19 Eylül 2013 Perşembe

AKP’nin Rojava’da Yeni Stratejisi


Mahmut Balpetek
 
Rojava’da gelişen devrimci süreci boğmak için her türlü stratejiyi devreye sokan AKP iktidarı, salt destek verdiği El Nusra adlı paramiliter güçler aracılığı ile ulaşamadığı sonuca, ek taktikler ve yeni stratejiler devreye sokarak ulaşmaya çalışmaktadır.
rojava
Şu ana kadar devrede olan strateji açısından bakıldığında, her geçen gün daha şeffaf olarak görülen şudur, AKP El Nusra’ya sadece lojistik destek sağlamakla yetinmeyip, bizzat çeteye insan toplayıp onları eğitip maddi olanak sağlayarak sınırdan geçirerek kanlı eylemlere imza atmalarını sağlamaktadır . Başta Şanlı Urfa, Gazi Antep ve Hatay olmak üzere bir çok sınır ilinde askeri kamplarda eğitilen militanların Kızılay günüllülleri olarak savaşmak için Suriye’ye sokmaktadırlar. Ardından savaşta yaralananlar tedavi ya da moral için tekrar aynı yolla geri getirilerek, yeniden savaşacak duruma getirilerek  tekrar arenaya  sürülmektedirler.
Ancak dışarıdan gelen bu saldırıların, Kürtleri birleştirmek ve savaş azimlerini artırmak dışında bir işe yaramadığı görüldü. Buna karşı, AKP iktidarı, ilk adım olarak sinsi bir diplomasi devreye soktu dış işlerinin daveti ile Türkiye’ye gelen  PYD eş sözcüsü Salih Müslümi ile diyalog kurarak, El Nusra ile ilgilerinin olmadığını, Rojava sürecine karşıdan  pozisyon almayacaklarını birinci elden Müslümi’ye ilettiler. Ancak söylem bir tarafa o ana kadar izledikleri politikadan zerre kadar farklı yöne makası açmadılar. Ancak bu adım ile derin arka planı sahip, yeni stratejiyi devreye sokmuş oldular. Şunun altını çizmek gerekir ki, ilk adım diye tanımladığım görüşme Rojava Kürtleri için ciddi bir kazanım, atılması gerekilen bir adımdır. Ancak AKP açısından durum farklıydı, amacı Güney Kürdistan yönetimi üzerindeki nüfuzunu da kullanarak yeni yönelimin yapı taşlarını atmaktı. Sinsi siyasette ustalaşan zihniyetin nişangahına koyduğu, havayı yumuşatma yolu ile Kürtlere yanaşıyor görünerek yeni yönelimini devreye sokmayı başarmış görünmektedir. Devreye sokulan bu yeni yönelimi özetle şöyle tanımlamak mümkündür. Aynı anda karşıdan ve yanaşarak, kaleyi içten fetih ederek savaşmak. Buna böl ve yönet de demek mümkündür.
Aslında AKP’nin yeni stratejisinin ne olduğunu açığa çıkaran ikinci adımdır. İkinci adım; gerçekleşmesi için bütün hazırlıkları tamamlanmış olan, Kürt ulusal konferansına, Güney Kürdistan iktidarı üzerinden müdahale ederek konferansı, bilinmeyen bir tarihe ertelenmesinde rol almasıdır. Konferansın ertelenmesi ile Kürtler diyalog yolu ile iç sorunlarını aşacakları muhtemel bir olanaktan mahrum kalmış oldular. Kopukluğun sürmesi, Kurt puslu havayı sever misali AKP’nin yeni adımlar atmasını olanaklı kılmıştır.
Bunun yanında konferansın en önemli gündemi olmaya namzet Rojava sorunu, Kürtlerin kolektif tartışması ile ortak bir tanımlamada hemfikir kalarak, ortak tutum belirlemelerini engellenmeyi başarmış durumdadır.
Atılan bu iki adım ile kalenin dışındaki AKP surları aşarak kalenin içine sızmayı başarmış, bir başka ifade ile art arda yaptığı siyasi atraksiyonlar sonucunda kalenin içine bir aktör olarak olmasa da Truva atı olarak sızmayı başarmış durumdadır.
 
Yeni Yönelimin İlk Meyvesi
Başta AKP olmak üzere Güney Kürdistan yönetimi ve kimi ilkel milliyetçi akım ve kişiler daha ilk günden başlayarak söyledikleri: Rojava’da Kürtler çıkarları gereği rejimin karşısında ÖSO ile birlikte hareket etmeleriydi. Ancak PYD, Kürt Sol Parti gibi güçlü yapıların itirazları nedeni ile Kürtler üçüncü güç olarak kalmayı sürdürdüler. Ancak Eylül ayının ilk haftası bu konu Kürtleri bölebilme potansiyeli ile yeniden gündeme sokuldu.
Kürt Ulusal Konseyi (KUK) Dış İlişkiler Komisyonu, iki hafta önce Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) ile koalisyona katılım kararı aldı. Dış İlişkiler Komitesi adına Suriye Kürdistan Demokrat Partisi (El Parti) Genel Sekreteri Dr. Abdulhakim Başar, Suriye Kürt Demokratik İlerici Partisi (Pêşverû) Genel Sekreteri  Abdulhamit  Hacı Derviş , Kürt Birlik Partisi (Yekiti) Genel Sekreteri İbrahim Biro’nun katıldığı toplantıda Kürt Ulusal Konseyi adına sözleşme imzalandı. Ama anlaşmanın imzalanması hem konseyde hem de PYD’nin de içinde yer aldığı Batı Kürdistan Halk Meclisi’nde rahatsızlık yarattı. Anlaşma 14 Eylül’de İstanbul’da yapılacak SMDK toplantısında onaylanacak yada reddedilecek. Tam da Rusya’nın Kürtlerin Cenevre Konferansı’na Kürt Yüksek Konseyi çatısı altında katılmasını açıkça savunduğu bir dönemde böylesi bir kararın alınması son derece manidardır. Kararı alan üç partiden Suriye Kürdistan Demokrat Partisi (El Parti) Mesut Berzani’in, Kürt Birlik Partisi (Yekiti)  ise Celal Telebani’nin siyasal yörüngesinde olması ise Türkiye’nin Rojava sürecinde Güney Kürdistan iktidar üzerinden neyi planladığını ele vermektedir.
KUK’taki tartışmanın kaynağı ‘imzayı atan kişilerin imza yetkilerinin olmadığı ve anlaşmanın Kürtlerin taleplerini karşılamadığı’ iddiası. KUK bu hafta iki günlük toplantının ardından Dış İlişkiler Komisyonu’nun kararını oy çokluğuyla onayladı ama tartışmalar bitmedi. Kürt Sol Partisi, KUK’un kararını desteklemediğini çünkü antlaşmanın Kürt halkının haklarını yeterince savunmadığını dile getirdi. Kürt Sol Partisi Genel Sekreteri Muhammed Musa antlaşmayı tarihi bir hata olarak niteledi. SMDK’nın Kürt halkının varlığını kabul etmede çok geri bir konumda olduğunu dile getiren Musa, KUK üyesi bazı partilerin kararı oldubittiye getirdiklerini iddia etti. Özellikle Suriye muhalefetiyle yapılacak her antlaşmanın mutlaka Batı Kürdistan Halk Meclisi’ni kapsaması gerektiğini belirten Musa antlaşmanın ancak Kürt Yüksek Konseyi (KYK) tarafından imzalanması durumunda meşru olacağını savundu. Musa, KUK’taki bazı partilerin istemeden de olsa SMDK’ya katılımı onayladıklarını öne sürdü.
Musa’nın sözünü ettiği partilerden biri de PYD ile ilişkileri nispeten daha iyi olan Kürt Demokratik Birlik Partisi. Bu partinin önde gelen isimlerinden KUK Dış İlişkiler Komisyonu üyesi Dr. Kamuran Haciabdo, yaptığı açıklamada gönülsüzce, sırf KUK’un bütünlüğü bozulmasın diye bu karara onay verdiklerini söyledi. Haciabdo antlaşmadan sonra SMDK lideri Ahmed Carba’nın ‘Suriye’nin bir Arap ülkesi olduğu’ yönündeki açıklamasının Kürtler arasında büyük rahatsızlık yarattığını dile getirdi. Haciabdo Cenevre Konferansı’na bağımsız olarak ve KYK adına katılmak varken neden böyle bir karar aldıkları sorusuna şu yanıtı verdi: “SMDK ayın 15’inde katılım kararımızı oylayacak. Kim bilir belki bu kararı onaylamazlar.” Kendilerinin de KYK adına böylesi bir anlaşmayı daha doğru bulduklarını dile getiren Haciabdo, konseyin uzun zamandan beri işlevsiz halde olduğunu savundu.
Ancak, tam da Rojava Kürtleri Cenevre konferansına kendi adına katılmaları söz konusu iken, işlevsiz olan konsey bir çırpıda toplanarak muhalefet safına geçmek ve Cenevre konferansına muhalefetin çatısı altında girme kararı alma becerisi gösterebilmektedir. Savaşılarak elde edilen kazanımlar, çeşitli nüfuz alanları ve çıkar ilişkileri devreye sokularak geri alınmaya çalışılmaktadır.
 
Rojava’da Truva Atı
AKP yeni yöneliminde kendini El Nusra üzerinden Kürtler savaşmakla sınırlamıyor. Aynı zamanda nüfuz etiği Kürt siyasi dinamiklerini de devreye sokarak Kürtleri içeriden de vurmayı amaçlıyor. Üçüncü bir güç olarak kendini var eden bu dinamiği  parçalayarak  etkisizleştirerek; kendi etki alanını genişletmeye çalışıyor. Görece başarı elde etiğinin hakkını teslim ederek, açığa çıkan planın bundan sonraki kısmının bu kadar sorunsuz ilerlemeyeceğinin altını çizmek gerekir.
PYD kanadının etkin isimlerinden olan Demokratik Toplum Kongresi (TEVDEM) Yürütme Konseyi ve Kürt Yüksek Konseyi üyesi olan İlham Ahmed de KUK’un kendi başına SMDK’ya katılımını eleştirerek. Kürtler olarak Suriye’deki en güçlü muhalefetin kendileri olduğunu savundu. Ahmed, KUK’un kendi başına katılma kararı almasını doğru bulmadıklarını söyledi. Ahmed anlaşmayı imzalayanların halkın kazanımlarını hiçe saydıklarını, Rojava’da bir yönetim yokmuş gibi davrandıklarını savundu. Böylesi bir kararda Türkiye’nin verdiği bazı sözlerin etkili olabileceğini ima eden Ahmed, bazı Kürt partilerin ABD’nin olası bir askeri operasyonu beklentisiyle bir an önce muhalefet koalisyonu içerisinde yer almak için acele ettiklerini söyledi.
Aldar Xelil, Rojava’nın büyük çatışmalara sahne olduğu bir dönemde Kürtlerin gücünü kırabilecek bütün girişimlerden uzak durulması gerektiğini ifade etti. Xelil, İstanbul’da imzalanan anlaşmanın SMDK nezdinde onaylanmaması durumunda söz konusu parti temsilcilerinin itibar kaybedebileceğini söyledi.
Kürtleri farklı saflara bölüştürerek, devrimi çalma çabasının yeni bir etabının senaryosunun Türkiye’ye ait olduğunun gün gibi ortada. Ancak son derece tehlikeli bir oyuna oturtulmuş bu stratejinin kimi vuracağı şimdilik bir muamma.

Hiç yorum yok: