağın, 12 Eylül askeri darbesi ertesinde, 12 Mart sonrası olduğu gibi kitle hareketinde bir yükseliş olacağı beklentisi gerçekleşmedi. Ta ki, Gezi direnişinde yaşanan muazzam isyana kadar bu ruh hali sürdü gitti. Sözü edilen bekleyişin 33 yıl olduğunu hatırlatalım. Dolayısıyla her geçen 10 yıl umudun törpülenmesine, genç kuşakların apolitik tutum alışlarının yarattığı bezginliğe de sebep oldu.
Bu 33 yıl zarfında hiçbir şeyin olmadığını söyleyemeyiz. Kürt hareketinin yarattığı muazzam halk direnişini ayrı tutarak, 1989 bahar eylemleri olarak anılan işçi hareketliliği, Zonguldak maden işçilerinin direnişi, Hrant’ın katledilmesinin yüreklerde yarattığı hüzün ve öfkenin yüzbinleri sokağa dökmesi, 1 Mayıslarda İktidar tarafından yasaklanan Taksim’e girmek için yapılan direniş ilk elde hatırlanacak kitle eylemleridir. Evet bu dönem zarfında, öne çıkan bu kitle eylemleri oldu, ama bu eylemlerin, bütün bu döneme de damgasını vuran iki temel zaafı vardı. Birincisi bu eylemliliklere genç kuşaklar büyük ölçüde mesafeli tutum aldılar ve gençliğin küçük bir kesimi hereketlliğin içine dahil oldu. Bütün bu süreçte 80 öncesi kuşak hareketi omuzlamaya çaba gösterdi ama genç kuşakla buluşma imkanını yaratamadı. Bu dönemdeki hareketlenmelerin ikinci zaafı her hareketlenmenin lokalize kalması ve bundan dolayı da kısa sürede tıkanmış olmasıdır.
İkinciden başlayarak konuyu açarsak, işçi sınıfı kendi ekonomik sosyal hedefleri ile sınırlı eylemliliklere, kadın hareketi, çevreci hareket, öğrenci hareketi ve bu bağlamda sözü edilen dönem boyunca Türkiye’nin batısına nazaran muazzam bir halk hareketini yaratan, tıkanmak bir yana her geçen gün gücünü katlayan Kürt hareketi kendi talepleriyle sınırlı bir eylem tarzını tercih ettiler. Sistem karşıtı hareketlerin niteliksel olarak lokalize bir özellik taşımaları mücadele ettikleri talepleri elde etmeleri için gerekli olan toplumsal destekten mahrum kalmaları sonucunu vermiştir. Kürt halkının desteğini büyük ölçüde arkasına alan Kürt hareketi için de bu tespit geçerlidir.
Bizim kuşağın deyim yerindeyse tükenen umutlarını yeşerten Gezi direnişi Türkiye’de kitle hareketinde niteliksel bir dönüşümü başarmış bulunuyor. Gezi direnişi, kadınlar, çevreciler, emekçiler, Kürtler, LGBTT, öğrenciler, Aleviler, anti-kapitalist Müslümanlar, sosyalistler, anarşistler, Kemalistler gibi farklı siyasi akımların ortak talepte birleşerek mücadele etme yolunu açtı. Kuşkusuz bu ortak mücadele sözün değil, eylemin yarattığı kanal içerisinde gerçekleşti. Kitle eyleminin kendisi ulusalcının Kürt düşmanlığını yerle yeksan etti. Abdullah Öcalan’ın posteriyle Atatürk’ün posteri direnişin kamerasında yanyanaydı. AKP iktidarının giderek otoriterleşmesi karşısında ezilen bütün kesimler ve hoşnutsuz kitleler sözde değil ama eylemde birlikte davranmayı başardılar. Adeta polis devletine dönüşmüş olan rejimin bugüne kadar yaratmış olduğu korku duvarı bir anda çüktü, kitle hareketi kendine güveni kazandı. Bu bakımdan, toplumsal mücadelenin Gezi direnişiyle bir eşiği aşmış olduğu saptanmalıdır. Bu noktada Kürt hareketinin bütün potansiyelini harekete geçirmediği doğrultusundaki eleştirileri not etmek ama onun özgün sorunlarının da altını çizmek gerekiyor.
Gezi direnişinin temel karakteristiğinden biri de gençlerin omuzladığı bir hareket olmasıdır. 33 yılın ardından gençlik sırtına yüklenmiş olan apolitik yaftasını üzerinden atarak, devlet şiddetine karşı toplumsal meşruiyeti sağlayan yaratıcı slogan ve taleplerle yepyeni bir tarzı gözler önüne serdi
Sosyalist hareketin on yıllardır başarmayı hedeflediği kitle hareketinin gençlikle buluşması ve hareketlerin lokalize kalmasının yarattığı olumsuzluğu bertaraf edecek olan eylem birliği Gezi direnişinde tecelli etti. Ancak kitle hareketindeki bu niteliksel dönüşüm sosyalist hareketin iradesinin dışında bizzat kitle eyleminin kendisi tarafından başarıldı. Aslında sosyalist parti ve grupların yakın dönemde oluşan kitle eylemlerinde de eski dönemlerde olduğu gibi etkili olamadığının işaretleri görünmeye başlamıştı.Sosyalist hareket ezberinden vazgeçmeyerek yeni kuşakların zihin dünyasından uzaklaştıkça etkisi de giderek erozyona uğradı. Retoriğin ötesine geçmeyen ‘yeni’ kelimesi hiçbir yeniliği getirmediği gibi ‘yenilikler’ geçmişin örgütsel yapılarının karikatürleşmesiyle sonuçlandı. Bu tespitin en bariz örneği ÖDP deneyimidir.
Gezi direnişinin omurgasını oluşturan yeni kuşaklar, sosyalist hareketin, leninist örgüt teorisini deforme ederek oluşturduğu bürokratik- hiyerarşik örgüt anlayışıyla barışık olmadıklarını, bütün bu direniş süreci boyunca kararların demokratik tarzda tabandan alınmasını sağlayarak gösterdiler. Sosyalist hareketin hakim örgüt anlayışı olan şefler, şefcikler, aparatçikler zinciri, Gezi direnişine eklemlenerek ancak hayatiyetini sürdürebildi. Bunun ötesi olan devrimci önderlik misyonunu üstlenmekse, sosyalist hareketin bugün içerisinde bulunduğu ideolojik-politik-örgütsel tıkanmışlıktan dolayı mümkün gözükmüyor.
O halde, Dünya’da ve Türkiye’de kitlelerin düzene karşı başkaldırdıkları tarihsel bir dönemin içerisinde olduğumuza göre: Kitlelerin ortaya koyduğu bu iradenin kitlesel öz-örgütlenmeleri hedefleyen devrimci siyasi örgütlenmeyle taçlanmasının, önümüzdeki dönemin görevi olduğu bilinciyle hareket etmek gerekiyor.

Hiç yorum yok: