9 Kasım 2011 Çarşamba

Irkçılığın Fay Hattı Van Depreminde Kırıldı

N.Cemal
Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku İstanbul 2. Bölge Milletvekili Sırrı Süreyya Önder Ankara’da gerçekleştirilen Halkların Demokratik Kongresi’nde konuşmuş ve “yere batsın sizin devletiniz” demişti. MHP Başkanı Devlet Bahçeli’nin adından ve zihniyetinden kaynaklı tepkisi gecikmedi ve “yere batsın sizin devletiniz” diyen Önder’i kastederek “alçak simalar, bu devletin parasını maaş olarak almaya, ekmeğini yemeye, suyunu içmeye küstahça devam etmektedir” dedi. Önder’in cevabı ise açık ve netti; “Orada bir devlet tarifi var. Hep zorba, hep zulmeden bir devlet. Böyle bir devlet anlayışı mı olur? Yine diyorum: Yere batsın sizin devletiniz.”




Van’da gerçekleşen doğal afetin hiç de doğal olmayan ve ırkçılıkla tetiklenen yıkımları, her geçen gün daha fazla açığa çıkıyor. BDP Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Enkazın altında kalan devlettir” sözleriyle Sırrı Süreyya Önder’in“yere batsın sizin devletiniz” vurgusu trajik bir biçimde birleşiyor.



Depremin merkezi Erciş’e bağlı köylerin birçoğuna tek bir yardım ekibi bile ulaşmadı ve depremin yıkımları zulme dönüştürüldü. Köylerin büyük çoğunluğuna çadır, battaniye, yiyecek ve su gönderilmedi. Soğuk havada barınma ihtiyacını karşılayamayan köylülerin kaymakamlıktan aldıkları cevap ise “öncelik Van’ın merkezidir” oldu. Yanıtın can alıcı noktasını ise, acil yardım paketlerinin öncelikli olarak asker ve polislere gönderildiğine dair bölgeden gelen açıklamalar oluşturdu. Van’da meydana gelen 7.2 şiddetindeki depremin ardından Başbakan Tayip Erdoğan bir itirafta bulundu, “İlk 24 saat bir başarısızlık oldu bunu kabul ediyoruz. Kızılay tarafından 17,836 çadır bölgeye ulaştırıldı. Bu rakam yeterlidir ancak olay kontrol dışına çıkınca bu çadırlar yetmez oluyor.” Başarısızlığın ilk 24 saatle sınırlı olmadığı ve AKP Hükümeti’nin düşman ilan ettiği BDP’ye oy vermiş Kürtler dışındakilere giden yardımlarda ciddi bir gecikme olmadığı bilinen gerçekler arasında. Vahametin bölücü ilk ipuçları da işte burada.



Hakkari’de meydana gelen çatışmalarda ölen askerlerin ardından sokağa dökülen kalabalıklar için “Irkçı ve faşist hareketler AKP Hükümeti’ni aşar mı?” sorusu sorulmuştu. Bu sorunun cevabının, “sermayenin ve sisteminin AKP’den vazgeçip vazgeçmediğinde” yattığı bir gerçek. Van depreminin ardından gelen ve doğal değil iradi olan ırkçı sarsıntı ve saldırılar bu gerçeği görünür kıldı. Taksim meydanında toplanan faşist güruhlar, Van depremini tanrı katından Kürtlere verilmiş bir ceza olarak kutladı ve ırkçı tahrikleri doruğa çıkarttı. Bu ırkçı histeriler polisin gözetim ve kontrolü altında gerçekleşti. İnternet ortamında Türkiye’nin Kürt bölgelerini çatlatarak bölen haritalar yayınlandı ve ilahi adaletin tecelli bulduğu dillendirildi. TV ekranlarını kaplayan ırkçı faşist söylemlerde, deprem enkazı altında kalanların polise taş atan Kürtler olduğu ve bunların polisten yardım beklemesinin yanlış olduğu vurgulandı. Spiker Müge Anlı ve Duygu Canbaş’ın ırkçı söylemleriyle ATV ve Haber Türk psikolojik savaşın kanalları olmayı sürdürdüler. Daha da kötüsü, bu ırkçı ve faşist “sağ duyunun” marjinal olmadığının tehditleri savruldu. Bütün bunların sonucunu, acının merkezi Erçiş’ten gelen bir anlatımda bulabiliriz; “PTT kargolarından çıkan taş, çakıl ve tahtaları görünce ‘bize inşaat için yapı malzemeleri mi gönderiyorlar’ diye düşündük. Taşların altından çıkan Türk bayrağını görünce, Türk milliyetçilerinin ırkçı ve faşist bir mesajı olduğunu anladık.”



Eski Van Milletvekili Fatma Kurtalan’ın iki yıl önce TBMM’ye verdiği soru önergesini ve verilen cevabı irdeleyince yaşanan felaketin bilinen ve beklenen bir yıkım olduğu açığa çıkıyor. Fatma Kurtulan iki yıl önce, “Van’ın depreme ne kadar hazır olunduğunu, kamu binalarının ne kadar dayanıklı olduğunu ve riskli yerleşim alanlarının kontrolünü” soruyor. AKP Hükümeti’nin Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı’nca verilen cevapta, “6 Mart 2007'de yürürlüğe giren yönetmelik ve diğer mevzuat hükümlerine göre kamu binalarının yapılması için her türlü tedbir alınmaktadır” deniyor. Alınan tedbirlerin bilançosunu 23 Ekim 2011 tarihli Van depreminde görebiliyoruz; Van merkezdeki sekiz derslikli Gedikbulak Köyü İlköğretim Okulu’nun tamamen yıkıldığını, Van merkezde 229 okuldan 15’inin ağır, 62’sinin hafif hasarlı olduğunu, Erciş’te 150 okulun önemli miktarında hasarın bulunduğu, Muradiye ilçesinde 67 okuldan birinin ağır, 6’sının hafif hasarlı olduğunu, Van M Tipi Cezaevi’ndeki hükümlü ve tutukluların binanın hasarı nedeniyle yakın illerdeki cezaevlerine nakledildiğini bizzat Milli Eğitim Bakanlığı açıklıyor. Van Devlet Hastanesi’ndeki hasar nedeniyle depremde yaralananlar hastane bahçesine kurulan sahra çadırlarında tedavi ediliyorlar.



Medyanın talimatla gizlediği bir noktanın altını çizelim. AKP Hükümeti’nin düşman ilan ettiği BDP’li belediyeler ve milletvekilleri depremin ilk gününden itibaren halkın yardımına koştular. Bu gerçeklik devletin medya politikaları dahilinde halktan gizlendi. Malum medyanın hiçbirisi BDP’li Van Belediye Başkanı’nın bilgisine ve fikrine başvurma gereği bile duymadı. Psikolojik savaş politikalarının sansür ve tecrit uygulamalarını deprem bile yıkamadı.



Somali’ye yapılan yardımların ve siyasi propagandanın ardından, Van’a layık görülmeyen acil insani yardımlar savaş konseptinin derinliğini açıkça göstermektedir. Van depreminde kırılan ırkçılığın fay hattıdır. Depremin altında kalan ise devlettir.

Hiç yorum yok: