Mahmut Balpetek
El- Nusra’nın yenilgisi sonrasında görece zafer kazanan Rojava halklarının ilan ettikleri özerkliğe karşı bölgenin egemen güçleri tarafından saldırıların gerçekleşmesi beklenen bir durumdu.
Zira, önce, uluslararası Suriye konferansına Rojava halkının temsilcilerinin davet edilmemesi, devamında AKP ve KDP liderlerinin Rojava’daki gelişmeler karşısında sessiz kalmayacaklarını ilan etmeleri müdahale beklentisine neden olan gelişmelerin başında gelmekteydi. Kaldı ki, emperyalist dünya ve Ortadoğu devletlerinin bu devrim karşısında sessiz kalmaları beklenemezdi. Bunun tersi bir yaklaşımının olagelmemesinin nedeni çok basittir. Kürt sorunu; bölgesel bir sorundur dolayısı ile sorunun yaşadığı devinim ve değişim karşısında bölgede egemen güçlerin müdahale olasılığı kaçınılmazdı. Sorun karşısında verili ittifakların yeni ittifaklarla yer değiştirmesi muhtemel bir olasılıktı . Başka bir ifade ile konu Kürt sorunu olunca yan yana gelmesi hayal edilmeyen düşman siyasal figür ve devletler aynı resim karesine girmekte çekince görmemektedirler.
Saldırının Yeni Koç Başı IŞİD
El- Nusra’nın yenilgisi sonrası dünya ve biz yeni bir örgüt olan Irak-Şam-İslam devleti (IŞİD) adlı örgütle tanıştık. IŞiD gündemimize girdiği ilk günlerde muazzam askeri, mali gücü ve organize olma kapasitesi nedeni ile El-kaide’nin bir kolu olma algısını uyandırmaya neden oldu. Ancak bir yıllık görünürlüğü akla gelen ilk ihtimalden farklı bir sonuçla karşılaşmamıza neden oldu. IŞİD, El kaide’nin bir kolu ya da uzantısı değildi. Zira örgüt; varlık gerekçesini Rojava devrimini kadük hale getirme hedefli kurgulanmıştır. Bir bakıma bölgede El- Nusra’nın yeniden hortlamış biçimini andırmaktadır.
IŞİD; Rojava’ya en kapsamlı saldırılarını geçtiğimiz Mart ayında gerçekleştirdi. 10 Mart’ta başlayan saldırılar her gün artarak devam etti. En son Newroz’dan önce 19 Mart’ta Kobane’nin güneyinde, Arap köylerinin olduğu Sırrin bölgesinde dokuz gün süren sert çatışmalar şeklinde yaşandı. Saldırı için Arap nüfusunun yoğun yaşandığı Sırrin bölgesinin seçilmesi ustaca planlanmış bir savaş taktiğidir. Bu taktik ile Arap nüfusunu arkasına almayı amaçlayan IŞİD başarısız kalmış ve dokuz günün sonunda yenilgiye uğramıştır. Burada başarılı olmayan IŞİD, YPG’nin bütün güçlerini Sırrin’e yığdığını düşünerek batıdan Akçakale’den hem Arap hem de AKP destekli yeni bir savaş cephesi açtı. Ancak bu cephede de bozguna uğramaktan kurtulmadı. YPG genel komutanı Sipan Hemo’nun 17 Nisan tarihinde yaptığı açıklamada “Mart saldırıları ile IŞİD’in yenilgisi sonuçlanmıştır” şeklindedir. Ancak akılda tutulması gereken, Mart saldırılarının kendisinin büyük savaş zincirinin bir halkası olduğudur. Dolayısı ile kazanılan savaşın tamamı değil halkalarından biri olduğudur. Nasıl ki, El- Nusra yenilgisine, IŞİD saldırısı eşlik etti ise de, IŞİD yenilgisine yeni saldırılar eşlik edebilir. Kaldı ki yaraları sarılarak IŞİD’ı yeniden Rojava devrimine karşı formatlanması da kuvvetli bir olasılıktır. Zaten Rojava’da süregelen savaş iç dinamiklerden bağımsız vekalet savaşı olarak gerçekleşmekte değil midir?
IŞİD Kimdir?
Suriye’nin gündemine 2013 yılında giren IŞİD’ın gerek bileşimi gerekse siyasi ve askeri tarzı itibarı ile El-Kaide’nin bir kolu olmadığı daha belirgin görünmektedir. Tıpkı, El- Nusra çetesinin yapısında olduğu gibi Suriye vatandaşı ya da Suriye coğrafyasına ait olmayan bireylerden meydana gelmiş bir örgüttür. Yani vekalet savaşlarının “ farklı” bir örgütle sürdürmenin kendisidir. Özgür Suriye Ordusunun (ÖSO) bir bileşeni olmasada onun bileşeni kimi gruplar tarafından Rojava’ya saldırmakta kullanılmak üzere hazırlandı. IŞİD; ilk kez 2013 yılında önce Efrin’de sonra da Cizire bölgesinde Rojava halkına saldırmaya başladı. Yaptıkları saldırılar başarısızlıkla sonuçlanınca varlıklarını sürdürmek için çareyi kendilerini ÖSO’ya dayatmakta gördüler. ÖSO ile girdiği çatışmalardan başarı elde eden örgüt, ÖSO’nun hakim olduğu bölgelere hükmetmeye başladı. Halep ve Cizire’ye yakın bölgelerde ÖSO bitmiş, IŞİD hakim duruma gelmişti. ÖSO’ya bağlı bütün grupları tasfiye eden örgüt bu taktiğini Rojava halkına karşı da devreye sokmak istedi, kısmen işbirlikçileri yanına çekmeyi başaran örgüt sonuçları itibarı ile başarılı olamadı.
IŞİD’in arkasındaki devletler arasında İran, Suriye; Türkiye ve KDP var. IŞİD’e katılanlar arasında Bin iki yüz İran’lı Suriye kimliği ile Tel Abayd’daki IŞİD grupları Akçakale üzerinden girip Kobane’ye saldırmaktadırlar.Bu saldırılar Türkiye’ye ait karakolların gözetiminde yapılmaktadır.
Buna mukabil başka bir husus ise, Ebu Lokman adlı eski bir tutuklunun, ayaklanmaların başlaması ile birlikte IŞİD’teki örgütlenmeyi yapması için Suriye rejimi tarafından dışarı bırakılmasıdır. Bu şahıs Suriye Hükümetine göre cezaevinde görünmektedir. Ama gerçek olan, bu şahsın şu an Rakka valisi olmasıdır. Rakka bu gün IŞİD’in ana karargahı yani merkezi konumdadır.
Mevcut veriler IŞİD İran, Suriye ve Türkiye rejimlerinin gizli örgütlenmesi olduğu yönündedir. KDP bu ittifakın bir parçasıdır. Rojava’ya yapılan saldırılar bu üç devlet tarafından organize edilmekte KDP tarafından desteklenmektedir. Bugünden bakıldığında, Türkiye ile İran arasında yapılan gizli görüşmelerin bu operasyonlar ile alakası da daha net görünmektedir. Hiç kuşkusuz böylesi bir ittifak tablosu karşısında akla gelen ilk soru bu ittifakın hangi çıkar ortaklığı etrafında gerçekleştiğidir.
Kutsal İttifak
Ortadoğu siyaseti kaygan bir zemin üstünde yürümektedir. Yaşanan kutsal ittifak ortadoğunun tipik bir klasiği olarak kendini var etmektedir.
1-Türkiye sınırında varlığını sürdürecek çatışmalar dolayımı ile yaşana gelecek gerilim AKP iktidarının bölgeye müdahalesini aktüel tutacağı beklentisi ve yeni MİT yasası ile bu müdahalenin daha sorunsuz gerçekleşeceği öngörüsüdür. Aynı zamanda Kürt sorunun çözümünün güncel olduğu bu günlerde başarıya ulaşmış Rojava modelinden duyulan korkudur.
İran bir taraftan desteklediği BAAS rejimi ile savaşan güçlerin parçalanması dolayısı ile zayıflaması için öte yandan kendi Kürt sorununun inisiyatifi dışında başka bir mecraya yönelmesi endişesinden IŞİD’i desteklemektedir.
Şam rejimi; hem kendisine yönelen güçleri dağıtmak, hem de savaş sonrasında bütün sorunlarını çözmüş güçlü bir Rojava istemediğinden ittifakın parçasıdır.
KDP AKP ile içine girdiği kader birliğinin yanında kendi hegemonyası dışında gelişen bu özerklikten duyduğu memnuniyetsizlik yanında yoksul ve kadın devrimi olan Rojava devriminin Kürtlerin bütünü için hedef model olma ihtimalini daha baştan ortadan kaldırma istediğinden IŞİD’i desteklemektedir. Bir başka neden ise; KDP’nin Başura Kürdistan’da hızla güç kayıp ediyor olmasıdır. Hendekler bunun en açık ifadesidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder