17 Mayıs 2012 Perşembe

Berktay Tarihi Tahrif Ediyor

Mahmut Balpetek

1 Mayıs 2012; yaygınlığı, kitleselliği, yeni katılımcıları dolayısıyla çeşitliği, sol, sosyalist, emekten yana sömürüsüz ve sınıfsız bir dünya isteyen bütün Türkiye halkları için muazzam moral kaynağı oldu.Mücadele azmini kamçılayıcı işlev gördüğü kanaatimin solun farklı kesimlerince paylaşıldığını gördüm.

 Daha bu coşkunun yaşandığı anlarda nasıl bir tesadüf ise bir televizyon kanalında önceden programa alınmış ve birbirine yakın ideolojik kulvarda bulunan iki konuk ile 77 kanlı 1 Mayıs’ı tartışılmak üzere davet edilmişler. Ömer Laçinler stüdyodaki yerini almış ancak Halil Berktay sağlık sorunları nedeni ile telefonla icabet etmek zorunda kalmış. Bu vesileyle “kendisine geçmiş olsun” diyelim. Konu hepimizin malumu kanlı 1 Mayıs’ta devletin rolü.



Ömer Laçiner’in anlatısına esastan bir itirazım yok. Yazıya konu olacak olan Sayın Halil Berktay’ın bir tarihçi olarak anlatısıdır. Alanda olmam nedeni ile canlı seyredemediğim tartışmayı paylaşım sitelerinde izleme şansım oldu.
 İzledikçe, revizyonist tarih yazıcılığının neme nem bir şey olduğuna yeniden tanık oldum. Halil Berktay 1 Mayıs 77 ile ilgili başlattığı tartışmada kendisine yeni bir sorumluk yükledi. Maraş, Çorum, Sivas, Bahçelievler, Balgat, İncir altı ve benzer katliamlarına ilişkin düşüncelerini de tarihçi kimliği ile ilgili açıklamak zorundadır.

Revizyonist tarih yazımı mı?



Zira revizyonist tarih yazımı dünyada yeniden etkin olan bir akım olarak gelişmektedir. Bu akımın öncülerinden Fransız asıllı Sergen Thion yaptığı akademik araştırmalar sonucu Yahudi soykırımının bir yalan olduğu iddia etmiştir. Bu iddialarını içeren makaleleri kitaplaştırmıştır. Bir kesim tarafından tabu kırıcı olarak anılan Berktay, tabu kırmak bir yana dünyada gelişen revizyonist tarih akımının Türkiye ayağını inşa etmektedir. Kürt soruna dair yazıları bu izlenimi verirken, 77 1 Mayıs tartışmasında izlediği yolla berrak bir görüntüye taşımıştır.



Sayın Berktay’ın, uzunca zamandır Taraf gazetesinde ki köşesinde Marksizm konusunda katılalım ya da katılmayalım “kendi meşrebince yeni açılımlar” yapmaya çalıştığını biliyoruz. Buna hiçbir sosyalistin itirazı olmaz. Olsa olsa karşı yanıtı ve bunun üzerine inşa edilecek tartışması olabilir. Kaldı ki oluyor. Ancak konu bir tarihçinin ağzından revizyonist tarih yazma çabasına gelince, bu şahıs Marksist olduğunu iddia ederek bunları yazıyorsa birileri “hey yolcu burası geçilmez” diyebilir ve demektedirler.



Berktay’a göre 77 1 Mayıs katliamının sorumlusu solun kendisidir. 12 Eylül öncesi solun saflaşması ve bu saflaşmanın keskinleşmesi nedeni ile sol içi çatışma yaşanmış ve bu siyasal florada gerçekleşen kutlama, devletin katliam girişimine zemin hazırlamıştır. Ancak devletin bu katliamla ilgisinin olmadığını söylemek bilgi eksikliği değil, kasıtlı bir tarih çarpıtmasıdır. Halil Berktay’ın siyasal yelpazenin neresinde durduğu konusunda bir fikre sahiptik ancak bu kez tarihçi olarak da nerede olduğunu bize göstermiş oldu.



Halil Berktay’ın bu katliam konusunda ki iddiaları nedeni ile şu sorulara yanıt vermelidir. O gün alanda olan herkesin üzerinde hem fikir oldukları Sular İdaresi Intercontinental Oteli’nden (şimdiki The Marmara Oteli) ateş açanlar kimlerdi? Solun işiyse, Halil Berktay otomatik silahlarla alana ateş açanları tanıyor anlamına geliyor. Bunların kim olduğunu açıklamak zorundadır. Zira kendisi de o dönemde sol içi gerilimi artıran bir örgütün lider kadrosu içinde yer almaktaydı. Daha açık sormak gerekirse bu katilleri kendisi mi görevlendirdi? Bütün alanda olanları, hepsinin solcu olması nedeni ile bir kenara bıraksak bile mahkeme tutanaklarına geçmiş polis telsiz kayıtlarına rağmen, maddi temelden bu kadar yoksun bir iddiayı tekrarlaması, bu soruyu sormamı kaçınılmaz kılıyor. Bu soruya yanıtı olumsuz olursa o zaman kontrgerilla aklayıcılığı yaptığını kabul etmiş olur.



Anti – komünist gelenek



Belli ki, 80 yılların sonlarında yolunu ayırdığı Doğu Perinçek ile kafasını ayıramamış. Biri Kızılelmacılıktan içerdeyken, ötekisi AKP yandaşlığı ile hızını kesememiş kontrgerilla aklayıcılığına girişmiş. Bu üstün başarılarından dolayı Yusuf Halaçoğlu’ndan boşalan Türk Tarih Kurumu Başkanlığına, Ermeni tehcirini/kırımını sola yüklemek koşulu ile benim adayım Sayın Halil Berkay’dır. Geçmişte anti-komünizmin kavramı daha dar bir anlamı vardı. Mesela Mc Carty’cilik ve ABD’nin Sovyetlere karşı sürdürdüğü soğuk savaş stratejisine uygun davranma üzerinden anti-komünizm tarif ediliyordu. Sovyetleri eleştiren her kesimi anti-komünizm diye tarif etmek mümkün değildi. Ayrıca anti-komünist söylem, sadece Sovyet Birliği’nin durumu ile sınırlı olmayan bir şekilde, bütün toplumsal muhalefeti düşmanlaştıran, sağcı faşizan bir konum belirliyordu.







Bu tarih tartışmasının açılması bir yönü ile iyi oldu; çünkü 70′li yıllarda Aydınlık Dergisi çevresinde kümelenmiş ekibin duruşunu da yeniden sorunsallaştırmak ihtiyacını ortaya çıkardı. İçinde bulunduğu Maocu geleneğin diğer bütün bileşenlerinden farklı olarak bu gelenek daha 80 öncesinde bile katıksız bir anti-komünist tutum benimsemişti. Tabi soğuk savaşın bitimi anti-komunist tutumun bazı argümanlarının da farklılaşmasına sebep oldu. Bugün yeni anti-komünizmin bayraktarlığına soyunanan bir Halil Bertay’ı görüyoruz. Bütün estetikleştirme çabalarına rağmen, hapisteki eski yoldaşı Doğu Perinçek’in klasik anti-komünizminden pek de uzaklaşmış görünmüyor.







Çiroka Kanguru (Kanguru Hikayesi)







Kanguru arka ayakları üzerine sıçrayarak yol alabilen, otçul, keseli ve memeli bir hayvandır. Arka ayakları ve kuyruğu üzerine oturur. Dişi, yavrusunu karnındaki kesesinde taşır. Ancak sıçrayarak yürümekten muzdariptir. Bir gün, bir keklikle karşılaşır. Kekliğin, avcı iktidarını arkasına almış dik ve sorumsuz yürüyüşüne hayran olur. Bir müddet sonra kekliğin yürüyüşünü taklit etmeye karar verir. Uzun bir taklit çabasından sonra kanguru yürümeyi unutur. Keklik yalnız kendi soyuna değil sorumluluk sahibi diğerlerine de düşman bir canlı sembolüdür. Halil Berktay’ın yıllarca keklik gibi yürümesi binlerce sorumluluk sahibi kanguruya yürümeyi unutturmuştur. Ancak kara görünmüşe benziyor olacak ki, artık bir keklik gibi değil avcının kötü bir taklidi ile yürüyor. Kendisine naçizane bir önerim olacak, Marksizm tartışmalarını bir kenara bıraksın, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı için her alanda revizyonist tarih yazıcılığına başlasın. Zira Marksizm tartışmasından ekmek çıkarması her gün zorlaşıyor. Unutmadan, yeni işine başlaması için bir an önce sağlığına kavuşmasını diliyoruz.

Hiç yorum yok: