14 Ağustos 2011 Pazar

Kürtlerin Son Tangosu AKP İle…

Mahmut BALPETEK

Kürt sorunu çözüldü çözülecek beklentisi, 20 Haziran genel seçim öncesi Başbakan’ın yaptığı “ Kürt sorunu yok, Kürt kardeşlerimin sorunları var “ açıklaması ile yeni bir evreye girdiği, bu açıklamanın arkasından gelen uygulamalar ile sarih şekilde tescil oldu.
Önce YSK’nın Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blok’u adaylarına yönelik vetosu, ardından Başbakanın bir televizyon programında “yeteri kadar oy alan her kimse milletvekili olur diye bir kural yoktur.
 Milletvekili olmak için aranan başka şartlar da söz konusudur. Bu şartların da seçilen kimselerde mevcut olması gerekir.” diye buyurması, bu gün yaşananları seçimler öncesinden faş etmekte bir beis görmüyordu. Kimileri bunu engin bir öngörü olarak niteleyerek “ bağımsız yargının verdiği hukuki bir karardır” doğrultusunda toplumu ikna etmeye çabalarken, bunun siyasal bir iradenin yönlendirmesinde geliştiğini, peş peşe atılan adımlar ele vermekte gecikmedi. Zira seçimlerden önce Başbakan, YSK’nın vize vermesinin yeterli olmayacağını ifade ederek, kendisini YSK’nın yerine koymak ve onun adına karar vermekte bir mani görmüyordu. Siyasal iktidarın yönlendirmesi ile YSK, bir gece yarısı darbesi ile Hatip Dicle’ye verdiği mazbatayı geri alarak, AKP’li bir adaya vermesi, özel yetkili mahkemelerin (bunu DGM diye de okuyabilirsiniz) seçilmiş milletvekillerinin serbest bırakılmasını ret etmeleri akabinde, Haşim Kılıç’ın tutuklu vekillerle ilgili olarak: ”Bizim de söyleyecek bir sözümüz var” ifadeleriyle yaşanan krize müdahale işaretini vermesi ile Anayasa Mahkemesini adres göstermesi, devamında Haşim Kılıç’ın, “söyleyecekleri söz” ile ilgili “hele birkaç gün bekleyelim” demesi. Tam da “birkaç gün” geçmişken 01.07 2011 tarihinde, Başbakan Erdoğan ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç arasında yaşanan rutin olmayan görüşme ile sonuçlandı. Toplantı çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Haşim Kılıç, Erdoğan ile yaptığı görüşmeyle ilgili olarak: ”Tutuklu vekiller ve gündeme dair herhangi bir şey konuşmadık. Yapılan görüşme nezaket görüşmesiydi’‘ diye açıklamış olsa da, bu ani görüşmenin ardından, Hatip Dicle’nin avukatları tarafından Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru mahkemece yetkisizlikle kararı ile sonuçlandı. Bu akıbetin söz konusu görüşmede biçimlenmediğini görmek için kahin olmak gerekmez.



Haşim Kılıç’ın hukuk bilgisi yeterli olmadığından Başkanı olduğu mahkemenin görev alanın bilmiyor olmasını ihtimal dahilinde düşünmek inandırıcı olmadığından, geriye tek seçenek olarak Başbakan ‘siz oturun oturduğunuz yerde ben varken siz kim oluyorsunuz? bu işe karışmayın’ uyarısı ile söyleyecek sözlerinin ağızlarına tıkılmasıdır.



Yetkisizlik kararı ise tek çıkış yol olarak bu görüşmede biçimlendiğini ileri sürmek abartıdan uzak durumu izah etmektedir. Kaldı ki, hangi şık doğru olursa olsun, bu sistemin yama tutmayacak kadar çürüdüğünün kendi hal ve davranışlarıyla beyanı olduğu gibi, otoritenin karşısında normları olmayan hukukun bağımsız olmayacağının yeniden malum olan ilanıdır. Ardı ardına yaşanan olaylar tesadüfler zincirinin halkaları değildi. Siyası bir senaryonun fragmanlarıdır. Dolaysı ile krizin sorumlusu YSK değil AKP’dir. Zira AKP “inkar ve imha politikasının” inkar kısmından vaz geçmiş olmasına karşın, imha ve asimilasyon politikasını sürdürmekte karalı davranmaktadır.



Asimilasyonun Kod Adı: Türk, İslam Sentezi



Kürtlerin Müslüman olmalarının sorunun boğazlaşmaya gitmeye engel bir etkisinin olduğu bu dolayım ile her iki ulus açısından avantaj bir durum yarattığını ufuktan kaçırmamakla birlikte, asimilasyon açısından her dönem rejim tarafından Kürtlere karşı dezavantaja dönüştürülmekten geri kalınmamıştır. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri bunun sayısız örneklerine tanıklık etmiştir. Bu tecrübeler ışığında uzun zamandır AKP bölgeye yönelik fundamentalist politikalar devreye sokmaktadır.

Tarikatları güçlendirmenin yanında geçen dönem İçişleri Bakanı olan Beşir Atalay’ın Diyanetle işbirliği ile kuran kurslarını çoğaltmak ve aile imamlığı kurumunu devreye sokma çabalarına hız kazandırmıştır.



Polis Akademisi Başkanlığı Güvenlik Bilimleri Enstitüsü tarafından, Güvenlik bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İsmail Dinçer’in danışmanlığında Onur Akyar başkanlığında Kürtçe bilen 10 üniversite öğrencisinin desteği ile Van’da yapılan bir araştırmada bireylerin dindarlık seviyeleri artıkça Kürt özgürlük hareketine sempatisi azalmakta, etnik kimlik arayışını ise dindarlaşarak doldurulduğu sonucuna varılmıştır.



Bu araştırmaların polis tarafından yapılıyor olması son derece manidardır. Ordunun savaşta polisle önemli oranda yer değiştirmesi için çalışmalarının son hız devrede olduğu bu günlerde polisin asimilasyonda kullanacağı enstrümanları araştırıyor olması, sorunun çözümünde barışçıl yöntemlerin devre dışı tutulma eğiliminin ipuçları görülüyor demek abartısız bir feraset olur.



Şiddet Tırmanma Trendine Sokuluyor



AKP, bir taraftan Kürt açılım lafzını dilinde pelesenk ederken öte taraftan 50 bin kişilik profesyonelden müteşekkil sınır ordusu kurma hazırlıklarına girişmektedir. İlk bakışta paradoks gibi görünen bu yönelim daha yakından irdelendiğinde total olarak savaşı tırmandırmanın kendi meşrebince hayata geçirilmesinden başka bir şey olmadığı görülmektedir. 1993-1997 tarih aralığında sınırsız yetkilerle donatılmış özel tim polisi uygulamasını yeniden devre sokarak, emniyet birimine insansız keşif uçağı heron dahil bir dizi ağır ve en son teknoloji ürünü tesisatla donatarak büyük bir savaşın hazırlıklarını tamamlamaya çalışmaktadır. Bu yeni döneme uygun bağlaşıklar kurma hazırlığını yapmaktadır.



AKP, ordu ile giriştiği kavgada zımnen kurduğu bağlaşıkları, bu dönemde yenileri ile değiştirmek durumundadır. Irkçı ve despotik dil kullanması, yeni bağlaşıkların kim olacağının adresini gösterdiği gibi bu yeni bağlaşıklığa namzet kesimlerle arasındaki mesafeyi kapatma amacı gütmektedir.



Orduyla giriştiği kavgada önemli ölçüde muzaffer çıkan iktidar, sanıldığının aksine orduyu gerileterek demokratik hayatı genişletmemiştir. Baskıları farklı kurumlar aracılığı ile daha katmerli olarak artırmıştır. Diyarbakır’da bir yeni özel yetkili mahkeme daha kurmak, Hopa’ya çevik kuvvet müdürlüğü kurmak gibi. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Bütün adımlar savaşa hazırlık niteliğindedir. Bu hazırlıkların gölgesinde yeni anayasanın nasıl olacağı da malumun ilanından başka bir şey olmayacaktır. Bu açıdan bakıldığında Erdoğan’ın bedeninde Çiller’ in ruhunun inşa olma yoluna ilerlediğini, Erdoğan’ın hızla Çiller’leştiğine tanık oluyoruz.



Kürt Hareketi bu dönemde barışın imkanlarını demokratik zeminin genişletilmesi, Türkiye’nin bütününe şamil olacak demokratik önermelerle Türkiye siyasetinde etkili bir dinamik olarak kendini konumlandırırken bir savaşa zorlanıyor. Kürt hareketi kadim devletin yeni güçleriyle bir tangoya çağrılıyor. AKP, Kürtlere savaşı dayatırken, devleti de bu savaş politikaları üzerinden kendi meşrebince yeniden inşa etmeye yönelmiş durumda.

Hiç yorum yok: