19 Eylül 2013 Perşembe

El Nusra Kimdir? Cihat Nedir?


Mahmut Balpetek
 Rojava; Türkiye, Suudi Arabistan, Katar destekli, El Nusra denilen çetelerin saldırılarının hedefi haline getirilmiştir. Savaşmaktan öte kuralsız bir katliam sergilenmektedir. bu katliamları yapan  El Nusra kimdir? kimlerden oluşmaktadır.
kaide
 El Nusra, Arapça’da destek yardım anlamında bir kelimedir. El Nusra bir örgüt yada parti değil, El Kaide’ye bağlı değişik uluslardan, ülkelerden toplanan paralı askerlerden oluşan bir taşeron yapılanmadır. Genelde çapulcu, psikopat, cahil ve acımasız kişilerden oluşmaktadır. Özgür Suriye Ordusu’nun çatısında olmaları onların Suriye vatandaşı olduğu anlamına gelmiyor. Bunlar bir nevi paralı lejyonerdirler. Dünyada özellikle çocuk ve kadınlara karşı yaptıkları vahşetle anılmaktadırlar.
El Kaideci-ÖSO’cu gruplar, özellikle Esad rejiminin başta Kuseyr olmak üzere Lübnan-Ürdün ile bağlantı bakımından stratejik öneme sahip kentleri geri almasından sonra Rojava’da Kürtlerle daha fazla karşı karşıya gelmeye bağladılar. Sıkışınca Rojava’ya yönelen bu grupların diğer destek noktaları ile bağlantıları kesildiği için Türkiye sınırı hayati önem taşımaktadır.
Başta ABD olmak üzere dünya’nın bir çok emperyalist güçlerinin terörist listesinde olmalarına karşın, yine bu güçler tarafından desteklenerek Rojava devrimini çalmak üzere görevlendirilmiş durumdadırlar. İslam dinine göre kendilerini, mücahit, yaptıkları savaşı da Cihat olarak tanımlamaktadırlar. Bir an bakalım. Katılır ya da katılmazsınız ama kendi inançları açısından bakıldığında Cihat neye karşılık gelmektedir.
Cihat; eğer senin canına, dinine, namusuna ve malına saldırı varsa kesinlikle o saldırıya karşı topyekün bir direniş ve karşı çıkmaktır. Bu karşı çıkma ve savaşma farz ve vaciptir. Bu yolda ölürsen şehitsin, öldürürsen sana hiç bir vebal yoktur. Hz. Muhammed  bir hadiste buyurduğu gibi; ”Bir kimse kendini, dinini, namusunu ve malını korurken öldürülürse şehittir” ( Tirmizi, Diyat / 22)
Peki kendi inançları açısından Cihat içinde olan kimdir? Bugün Kürtlere ve bölgede yaşayan diğer halklara acımasızca bir saldırı söz konusudur, tabii ki  Kürtler ve kardeş halklar kendilerini korumak pozisyonundadırlar. Canını, malını, onurunu korumak için direnmek ve savaşmak durumundadır. Bu tarife göre Kürtler ve kardeş halklar Cihat içindedir. El Nusra haçlı seferinin devamcısı olan, başkasının topraklarına girmiş  hırsız ve onursuzlar topluluğudur. Bu dolayım ile bakıldığında katli vacip değil midir? Sorusuna, Cihat’ın tarifinden yola çıkıp yanıt aradığımızda  tek kelime ile katli vaciptir. Tam da bu noktada Müslüman dünyası bir sınavla karşı karşıyadır. Ya mazlum halkların yanında yer alarak bu lejyonerlerle arasına mesafe koyacak, ya da işgalci barbarların yanında durarak suça ortak olacaktır. Bu son derece vahim olay yuvarlatılmış birkaç sözle geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Bu saflaşmaktan kimse kaçamaz.
CEPHET EL AKRAT (KÜRT CEPHESİ)
Suriye’de Kürtler iki ayrı silahlı güce sahiptirler biri YPG diğeri Cephet El Akrat tır. İsmini El Kaide’ye vurduğu darbelerle duyuran, bu hareketin ismi her ne kadar Kürt Cephesi olsa da savaşçılarının  % 60 Kürt değildir. Ordusu Arap, Kürt, Ermeni, Asuri’lerden oluşmaktadır. YPG ile dostane ilişki içerisindedir. Ancak iç savaşın ilk günlerinde YPG’den farklı olarak, ÖSO içerisinde yer almaktaydı ancak, ÖSO’nun sivil halka yönelmesiyle ÖSO’ya savaş açtı YPG Rojava’nın savunmasını yaparken, Cephet El Akrat Rojava’da değil, Kürtler açısından diaspora denile bilecek ve genelde Ermeni, Asuri, Alevi’lerin yaşadığı bölgelerde halkın Savunmasını üstlendi ÖSO’nun sivillere saldırmasıyla birlikte 10′larca ÖSO liderini öldürdü ve bir Çok sivili ÖSO’nun elinden Kurtardı El kaide’nin Çeçen liderini esir alan da bu örgüttü.Bu gün El Nusra Cephesine karşı YPG hariç savaşan tek muhalif Güçtür.
Halk Savunma Birlikleri, YPG Kimdir?
Kürtler ; yönetimlerini  ele geçirdikleri kentlerin ve kazanımların korunması amacıyla da savunma alanında önemli adımlar atıldı. 2004 yılında temelleri atılan, 2011’de ise ilanı yapılan Halk Savunma Birlikleri (YPG) 19 Temmuz devriminden sonra, Batı Kürdistan’ın bütün kentleri ile Halep ve Haseki gibi Suriye kentlerinde tugay ve tabur düzeyinde örgütlendi. Bölgenin savunmasında önemli rol oynayan YPG, rejim ve dış destekli silahlı grupların Halep, Afrîn, Serêkaniyê, Amudê, Hasekî gibi kentlerdeki saldırılarına karşı büyük direniş sergiledi. Onlarca savaşçısını bu mücadelede yitiren ve ayırım yapmaksızın bölge halklarını ve kazanımları koruma kararlılığını gösteren YPG, bu duruşuyla bölgenin tüm yapıları tarafından ulusal güç olarak kabul edilerek, “Bir partinin silahlı gücü” propagandalarını da çürütmüş oldu. Binlerce savaşçısı ile bölgenin sınırlarını koruyan YPG, gücünü katlayarak ulusal savunma gücü olarak kabul gördü. YPG daha savaşın başından başlayarak, BAAS rejimi ve ÖSO güçleri ile mesafeli davranarak, Suriye’de üçüncü silahlı güç olarak Rojava halkını savunmayı, kazanımları korumayı hedef edindi. Dolayısı ile YPG Rojava’nın  varlığının ve onun kazanımlarının teminatıdır.
Kendi Seçeneğini Yaratmak!
PYD’nin de bir bileşeni olduğu Kongra Gel, 9. Genel Kurulu’nda Rojava’da, Arap baharı sürecinde yaşanan diktatör mü? Emperyalist müdahale mi? İkilemine hapis olmadan “üçüncü çizgi” olarak adlandırılan kamplaşmanın dışında kalma tutumunun sürdürülmesi kararını almıştı. Yakın zamanda PYD ile Türkiye yönetiminin doğrudan görüşmelere başlamasının bu kararı nasıl etkileyeceğini önümüzdeki süreçte göreceğiz. PYD lideri Müslim, “Türkiye’nin kendilerine el Kaidecilere desteğe son verecekleri, sınır kapılarını açacakları ve Rojava’da geçici yönetim oluşturulmasına karşı çıkmama” sözü verdiğini söylüyor.
Buna karşın aynı gün Antep’te toplanan ÖSO kurmaylarının toplantısının ardından Rojavada’ki  Kürt siyasetçi İsa Hus’nın Türkiye sınırına yakın  Kamışlo kentinde evinin önünde suikast sonucu öldürülmesi, devamında saldırıların yoğunlaştırması son derece düşündürücüdür.
Bu kararın Türkiye’de alınması kuvvetle muhtemeldir. Türk hükümetin bu kararın alınmasında üstlendiği işlevi hükümetin çetelerle kurduğu ilişkide bir değişiklik yapmadığının kanıtı gibidir.
Dolayısı ile Türkiye’nin Rojava’daki önceliğinin Kürtlerin olası bir özerklik ilanının önüne geçmek olduğu kesin. Çünkü bu adım, ülkedeki görüşme sürecini de doğrudan etkileyecek ve dahası AKP’nin Kürtlerin taleplerini geçiştirme olanaklarını ciddi oranda sınırlayacak.
Öte yandan PYD’ de Türkiye ile karşı karşıya gelmemeyi, hem Öcalan’ın başlattığı görüşme sürecinin devamı, hem de Rojava’daki kazanımların Türkiye’nin hedefi olmaktan çıkması bakımından ister durumdadır. Ama KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın AKP Hükümetinin adım atması için 1 Eylül tarihini vermesine bağlı olarak Türkiye’nin bu süreçte adım atıp atmayacağının Rojava’nın da durumunu doğrudan etkileyeceğini söylemek için kâhin olması gerekmez. Görüleceği gibi çok yönlü çok aktörlü bir sorun. Tek bir aktörün istediği gibi yol alarak süreci aşması imkansız değil ama çok zor görünmektedir.
Bu süreçle ilgili önemli bir taktik parametre ise, AKP iktidarının, PKK’yi Kandil’den, coğrafik yapı olarak ova ve çöl’den oluşan, Rojava’ya  çekip burada çetelerin de yardımı ile  imha etmeye çalışmak istiyor olabilir kaygısıdır. Cemil Bayık’ın “çetelerin saldırılarının ardında derin hesaplar yatıyor” demesi bu kaygının sınucudur. Bu kaygı yersiz bir kaygı değildir. Sri Lanka’nın Kuzey batısının bağımsızlığı için mücadele eden Tamil Elam Kurtulş Kaplanları ovaya çekilerek imha edilmişlerdir. Bu seçeneğin iktidarın ajandasında olmadığını söylemek ya da böyle düşünmemek için iktidar tarafından atılmış bir adım ya da sağlanmış bir güven ortamı yoktur.
Bütün bu gelişmeler üzerinden söylemek gerekirse; çok açıktır ki, bugün Türkiye’yi PYD’yi muhatap almak zorunda bırakan da, Rusya’ya Kürtleri destekleyen açıklamalar yaptıran da Kürtlerin Rojava’da kendi öz gücüne dayanan demokratik duruşu olmuştur. Bu demokratik duruş, Rojava’yı sadece Kürtlerin değil; Bölgedeki gerici kamplaşmanın orta yerinde ezilen bütün halkların bir demokratik direniş mevzisi haline getirmiştir. Ve bu nedenle bugün Rojava’da gericilik tarafından çalınmak istenen devrimi sahiplenmek, halkların demokratik barışçıl geleceğini savunmak anlamına gelmektedir. Dolayısı ile Rojava ile enternasyonal bir dayanışma bütün dünya ezilenlerinin gündeminde olması bir gerekliliğin ötesinde kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Rojava’da Devrimci Değişim
Rojava’da yaşanaları kelimenin gerçek anlamıyla tanımlamak gerekirse devrimci değişimdir. Bu açıdan bakıldığında Güney Kürdistan’daki gelişmesinden farklı bir güzergahta ilerlediği görülecektir. Dolayısı ile Orta doğunun rejimleri tarafından çabukça kabul edilebilir görünmüyor. Gerek dayandığı toplumsal tabanı gerekse hedeflediği yönetsel model itibari ile daha sosyalizan bir yörüngede durmaktadır. Eko, komünalist özyönetimci diye tarif ettikleri model, doğa ve insan merkezli bir anlayışa dayanmaktadır. Kadınların sosyal, siyasal yaşamın merkezinde olduğu özgürlükçü laik bir tasavvura dayandığı için şeriatçı anlayışın hedefi olmuştur.Bu dolayım ile daha baştan AKP iktidarının tasarladığı sunni iktidar hedefi ile çatışır durumdadır.  Denebilir ki, ki bu yoksul emekçilerin ve köylülerin devrimidir. Bu açıdan daha şimdiden emperyalist dünyanın ve otoriter rejimlerin korkulu rüyası haline gelmiş durumdadır. Bu özelikleri kendi değişiminde birleştiren Rojava sürecinin yaşadığı zorlukları yanına gelecekte yenilerin eklenmesi kaçınılmazdır. Bu zorluklarla mücadelede dayanışma Rojava halkına önemli bir artı girdi olacaktır. Başarılmış bir değişim bölge halklarını yalancı baharlardan, sahici baharlara doğru taşıyacaktır.Özgürlük bulutları yağmur olup yere inecektir. Bir rol model, emsal olmak bakımından Rojava devrimi mazlumlar açısından ne kadar önemliyse egemenler için de bir o kadar tehlikelidir.  Rojava’da insanlık ile barbarlık karşılıklı pozisyon almış durumdadır.  Ya insanlık kazanacak ya da barbarlık yerinde kalacak.

Hiç yorum yok: