6 Eylül 2013 Cuma

Şah İsmail İle Safevi Devleti Hakkında Kitaplar

Rıza Aydın

Şah İsmail ile onun öncülüğünde oluşan Safeviler devleti1hakkında yürüttüğümüz tartışmalara, bir akademisyen olan İbrahim Bahadır arkadaşımızın katılması, hem konuya olan ilgili artırdı, hem de muhabbetin seviyesini yükseltti, bunu herkes gibi memnuniyetle karşılıyorum. Bu konu ile ilgili bütün yazılanları – tartışmaları ilgiyle izliyorum.
safavid_flag
Bu muhabbet dolayısıyla yazılanları okuyunca, Safevi devletinin kuruluşu ile Sah İsmail’in hayatını anlatan kaynaklar konusunda, hem bazı noktanın altını çizmek, hem de o konuda bildiklerimi paylaşmak ihtiyacı hissettim.


Bu konuda en önemli kaynaklardan biri, Rumlu Hasan ya da başka bir söylenişle Hasan-ı Rumlu’nun yazdığı, “Tarihlerin en güzeli” anlamına gelen “Ahsenü’t Tevârih” adlı kitabıdır2. Rumlu Hasan’ın, 1494 yılından 1525 yılına kadar ki olayları anlattığı, kitabın ikinci cildi diye bileceğimiz kısmını, Cevat Cevan’ın çevirisiyle, Ardıç yayınları, “Şah İsmail Tarihi3 adıyla yayınladı. Kitabın birinci cildi diyebileceğimiz, 1404 yılı ile 1493 yıları arasındaki tarihi olayların anlatıldığı kısmını ise, Türk Tarih Kurumu Mürsel Öztürk’ün çevirisiyle orijinal adı olan, “Ahsenü’t Tevârîh4 adıyla yayınladı. Türk Tarih Kurumunca çıkan kitap büyük boy 648 sayfa, Ardıç yayınlarının ki küçük boy 256 sayfa. 

Rumlu Hasan’ın, kitabının yayınlanan bu ciltlerinin, hangi yılları kapsadığı bahsinden de anlaşılacağı gibi, Türk Tarih Kurumu yayını –genel olarak- Safevi Devletinin kuruluşu öncesini,Ağgoyunlu (Akkoyunlu) devleti tarihini kapsıyor. Kitabın başında yer alan, kitabın Farsçasını yayına hazırlayan, Dr. Abdü’l – Hüseyn-i Nevai’in önsözü, kitap hakkında önemli bilgiler veriyor. Bu ön sözden kitabın, 1577 yılına kadar gelen bir zaman dilimindeki olayları anlatmış olduğunu anlıyoruz5. Ama Türkiye’de kitabın bu  yıllarını kapsayan kısmını yayınlayan Ardıç yayınları, her nedense kitabı 1525 yılı olaylarının anlatımıyla bitiriyor. Buradan şu sonuca varabiliriz, kitabın yaklaşık olarak 50 yıllıklı bir dönemini anlatan kısmı hala çevrilmeyi bekliyor.

Daha önce de bir yazımda yadırgadığımı yazmıştım, Türk Tarih Kurumu yayınında çeviriyi yapan Mürsel Öztürk, kitabın ikinci cildini yayınlamayacaklarını, kitabın önsözünde şöyle açıklıyor. “Biz, nişarinin Timurlu, Karakoyunlu ve Akkoyunlular konusunda sağlam kaynaklara dayanarak verdiği açıklamaları tercüme ederken, uzmanlık alanı olmayan ve genellikle son zaman Batılı tarihçilere dayanarak yaptığı Osmanlı tarihi konusundaki açıklamalarını ise çevirmeyerek, okuyucuyu o konunun en sağlam kaynağı sayılan Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın Osmanlı Tarihine, sayfalarını belirterek yönlendirdik”. Bu konudaki düşüncelerimi, bir vesile ile daha önce yazdığım için, burada sadece yadırgadığımı belirtmekle yetiniyorum.

Hem Şah İsmail’in yaşamını, özelikle de çocukluk yıllarındaki sıkıntılarla geçen dönemini, hem de Safevi devletinin oluşum sürecini iyice anlamak için, onun öncesini, yani Şah İsmail’in dedesi Uzun Hasan’ın Akkoyunlu devletinin tarihini bilmek elzemdir. Bunu öğreneceğimiz iki önemli kaynak var, bunlardan birisi yukarıda yazdığım Hasan-ı Rumlu’nunAhsenü’t Tevâhîr” adlı kitabının, birinci cildi diyebileceğimiz, o dönemi anlatan bölümünü yani Türk Tarih Kurumunca çıkarılan cildini okumak, incelemektir. Önemli diğer bir kaynaksa, Akkoyunlu Tarihini anlatmak için yazılmış olan, bu alanın temel eseri sayılan, Ebu Bekr-i Tihrani’nin “Kitab-ı Diyarbekriyye6 adlı kitabıdır. Bu değerli eser, -yine- Prof. Dr. Mürsel Öztürk’ün çevirisiyle 2001 yılında Kültür Bakanlığınca yayınlandı; büyük boy 402 sayfa; bu kitabın orijinal halini (Arap harfleriyle olduğu gibi) Faruk Sümer’in önsözüyle Türk Tarih Kurumu daha önce yayınlamıştı.

Şah İsmail ile onun öncülüğünde kurulan Safevi devleti söz konusu olunca hem batılı yazarların hem de Oktay Efendiyev’in en çok önemsediği kaynak 1926 yılında, İngilizcede çıkan adıyla ünlenen “Don Juan of Persia7 adlı kitaptır. Bu kitap Safevi devletinin, İspanyaya diplomat olarak gönderdiği heyet içindeki, Bayat boyundanOruç Beyin, İspanyollara Safevileri tanıtmak için yazdığı, “Tarih-i Şah İsmail-i Safeviye8 adıyla 1604 yılında İspanyada yayınlanan kitabın bir bölümüdür. Bu kitabın bir bölümünü, Denison Ross adlı bir yazar, İngilizceye çevirip, 1926 yılında, “Don Juan of Parsia” adıyla yayınlıyor9. Don Juan of Persia kitabını Oktay Efendiyev buradan alıp Rusçaya çeviriyor.10 Bu kitap henüz Türkçeye çevrilip yayınlanmadı11. Ben bu yazımı yazdıktan sonra söz konusu bu kitap Aveste Yayın evince “Persli Don Juan” adıyla yayımlandı.

Safevilerin Akkoyunlu Devletiyle ilişkisinin anlaşılması için, Walther Hınz’ın, “Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd12 adıyla dilimize çevrilip, Türk Tarih Kurumunca, -birinci baskısı 1948 yılında ikinci baskısı da 1992 yılında – yayınlanan kitabı çok önemli bir kaynak kitaptır. Bu kitap Akkoyunlu Devleti ile Safevi ailesinin ilişkilerinin gelişim sürecine bütünlüklü bir çerçeve verdiği gibi Anadolu’da Safevi tarikatının etkin olmasına yol açan, Timur’un Ankara savaşında esir aldığı 30 bin Rumlu (Anadolulu) esiriErdebil’de Safevi dergâhına bağışlamasını da gayet güzel anlatıyor. Bu iyice bilinmeden Anadolu’daki birçok olay bilinemez; çünkü bunların altında bu yatıyor.

Bu günün diliyle konuşacak olursak, Şah İsmail, Azeri dilini konuşan, Azerbeycan devletinin temellerini atıp,Azerbeycan halkının13 birliğini sağlayan bir kişidir. Bu yüzden bugünkü Azeri devleti ile bu günkü Azeri aydınları, Şah İsmail’i benimseyip, onunla ilgili tarihi araştırmalar yapmaktadırlar. Kendi tabirleriyle söylersem, Azerbeycanın birçok “şeherinde” Şah İsmail’in adını taşıyan eserler, parklar, heykeller “mevcuttur” yanı vardır. Azerbeycan’da bu konuyu araştıran en yetkin isimlerden biri de Oktay Efendiyev’dir. Şah İsmail ile Safevi devleti konusu araştırılırken Azeri kaynaklarda taranmalıdır.

Oktay Efendiyev in Şah İsmail ile Safeviler konusunda birçok makalesi birçok kitabı olduğunu biliyorum14.  Oktay Efendiyev in, “Azerbeycan Safeviler Dövleti15” adlı kitabının PDF formatını, internet koşullarında paylaşarak, sanırım bu muhabbetin başlamasına neden oldum. Bunun iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu kitabın, konuştuğumuz konunun anlaşılması için çok önemli olduğuna inanıyorum.

Oktay Efendiyev Sovyetler Birliği döneminde yetişmiş, Azerbeycanlı bir tarihçidir. Onun çalışmalarını bu alana yoğunlaştırmasını, Sovyet bilim insanları teşvik etmişler16. Oktay Efendiyev in yazıları, özelikle de üzerinde konuştuğumuz “Azerbeycan Safevi Dövleti” adlı kitabı incelenirse, Oktay Efendiyev’in farkı hemen fark edilir. Oktay Efendiyev kitabını hazırlarken, çoğunlukla Rus tarihçilerin, hatta Çinli tarihçilerin kitaplarından yararlanıyor. Bu açıdan bize farklı bir perspektif sunuyor. Oktay efendiyev’in kitabının sunuş bölümü diye bileceğimiz “Esas menbeların ve edebiyatın hülasasi” adlı bölümünü okursanız, burada konuyla ilgili kaynaklarını sergiliyor. Buna söylenecek hiçbir söz olamaz, bu ne batılı nede Anadolulu yazarların kitapların da olmayan bir farklılıktır.

Oktay Efendiyev’in kitabında “Safevi Devletinin Avrupa ülkeleri ile siyasi alagaları” başlığı altında yazdığı kısımda, Safevi devletinin Avrupa devletleriyle siyasi ilişkileri konusunda yeterli bilgi veriyor. Ancak bu yazımın asıl konusu bu olamadığı için, bu konuya fazla girmek istemiyorum. Buradan, benim anladığım kadarıyla, bu dönemde daha çok Portekizle siyasi ilişkileri olduğu anlaşılıyor. Bunun sebebi de Portekizlilerin Hint Okyanusu üzerinden Hindistan’a ulaşmasıyla başlayan yeni ticaret noktaları oluşturmaya çalışması. Buradan aldığım bilgilerimi daha önceki bilgilerimle harmanlayınca, İbrahim Bahadır’ın ileri sürdüğü, “Osmanlı Sefavi çatışması bir anlamda İslam’la Hıristiyanlığın iki ayrı mezhebi arasındaki çatışmaydı” tezinin yanlış olduğunu görüyorum. Safevi Devleti, parçalanıp dağılmaya yüz tutan Akkoyunlu devletinin topraklarında, onun mirası üzerinde kuruluyor. Osmanlı Hanedanlığı, Anadolu’daki çoğu Sünni olan Türk beyliklerine saldırıp onları ilhak ettikten sonra, Yemenden Mısıra, Mısırdan da Afrika’nın en ücra köşelerine kadar yaptığı gibi, Safevilerin ülkesine de, bir işgalci güç olarak girip, buraları talan edip, buraları ilhak etmeye çalışıyor. Safeviler de bu yabancı, bu işgalci güce karşı direniyorlar17. Mesele bundan ibarettir. Osmanlı Hanedanlığının, Sefavı Kızılbaşlarına karşı işgalci, talancı, ilhakçı, politikasını Hıristiyanların kışkırtmasıyla açıklayıp bunu bir mezhep savaşı gibi göstermek akıl karı değildir. Tarih sınıflar mücadelesini, toplumsal çıkarların çatışmasının sergilenişini anlatır. Safevi tarihi, her anlamda bizim dersler çıkarmamız gereken kendi tarihimizdir. Aslında Sefevi tarihi bir anlamda tüm dünyanın incelemesi gereken bir tarihtir, çünkü burada yaptığı her işini rızalığa dayalı olarak yapan bir tarikat, bütün taraftarlarının desteğiyle devletleşerek farklı bir evrimleşmeye giriyor. Rızalığa dayanan eşitlikçi tarikat ilişkilerinin devlete dönüşmesiyle, nelerin değişip dönüşmeye başladığını incelemek açısından çokça malzeme sunan Safevi tarihi, araştırmacılara zengin bir malzeme sunmasından dolayı özel olarak incelenmesi gereken bir tarihtir.

Oktay Efendiyev in kitabının tümünü yapamasam da, içindeki bazı bölümleri bizim dilimize dönüştürüp (aktarıp – Çevirip) paylaşmayı düşünüyorum. Özellikle kitabın sonundaki, genel bir değerlendirme olan “Netice” adlı bölüm ile Sefevi ordusunu anlattığı bölümler,  bu muhabbet içindeki birçok hususu (ayrıntıyı) açıklayan niteliktedir; bu açıdan kitabın tümünün, bu olamazsa bazı bölümlerinin okunmasını şiddetle öneriyorum.

Safevi tarihi konusunda o dönemde Safevi ülkesinde yazılmış önemli kaynaklardan söz ederken, Abdüllatif Kazvini’nin “Safevi Tarihi18 adlı kitabı ile Şah Tahmasb-ı Safevi’nin “Tezkire19” adlı kitabını da anmamız şarttır. Şah Tahmasb – Safevi’nin günlükleri niteliğindeki Tezkire adli kitabı, ülkesine saldıracak Osmanlılar hakkında, Safevi Hükümdarının içten gelen samimi duygularını yansıtması açısından çok ilginç bir kitaptır. Şah Tahmasb-ı Safevi’nin kitabı, Dr. Hicabi Kırlangıç’ın çevirisiyle, Anka yayınlarınca Eylül 2001 yılında yayımlanmış.

Abdüllatif Kazvin’in, “Safevi Tarihi” adlı kitabının önsözündeki şu bilgiyi de buraya aktaralım, “Safevi döneminde kırk tana tarih kitabı yayınlandığı için önceki dönemlere göre, kaynak açısından daha zengin bir dönemdir20.” Buraya şu bilgi notunu da biz ekleyelim, bu kırk kitaptan Türkçeye sadece Rumlu Hasan ile A. Kazvini’nin kitabı çevrilmiştir. Yani buradan bakınca görülen şu ki, bu konu bunca geniş bir malzeme olduğu halde biz bu hazineden uzağız.

Safevi coğrafyasında yazılan kitaplar bahsini bitirmeden, son dönemde Vedat Gencin, “İranlı Tarihçilerin Kaleminden Çaldıran (1514)21 adıyla bir araya getirerek oluşturduğu kitabı da analım; Kitapta Çaldıran savaşı sonrasında Şah İsmail’in Osmanlı padişahına yazdığı mektubun tam metni de var. Bu mektupta, Şah İsmailile ilgili uyduruk gayri cddi romanlarda bahsedildiği gibi, Şah İsmailin esir düşen eşini istemesi gibi bir söylem geçmiyor, çünkü Şah İsmail’in eşi Taclu Hatun Çaldıran savaşında esir düşmüyor.

Safevi Devletinin kuruluşu ile Şah İsmail konusunda yazılan en önemli kaynaklardan biride Prof. Dr. Faruk Sümer’in “Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türkmenlerin Rolü22 adlı kitabıdır. Türk Tarih Kurumunca yayınlanan Faruk Sümer’in kitabının, birinci baskısı1992 yılında, ikinci baskısı da 1999 yılında yapılmış.

Bu alanda sön dönemde araştırmaları yayınlanan Prf. Tufan Gündüz’ün “Son Kızılbaş Şah İsmail23” adlı kitabını özelikle anmak gerekir; kitap Yeditepe yayınlarınca 2010 yılında yayınlandı.

Bu konuyla ilgili Reha Bilge’nın “1514Yuvuz Sultan ve Şah İsmail24” adlı kitabını da özellikle belirtmek gerekir.

Burada, Şah İsmail Hatayi ile Safevi Devleti hakkında Değerli bilgiler içeren NejatBirdoğan’ın Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik25, adlı kitabı ile “Şah İsmail Hatai” divanını26 da saymalıyız.

Tahran’da kitapçıları gezerken, Safevi sanatı, Safevi müziği üzerine Avrupalı araştırmacıların yazdığı şu kitapları görmüştüm. Bunları da burada yazmalıyım.

Asgar Javani, Hassein Aqajani İsfehan, Safevid Painting İsfehan.

Seyyed – Hosseyin Meisami, Safevid Music.

Art Hony WelchArtists For The Shah.

Burada söz Safevi sanatına gelince, aşağıda sözünü edeceğim,Johon E. Woods’un “300 Yıllık Türk İmaparatorluğu Akoyunlular” adlı kitabında Safevi sanatıyla ilgili şu tespitini de burada anmamız uygun olur sanırım.

Hat sanatlarının yanı sıra minyatürde 15. Yüzyıl sonlarında Akkoyunlu himayesi altında, yüksek bir özgünlük düzeyi ve gelişkinliğine ulaşmış; Herat’taki ünlü Timurî ekolle rekabet eder hale gelmiştir. Son incelemelerin de gösterdiği gibi, Tebrizli sanatçıların zengin ve coşku dolu üslubu 16. Yüzyıl Tahmasb döneminde Safevi resim sanatının gelişmesi üzerinde esaslı bir etki etmiştir.”27

Reha Bilge’nin 1514 adlı kitabında, Savefi Devletinin Kızılbaşlıktan Şiiliğe nasıl evirildiğini anlatırken bu konuyu işleyen Avrupalı birkaç yazara atıfta bulunduğunu gördüm; burada şu kaynağı bir örnek olarak sunayım: Shol A. Quinn, Historikal Writing during the Reign of Shah Abbas, The University of Utah Press, Salt Leke City, 2000.

Bunları anmakla anlatmak istediğim hakikat şudur: Safevilerin edebiyattan (şiirden destana) müziğe, Resimden heykele, heykelden mimariye uzanan, son derece orijinal, çok gelişmiş bir sanatı var. Safevilerin yaptırdığı sarayları, köşkleri, köprüleri, meydanları gezince, hayretler içinde kalarak bunları görüyorsunuz. Bunu Avrupalı araştırmacılar bizden çok önceden görüp yazmışlar. Ayrıca Avrupalılar yıllar öncesinden, Safevilerin Kızılbaşlıktan Şiiliğe nasıl evirildiklerini de inceleyip yazmışlar, tartışmışlar. Avrupa’da örgütlü olan Alevi kurumları, bunların değerli yöneticileri, oralarda okuyup oraların dillerini bilen üyelerini, bunları incelemeye yönlendirse iyi olur. Türkiye’de yaşayan, Avrupa dillerini bilmeyen benim gibi üyelerin asıl buna ihtiyacı var28.

Safevilerin uyguladığı Kızılbaşlık ile Şiiliğin karşılaştırılmasını, İran’da Hümeyni’nin egemenliği ile sonuçlanan toplumsal akımın ide loğlarından Ali Şeriati “Ali Şiası – Safevi Şiası29adlı kitabında işliyor.

Değerli arkadaşlar. Bu yazı benim kendi okuduğum, kendi ulaşabildim kaynakları paylaştığım bir yazıdır. Benim bilmediğim, henüz ulaşamadığım kaynaklarda olabilir ki vardır da. Bu konuda bilgisi olan arkadaşlar bildiklerini bizlerle paylaşırlarsa memnun olurum. Örneğin İtalyan bir kadının yazar olan Giovanni Maria Angiolello’nun “Şah Uzun Hasan Hayat Hikayesi ve Faaliyetkeri” adlı kitabı aradım, arattım henüz bulamadım. Bu yazıyı yazdıktan nice zaman sonra bu konuda yazılmış çok önemli bir eser elime geçti şimdi onu da buraya eklemek istiyorum. Bu eser John E. WOODS’un “300 Yıllık Türk İmparatorluğu AKKOYUNLULAR30 adlı kitabıdır.

John E. Woods, bu kitabında Akkoyunlular İmparatorluğunun başlangıçlardaki oluşum sürecinden alıyor, en yüksek nokrasına geçtiği Uzun Hasan dönemine, oradan da Uzun Hasanın ölümüyle başlayan “Hanedan savaşları” sonucu yani Uzun Hasanın çocuklarının birbirleriyle savaşı sonucu imparatorluğun nasıl sönümlenip buradan Sefevi devletinin doğuşuna kadarki süreci anlatıyor. Bu anlamda konun anlaşılması için mutlaka incelenmesi gereken bir kitap bu.

Akkoyunluların en büyük hükümdarı diyebileceğimiz Şah İsmail’in dedesi Uzun Hasan’dan geriye doğru gidersek aile soy ağacının şöyle olduğunu görüyoruz. Uzun Hasan’ın anasının adı Saray ya da Sagra hatun babasının adı Pir Ali. Uzun Hasan’ın dedesinin adı Kara Yülük Osman BeyKara Yülük Osman beyin babasının adı da Pir Ali; Yani Uzun Hasan’ın babası ile dedesinin adları Pir Ali. Uzun Hasan’ın anası Saray Hatun devlet adına diplomatik görevlerde bulunuyor örneğin gelip Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet ile görüşüyor.31İslam coğrafyasında böyle “diplomatlık yapan” bir başka kadın daha var mı, olabilir mi bilmiyorum?

John E. Woods’un “300 Yıllık Türk İmparatorluğu Akkoyunlar” adlı kitabını incelediğinizde, hem Akkoyunlu konfederasyonu içindeki taht kavgalarının hem de Akkoyunluların Kara koyunlularla verdikleri kavgaların özünün ideolojik ya da dini nedenden dolayı değil bir egemenlik kavgası olduğunu görüyorsunuz. Örneğin Akkoyunlular konfederasyonunun başındaki, Kara Yülük Osman, konfederasyonun liderliği almak için kardeşleriyle, amcalarıyla savaşıyor, sonra Kara Yülük Osman ölünce, Kara Yülük Osman’ın çocukları birbirleriyle savaşıyorlar. Bu süreçte Kara Yülük Osman’ın oğlu Uzun Hasan Kardeşlerini alt edip liderliği alıyor. Uzun Hasan ölünce bu defada Uzun Hasan’ın oğulları birbirlerine düşüp, birbirlerini bitirircesine birbirleriyle savaşıyorlar. İşte buradan Safevi devleti doğuyor. Safevi devleti Akkoyunlular imparatorluğunun topraklarında kuruluyor; Uzun Hasan döneminde Akkoyunlular imparatorluğu, Dayar-ı Bekirden bu günkü Afganistan’ın Herat şehrine kadar uzanan geniş bir coğrafyayı kapsıyor.

Karakoyunlular ile Akkoyunlular arasındaki yapılan bu savaşlarla ilgili bir fikir vermesi için, John E. Wods’unEbu Bekir Tihrani- isfahaninin “Kitab-ı Diyarbekiriye” adlı kitabından aktardığı, Karakoyunlular konfederasyonunun başındaki Kara Yusuf’un, Akkoyunlular konfederasyonunun başındaki Kara Yülük Osman’a yazdığı mektuptan şu bölümü buraya almak istiyorum:

“ Her ikimiz de Türkmen soyundan olduğumuza göre, birbirimize üstün olmak için uğraşmayalım ve birbirimizle çekişmeyelim. Her ikimizde kendi Anadolu ve Timurî düşmanlarımızla uğraşalım. Çünkü senin için en uygun siyasa, daha iyi bildiğin Anadolu ve Suriye’ye, benim içinse Çağataylar üzerine saldırmaktır.”32 Ama bu mektup ya da bu niyet aralarındaki çekişmeyi sonlandırmıyor. Benim buradan çıkardığım sonuç şudur, bu savaşlar yazarın “Haneden Savaşları” dediği egemenlik kavgalarıdır. Osmanlı Hanedanlığının da, önce Anadolu’daki Türkmen beyliklerine saldırıp onları ilhak ederek kendi topraklarına katması, sonrada Mısırdaki Memluklara saldırıp orayı ilhak ederek kendi topraklarına katması dini ya da ideolojik nedenle yapılan savaşlar değil Osmanlı Hanedanlığının buralarda egemenlik kurup buraları sömürme savaşıdır. Osmanlı Hanedanlığının, Safevi Devletine saldırmasının da aynen böyle olduğunu düşünmek gerekir. Haçlı savaşları, Napoleon’un Avrupa’ya cumhuriyeti yaymak için yürüttüğünü söylediği “Napolyon savaşları da böyledir, Aksak Timur’un buraları istila etmesi de.

Değerli dostlar. Şah İsmail önderliğinde kurulan Safevi devleti konusu üzerinde epeyce durulup, birçok veçheleri ayrı ayrı incelenecek bir konu. İlerde yeri geldikçe, orada, söylemem gereken söz olduğunu düşündükçe, daha başka yazılarda yazacağım. Bu yazışmaları okuyunca uyku tutmadı, kalktım bunları çala kalemde olsa yazdım. Sürçü lisan etmediğimi umuyorum, ama imla kurallarına uymamış olmamdan dolayı kusurlarıma bakmayın. Bu işi iyi bilmediğimi, böyle bir kusurum olduğunu biliyorum.


1  Onlar kendi kendilerine şöyle diyorlardı: “Kızılbaş devleti, Kızılbaş ülkesi, Kızılbaş ordusu, Kızılbaş padişahı”. Prof. Dr. Faruk Sümer, “Safevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türklerinin Rolü”, adlı kitabının önsözünde değindi bu olguyu kitabının 150. Sayfasında İskender Beğ-i Türkmen’in “Târih-i âlem ara-yi Abbasi” adlı eserine dayandırarak şöyle açıklıyor: “… Kızılbaş sözünü onlar övünerek taşıyorlardı. Bu deyim yalnız devletin askeri bakımdan dayandığı Türk unsurunu ifade etmiyor (Tavaif-i Kızılbaş, Pâdişâh-ı Kızılbaş, Ümerâ-yı Kızılbaş, Leşker-i Kızılbaş, Sipah-i Kızılbaş, Gaziyan-i Kızılbaş) onun kurduğu yaşattığı devlete ‘Devlet-i Kızılbaş’ ve hakim olduğu yere de ‘Ülke-i Kızılbaş’deniyordu.” F. Sümer’in “Türk unsuru” sözünü siz Türkmen olarak anlayın. O zamanlar Türkmenler tabiri, Avşarlar, Yörükler vb bir Oğuz boyundan bir gurubu ifade ediyordu, tarihi olarak o zamanlar Türk sözcüğü de Sünni Osmanlı devletinin taraftarlarını ifade ediyordu. A. Kazvini’nin Sefavi Tarihi’nin bir notunda “Devrif (1965) Orhan’dan gelen Türk kelimesini devlete bağlı olan halk ve izleyen olarak tanımlar.” deniyor.

2  Rumlu Hasanın Ahsenü’t – Tevarih’i 12 ciltmiş, ancak buğun bu ciltlerden sadece son 11.cilt ile 12. Ciltlerinin bulunabilindiğini biliyoruz. Farsça baskıyı yayına hazırlayan Dr. Abdü’l-Hüseyn-i Nevâi yazdığı önsözde şöyle diyor: “Kaynaklara göre Hasan-ı Rumlu, ayrıntılı tarihini 12 cilt olarak yazmış, fakat bunlardan sadece son iki cildi yanı 11. Ve 12. Bulunabilmiştir.”sayfa 16
3  Rumlu Hasan (Ahsenü’t Tevârih) Şah İsmail Tarihi, Ardıç Yayınları 2004
4  Hasan-ı Rumlu, “Ahsenü’t Tevârîh” Türk Tarih Kurumu yayınları 2006.
5  Bakınız Hasan-ı Rumlu’nun, Türk Tarih Kurumunca yayınlanan,Ahsenü’t –Tevârîh, adlı kitabın, önsözünde şöyle deniyor: “Hasan-ı Rumlu’nun, kitabının bir yerinde kitabın yazılışının 980 (1572) yılında tamamlandığı belirtilmiş olmasına rağmen kitap 985 (1577) yılı olayları anlatılırken son bulmaktadır.” Sayfa 9.
6  Ebu Bekr-i Tihrani, “Kitab-ı Diyarbekriyye” Kültür Bakanlığı yayınları 2001, Faruk Sümer’in yayına hazırladığı, orijinal haliyle (Arap alfabesiyle) tıpkıbasımını Türk Tarih Kurumu yaptı.
7  Denison Ross, Don Juan of Persia” Londra 1926
8  Oqtay Efendiyev, Azerbeycan Safevi Dövleti, Bakü 2007, sayfa 11
9  Oqtay Efendiyev, Azerbeycan Safevi Dövleti, Bakü 2007, sayfa 11
10
 Bakınız Ayhan Aydın’ın Oktay Efendiyev ile yaptığı konuşma, Ayhan Aydın’ın “Alevilik – Bektaşilik Söyleşileri”, kitabı sayfa 234. Rusça baskı “Oktay Evendiyev ile Akif Farzaliyev tarafından 2007 yılında St. Petersburg’da yayınlanmış.” Bakınız Serkan Acar Kızılbaş Türk Don Juan’ın Avrupa Sefareti” BELLETEN Ağustos 2012, sayfa 499.
11  Ben bu kitabın bir kopyasını Londra’da buldurup, Çevirtilsin diye, 2010 yılında Önder Aydın’a göndermiştim, Önder Aydın’da kitabı yayınlatmak için Yurt Yayınlarına verdi; Yurt Yayınları bunu yayınlamak için hala oyalanıyor, bir türlü yayınlamadı. Bu kitapla ilgili yazdığım “Şah İsmail Safevi ile ilgili önemli bir eser” adlı yazımı, http://www.mersinyasam.com sitesinde bulabilirsiniz. Orada kitapla ilgili yeteri kadar bilgi verdim. Not: 05 Aralık 2012 tarihinde, Avesta Yayın evinin Don Juan kitabını “Persli Don Juan” adıyla yayınladığını internette gördüm.
12  Walther Hınz, “Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd“, Türk Tarih Kurumu Yayınları birinci baskı 1948, ikinci baskı 1992
13  Burada “Azerbeycan halkı” yerine “Azerbeycan ulusu” desem mi diye çok düşündüm ama Marksist literatürde ulus kavramının farklı oluşundan dolayı halkı demeyi yeğledim.
14  Bakınız Ayhan Aydın’ın “Alevilik – Bektaşilik Söyleşileri”, Ayhan Aydın’ın Oktay Efendiyev ile yaptığı konuşma, sayfa 233, 234, 235.
15  Oktay Efendiyev’in “Azerbeycan Safeviler Dövleti” adlı kitabına şu lingi tıklayarak ulaşabilirsiniz:http://turkalevi.files.wordpress.com/2012/05/azerbaycan-safeviler-devleti-oktay-efendiyev.pdf
16  Bakınız Ayhan Aydın’ın “Alevilik – Bektaşilik Söyleşileri”, Ayhan Aydın’ın Oktay Efendiyev ile yaptığı konuşma, sayfa 233.
17  “Tarih algımız değişmeli” adlı yazımda bu konuyu yeteri kadar anlattım. Safevilerin bu işgalci güce karşı nasıl savunmalar geliştirdikleri için dönemin Safevi hükümdarı, Şah Tahmasb-ı Safavi’nin TEZKİRE (Günlük) adlı kitabına bakınız. Dr. Hicabı Kırlangıç çevirisiyle Anka Yayınlarınca Eylül 2001 yılında yayımlanmış.
18  Abdüllatif Kazvini, Safevi Tarihi, Bileşim yayınları, 2011.
19  Şah Tahmasb-ı Safavi, TEZKİRE, Çeviren, Dr. Hicabı Kırlangıç, Anka Yayınlarından çıkmış yayın yılı yok.

20  Abddüllatif Kazvini, Safevi Tarihi, sayfa 40
21  Vedat Gencin, “İranlı Tarihçilerin Kaleminden Çaldıran (1514)” Bengi Yayınları 2011
22  Faruk Sümer, “Sefevi Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türkmenlerinin Rolü” Türk Tarih Kurumu yayınları 1992, ikinci baskı 1999
23  Tufan Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, Yeditepe yayınlar, 2010.
24  Bilge’nın “1514Yuvuz Sultan ve Şah İsmail, Giza yayınları 2010
25  Nejat Birdoğan, Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik, birinci baskı 1990 Hamburg, ikinci baskı Berfin yayınları 1994, altıncı baskı kaynak yayınları 2010
26  Nejat Birdoğan “Şah İsmail Hatai Yaşamı ve Yapıtları”, Kaynak yayınları birinci baskı 1991, ikinci baskı 2001. Not Nejat Birdoğan, bizim gibi Hatayi yazmak yerine, “Hatai” diye yazıyor
27  John E. Woods. 300 Yıllık Türk İmparatorluğu AKKOYUNLULAR, İstanbul 1993, sayfa 243. Burada Welch nın kitabına atıfta bulunuluyor.
28  Yıllardır Franz Babinger’in Şeyh Bedrettin üzerine yazdıklarını bulunda yayınlayalım diye çağrıda bulunuyorum hala bunu bulan bir üyemiz çıkmadı.
29  Ali Şeriati, Ali Şiası Safevî Şiası, Fecr yayınları 2009.
30  John E. WOODS. 300 Yıllık Türk İmparatorluğu AKKOYUNLAR, Çeviren Sibel Özbudun, İstanbul 1993, Milliyet Yayınları.
31  John E. WOODS. 300 Yıllık Türk İmparatorluğu AKKOYUNLAR, sayfa 208-29
32  John E. WOODS. 300 Yıllık Türk İmparatorluğu AKKOYUNLAR, sayfa 85. Bu mektup Kitab-ı Diyarbekriyye’nin Türkçe basımında şöyle: “Biz her ikimiz Türkmeniz. Daha fazla birbirimize saldırmak için çaba harcamayalım. Bundan sonra birbirimizle dövüşmeyelim. Her birimiz Rum ve Çağatay gibi düşmanlarımızla meşgul olalım. Senin için en uygun davranış, durumlarını bildiğin Suriye ve Rum’a saldırmak; benim için ise, Çağatay ile mücadele etmektir. Bu, devletin selameti için gereklidir.” Ebu Bekr-i Tihranî, Kitab-ı Diyarbekriyye, Ankara 2001, sayfa 49

Hiç yorum yok: