8 Mayıs 2011 Pazar

Libya’da İç Savaşın Perde Arkası

Murat Tanakol




Yaklaşık üç ay önce tunusta kitlelerin ayaklanmasıyla Arap dünyası “devrimler”inin perdesi açıldı. Kitlelerin devrimci kararlılığı, bugün yemen, Bahreyn, Libya ve Suriye’de egemenlerin kan akıtarak örgütledikleri karşı-devrimler önünde direnme kararlılığına dönmüş durumda.



Ayaklanmalar başladığında, karşı-devrimci örgütlenme iki yüzüyle –ya da başka deyişle ikiyüzlülüğü ile- kendini gösterdi: Açık provakasyonlar ve karşı-devrimi perde arkasında örgütleme girişimleri… Hatırlayalım: Mısırda kitlelere atlı, develi provokatörlerin saldırmasının üzerinden çok geçmedi. Mısır ordusu da ikiyüzlü politikasıyla yüzlerce kişinin ölümüne seyirci kalmıştı. Ancak kitlelerin direnişten vazgeçmeme kararlılığı karşısında müdahale ediyormuş gibi yapıp, karşı-devrimi perde arkasında örgütlemeye yöneldi. Aynı günlerde Bahreyn, Yemen, Ürdün egemenleri, sonraki haftalarda da libya ve suriye ezenleri, ayaklanan kitlelerin karşısına silahşörlerini çıkararak mısır örneğini izlediler.




Ancak Mısır’da olduğu gibi öteki Arap ülkelerinde de devrimci kararlılığının direnme kararlılığına dönüşmesi, provakasyonları başarısızlığa uğrattı. Bunun üzerine karşı-devrimin öteki yüzü, yani perde arkası örgütlenmesi kendini gösterdi. Yemen’de kitlesel direnişe Suudi-Yemen ordusu ortak bir askeri müdahale yaptı!...



Egemenlerin, ordularını kitlelere kurşun sıkmaya davet eden müdahale kararları, kendilerini bile ikna etmekten uzak olduğu için Libya örneğinde de gördüğümüz gibi- kendi aralarındaki ihtilafları da su yüzüne çıkardı. Böylece karşı-devrim politikalarının ikiyüzlülüğünü “dosta düşmana” kanıtladılar!...



Bu genel tablo içinde, Libya’da süreç diğer Arap ülkelerinden farklı olarak, büyük devletlerin katkısıyla derinleşen bir iç savaşa dönüştü. Bu bakımdan, üzerinde ayrıca durulmayı hak ediyor.



Her şeyden önce Libya’da karşı-devrimci örgütlenmenin ikiyüzlülüğü, hariçten gazel okuyan irili ufaklı ülkelerin saf tutuşlarında “netleşti”. Çünkü direnenlerin kararlılığına gölge düşürüp, hem onların, hem de dünyanın dört yanında bu devrimci kararlılığın heyecanını duyan kitlelerin moralini bozmak, kafasını karıştırıp tarafsızlaştırmak için at izini it izne karıştıran yalanlar inanılır olmaktan çıktı…



Libya rejimini düne kadar çadırıyla baş tacı etmiş AB, bir anda, rejime düşman kesildi…!? Tayyip, Mısır’da veryansın ettiği rejimin, Libya kopyasına önce sessiz kaldı. NATO müdahalesi tartışmalarında “kabadayılık turları” attı. Müdahale kararıyla süt dökmüş kediye döndü… bin türlü fırıldak çeviren devletler şimdi de ezilenlerini kandırmak için kendi kendilerine zil takmış oynuyor. Maksat, bu fırıldakları halk arasında da çevire çevire gerçeklerin üzerini örtmek… Bugün kimine eli kanlı görünen kimine göre emperyalist saldırıya karşı savunulması gereken Libya rejiminin, şimdiye dek niye emperyalistlere tek mermi bile atmadığı hiç konuşuluyor mu…?!



Kaddafi emperyalizme “el kaide öcüsü”nü göstererek, pazarlığa tutuşmaya, Mısır’da olduğu gibi karşı-devrimi perde arkasında örgütlemeye ikna etmeye-böylece de canını kurtarmaya- çalıştı. Ama ona kulak asan olmadı. Halbuki diğer yanda, ne AB, ne ABD, Libya’da isyancıları silahlandırmaya gönüllü değil. Sebep silahların el kaideye gideceği endişesi...!? “El kaide öcüsü” gösterip yemen ve Bahreyn’de kitlelerin kurşuna dizdiren egemenlere destekleriyse sonsuz…?!



Boyalı basın da balıklama atlayalım diye yalanları sıraya diziyor. Onun görevi hem kendini, hem de kitlelerin gözünü boyayarak gericiliğin eline nasıl oyuncak edildiğimizi görmemize engel olmak. Sözgelişi harekatın başlaması üzerine Kaddafi’nin, batının ihaneti karşısında bizzat bin ladin ile bir buluşma istediğini ilan etmesi, bunların gözünde haberden sayılmıyor…



ABD’nin tavrına gelince: Arap dünyasında ayaklanmalar başladığında izlediği suda izini belli etmeme politikasının, giderek saldırganlaştığını gördük. “Barış ödüllü” emperyalistbaşı, giderek ağzını bozdu. Artık ırak işgalinin saldırgan sesiyle konuşuyor-Kimi muhalifleri emperyalistbaşının öncekine (Bush) benzemeye başladığına dikkat çekerek bunu, bir süredir ABD’nin savaş yanlısı sermaye gruplarıyla yakınlaşmasına yoruyorlar… Keşke aralarında, bizim halk feylesofu Neyzen Tevfik gibi, “değnek aynı değnek/ ama bir var ki el değişti” demeyi bilen toplumsal muhalifleri olabileydi. !...-

ABD’nin saldırganlaşan tavrına karşı, ciyaklama dışında en açık mesajlar ise Rusya ve özellikle Çin’den geldi. ABD’yi bugün Libya’ya tek başına saldırmaktan alıkoyan, öteki emperyalistleri suç ortağı yapma politikası izlemeye zorlayan da bu oldu. Libya’da petrol, iletişim ve demiryolları yatırımları bulunan çin önce, sadece vatandaşlarını çıkarmak için ülkeye gemi ve uçak gönderdi. Ama emperyalistbaşının saldırganlaşan mesajlarıyla nedeniyle halen bir savaş gemisi ve savaş uçaklarıyla libya suları ve semalarında boy göstermektedir!...



Böylece Libya’da sermayenin başpehlivanları, savaş gemilerinin güvertesinde kafa kafaya geldi. Ancak başpehlivanlık güreşini, sıska pehlivanları eleme güreşleriyle kızıştırmak gerektiğinden, bu kafa-kol çekmelerin de, Libya’da iç savaşı kızıştırmaktan öte işlevi olmayacaktır. Bu tozu dumana katmayla şekillenen, iç savaşla bölünmenin eşiğine gelmiş bir Libya tablosudur. Bu bakımdan Libya’da yeni bir Irak yaratılması artık uzak bir olasılık gibi durmuyor. Kimi etkili/yetkili ağızların yorumu da bu yönde



20. yüzyılda emperyalizm özellikle balkan ülkelerini, kitlelerin direnişini kıracak iç savaşlarla “kolay lokmalar”a bölerek yutmaya başladı. Bu yüzden bu politikaya “Balkanlaştırma” denildi. 21. yüzyılda bu politikanın ilk uygulaması alanı Irak oldu. Bu yüzden, Libya’daki iç savaşı derinleştiren süreci bir “ıraklaştırma” olarak görebiliriz.



Eğer bir “ıraklaştırma” gündemdeyse, süreç uzun olacak, yeni siyasal aktörler devreye girecektir. Bunların başında da radikal islamcı politik örgütlenmeler gelmektedir. O nedenle bir satır da onlara açalım: Arap dünyasında 2011 kitlesel ayaklanmaları başlayalı beri, önemli radikal islamcı politik örgütlenmelerin hiçbiri kitlesel harekete yön verecek bir önderlik yapamadı. Aksine kitle hareketinin peşinde sürüklendi. Böylelikle kitlelerin güven duyacağı, kitlelerin kararlı eylemine güvenerek iktidara yürümeyi hedefleyen önderlikler olmadıklarını ortaya koydular. Ellerine geçirdikleri bu tarihsel fırsatı kullanamamış olmalarından ötürü bir bakıma alınyazılarını kendi elleriyle alınlarına kazımış oldular. Artık kaderleri emperyalist kapitalizmin ikiyüzlü politikalarının elleri arasına terk edilmiştir.



Bugün Libya’da olup bitenin arkasında emperyalizmin ya da radikal islami hareketlerin bulunduğunu söyleyerek, isyancılara destek verilmesinin doğru olmadığını savunanlar var. Evet, perde arkasında emperyalizmin de, el kaidenin de olduğu doğru. Ve perde arkasındakiler sadece onlarla da sınırlı değil. Doğulular için yapılan aşağılayıcı yakıştırma “mal bulmuş mağribi gibi…” lafı, aslında mülk peşinde gözü dönmüşleri anlatmaya yarar. Bugünlerde “Mağrip”de bunlardan çok var. Ama perde arkasında iş çevirenler, ezilenleri birbirine kışkırtıp fayda temin etmeye sağlıyor diye, devrimci bir kararlılıkla ayaklanmış kitlelere uzak durmak, kitlelerin ayakta kalma kararlılığını kırmak için başlatılmış iç savaşı derinleştirmeye hizmet etmekten öte işe yaramaz. Eğer bugün emperyalizm kitlelerin devrimci kararlılığına su katmayı hala başarabiliyor ise, bu, o kararlılığı iktidar hedefiyle de silahlandıracak bir sürekliliklerinin, bir örgütlenmelerinin olmayışından ötürüdür. Ama bu sadece onların hatası ya da suçu değil, bizim de hatamız ve suçumuzdur. Emperyalist kapitalizmin üç itiyle, beş çapulcusu bizim saflarımıza ikiyüzlü politikalarını sokabiliyor ise, vay halimize…



Arap dünyasında başlayan kitlesel ayaklanmalar bize; örgütlenmeyi yalnızca yaşadığımız topraklarla sınırlı kalarak değil ama, dünyanın her köşesindeki ezilen/ sömürülenlerin örgütlenme kararlılığını etle tırnak gibi savunmak zorunda olduğumuzu gözümüze sokarak öğretmektedir. İster aynı sınıfsal temelde, ister farklı sınıfsal temelde olsun, kitlesel kararlılığın örgütlenmesi için çalışmanın, kendi örgütlenmemiz için çalışmak demek olduğunu kavramak zorundayız. Bunun için her defa emperyalist kapitalizmin itlerinin kan banyosunda abdest tazelemek zorunda değiliz!...



11 eylül 2001’den bu yana egemenlerin acımasızca ezilenlerin üzerine sürdüğü tarihin tekerleğine, Afrika’nın kurak yollarında ilk çomak sokulmuştur. Arap dünyasında kitlelerin devrimci kararlılığı, dünyanın artık, egemenlerin gözüne çöp batmadan, toz kaçmadan yürümeyeceğini cümle aleme göstermiştir. Bu direnişlere verdiğimiz destek, Bugüne dek Onlar’a hükmeden alçaklara karşı kitlesel olarak gösterdikleri kararlılığa duyduğumuz güvenden, kaynaklanmaktadır. Çünkü, insanlığı sürü olarak gören ve başına çoban dikerek O’nu güdeceğine inanan egemenlere karşı mücadelede başka hiç birşey bunun yerini tutamaz!...

05.04.2011

Hiç yorum yok: