19 Eylül 2013 Perşembe

Başlamadan Tıkanan Barış Süreci


  Mahmut  Balpetek
 Siyasi alanda iyimserlik ne kadar işe yarar diye düşündüğümde, kendime verdiğim yanıt hiç tereddüt etmeden hiçbir işe yaramaz şeklindedir. Zira siyasal alanda realiteden kopmak, uçurumdan yuvarlanırken düşülecek zemine henüz mesafenin olmasına sevinmek ile eş anlamlıdır. Halbuki, böylesi bir pozisyonda kaçınılmaz son, yere çakılmaktır. Dolayısıyla geçici iyimserlik nihayette gerçekleşecek felaketi önlemez.
Barış
Ancak işin ucunda gencecik bedenlerin ölümü söz konusu olduğunda bu gerçeği unutmak ve iyimserliğimi muhafaza etme eğilimi insanım diyen herkeste baskın çıkar. Onun içindir ki, aklımız farklı algılar içinde olsa da, duygularımız sürecin aşılması mümkün olan, geçici bir tıkanma içinde olmasını dilemektedir
Ancak duygularımıza ait olan bu temennilerin, gerçek karşısından buharlaştığını görmek acı veriyor olsa da, bizimde yüzümüzü gerçeğe, dolayısıyla aklımızın algılarına çevirmemiz kaçınılmaz olmaktadır.
Newroz’da resmen başlayan ateşkes ile eller tetikten çekildi. Toplumsal psikolojimizi bozan, ırkçılığı körükleyen, Kürt sorununun kaynaklık etiği mutat ölüm haberleri bitmiş oldu. Son derece önemli olan bu aşamayı,yeni adımlar izlemediği için süreç tıkanmış durumdadır. Yeni adımların atılmasına engel ise hiç kuşku yok ki, devletin gerillanın çıkış sürecine karşılık gelecek adımı atmamasıdır.
Barışın birinci adımı olan müzakereler yapılmış ardından barış, rejim tarafından muhatapsız bırakılmıştır. Bu durum karşısında KCK, 1 Eylül dünya barış gününe kadar devletin adım atmasını talep etmiştir. Devletin adım atmaması durumunda sürecin bittiği anlamına geleceğini, dolayısıyla yeni bir strateji devreye sokacaklarını belirtmiş idi.
Buna karşın bütün performansını Orta Doğu’da olası bir savaş çıkaramaya odaklamış olan iktidarın gündeminde barışı kalıcılaştıracak adımlar olmadığı, her geçen gün daha net görülüyordu.Uzun bir sessizligin ardından meraklara mazhar olan sürecin nereye evrileceği sorusuna, 5 Eylül’de KCK, Eş Başkanı Cemil Bayık aracılığı ile “gerillanın geri çekilmesinin durdurduğunu” açıklayarak yanıt verdi.
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, AKP hükümetinin “sahte” paketlerle halkı seçimlere kadar oyalamaya çalıştığı ve sorunu çözmek istemediğini belirterek, “Savaşmak istiyor. Buna karşı kendimizi savunacağız. Gerillayı durduruyoruz. Eğer operasyon yaptıklarını görürsek, bu operasyonlara karşı meşru savunma yapacağız” dedi. Bayık, savaşın daha da şiddetlendirilmesi halinde ise geri çekilen grupların yeniden gönderileceğini söyledi.
KCK Yürütmesi Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, hükümetin adım atmaması yüzünden tıkandığını söylediği çözüm sürecini açmaya çalıştıklarını ifade etmiştir. Bu açıklama ile birlikte, iktidarın yeni bir yaklaşım ortaya koymaması durumunda tek, taraflı da olsa sürecin yeni adımlarının olmayacağı ilan edilmiş oldu.
Kürtlerin Barış ile İmtihanı
Barış sürecinin kendisi bir anlamda tek taraflı atılan adımların bütünü olarak vuku oldu. İktidarın her zaman ki, muktedir tavrı, kullandığı savaş dili, yapmaktan uzak, yapıyormuş gibi hali bu sürecin akametini açıklamaya yeter etmenlerdir. O zaman, Kürtler bu sürece neden çok iyi niyetli yaklaştılar. İktidarın attığı hiçbir adım olmamasına karşın barışın gerçekleşeceğine kendilerini niçin inandırdılar sorusu akılara takılmaktadır.
Kürtlerin yüz elli yılık sorun karşısında ki, geleneksel yaklaşımları meseleyi kansız çözmektir. Ancak egemen ideolojinin inkarcı ve imhacı yaklaşımları bu sürecin her aşamasına kan bulaştırmıştır.
Kürtlerin tek taraflı yürüyen, tek ayaklı, barış sürecine pozitif katkılar koyması, iyi niyetli yaklaşımlar içinde olmaları, boşa harcanmış bir yaklaşım değildir.
Bu yaklaşımın kendisi, toplumun önemli bir kesiminde olayların daha berrak olarak görülmesine bu vesile ile bilincin dönüşmesine yardımcı olmuştur. Örneğin bu süreçte “barış masasını terk eden tarafın toplum vicdanında aklanmayacağı, tarih önünde hesap veremeyeceği “ sıkça vurgulanırdı.
Bu sürecin yaşanması ile birlikte, masayı terk etmenin yegane biçiminin masadan kalkmak şekli ile sınırlı olmadığı, masada hiç oturmadan, ya da oturup süreci ilerletmeden masayı işgal etmenin de masayı terk etme anlamına geldiği daha sarih bir biçimde görülmeye başlandı.
Devamında Kürtlerin barış sınavından başarı ile çıkmış olmalarına neden olmuştur. Bununla birlikte, Ortadoğu halkları, Kürtlerin en ufak bir barış olanağından devasa umutlar çıkarıp, onu realize etme kapasitesinin tanığı oldular. Bu küçümsenmeyecek bir durumdur. Kürtlerin barışta ısrarcı tutumları, insan merkezli yaklaşıma odaklanmış olmaları, Ortadoğu halklarının buna tanıklık etmeleri, mazlumların ittifakını genişleterek güçlenmesini olanaklı kılacaktır. Aynı zamanda bu ittifaka engel ya da  tıkayan olası kanalları bay pas edecektir.
Bugün AKP iktidarının kendisine yapılan bütün önerileri görmemezlikten gelmesi, bütün yapılmış çağrılara kulak tıkaması, bu sürecin sonlanmasına kayıtsız kalması, AKP’nin barış masasında mumla aranıyor olması, savaş seviciliğinin özlüce ifadesi olarak algılara kazınacaktır. Başka bir ifade ile AKP  Mısır’da siyaset yapmayı, Suriye’de savaş çıkarmayı, barış masasına oturmaya yeğlemiş oldu.
Güçlü bir AKP iktidarında ortaya çıkmayan barışı, iktidarı güçsüzleştirmekte aramak her zamanınkinden daha ivedileşmiştir.
Bugün muhalefet dinamiklerinin önündeki temel görev, barış, özgürlük ve adalet için geniş bir ittifak cephesi örerek demokratik direnişi örgütlemektir.

Hiç yorum yok: