13 Kasım 2011 Pazar

Kongre Girişimi: Buradan Bir Şey Çıkmaz mı?

Murat Tanakol

Sınıf siyasetinden yana hareket etme eğilimini, seçimlerde ulusal siyasetle birlikte hareket ederek ortak bir muhalefete dönüştürmek için oy iradesine çevirmiş bir “kitle” var.Halkların Demokratik Kongresi adını almış olan Kongre Girişimi, bu iradenin seçimle sınırlı kalmayıp, süreklilik kazanması yolunda bir araç olarak, ulusal siyaset zemininde politika yapanların önerisiyle “kabul görmüş” bir örgütlenme.


“Kabul görme” durumunun, sözünü ettiğim “kitle”nin çoğunluğuna sorulmaksızın- yani doğrudan demokrasi usulüyle değil- ya da temsiline dayanmaksızın-temsili demokrasi usulüyle değil- gerçekleştiğini de, hadi ben iddia ediyorum diyelim (Seçimlerde bu “kitle”nin oyuyla seçilmiş olanlar, belki kendilerini bu görev için de seçilmiş saymışlardır, diyerek).



Kongre Girişiminin ilk somut adımlarını atmasıyla birlikte, sınıf siyaseti zemininde hareket etme eğilimindeki “kitle”nin, bu yapılanmanın ne olduğuna, amaçlarına dair soru işaretlerinin arttığını görüyoruz. Somut adımlar atıldıkça, sürecin bu boyutuna ilişkin soru işaretlerinin artık azalması gerekirken, tam aksi bir gelişmenin yaşanıyor oluşu çelişkili değil midir?!...



Ortada; onca toplantı, harcanan/ tahsis edilen emek, ekonomik imkanlar, kabuller/ redler, tüzük çalışmaları vs… olup bitenin hayal mahsulü olduğunu söylemeye izin vermediğine göre iyi anlatıl(a)mamış, hedefleri herkes için aynı biçimde kabul görmemiş bir Girişim var.



Ama bu da şu demektir: seçimlerde ulusal siyasetle sınıf siyasetinin buluşturulması eğilimi somut iradeye dönüşmüş, ama örgütsel bir çatı altında sürekli kılınması için gerekli ve yeterli mutabakat sağlanamamıştır!



Bunun sorumluluğu doğrudan doğruya BDP ve seçim sürecinde sınıf siyaseti temelinde hareket ettikleri iddiasıyla BDP’ye destek vermiş olan örgütlenmelerdir!



Delege ve temsil durumu, Kongre Girişimi’nin esasen bu unsurları kapsadığını gösteriyor. Dolayısıyla Kongre Girişimi somut adımlarının bu örgütlenmeler tarafından, seçimlerde ortak muhalefet düşüncesiyle oy vermiş kitlelere net biçimde aktarılıp, kitlesel muhalefet mozaiğini Girişim’in faaliyetine taşıma yeteneğini göstermeleri beklenirdi. Örgütlenmelerin kişilerden farkı, dönüştürme yeteneği olduğuna göre, onlardan beklenen budur!...



Oysa, sınıf eksenli siyasete eğilimli “kitle”de; Girişim’in, tüm muhalefet odaklarının ortak hareketini sürekli kılacak bir iradeye dönüştürmekte ne ölçüde etkili bir araç olduğu soruları giderek artıyorsa, örgütlenmeler işlevini yerine getirmiyor/ getiremiyor, bu kitleler örgütlenmelere güvenmiyor/ güvenemiyor demektir…



Ulusal siyaset zemininde hareket eden kitlelerin, BDP’nin ortak muhalefet perspektifiyle güven sorunu olmadığı, eylemliliklerinin coşkusunda zaten görülüyor. Yani BDP’nin ayaklarını bastığı zemindeki örgütsel işlevinde bu açıdan sorunu yok. Ama kendi kitlesiyle yapabiliyor diye, muhalefetin diğer odaklarına da bir çeki-düzen versin, bir el atsın diyemezsiniz. Yani O’na kendi programında yer almayan bir şeyi, Kongre Girişimi bünyesinde sınıf eksenli bir siyasetin programını dayatamazsınız. Ama doğru ama yanlış bir perspektifle ama otuz seneye yaklaşan mücadele pratiğiyle şekil almış bir hareketin karşısına geçip “siz de ancak böyle kurtulursunuz” diyemezsiniz. Derseniz de, kitlelerin güvenini kazanma ihtiyacının acı tadı, boğazınızı yakar.



Bu bakımdan ulusal siyasetin, Kongre Girişiminin iyi anlatıl(a)mayışı, herkes tarafından aynı biçimde kabul görmemesiyle ilgili sorumluluğu; Muhalefetin diğer odaklarını temsil ettiği iddiasındaki örgütlenmelerle, gerçek anlamda bir ortak muhalefet iradesini sürekli kılabilecek bir yapı oluşturmaya yönelme politikasının eleştirisiyle sınırlıdır.



Bu konuda şahsen söyleyebileceklerim sınırlıdır: Tarihin belirli yer ve zamanlarında, şahsi kimliğini hasbelkader toplumsal değişimin dinamiklerine uydurma iradesi göstermiş kişilikler arasından, kendi özgül çıkarlarının tartısında seçim yapıp, vekil adayı çıkarmanın; sembollere dayalı bir gölge oyunuyla toplumsal muhalefet mozaiğini gerçekten de yaratmaya “nefesinin yetmeyeceği”ni, BDP’nin deneyimler hanesine yazmış olmasını dilemekten başka, elimden bir şey gelmez …



Bundan bir süre önce yalansız’da yayınlanan “Durum ve Sosyalistlere Düşen Görev” başlıklı yazımda, sınıf siyasetinin ne tür bir örgütlenme temelinde ulusal siyasetle “daha az sancılı” bir ortaklaşalık kurabileceğine dair öngörülerimi ve gerekçelerimi belirtmiştim. Aynı noktada duruyorum.



Yukarıda yaptığım belirlemeler ekseninden çıkıp, Kongre Girişimi’ne tüm gücüyle destek veren örgütlenmelere, “dönüştürücü yetenekleri”ni ortaya koymaları açısından biraz zaman tanımanın bir zararı olmayacağı düşüncesini de taşımaya devam ediyorum. Ama herhalde, bu sürecin iyi anlatıl(a)mamış oluşundan ötürü, “buradan bir şey çıkmaz” kötümserliği, giderek artan sayıda muhalifin yakasına yapışan bir küçük-burjuva örümceğini etrafa salmaktadır.

Hiç yorum yok: