15 Eylül 2010 Çarşamba

Üç Tarzı Siyasetin Referandum Notları

Ferhan Umruk

Referandumun evet oylarının bariz üstünlüğü ile sonuçlanması ile birlikte, anayasa değişikliklerinin kabulü veya reddinin hayati sonuçları olduğunda hemfikir olan evet-hayır bloklaşmasının muzafferleri geleceğin pembe tablosunu çizerken, mağluplar ise geleceğin karanlık tablosunu çizmekle meşguller.

Şimdi referandum sona erdiğine göre sakin kafayla yakın geçmişi de belirlediği gözlenen bu bloklaşmanın önümüze serdiği resmi okumak gerekiyor.

Renkli Kutuplaşmalar

İlk olarak, referandumda anayasa değişikliklerini destekleyenleri Başbakan Erdoğan’ın yardımıyla belirleyelim, 12 Eylül gecesi yaptığı teşekkür konuşmasında sıraladığı siyasi, ekonomik, kültürel, örgütler; Saadet,Partisi, Büyük Birlik Partisi, Hakpar, Bağımsız ülkücüler, Kürt aydınlar, Devrimci Solcu (düzeltelim,sosyalist) İşçi Partisi, Liberaller ve AKP. TOBB, Hak-İş, Memur-sen, destekleyen tüm STK’lar, Genç siviller ve okyanus ötesi (yani Fettulah Gülen).

İkinci olarak da hayır bloğunu sıralamayı yine bir referansla gözleyelim; CHP’den MHP’ye, Demokrat Parti’den Liberal Demokrat Parti’ye, TKP’den ÖDP’ye, Halkevleri’nden Tabipler Birliği’ne, DİSK’ten Mimar ve Mühendis Odaları’na, Alevi Bektaşi Federasyonu’ndan yöre derneklerine...*

Bu bloklaşmanın iki odağında da eksikler var ama kompozisyon zenginliğini verebilmesi bakımından yeterli gözüküyor. Bu listelerden ilkine Musiad’ı, ikincisine de her ne kadar sessiz kalmışsa da Tusiad ve TİSK’i ilave etmezsek esas sosyal aktörleri eksik bırakırız. Bu ikincisinin bir eksiği de devlet bürokrasisinin askeri ve sivil kesimidir. Askeri lojmanlardaki referandum sonuçları da bunu gösteriyor**

Bu kutuplaşmanın her iki kompozisyonunun da ortak ve kompleks sınıfsal özelliklere sahip olduğunu baştan tespit etmek gerekiyor. Her iki blokta burjuvazinin siyasi temsilciliğini üstlenen veya buna aday olan partiler yer alıyor, yine her iki blokta işçi sınıfının ve beyaz yakalı çalışanları temsil eden kamu emekçilerinin sendikaları, işçi sınıfının siyasi temsilciliğine aday sosyalist partiler, burjuvazinin ekonomik sözcülüğünü yapan dernek ve odalar, dini mezhepleri temsil eden gruplar ve örgütler neredeyse dengeli biçimde yer almış gözüküyorlar.

Dizilişin Karakteri

Referandum sürecinin su yüzüne çıkardığı sosyo-politik dizilişin karmaşıklığı karşısında sınıfsal analizin geçersizleştiği konusunda post-modernist düşüncenin bir kez daha haklılığı ileri sürülebilir. Ortaya çıkan manzaranın sathi okumasıyla yetinenler bakımından doğru gözüken bu tez yanlıştır. Zira bu tez sınıf mücadelesini yalnızca sömüren ve sömürülen sınıflar arasındaki mücadeleyle sınırlamaktadır. Toplumsal sınıfların gerçeği ise modern toplumun temel sınıfları olan burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki mücadeleyle sınırlı kalmaz bizatihi bu sınıfların kendi içindeki katmanların birbirleriyle sınıf içi çıkar çatışmalarına da konu olabilir. Bu tür sınıf içi çatışmanın öne çıkmasını ve başat hale gelebilmesinin yolunu açan da temel çelişkinin aktörlerinden birinin güç kaybetmesidir. Bugün Türkiye de işçi sınıfının siyasi bir aktör olarak zemin kaybına uğramış olması burjuvazinin ve onunla sembiyotik ilişki içinde olan üst sınıfların tüm ögelerinin(Askeri-Sivil bürokrasi) kendi içlerindeki güç mücadelesinin yolunu açmıştır. Aslında sınıf mücadelelerini analiz metodunu bize miras bırakan Marx’ın 18 Brumaier’ de yaptığı analizler sınıf mücadelesinin değişik kombinasyonlarını diyalektik maddeci metodla okumanın mükemmel bir örneğidir.

O halde bu referandumda da, yakın geçmişin sistem içi siyasi zemininde sertleşen mücadelesinde oluşan dizilişlerin hakiki sebebinin de sınıf mücadeleleri olduğunu söyleyebiliriz.

Toplumsal fay hatları

Kuşkusuz üst sınıflar kendi aralarindaki siyasi iktidar mücadelelerinde de kendi sınıf çıkarlarını çıplak bir biçimde dile getirerek toplumsal desteği elde edemeyeceklerini bilirler. Bu bakımdan var olan toplumun sosyal, kültürel, dini, etnik ve yaşam tarzı değerleriyle ilgili çelişkilerin üzerinden kendi hegemonyalarını sağlayacak toplumsal desteği bulmaya yönelirler.

Türkiye sistemin siyasi aktörlerinin toplumsal destek arayışlarına cevap verecek fay hatlarını yeterince barındırmaktadır. Modern yaşam tarzını benimsemiş kentliler ve kıyı toplumunun değerleriyle örtüşmeyen taşra ve kentleri çevreleyen taşra toplumunun muhafazakarlığı, buna eşlik eden mezhep gerilimlerinin Alevilik ve Sünni çoğunluk arasında süregitmesi, ilk elde belirtilecek fay hatlarıdır. Bu fay hatları da çıkar çatışması içindeki burjuvazinin yarattığı kutuplaşmanın zeminini oluşturuyor. Geleneksel kentli burjuvazi ile gelişen anadolu burjuvazisi kutuplaşıyor ve yukarıda belirtilen dizilişlerle toplumsal desteği kendi arkasında konsolide ediyor.

Yaşadığımız siyasi sürecin marxist dünya görüşünün süzgecinden geçirilmiş nesnel okuması sınıf mücadelesi penceresinden olması gerektiğine göre ele alınan veriler tartışılabilir ama metodun doğru olmadığı söylenemez. Bu ifade kuşkusuz kendini marxist olarak değerlendirenler için geçerlidir.

Onlar Çatışırken...

Üst sınıfların kendi içindeki çıkar mücadelelerinin yaratacağı çatlaklardan ezilenlerin fayda sağlamaları mümkündür. Sosyalist siyaset bu gerçekliği dikkate almamazlık edemez, ama sosyalistler siyasi taktiklerini bütünüyle bu çatlaklardan beklentiler üzerine kurduğunda ezilenlerin bağımsız siyasi seçeneğini yaratma imkanını da berheva edeceklerdir.

Başka bir seçenek varken, evet-hayır dizilişinde yerlerini alan sosyalistler halka, birinde AKP’nin diğerinde CHP iktidarının en azından ehveni şer olduğu işaretini isteseler de istemeseler de göndermektedirler. Hatırlanmalıdır ki esas olarak bu referandum Anayasa mahkemesi ve HSYK’nın üye seçimindeki değişikliği içeren iki maddesi için yapılmıştır. Muhalefet partileri olan CHP ve MHP bu iki madde dışında diğer maddelere itiraz etmemişlerdi. Referandumun temel meselesinin yargı üzerinde hegemonya mücadelesi olduğu gün gibi açıktı. Hukuk siyasetten bağımsız olmadığına göre emekçilerin ve ezilenlerin siyasete müdahale edecek gücünü yaratmadan, üst sınıf fraksiyonlarından hangisinin yargı üzerinde kuracağı hegemonyanın ezilenlerin çıkarlarını dikkate alacağı söylenebilir.

Kuşkusuz hiçbir sosyalist kitlesel bir desteğe sahip siyasi parti, cephe yaratılmasına karşı çıkmayacaktır. Karşı çıkmayacaktır ama bugüne kadar edindiğimiz tecrübe, var olan sosyalist partilerin bir bölümünün, onu bırakın bir kaç bağımsız adayla seçime giren küçük grupların esamesi okunmayan oylarla sol içi güç yarışında boğuldukları gerçeğidir.

Muhtemel Gelişmeler

Başka bir seçeneği yaratanlar boykot taktiğiyle siyasi gerçekliklerini de ispat etmiş oldular. Elbette bu hareketin temel gücünün Kürt hareketi olduğu tartışmasızdır. Bu başarının geleceğe yönelik iki muhtemel sonucu olabilir. Birincisi Kürt hareketinin Kürt halkının ana dil, demokratik özerklik gibi demokratik taleplerinin temsilcisi olarak meşrulaşmasıdır. Bu meşrulaşma Kürt halkının temel taleplerinin siyasi çözümüne karşı direnen milliyetçi,ulusalcı egemen sınıfların direncini kırarak onların çözüme rıza göstermelerine yol açar. Böyle bir sonuç süregiden savaşın etkisiyle milliyetçi-militarist odaklar tarafından pompalanan şovenizmle zihni bulanmış Türk emekçilerinin, ezilenlerinin bu prangadan kurtulmalarını sağlar. Sosyalistlerin siyasette güç kazanmalarına olumlu etkide bulunur.

İkinci muhtemel sonuç, referandumdan güçlenerek çıkan AKP’nin bugüne kadar Genel Kurmaya ve ulusalcı-laik ittifaka yüklediği milliyetçi-militarist basınçtan ötürü çözüme yönelemediğine ilişkin yerleşik kanaat, AKP çözüme yönelmeyip savaşı sürdürdüğü takdirde çöker ve AKP’nin hızla yıpranmasına yol açar. Böyle bir momentte ‘Türk’ sosyalist hareketi ve sistemin muhalif güçleri Kürt hareketinin yalnızca ‘ulusal’ ve ‘etnik’ bir hareket olmadığını bölgede devrimci dinamiği temsil ettiğini kavrarlar ortak mücadeleyi gerçekleştirecek inisiyatifi gösterirlerse niteliksel bir dönüşümün yolu da açılır.

Yaşadığımız süreç ve muhtemel gelişmeler,sosyalistlerin, sistem içi güç çatışmasının girdabına kapılmadan tüm ezilenlerin bağımsız siyasi gücünü inşa etmek üzere yoğunlaşmalarını gerektiriyor.

Ferhan Umruk

ferhanumruk@yahoo.com

15.09.2010

*http://www.turnusol.biz/public/makale.aspx?id=7508&pid=19&makale=Referandumun%20ard%FDndan%20sol

**14/09/2010 2:00 Radikal gazetesi

CAN GÜLERYÜZLÜ (Arşivi)

ANKARA - Başkent’te, askeri birliklerin yakınlarında bulunan seçim sandıklarında oy kullanan askerler, yüksek oranda ‘hayır’ oyu verdi.
Ankara’nın Mamak ilçesindeki muhabere tümeninde görev yapan askerlerin ikamet ettiği lojmanların içindeki Çiğiltepe İlköğretim Okulu’nda oy kullanan astsubay, subay ve aileleri yüzde 71 oranında ‘hayır’, yüzde 28 oranın da ‘evet’ dedi. 2 bin 82 seçmenin kayıtlığı olduğu Çiğiltepe İlköğretim Okulu’ndaki 5 sandıkta bin 619 oy kullanıldı; oyların 1143’ü ‘hayır’, 461’i ‘evet’ yönünde çıktı. Yüzde 1’lik oy oranına denk gelen 15 oy da geçersiz sayıldı. Çiğiltepe İlköğretim Okulu’nda sandığa gitmeme oranı ise yüzde 21 olarak gerçekleşti.
Ankara’nın
bir diğer büyük askeri birliğinin bulunduğu Etimesgut’taki askerler de ‘hayır’ yönünde oy kullandı. Etimesgut’ta havacıların görev yaptığı birlikteki askerler, ağırlıklı olarak Kadri Suya Bakan İlköğretim Okulu ve Sedat Celasun İlköğretim Okulu’ndaki sandıklarda oylarını kullandı. 6 bin 883 seçmenin kayıtlı iki okuldaki18 sandıkta 5 bin 278 kişi oy vermeye gitti. Geçerli oylardan 3 bin 613’ü (yüzde 69.08) ‘hayır’, bin 671’i (yüzde 30.92) ‘evet’ çıktı.

Hiç yorum yok: