Mahmut Balpetek
Bundan dört yıl önce İzmir’de bir arkadaşımın evine gitmiştim. Orada
üniversiteden okul arkadaşı İran vatandaşı Azeri kökenli Kawa ile
tanıştım. Kawa ile çok merak ettiğim İran’ı konuştuk. Daha doğrusu ben
sordum o anlattı. Kawa’nın babası İran Komünist partisi üyesi, kendisi
de sistem muhalifiydi.
Kawa,
İran’ın kendi sisteminin sürekliliğini iki yasak üzerinden inşa
etiğini anlattı. Birincisi; önce kadınları, devamında ise bütün
insanları sokaktan çıkarıp eve hapis etmiş.
Mevcut sosyal mekanlarını
ortadan kaldırarak, sokağı boşaltmıştır. Getirdiği yasaklar
vesilesiyle yarattığı korku, her an tutuklanma korkusu ile sokakta
olmayı insan için tehlikeli hale getirmiştir. Buna karşı göreceli de
olsa ev güvenlidir algısını hakim kılmıştır. Dolayısı ile iş çıkışı
herkesi evine gitmek zorunda bırakmıştır. Herkes işten eve evden işe bir
hayat kalıbına sokmuş.
İkincisi; görsel ve yazılı medyayı tamamı ile kontrol altına alarak
akabinde sosyal medyayı filitreleyerek sanalda da olsa dış dünya ile
olası bağı kesmek için internete sınırlama ve yasak getirmiştir.
İnternet üzerinden yapılan bütün haberleşmeler sıkı bir denetimden
geçirerek, olası şüpheli mesaj sahiplerini tutuklamıştır.
Mollalar iktidarı, internet ve sokağı kendine tehlikeli gördüğü için
ıskalamadan bu hedeflere vurdular. Toplumu paralize ederek, bozuk
kişilikli “birey “yarattılar. Aynı binada yaşadığın komşusuna bile
güvenmeyen, onunla ilişki kurmaktan kaçınan paranoya ruh halini
toplumun üzerine bir karabasan gibi girdiler.
Kawa’nın bu saptamaları, AKP iktidarının sokak ve sosyal medya
korkusunun nedenlerini anlamayı daha kolaylaştırmaktadır. Dün
mollaların İran’da hayata geçirdiği sistemi, bu gün AKP Türkiye’de
uygulamayı amaçlamaktadır.
AKP iktidarının yasaları uygulamama ve yasal hakları yok sayan
yaklaşımının somutlandığı alanların başında gösteri ve yürüyüş hakkı
gelmektedir. En ufak ve masumane talep için yürümek yada gösteri yapmak
isteyenlere kolluk güçleri sınırsız şiddet uygulamaktadır. Türkiye’de
Gezi’den bu yana defacto olarak anayasal ve yasal düzenlemeler askıya
alınmış, keyfi ve kuralsızca yönetilmektedir. Dolayısı ile anayasanın
askıya alındığı bir ara rejim profili ortaya çıkmıştır. Savaş
çığırtkanlığı yaparak güç devşirmeye çalışan AKP politikaları önüne
geçilemez bir baskı rejimi inşa etmektedir. Başbakanlık makamı iğdiş
edilmiş tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı başkomutan olarak bütün
yetkileri şahsında toplamış… Meydanları AVM yapılacak alanlar gibi
algılayan iktidar, meydanları ve sokakları kamuya yasaklamak
istemektedir.
Gösterileri kolluk ve paramilliter güçlerce kırminalize ederek sokağı
güvensiz alana çevirmeye çalışmaktadır. Bu noktada sokağın güvenliği
sokağa çıkan göstericiler tarafından sağlanması ve sokağa sahip
çıkılması demokratikleşmek için önem arz etmektedir. Tıpkı iktidarın
yaptığı yasalara uymasını savunmak zorunda kalmamız gibi. Gerçi yaptığı
yasalara uymadıklarını onlarda anlamış olacaklar ki, yeni yasaklar
paketi ile hukuk engelini ortadan kaldırmayı hedeflemektedirler.
Adına güvenlik reform paketi denilen
yeni yasakçı düzenlemeler ile sokağı düne göre daha güvensiz hale
getirmeye çalışmaktadırlar. Bu girişimin sonraki adımı muhaliflere
sokağı yasaklamak, izole ederek evlere hapis etmektir. Meydanlar
sokaklar kamunundur. Kamu meydan ve sokaklarına sahip çıkmak zorundadır.
Kentlerde sokaklar insanlar
yürüsün, meydanlar toplanılsın, gösteri yapsın diye vardır.
Kaldırımların genişliği meydanların büyüklüğü demokratik kültürün
göstergesidir. Kaldı ki demokratik geleneklere göre gösteri için izin
şartı yoktur. Her hangi bir topluluk sesini duyurmak için toplanıp
gösteri yapabilirler. Talepleri doğrultusunda kamuoyu oluşturmak için
farklı eylem biçimleri gerçekleştirebilirler.Esasen bu hak Türkiye’de
de anayasal güvence altındadır.
12 Eylül anayasasına düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti başlığının 26 maddesi “ Herkes, düşünce ve
kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu
açıklama ve yayma haklarına sahiptir” Bu anayasanın açık hükmüne karşın,
bir dizi ama ve fakatlarla bu hak gasp edilmektedir.
AKP’nin hedefindeki diğer bir düşman da internet olması Türkiye,
İran’mı olmaya yöneliyor dedirtecek cinsten. Gerçi Kawa ile
konuşmalarımızda “AKP sinsi biçimde İran mollalarının gittiği yoldan
geçmek istiyor” saptamaları yapmaktaydı. Avrupa ile başlayan,
Avrasya’ya doğru kırılan dış politikaya, ileri demokrasi lafızının
getirdiği otoriter sisteme bakıldığında imkansızdır demek mümkün gibi
görünmemektedir.Ancak kimin izinde yürüyor olursa olsun, yürüyüş
güzergahı baskıcı otoriter şoselere uğradığı tartışma götürmez bir
gerçektir. O zaman özgürlük ateşi sokaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder