28 Mayıs 2014 Çarşamba

ABF Genel Kurulu Hakkında Düşüncelerim-2014

 


Rıza Aydın
Bu hafta sonu yapılacak olan ABF Genel Kurulunda delege olduğum için, arkadaşlarımla konuşmaya Ankara’ya geldim, günlerdir bu konu üzerinde düşünüp, konuşuyoruz. Bu düşüncelerimi arkadaşlarımla paylaşmak için bunları yazıya dökeyim istedim.
Öncelikle, Demokratik Alevi hareketinde, ABF hangi ihtiyaçtan doğdu, niye kuruldu onu düşündüm.
rıza
Bizim, “Demokratik Alevi hareketi” dediğimiz derneklerin, iki büyük bileşeni vardır. Bunlar, -yaklaşık olarak 75 şubesi olan-, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) ile -yaklaşık olarak 100 şubesi bulunan-, Alevi Kültür Dernekleridir (AKD); ilk zamanlar AKD’nin adı, “Hacı Bektaş Veli Kültür ve Tanıtma Dernekleriydi”, bunların dışında da şubesi olmayan dernekler – kurumlar vardı. Demokratik işlerliği olan, bu Alevi kurumlarının, ortaklaşa hareket etmelerini yani eylem birliğini sağlamak için, bunların ortaklaşa oluşturacağı bir üst yapı kurumunun olması bir ihtiyaç olarak kendini hissettiriyordu.
İşte bu süreçte Hacı Bektaş’ta yapılan bir toplantıda, Avrupa’daki Alevi kurumlarının deneylerinden yararlanılarak, adında “Alevi” sözcüğü olan, bir çatı altında birleşilmesine karar verildi. Bu karardan sonra, “Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği (ABKB)” adında bir dernek kuruldu. Cumhuriyet savcıları, Alevi adıyla bir dernek kurmanın bölücülük olacağı gerekçesiyle, ABKB hakkında kapatma davası açtı. Çetrefilli, uzun bir hukuki sürecin sonunda, Alevi adıyla bir dernek kurulabileceği hakkı kazanıldı. Bu kazanımdan sonra, Alevi Bektaşi Kuruluşları Birliği (ABKB), adını değiştirerek Alevi Bektaşi Federasyonuna (ABF) dönüştü.
ABF nasıl bir yapıdadır, şimdi kısaca buna da bakalım. ABF’ye, birey olarak üye olunamazlar, ABF’ye dernekler üye olur, ABF’nin her şeyi ülkemizde faaliyet yürüten derneklere bağlıdır.
Demokratik Alevi hareketini, birlik içinde çokluğu, çokluk içinde birliği yaşama geçiren bir orkestra gibi düşünürsek, ABF, bu orkestrayı yöneten maestro olacaktı, ABF’nin işlevi ile kuruluş amacı buydu, bu günde bu olduğunu düşünüyorum.
Hal böyleyse ise ki böyledir, o zaman ABF yönetim kurulunda, Alevi Kültür Dernekleri ile Pir Sultan Abdal Kültür Derneklerinin yönetim kurullarını temsilen, onları temsil edecek sorumluluk sahibi kişilerle beraber, diğer bağımsız derneklerden de böyle sorumluluk sahibi arkadaşlar bulunmalıdır. Demokratik Alevi hareketini oluşturan bu derneklerde, konuşulup, tartışılarak olgunlaştırılan öneriler, aşağıdan yukarıya, olgunlaşa olgunlaşa ABF’ye gelmeli, oradan da bütün topluma sunulmalıdır; ABF Genel Başkanı, her hangi bir açıklama yapacağı zaman, bir yanına PSAKD Genel Başkanı diğer bir yanına da AKD Genel Başkanı alarak bunu topluma sunmalıdır. Bu demokratik yapı böyle işletilebilinirse, ABF’de, kişisel farklılıklar sorun olmaz diye düşünüyorum. Eğer ABF’yi oluşturan bu iki kurumdan biri badanaj yaparsa ABF’nin aksak yürüyeceğini düşünüyorum.
Çok sesli orkestraların, başarısı üzerine fikir yürütenler, burada ki iki etkene dikkat çekerler. Derler ki, kimi orkestralar vardır ki, onun yöneticileri (maestroları) çok başarılı olduğu için, çaldıkları eseri çok güzel bir şekilde icra ederler, kimi orkestralarda ise, orkestra elemanları, müzisyenler, işlerini öyle iyi yapan müzisyenlerdir ki, orkestra yöneticisinin (maestronun) eksikliklerine rağmen, yine de güzel bir ürün ortaya koyarlar. Ben Alevi dünyasının, işini iyi yapan orkestra elemanları gibi, hassasiyetle davranan yetişkinler olduklarını, bu yüzden yöneticilerine bağlı kalmadan doğruyu görüp, doğruyu bulduklarına inanıyorum. Bu yapıda yanlış yapan yönetici, çok kısa bir zamanda yalnızlaşacaktır, bu gerçeklik bilinmelidir.
Buradan şuraya gelmek istiyorum; Che Guevera, “Gerila birliğinde lider -yada önder- parmakla seçilmez, o sosyal hayatın içinde seçilip ortaya çıkar” der. Bu kural, birçok yerde olduğu gibi, Alevi dünyası içinde de geçerli bir kuraldır. Bizler en nihayetinde, demokratik Alevi hareketini oluşturan üyeler olarak, kendi yöneticimizi seçiyoruz, her şeyden önce bunun bilincinde olmalıyız; Alevi toplumunda önderlik ise bunun ötesinde, sosyal hayatta kazanılacak bir konumdur, bu genel kurullarda parmakla belirlenemezler.
Burada sanıyorum üzerine konuşmamız gereken bir hususta, politik farklılıklarımızdır. En az, 20 ya da 25 milyonun üzerinde olduğu varsayılan bütün Alevilerin, tek bir politik düşünceyi savunması nasıl hayalcilik olursa, bu zeminden seçilerek gelen ABF yöneticilerinin de, tek bir politik çizgide olması beklenilemez, bu eşyanın tabiatına aykırıdır. Burada kural, Alevi kurumlarının yönetimine seçilen kişilerin, tıpkı Cumhurbaşkanların bütün ülkeyi temsil etmeye çalışması gibi, bir hassasiyeti gözetmesidir. Kurumlarımıza yönetici olarak seçilen arkadaşlarımız, bireysel politikalar yerine, kurumların izleyeceği, toplumsal projeler üzerine yoğunlaşırlar, bu projeleri savunanlarla güç birliği geliştirirlerse, o zaman sorun olmaz diye düşünüyorum. Bu söylemle anlatmak istediğim şudur, Alevi örgütleri, özünde laikliğin, demokrasinin, insan haklarının yerleşmesi, 72 millete eşit bir gözle bakılması, kadınlarla erkeklerin eşit haklara sahip olup eşit davranılmasını, bütün yurtta eşit yurttaşlık hakkının yerleşmesi için mücadele ediyorlar. Öyleyse, eşitlik ve özgürlük mücadelesini yürüten, bizim dışımızdaki tüm kurumlarla da, bu kurumlarda bu mücadeleyi veren bütün kişilerle de güç birliği yapabilmeliyiz. Bu yolun temel taşlarını ören öncülerimizden Yunus Emre, asırlar önce “Biz kimsenin dinine kötü demezük / Muhabbet doğarsa din tamam olur – yani anlaşırız” demiş; biz de Alevi kurumlarına seçilerek gelen tüm arkadaşlarımızla – onların politik görüşleri ne olursa olsun- muhabbet ederek anlaşabileceğimize, bir çizgide yol yürüye bileceğimize inanıyorum.
Yönetimlere seçilen arkadaşlarımızın, Alevi diline, Alevi üslubuna, özen göstermeleri gerektiğine vurgu yapmaya gerek var mı bilmiyorum? Alevilikte her şeyden evvel, söz önemlidir, Yunus Emre bu yüzden “Kişi bile söz demini, demeye sözün kemini” diyor. Bundan dolayı ozanlarımız, üzerine basa basa “pişir pişir söyle sözü, arasında ham bulunur” derler. Bir Alevi, her şeyden evvel, neyi nerede söyleyeceğinden çok, neyi söylemeyeceğini bilmelidir. Bir Alevi önder, kime ne söylerse söylesin, onun gönül Kâbe’sini yıkmadan, söyleyeceği sözü söylemeye çalışmalıdır. Aleviler her şeyden evvel gönül erleridirler, gönülleri yıkmadan, gönüllere gire gire bu yolda yolculuk etmelidirler. Bunun için, bizim sözcülerimiz, bizim öncülerimiz,bizim haklarımız ve toplumun tüm ezilenlerinin hakları için mücadelede kararlı olmalı, ancak bize düşmanca davrananlara bile, bize yakışan bir olgunlukla hitap etmeye özen göstermeleri gerekir diye düşünüyorum.
Yönetime seçilecek arkadaşlarımız açısından bir zorluğumuz da şudur. Atilla hocanın ABF başkanlığı sırasında, Ankara’ya geldikçe, zamanımın çoğunu, ABF merkezinde geçirirdim. Bu tecrübemden biliyorum ki, ABF yönetimine, bazı isteklerle gelen, araştırmacılar, diplomatlar, kurum temsilcileri vb, vb kişiler her zaman oluyor. Bu yüzden Genel başkan ile Genel sekreterin Ankara’da yaşaması önemli diye düşünüyorum. Biz parası olan, profesyonel kişi çalıştıran bir kurum olmadığımız için, bu hususu düşünmeliyiz.
Bu örgütlülüklere bağlı olmadan, aydın ya da sanatçı olarak kamuoyunda tanınan kişilerin ABF’de değerlendirilmesi, hususu ayrı bir babda konuşulmalıdır.
Bu süreçte, kişilerden daha çok bu yöntem üzerinde muhabbetler etmeliyiz.
Aşkı muhabbetlerimle. 20 Mayıs 2014
Ali Rıza Aydın. irizaaydin@hotmail.com

Hiç yorum yok: