9 Eylül 2010 Perşembe

"Kızıl" Referandumla Yine "Halk Cephesi"

Yıldırım Onat

Türkiye’de bir partinin de ötesini temsil eden İslami bir hareket iktidarının sekizinci yılında anayasayı değiştirmeye kalktı ve seçmenlerin önüne “evet mi hayır mı?” sorusunu koydu. Malum çevreler tavırlarını ortaya net olarak koydu. “Laik” takım CHP, MHP, DSP, DP ve Ergenekon “hayır”ı tutumunu benimsedi. “İslamcı-muhafazakar” takım AKP, SP, BBP, Cemaat “evet” tavrını benimsedi. Dört sosyolojiden TÜSİAD renk vermez göründü ama AKP’yle çatıştığı için pozisyonu hükümet karşıtı oldu. Bu aktörlerin durumu belli. Tüm bu tartışmada bence esas dikkat çekici olan olan sosyalist solun önde gelen aktörlerinin bir bölümünün aldığı tutumlar oldu ki, maalesef sonu hayırlı bitmeyen bir geçmiş tekerrür etti. Şimdi karamsar mı olunmalı yoksa bu hal, zihniyetler dünyasında sistemik-tarihsel analize bir kanıt daha sağladı diye heyecan mı duyulmalı bilemiyorum doğrusu.

MERKEZE VE ERGENEKONA DESTEK
Sosyalist solun en kalabalık parti ve hareketleri ÖDP, TKP, EMEP ve Halkevleri’nin öncülüğünde pek çok hareket “hayır”ı savunarak sonuçları açıkça TÜSİAD ve ordunun oluşturduğu Merkez’le Ergenekon’a yarayacak bir tutumu sergileme hatasına düştüler. Geçmişte de başka bir ülkede böyle bir hata yapılmıştı. Bunun dışında sayıca daha az EDP, DSİP gibi sosyalist çevreler de “evet”i benimsedi. Onların bu hatasının da geçmişte örneği vardır. İçi boş evet-hayır oyununun dışında kalan sol hareketler ve sosyalistlerin her şeyden önce dürüst ve ilkeli bir tavır takındıklarını vurgulamak işte tam da bu akıl tutulmasının sosyalist solun büyük kısmında olan etkisi dikkate alındığında önemli. Bu anayasa paketi demokratikliğiyle pazarlandığı için önce oradan konuşmak lazım gelir.

KİM DAHA DEMOKRAT?
Bu anayasa paketinin TBMM Anayasa Komisyonu’nun 26 Mart 2010 tarihli oturumunda BDP’li komisyon üyesinin yüzde 3 seçim baraj önerisinin AKP’li komisyon üyesi tarafından “O zaman koalisyonlardan geçilmez” diye buyurmasıyla yanıtlandığı unutulmamalıdır. Kürt siyasi hareketi yüzde 5 yerine yüzde 3 demiştir. Nüansa dikkat etmeli. 2002’den önce muktedirler "Seçim barajı yüzde 7 olsa mı acaba" diye tartışıyorlardı. O zaman “evet”çi sosyalistler ve sol liberaller niye boykot tavrına saldırıyor? Demokrasi ne demek? Diğer yandan “hayır” için işi miting düzenlemeye vardıran sosyalist hareketler de AKP’nin söylemde şişirdiği ama uygulamada bilerek kıstığı demokratikleşme rotasını teşhir edip, bunu derinleştirici bir alternatif sunmak yerine sonuçta kendilerinin kaçınılmaz olarak boyun eğen olmak zorunda kalacakları “hayır” çizgisine destek olmuşlardır.

YİNE ÖNGÖRÜSÜZLÜK
AKP’den daha akıllı davranamadıkları için hatalıdırlar. AKP, Taksim’i Bir Mayıs’a açacak kadar ince bir hat izlerken, “hayır”cı sosyalistlerin bu kadar yüzeysel bir çizgi izleyip, Merkez ve Ergenekon’u amaçları hilafına destekleyerek, Kürt hareketini de yalnız bırakmaları sosyalizme tahribatı muazzam olan Stalinist öngörüsüzlüğün bu ortamda geri geldiğini gösterir. Oysa şu mevcut haliyle AKP'yi yargıya karşı güçlendiren bu anayasa paketine “hayır” derken, tüm bu felaketlerin birinci sorumlusu olan Merkez’e de payanda olmamanın yolunu bulabilirlerdi. Zor bir şey değildi.

ESKİ BİR DERS
Ama bu "hayır"cı hareketler 1930’da Almanya’da Alman Komünist Partisi Nazizmi ve Sosyal demokrasiyi nasıl okuduysa bugün de Türkiye konteksinde AKP, Merkez, Ergenekon ve Kürt hareketini de öyle okudu. Mesela 1931’de Weimar Almanyası’nın en büyük eyaleti Prusya’da hakim olan sosyal demokrat hükümeti düşürmek isteyen Naziler anayasadaki bir maddeyi kullanarak referanduma kalkıştığında, Alman Komünist Partisi’nin önce buna karşı dururken sonra sosyal demokratlara “Bizimle aynı cephede olmazsan referandumu destekleriz” dediğini hatırlamak iyi olur. Komünist parti sosyal demokratlardan ret yanıtı alınca da referanduma “kızıl” sıfatını ekleyip Nazilerle yan yana durması Leon Troçki’nin “Faşizme Karşı Mücadele” kitabında anlatılır. Referandum sonuçta reddedilmiştir ama bu manevranın solcu işçi kitlelerinde yarattığı tahribat Nazilerin zaferine bir basamak olmuştur.

TRAJEDİDEN KOMEDİYE KOMEDİDEN TRAJEDİYE
Bugün “hayır”cı sosyalistler de o eski hatayı tekrarlıyorlar. “Evet”çi sosyalistler de içi kof “Halk Cephesi” deneyimini bu kontekste tekrar ediyorlar. Halk Cephesi de geçmişte Stalinizmin faşizmi durdurmak için devrimci partileri kişiliksizleştirerek ilkesiz ittifaklarla sistem partilerine eklemesiydi. Hiçbir işe yaramamış, Fransa ve İspanya’da diktatörlüğü durduramamıştı. Sonuçta 12 Eylül referandumu aslında gerçek bir trajedi olan aslının, TÜSİAD’a “konsomatris” diyen İslamcı bir sendika lideri ile ülkenin en büyük gazetesini 25 yıl yönetmiş eski genel yayın yönetmeninin “hıyar yerine konduk” diyerek “hayır”ı savunduğu yazısının da gösterdiği gibi bir bulvar komedisine dönüşmüştür. Dramatik olan sosyalist solun büyük kesiminin bunu görmek istememesi ve bu komedinin bir parçası haline gelmeye karşı koyamamasıdır. Trajedileri komedilerin izlediği doğrudur. Ama komedileri trajedilerin izlediği gerçeği de maalesef en az önceki cümle kadar doğrudur.

Hiç yorum yok: