22 Ağustos 2017 Salı

Fırat’ın Batısı Nereye?


Ferhan Umruk
15 Temmuz darbe girişiminin ardından 1 Ağustos tarihli yazımda şunları ifade etmiştim ‘Darbe girişiminin akim kalmasıyla birlikte Türkiye’de siyasi sistem çözülme sürecine girmiş bulunuyor. Bu çözülme sürecinin hangi istikamete doğru yol alacağı bütün siyasi aktörlerin izleyecekleri politikaların yaratacağı sonuçlarla şekillenecek. Darbe girişimiyle birlikte yaygınlaşan ‘Birlik ve beraberlik’ nutuklarının gerçeklikle örtüştüğünü sanmak naifliğin hayal dünyasına savrulmaya yol açacak. Aynı yakın geçmişe kadar AKP’nin demokrasiyi inşa edeceğine inanıp destekleyenlerin uğradığı hayal kırıklığı gibi. ‘ (*)



Darbe girişiminden iki buçuk ay geçmeden bu sözler doğrulandı, AKP-Saray iktidarı OHAL kararnameleriyle parlamentoyu by-pas ederek despotik bir rejime doğru hızla yol alıyor.
Şimdi yaşanan sürecin Fırat’ın batısı bakımından nereye doğru ilerlediğini analiz etmek gerekiyor.

  • Birinci olarak yaşadığımız coğrafyanın ikiye ayrılarak Fırat’ın batısı olarak ele alınmasının nedenini anlamak gerekiyor. Türkiye’nin siyasi haritası etnik kimlik olarak ikiye ayrılmış durumda Fırat’ın doğusu Kürtlerin yaşamakta olduğu bölgeyi işaret ediyor. Fırat’ın batısı ise ağırlıkla Türk veya Türk kimliğini benimsemiş olanların yaşamakta olduğu bir coğrafya.
  • Bu aynı zamanda sosyo-politik bir bölünmenin ifadesi oluyor. Artık herkesin bildiği bir sır olan bu bölünmüşlüğü RedHack’in açıkladığı Saray’ın damadı Berat Albayrak’ın maillerindeki “Kürtleri kaybetmişiz. Bu iş bitmiş. Allah sonumuzu hayretsin” sözleri de belgeliyor.
  • 7 Haziran seçimlerine kadar ‘Demokratik Cumhuriyet’ veya ‘Radikal Demokrasi’ teziyle Türkiye’nin demokratikleşmesi sürecini politik hat olarak belirleyen Kürt siyasi hareketi, 7 Haziran seçiminin Saray tarafından ilga edilip, savaş baltalarının kendisine sallanmasıyla kendi gündem maddelerine dönmüş bulunuyor.
  • Saray’ın çözüm sürecinden savaş sürecine dönüşümünün temel nedeninin Suriye’de Rojava’da IŞİD’e karşı zafer kazanan Kürtlerin statü kazanması olduğunu artık herkes anlayabiliyor. Bütün bu gelişmeler Fırat’ın doğusunda siyasi gündem maddelerinin belirleyici faktörleri olarak tezahür ediyor. Kendi örgütlülüğüyle de siyasi mücadelesini sürdürüyor.
  • Fırat’ın batısının bir bütün olmayıp sosyo-politik olarak laik ve dinci kutuplara bölünmüş olması Türkiye’nin siyasi bir gerçekliği olarak önümüze seriliyor. Siyasetin belirleyicisinin kimlik politikaları üzerinden olmasının bir geriye düşüş olduğu açık bir gerçeklik fakat bu gerçeği ıskalayarak politik bir yönelim çizebilmekte artık mümkün gözükmüyor.
  • Saray-AKP hükümeti 15 Temmuz askeri darbe girişimini ‘Allahın bir lütfu’ olarak değerlendirip Fethullah hareketini tasfiye ederken diğer yandan da sol-muhalif siyaseti  ve Kürt siyasi hareketini hedef alıyor. Bu tasfiye süreciyle despotik dinci-teokratik bir rejime doğru yol açacak taşları döşüyor. Bu saptamanın tek tek örneklerini burada vermek gerekmiyor çünkü bütün bunlar günlük olaylar haline gelmiş durumda.
  • Sürecin bu eşiğinde Fırat’ın batısı için laiklik ve demokrasi temel gündem maddesi haline dönüşmüş bulunuyor. Yenikapı ruhuyla ifade edilen ‘Birlik ve Beraberlik’ hamaseti ikibuçuk ay gibi kısa sürede iflas ettiğine göre, Saray-AKP hükümetinin laikliği ve demokrasiyi tahrip etme girişimi dur durak bilmeyecektir.
  • Sosyalistler bakımından Saray-AKP hükümetinin laiklik ve demokratik haklara karşı saldırısına karşı mücadelenin esas gündem maddesi haline getirmeleri sınıf mücadelesinin bir gereğidir. Bu bir bakıma Rusya’da Bolşeviklerin Duma’da burjuva iktidarı olan Kerensky hükümetini karşı devrimci Kornilov önderliğindeki beyaz orduların saldısına karşı savunmalarına benzer. Türkiye’de her türlü özgürlüğü berheva edecek despotik dinci bir rejim sadece yaşam tarzını tek tipleştirmekle kalmaz, emekçilerin örgütlülüğünü de yok eder.
  • Şimdi sorunun kilit noktası şudur.CHP’de kümelenen, yaşam tarzı bakımından laik-kentli ve Alevi yurttaşların bu kültür ve inançlarının Saray-AKP hükümetince tehdit edildiği süreçte nasıl bir tutum geliştireceğidir. 15 Temmuz darbe girişiminin en önemli sonuçlarından biri de, onların laikliği kurtarıcı olarak belledikleri ordunun artık bu niteliğini kaybettiği gerçeğidir. O zaman artık iş başa düşmektedir. Başka bir örnek olan Gezi direnişi gibi sivil bir direniş çıkış yolu olabilir. Ancak bunun gerçekleşmesi için onların zihin dünyasında yer eden milliyetçi-şoven önyargılarından, ezberlerinden kurtulup, kendi yaşam tarzının, kültürünün, inancının Kürtler tarafından değil, Saray-AKP hükümetince tehdit altında olduğunun farkına varmaları gerekir. Farkına varmazlarsa eğer kendi mezar kazıcılığını yaptıklarını sonra fark edecek ama iş işten geçmiş olacaktır.
  • Cumhuriyet paradigmasının doğru veya yanlış olduğunu tartışmak güncel soruna ışık tutmuyor artık. Çünkü çok etnili, çok dinli mezhepli Türkiye’den tek etnili ve tek din mezhepli Türkiye yaratma projesi olan Cumhuriyet paradigması başarısız olmuştur. Bu gerçeğe göre siyasi hat belirlenmelidir.
(*)https://yalansz.wordpress.com/2016/08/01/darbe-icinde-darbe-veyaklasan-felakete-karsi/

Hiç yorum yok: