16 Mayıs 2011 Pazartesi

Sosyalistlerin EDÖ Bloğunun Seçim Beyannamesindeki Konumu

Ferhan Umruk

Hatırlanacağı üzere, Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloğu 17 siyasi parti ve grup tarafından oluşturularak 6 Nisan’da Selahattin Demirtaş tarafından kamuoyuna açıklandı. Bloğun seçim bildirgesi olarak okunan metin kısa ve öz olarak emekçilerin ve tüm ezilenlerin taleplerini dile getirmekteydi.

EDÖ’ ye daha sonra katılanlar veya ayrılanlar olmakla birlikte bloğu teşkil eden 17 bileşen dikkate alındığında BDP dışındaki 16 bileşenin hepsinin ‘Türk’ sosyalist hareketinin parti ve grupları olduğu görülmekteydi.

Yüzde 10 barajından ötürü 2007 seçimlerinde olduğu gibi bağımsız adaylarla seçimlere katılma kararı alan bloğun adayları açıklandığında beklentileri aşan olumlu bir etki dalgası yarattığı görüldü.
 Yüksek Seçim Kurulunun adeta darbe olarak değerlendirilebilecek teşebbüsü karşısında Kürt yoksullarının, gençlerinin muazzam direnişi bu hamleyi püskürterek YSK’nın aday vetosunu geri almasına sebep oldu.

12 Haziran seçimleri, her genel seçimde olduğu gibi toplumun barometresi rolünü oynayacak. Bir yandan sistemin iki kampı olan Kemalist-Laik burjuva kampını temsil eden CHP ve MHP’yle, İslamcı burjuvaziyi temsil eden AKP kampı arasındaki güç dengesi ölçülecek, diğer yandan ise birazdan değineceğim seçim beyannamesindeki anlayışa rağmen nesnel varlığı itibarıyla sistem karşıtı olan EDÖ bloğunun toplumsal desteğindeki artışa bağlı olarak ezilenlerin değişim talepleri somutluk kazanacak. EDÖ bloğunun alacağı oyların yükselişi tüm ezilenlerin muktedirlere karşı mücadele azimlerinin yükselmesine moral bakımından büyük tesiri olacak.

Seçim Programının Rolü

Aslına bakılırsa, oy kullanmak üzere sandığa giden kitleler için, seçime katılan partilerin seçim programları tercih nedenlerini etkileyen faktörler arasında herhalde son sıralarda yer alır. Parti ve seçim programları daha ziyade siyaset bilimciler, köşe yazarları bakımından bir miktar inceleme konusu yapılır, olumlu, olumsuz eleştiri konusu olur. Ama onlar bile, halkın karar alma süreçlerine müdahil olurken, bu programları temel referans olarak pek az kullanırlar. Bu durumun bir nedeni, sistemin siyasi aktörlerinin seçim programları bir vaatler manzumesi olarak hazırlandığından ve de bu vaatlerin yerine getirildiği vaki olmadığından, seçim bildirgelerine karşı oluşan derin kuşkular, onları itibarsızlaştırır. Halkın büyük çoğunluğunda oluşan kanaatte, politikacıların zaten yalancı olduğudur. İkinci neden, hem sistemin siyaset sınıfı için, hem de sistem karşıtı muhalefet için geçerlidir. O da, her siyasi aktörün, seçim programı sadece o anda açıkladığı bildirgeyle sınırlı olarak değerlendirilmez, o güne değin sürdürdüğü söz ve eylemin bütünü ile birlikte değerlendirmeye tabi tutulur. Dolayısıyla, aslında siyasi program, her siyasi hareketin geçmişiyle, bugünüyle yaşanan sürecin bütününü kapsayarak vücut bulmaktadır. Bu bakımdan, seçmenler, toplumsal ihtiyaçlara, seçim sürecinde bildirgeyle yanıt üreten siyasi aktörlerin yalnızca o anda söyledikleriyle değil, önceki siyasi söz ve eylemini dikkate alarak tercihlerini belirleyecektir.

EDÖ bloğunun seçim beyannamesi de kitleler nezdinde yukarıda sözü edilen ikinci nedenin boyutları çerçevesinde değerlendirilecektir, değerlendirilmektedir. Başlangıçta 17 bileşenle kurulan bloğun Kürt siyasi hareketini temsil eden BDP dışındaki 16 siyasi parti ve grup kendini sosyalist olarak tanımlayan ve sosyalizmi amaçladıklarını açıklayan ‘Türk’ sosyalist hareketinin mensuplarıdır. Kuşkusuz, bileşen sayısı kabarık ‘Türk’ sosyalist hareketi kitlesel temsiliyet gücünden mahrumken, Kürt siyasi hareketini temsil eden BDP toplumsal desteğini her geçen gün artırmakta olduğundan, bu ortaklığa blok, cephe, ittifak ne isim verilirse verilsin, fiilen ortaya çıkan dengesiz bir ilişki biçimidir.

Elbette, Kürt siyasi hareketiyle yan yana gelen ‘Türk’ sosyalist hareketi niceliksel olmamakla birlikte niteliksel olarak bloğun biçimlenmesine etkide bulunuyor. Sosyalistler, bu topraklarda bedeller ödemiş devrimcilerin, işçi önderlerinin tarihsel mücadelelerini günümüze taşıyarak, muktedirler tarafından inkar edilmiş, ezilmiş Kürt halkının yanında mücadeleyi yaşatıyor. İçinde bulunduğumuz koşullar bakımından, blokta yer alan sosyalistler için olabilecek her türlü zaaf ve hatalar telafi edilecek gerekçeye sahip bulunuyor. Yeter ki zaaf ve hatalar açıkça tartılabilsin, halı altına süpürülmekten kaçınılsın.

Sosyalistlerin Bloktaki Yeri

Sorun, ‘Türk’ sosyalist hareketinin bloktaki niteliksel varlığını abartarak, niceliksel güçsüzlüğünün yarattığı handikapların farkında olamamasıdır. Bu farkında olmama hali, siyasetin kitlesel güçle ilişkisini unutmaya ve olmadık beklentilere sürüklenmeye sebep olur.

12 Haziran seçimleri ile ilgili olarak sosyalist hareketin tutumu bakımından ilk tartışmalar başlarken, sanıyorum, Demir Küçükaydın ‘Türk’ sosyalistlere hiçbir pazarlığa tevessül etmeden BDP’yi seçimlerde destekleme çağrısı kaleme almıştı. Pazarlıktan kastedilenin, 1995, 2002 seçimlerinde bloklarda yer almış, bizzat süreci ve tartışmaları yaşamış olduğumdan, adaylık meseleleri olduğunu biliyorum. Bu çağrı, meselenin çetrefilli halkasını yakaladığı gibi bütünüyle doğru bir uyarıydı. Ancak daha başında Ezilenlerin Sosyalist Partisi (1)seçim programı ortada yokken bloğa katılmadı, Devrimci İşçi Partisi(2) Adana adaylığı sorunuyla tartışma başlatıp, seçim programıyla tartışmayı sürdürüp, anlaşıldığı kadarıyla desteği sürdürmekle birlikte, bloktan çekildiğini ilan etti.

Bu izleyebildiğimiz iki vaka, sosyalist harekete musallat olan örgütsel çıkarın politik yönelimi belirlediğini gösteren tipik bir örnektir. Sosyalist örgütlerin, saptanmış politik hatla, örgütsel kazanımlar çelişkisi söz konusu olduğunda, örgütsel kazanımın kıskançca savunduğuna tanık oluruz.

Öte yandan bu iki parti de nesnel durumla, talepleri arasındaki açı farkını kavrayamadıklarından yürüttükleri yanlış bir tartışmaya karşın, sonraki kararları olan bloğa destek tutumları onları doğru noktaya eriştirmiştir.

Burada bir noktaya da temas etmek gerekiyor. Bloğa katılan bazı sosyalist gruplar, bloğun, bir ittifak, cephe olmadığını yalnızca bir seçim işbirliği olduğunu beyan ederek politik yönelimde ortaklık olmadığını ima ediyorlar. Bu yaklaşım kuşkusuz kendi öznel dünyalarında geçerli olabilir, mutlaka da öyledir. Bunun, yüzde 10 seçim barajlı Türkiye politik arenasında, düzen partilerinin geçmiş seçimlerde meclise girebilmek için bir ortak program olmadan yaptıkları seçim ittifakları analojisiyle alakalı olduğu anlaşılıyor. Düzen partilerinin yaptıkları bu ittifaklar yalnız ve yalnız meclise girmek amacını taşıdı. Seçim ertesinde de seçilmiş milletvekilleri kendi partilerine döndüler. 17 siyasi parti ve grupla kurulan blok, olması gerektiği gibi başında değil, adeta istim arkadan gelsin misali, 1 ay sonra ortak seçim beyannamesini açıkladı. İlkesel olarak doğru olanın, sürecin başında ortak programı oluşturarak hareket etmek olduğu gün gibi açıktır. 6 Mayıs’ta açıklanan seçim beyannamesi, Türkiye ve Dünya meselelerinin tüm boyutlarına değinen, ekonomiden, çevre sorununa, kadın haklarından, dış politikaya, tarımdan, sosyal güvenliğe kadar kapsamlı ve daha önemlisi üslubuyla da bir iktidar programı niteliğinde.

Seçim beyannamesinin bu niteliksel özelliği, sözü edilen seçim işbirliği tanımını dışlamakta, blokta yer alan tüm siyasi öznelerin bir ittifak, cephe gibi iktidara yönelik ortak politik program altında dizildiklerini göstermektedir. Ne var ki, açıklanan ortak program, niteliksel olarak BDP’nin programıyla örtüşmekte kısacası onun damgasını taşımaktadır.

Böylesi bir durumla karşılaşmak nesnel durumun doğal bir sonucudur. Zira, sosyalist hareketin bir bölümünün ısrarla öne sürdüğü, gerçeklikle örtüşmeyen ittifak, cephe taktikleri denk veya yaklaşık kitlesel güce sahip siyasi özneler arasında kurgulanabilir.

Konuyla ilgili olarak, şöyle bir mecaza başvurabiliriz: Akıntıya karşı gitmekte olan bir sandalın iki küreğinden birine güçlü kuvvetli birinin diğer küreğe de çelimsiz birinin asıldığını düşünsek, nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı kestirmek kolaydır. Bu dengesiz güç ortaklığı sandalı bırakın akıntıya karşı gitmeyi, bir dönme dolap misali kendi etrafında dönmesine sebep olacak, bunun da çare olmadığı görüldüğünde, güçlü küvetli olan iki küreğe birden asılarak akıntıyı yarmaya çalışacaktır. Çelimsiz olanın tek yapacağı, güçlü olanın çektiği küreklerin her ikisine gücü kadardestek olmaktır.

Beyanamenin Ekonomisi

Bloğun seçim beyannamesiyle vuku bulan hakikatte budur. BDP seçim beyannamesiyle politik görüşü doğrultusunda programı derinleştirip, boyutlandırmıştır. Demokratik ve acil talepler somut bütünlüğe erişmiştir. Sosyalistlerin bir kısmı bakımından anayasa sorununun programın merkezine yerleştirilmesi tartışmalı olabilir, ancak BDP’nin programıyla bütünüyle örtüşen ekonomi-politika maddesi, toplumun ve doğanın yıkımına yol açan kapitalizmin bünyevi karakteri olan kar amaçlı üretimin yerine toplumsal ihtiyaçlarla uyumlu üretimi savunan sosyalizm anlayışıyla bütünüyle ters düşmektedir. Seçim beyannamesinde doğru analizle hatalı sonuç böylesi bir tutarsızlıkla ifade edilmektedir.’ Kapitalizmin insan ve toplum hayatında belirleyici ilkesi piyasa şartları, dizginsiz kar hırsı ve kuralsız rekabettir. Kapitalistin doymak bilmeyen kar tutkusu kapitalizmi, sınırları aşarak dünya ölçüsünde yayılmaya ve özellikle yoksul ülkelerin doğal kaynaklarını yağmalamaya sürüklemiştir… Katılımcı ekonomi anlayışımız; ister kamu, ister yerli ve ister yabancı sermaye olsun, yatırımlarda öncelikle yurttaşların temel hak ve ihtiyaçlarına hizmet etmesini, ekolojik olmasını ve doğayla uyumu esas alır.’ Görüldüğü gibi kapitalizmin onsuz olmaz kar amaçlı karakteri tespit edilirken, sermayenin yatırımlarının yurttaşların temel hak ve ihtiyaçlarına hizmet edileceği şeklinde bir dilemma üretilmektedir. Kuşkusuz, maddenin bu hali BDP’nin halihazırda ki programıyla uyumludur. Ancak bu seçim beyannamesi altında dizilen sosyalizm hedefli siyasi parti ve grupların uzlaşmaması gereken bir görüş serdedilmektedir. Şu ana kadar DİP haricinde, bloğun sosyalist bileşenlerinin hiçbirinden beyannameyle ilgili bir değerlendirmeye rastlamış değiliz. Hangi nedenlerle olursa olsun böyle bir anlayışın altına dizilen sosyalist, kendini, kapitalistin yatırımlarını toplumsal ihtiyaçlara uygun olarak yapmasını sağlayacağı hayalleriyle avutan ‘mütehassıs hekim’ kimliğine bürünecektir. Eşyanın tabiatına aykırı olan bu çözüm önerileri, sosyalisti simyacının nafile çabalarına sürükler.

Blokta yer alan ‘Kürt’ sosyalistleri ve ‘Türk’ sosyalistleri bakımından bu tartışmanın önemi sosyalist düşüncenin erozyona uğrama tehlikesiyle karşı karşıya kalmasıdır. Kürt halkının mücadelesini desteklemek, toplumsal mücadelenin kilit sorununu çözmek için seferber olmak her sosyalistin görevidir. Ancak, blok, ittifak, cephe türü formel iddiaların peşinde sürüklenerek ideolojik ve politik erozyonun yolunu açmak, dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmaya sebep olur.

İttifak mı, Destek mi?

Marx manifestoda, toplumsal mücadelelerde komünistlerin başka siyasi hareketleri desteklemesinden de söz eder Koşul olarak komünistlerin sınıfın günlük çıkarlarını olduğu gibi geleceğini de temsil ettiğinin altını çizer ve örnek olarak şunları sıralar’ İsviçre'de radikalleri destekliyorlar, ama bu partinin kısmen, Fransa'daki anlamıyla, demokratik sosyalistlerden, kısmen de radikal burjuvalardan olmak üzere, birbirlerine karşıt öğelerden oluştuğunu gözden kaçırmıyorlar.

Polonya'da ulusal kurtuluşun ilk koşulu olarak bir tarım devrimi üzerinde direten partiyi, 1846 Krakov ayaklanmasını[23] başlatan partiyi destekliyorlar.’ ve şöyle devam eder’ Kısacası, komünistler, her yerde, mevcut toplumsal ve siyasal düzene karşı her devrimci hareketi destekliyorlar.

Bütün bu hareketlerde, o andaki gelişme derecesi ne olursa olsun, mülkiyet sorununu o hareketin esas sorunu olarak ön plana çıkarıyorlar.’ Görüldüğü gibi Marx sınıfın bağımsız örgütlenmesinin ön koşulunu Türkiye’deki kimi sosyalist parti ve grubun yaptığı gibi bağımsız olarak seçimlere girmekte görmüyor.Aksine, komünist hareketin kitlesel desteğe sahip örgütlü gücünün olmadığı koşullarda, sınıf mücadelesinin önünü açacak siyasi hareketlere eleştirel desteğin gerekliliğinden sözediyor..

Reel siyasi güçten yoksun olan ‘Türk’ sosyalist hareketinin kendisini bir ittifak öznesi olarak görmesinin yarattığı sorunlar, yaşanan bu süreçte olanca çıplaklığıyla ortaya çıkmış bulunuyor. Bu durumun oluşmasında, Kürt siyasi hareketinin Fırat’ın batısında toplumsal meşruiyetin sağlanması bakımından ‘Türk’ sosyalistlerinin adaylığına sıcak bakmasının da rolü olduğu şüphesizdir. Programın hazırlanmasına ve tartışmalarına vakıf olmayanlar için, ancak ortaya çıkan metin değerlendirme imkanına sahiptir. Eğer Kürt hareketine sunulan destek bakımından Türk’ sosyalistlerin adaylığının katkıda bulunacağı düşünülüyorsa, bunun yöntemi gelecek toplum tasavvurunu sosyal demokraside gören programa sosyalistleri bitiştirmek olmamalıdır. Mutlaka bir program gerekliyse bu program, zaten nesnel duruma uygun olmayan iktidar hedefli kapsamlı bir ortak metin değil, kitlelerin acil, demokratik ve ekonomik taleplerini içeren bir eylem programı olabilirdi. Ortaya çıkan bu sorunda, vebalin büyüğü bloğun sosyalist bileşenlerinin omuzundadır. Atın önüne arabayı sürerek, ortak program metni üzerinde inşa edilmesi gereken birlik yerine, birliği ilan edip, programı arkaya bırakmışlardır. Bu durum bile, başlı başına, politik refleksin kaybedildiğinin işaretidir.

Bütün bunlar, muktedirlerin, Kürt halkının taleplerine karşı sürdürdükleri savaş ve yarattıkları şovenizm atmosferiyle, işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin gözlerine perde indirip, onları güncel ve tarihsel çıkarları için mücadeleden uzaklaştırmalarını önlemenin yegane yolunun , bu sorunun çözümüyle bağlı olduğunu kavramayan sosyalistleri haklı çıkarmıyor. Aksine, Kürt siyasi hareketine destek yerine rakip olmaya kalkmaları, muktedirlerin politikasına hizmet ediyor.

Beyannamenin İktidar Üslubu

Bunun yanında, ayrıca tartışılması gereken husus, seçim beyannamesinin yine nesnellikle açı farkı yaratan üslubuna ilişkindir. Beyanname iktidar olunduğunda hangi tedbirlerin uygulanacağına dair bir dizi maddeden teşekkül ediyor. Buna karşın, biliyoruz ki 550 milletvekilinden oluşan meclise, blok 35 civarında milletvekili sokmayı hedeflemektedir. Dolayısıyla, 12 Haziran seçimleri sonuçlandığında blok matematik olarak zaten iktidar olmayacaktır. Seçimlerde bloğa verilen toplumsal desteğin amacı, mecliste olacak blok temsilcilerinin, tüm ezilenlerin taleplerini dile getirmeleri muktedirlerin siyasi temsilcilerini teşhir etmeleridir. Ancak bu tarz bir siyaset devrimci bir dönüşüme kitleleri hazırlar. Beyannamede olduğu gibi, ne kadar halisane olursa olsun, düzen partilerinin vaatler manzumesi üslubuyla uyumlu bir dil devrimci dönüşüm siyasetinden uzaklaştırır.

Şimdi, yapılacak olan, 12 Haziran seçimlerinin muhtemelen tarihsel bir dönüm noktası olabileceği gözetilerek bloğun seçimlerden başarılı çıkmasına destek olmaktır. Ancak bloğun başarısı için desteği sürdüren ve bizzat blokta yer alan sosyalistler, yürürken de tartışmayı becerebilmelidirler.



(1)ESP MYK kararı ittifaktan ayrılma hakkında

Seçim ittifakı kapsamında ise, ittifak ilişkileri ve yürütülmesi başından itibaren sorunlu bir seyir izlemiştir. Cephe çalışması seçim çalışmasına, seçim çalışması da adaylar tartışmasına dönüşmüştür. Muhataplık ilişkileri doğru bir zeminde kurulamamış, blok ve iradesi şekilsel hale gelmiştir. “Seçilebilir yerler” dışında kalan yerlerde blokun adayları ve hazırlığı son aşamaya kadar gündeme bile gelmemiş, blokun böyle bir gündemi olmamıştır. “Seçilebilir yerler” tartışması ise, esas olarak ikili görüşmeler zemininde sürdürülmüş, blok seyirci konumuna düşürülmüştür.Blok içerisinde bugüne kadar yer almayan partiler bir anda bloka dahil olmuş, adaylar da bu çerçevede şekillenmiştir. Blok toplantılarında adı gündeme bile gelmemiş, adaylıklarına dair bilginin dahi verilmediği adaylar, “blok adayı” olarak kararlaştırılmıştır.

(2) DİP deklarasyonu ittifaktan ayrılma hakkında

Adana’da yapılan aday tercihi ise, seçim blokunun Türkiye emekçileri ile Kürt halkı arasında bir ittifak gibi algılanmadığının en çıplak kanıtı olmuştur. 2009 seçimlerinde Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na BDP ve sosyalistlerin ortak adayı olarak katılan ve yarıştığı bölgede oyları 2007’de alınan 47 binden 80 bine çıkaran yoldaşımız Şiar Rişvanoğlu, Adana’nın Kürt, Arap, Türk çeşitli solunu temsil eden birçok insanın ve bir dizi yoksul Kürt mahallesinin açık desteğine ve toplanan yaklaşık 10 bin imzaya, Kürt kurumlarında ve Kürtlerin etkin olduğu kurumlardaki yönetici konumundaki insanların (Cezaevi Çıkışlılar Türkiye Komitesi, Adana KCK Mahkûmları Cezaevi Komitesi, İHD Adana Şubesi'nin YK üyelerinin çoğunluğu gibi), gelen açık desteğe rağmen aday yapılmamıştır.

Hiç yorum yok: