28 Temmuz 2013 Pazar

Rojava Kürdistan’ında Malumun İlanı

Mahmut Balpetek

 Bundan bir yıl önce, 19 Temmuz 2012’de Rojava Kürtleri yaklaşık, bir asır önce parçalanmışlıkları, ellerinden alınan statüleri ve inkar edilen varlık  hallerine son vermek amacıyla yaşadıkları bölgede, kendi kendilerini yönetmek doğrultusunda adım atılar.
Rojava foto
Bu adımın arkasından, yaşadıkları bölgede savaş ve şiddet tedrici olarak azaldı, devamında yok denecek kadar minimalize edildi.Ancak AKP iktidarı, bu durumu Türkiye’nin çıkarlarına tehlike addederek, El Nusra cephesi aracılığı ile saldırılarını yoğunlaştırdı. Bütün bu saldırılara karşın El Nusra cephesi bölgeyi destabilize etmekte yeterli başarı elde edemedi. Bunun üzerine iktidar dolaylı itirazına doğrudan itirazı ekleyerek, daha açık bir tavır alma yoluna girdi.
Rojava Kürtleri ile El Nusra Cephesi arasında alevlenen savaş, gözleri yeniden PYD’ye çevirdi. AKP iktidarı, bir çok kasabada yönetime gelen Kürt cephesinin, savaş nedeni ile açlık çeken halkın ihtiyaçlarını karşılamak için oluşturulan sivil yönetimleri, Türkiye’nin çıkarlarına tehlike olarak telakki ederek, bunu engellemek istemektedir. Başbakanın güvendiği isimlerden AKP milletvekili Yalçın Akdoğan 19 Temmuz günkü Star gazetesindeki köşesinde PYD’yi “ateşle oynamakla” suçlayarak Suriye sınırındaki gelişmelerin Türkiye açısından giderek “daha farklı ulusal güvenlik sorunu oluşturmaya başladığını” savundu.Ardından ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey’nin ABD’nin Suriye’ye nokta müdahalelerde bulunabileceği haberleri Ankara’dan gelen sert mesajlarla birleşince Türkiye Washington’un da desteğiyle PYD’ye karşı müdahaleye mi hazırlanıyor sorusunu akıllara getirdi. AKP iktidarı, Baas rejimine karşı olmasını, rejimin halka karşı takındığı despotik durumla açıklamaktadır. Baas despotik rejimine karşı halkın özyönetimler oluşturarak kendi kendini yönetme isteği, ülke çıkarlarımıza ne gibi zarar vermektedir? İktidar öncelikle bu soruların cevabını vermelidir. AKP bir noktada karar kılmalıdır. Despotik rejimden mi, demokratik yönetimden mi yanadır. Yoksa, bagajında bu iki seçenekten farklı bir şık mı vardır? AKP bir asırdır yok sayılan, inkar edilen, vatanında vatandaş olma hakkından mahrum edilmiş  Rojava Kürtlerinin, vatanlarında vatandaş olma hakkını elde etmeye çalışıyor olmaları ile ne tür itilaf içindedir? Ortadaki çelişkinin tek izahı var. O da AKP’nin Suriye halklarının nasıl yaşayacaklarına karar verme hakkını kendinde görüyor olmasıdır. Tasarımı, sünni bir iktidarın egemenliğini sağlamaktır. Kürtlere ve Alevilere  karşı açtığı savaşın, güttüğü düşmanlığın nedeni bundan başkası değildir. Zira AKP açısından, büyük Ortadoğu projesi eş başkanının, bölgede olup biten her konuda söz sahibi olması kendine verilen görevin gereğidir. Bu dolayımladır ki, kendine engel olacak ya da potansiyel engel dinamikler ile savaşması kaçınılmazdır. AKP’nin korkusu başarısızlığı durumunda bu alt-emperyalist görevin başka bir  iktidara tevdi edilmesi ihtimalidir.
Erbil’de bulunan PYD eş sözcüsü Salih Müslim: “çok abartılıyor. Biz, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde geçici sivil yönetim kurmayı amaçlıyoruz. Suriye’deki savaş ortamında insanlar perişan, ağlıyorlar. Su yok, ekmek yok, gaz yok. Ekim zamanı geldi, çiftçiler tohum bulamıyorlar. Buğday olmayınca ekmek de olmuyor. Savaş bitene kadar bir düzen sağlamak adına biz de diyoruz ki bir geçici yönetim kuralım. PYD iktidarı paylaşmak istemiyor deniyor. Bu doğru değil. Araplar, Yezidiler, Süryaniler olsun biz Batı Kürdistan’da bulunan tüm halklarla işbirliği yapmaya hazırız. Şu anda Erbil’deyim. Buradaki muhalif Kürt gruplarıyla müzakereler sürdürüyoruz. Bir meclis gibi bir şey tasarlıyoruz. 30- 40 kişilik bir grup. Araplardan Kürtlerden akıllı insanlar geçici sivil yönetim kursunlar. Mesele birisi petrol ile uğraşır, birisi fırınlarla uğraşır, birisi sağlıkla. Bir kaç müdürlük kurulur. Aklımızda olan bu.”
AKP’nin El Nusra cephesine verdiği desteğin, Kürtlerin statüsünün değişmesi koşuluna bağlı olduğunu biliyoruz. Ancak, şimdilik tek taraflı da olsa barış sürecinin aktive edilmiş olması, ardından Türkiye ve PYD’nin Kahire’de görüşmelerinin doğal sonucu olarak bu politikanın değişmiş olacağı beklenirdi. Mamafih, AKP geleneksel devlet aklından bir zerre kopmadan bu işi çözeceğine kendini ikna etmiş gibi durmaktadır. Daha ileri bir ifade kullanmak mümkün; AKP’ye göre sorun çözülmüştür. Zira sorun güvenlik sorunu idi, o da
çözüldü, çözülecek. Ankara 24 Temmuz günü Başbakanın Erdoğan’ın başkanlığında yapılan  olağanüstü toplantıya İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma ve Adalet bakanlarının yanı sıra Genelkurmay Başkanı Necdet Özel ile MİT müsteşarı Hakan Fidan katıldı. Toplantıda Genelkurmay Başkanı sınır birlikleri konusunda bilgi verdi.Ayrıca özerk bölge konusunda oldubittiye izin verilmeyeceğinin altı çizildi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise ”Suriye’de emrivaki şeklinde atılabilecek bazı adımlar, çok fazla kan dökülmesine ve iki taraflı bir çatışmanın çok taraflı çatışmaya dönüşmesine neden olur” şeklinde  durumu tarif etti.
Geleneksel devlet aklının Kürt düşmanlığından, kendisi gibi olmayan herkesi ekleyen anlayışta ısrarın sürdüğünün de ilanıdır. Söz konusu akıl yürütme biçimi herkesin malumuydu, ancak henüz tek taraflı da olsa aktive olmuş barış sürecinin bu akıl yürütme biçimi ile toplumun önemlice bir kesiminin beklentiye sokulduğu tarzda sonuçlanmasına katkı koyması şüphelidir. Geleneksel devlet aklı ile sorun çözülüyor olsaydı AKP’nin öncüleri çözerdi. Çözememiş olmalarının esas nedeni, geleneksel siyaset tarzıyla kurdukları kutsal ilişkiydi. “Tek devlet, tek bayrak, tek millet” diye özetlenebilecek bu kutsanmışlıktan sıyrılmak yerine, buna “ tek din “ ekleyerek yürümek istemektedir. Dahası sıkça din kardeşliği vurgusu ile Kürtleri ümmetçilik potasında eritmek, asimile etmek gayretindedir. Dolayısı ile AKP iddia edildiği gibi Kemalist anlayıştan kopmanın ötesinde, onu kendince eksik ya da zayıf yönlerini restore ederek güçlendirmektedir.Devamında büyük hayali ise bütün Ortadoğu’da mezhep eksenli rejimlere liderlik etmektir. Bir başka ifade ile asgari hedefi, Kürtleri Sünni mezhebi üzerinden asimile etmek, azami hedefi ise Büyük Ortadoğu liderliği için Arap ülkelerini Sünni mezhebinde bir araya getirmektir.
Bu beklentileri hedef edinmiş siyaset ile barışın bir arada yürümesi zor, hata imkansızdır. AKP ülkede ve bölgede sahici “sıfır sorun” siyasetini esas almalıdır. Siyasetin ekseni emperyalist beklentilere doğru kırıldıkça, her yer savaş alanına dönüşmektedir. Bunun maliyeti bölgeye kan ve gözyaşından başka bir şey değildir. Zira beylik sözdür ama yine de kullanmakta sakınca görmüyorum: “Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz.” Barış dolu günler için direnin Ortadoğu halkları.

Hiç yorum yok: